| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 34 |
| Tarih: | 11.12.2011 |
MHP GRUBU ADINA KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızın bütçesi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın kesin hesabı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü kesin hesabı ile Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu bütçe ve kesin hesabı üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarım, sektör itibarıyla hem üretici kesimini hem de tüketicileri ilgilendirme yönüyle, ayrıca pek çok sanayi kolunda ham madde temin eden faaliyet olması nedeniyle stratejik bir sektördür, insanoğlu için vazgeçilmezdir.
Denizleri, gölleri, toprak, su ve güneşi açısından çok şanslı olan ülkemiz nüfusunun yaklaşık yüzde 26'sı hâlâ tarım ile uğraşmaktadır. "Hâlâ" diyorum, zira gelişmiş ekonomik güce sahip ülkelerde tarım sektörünün nispi payı azdır ve bu bir gelişmişlik göstergesidir. Örneğin, Avrupa Birliğinde bu oran yüzde 4 ile 4,5 iken Amerika Birleşik Devletleri'nde nüfusun yüzde 1 ila 1,5'u tarımla uğraşmaktadır.
Tarım, ülkemiz için hâlâ ekonomik, sosyal değeri olan önemli bir sektördür. Ancak, dünyanın 16'ncı büyük ekonomisine sahip ülkemizde çiftçinin, üreticinin, besicinin hâli perişandır.
Bugün iktidarın övünerek belirttiği fert başına düşen millî gelir TÜİK'e göre 15.392 dolar iken, tarım sektöründe çalışan insanlarımızın nasibine 3.566 dolar düşmektedir.
Takdir edersiniz ki tarım sektörü, iklim şartlarına ve coğrafi yapıya doğrudan bağlı bir sektördür. Tabiri caizse, üstü açık bir fabrikadır her tarım işletmesi. En önemli girdileri ise tohumdur, gübredir, ilaçtır, yemdir, mazottur, sulamada ve işletmede kullanılan elektriktir; en önemlisi el emeği, göz nuru, alın teridir.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Eker ve üst düzey bürokratlarına göre 2002 yılı tarımda milattır. Hemen hemen her açıklamalarında 2002 yılını baz alırlar, kıyaslama yaparlar ve başarılardan bahsederler. Ancak 1999 yılındaki asrın felaketine ve 2001 yılındaki krize rağmen, 2002 yılından bu yana tarımsal girdi fiyatlarının ne kadar arttığından hiç bahsetmezler. Bu girdilerin pek çoğunda hâlâ fiyatları kontrol dahi edememektedirler.
AKP'nin dokuz yıllık iktidarları döneminde "Nereden nereye" getirildiğinin göstergesi olacak olan bazı girdi fiyatlarının 2002 yılından bu yana ne kadar arttığını, Bakanlığın resmî İnternet sitesinden bazı verilere göre değerlendirmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, tarımsal üretimin en önemli girdilerinden birisi mazottur. 2002 yılında ortalama 1 litre mazot 1 lira 10 kuruş idi, bugün ise 3 lira 90 kuruştur. İktidar yeşil yani ucuz mazot vermekten vazgeçti, üstelik mazota zam üstüne zam yapmayı tercih etti.
Gübrede durum farklı değildir. En çok kullanılan gübrelerden birkaç örnek vermek gerekirse, amonyum sülfatın 2002 yılında tonu 162 lirayken bugün tonu 640 liradır.
Yine amonyum nitratın 2002'de tonu 193 lirayken bugün 780 liradır.
Yine en çok kullanılan gübrelerden bir tanesi ürede de durum farklı değildir. 2002'de tonu 237 lira olan üre, bugün 1.120 liradır.
Yine DAP, 2002'de 354 lirayken bugün tonu 1.500 liradır.
Gübredeki durum böyle de yemdeki durum farklı mı? Onda da benzer rakamları görmek mümkündür değerli arkadaşlarım. Etlik piliç yeminde 2002'de 413 lira olan 1 ton yem bugün 1.210 liradır. Besi yeminde ise 2002'de 194 lira olan yem bugün 770 liradır.
Bu rakamlar da göstermektedir ki değerli arkadaşlarım, üretimin en önemli girdisi olan 1 litre mazot alabilmek için çiftçimizin 2002 yılında 2,5 kilo buğday satması yeterliyken bugün maalesef 6 kilogram buğday satması gerekmektedir.
Yine, 2002 yılında 1,5 litre ham süt satarak 1 litre mazot alabilen çiftçimiz, bugün 5 litre ham süt satmak zorunda kalmaktadır.
Yine, 1 litre mazot alabilmek için 2002 yılında 10 kilogram pancar teslim etmesi yeterliyken, çiftçimiz, bugün 35-40 kilo pancar teslim etsin ki 1 litre mazot alabilsin.
Değerli milletvekilleri, 2002 yılında 1 litre ham süt satmak suretiyle 2,5 kilo kesif yem alabilen üreticimiz, bugün 1 litre ham süt satmak suretiyle ancak 800 gram yem alabilmektedir.
Yine, 2002 yılında dekar başına 16 lira olarak verilen doğrudan gelir desteğiyle üreticimiz 13 litre mazot alabiliyor ve bu miktar mazot ile çiftçimiz anızını bozuyor, tarlayı ekime hazırlayabiliyor idi. Şu andaki durum ise maalesef yürekler acısıdır. Çiftçinin alacağı para yol parasına dahi yetmemektedir.
En çok kullanılan bir model traktör -markasını söylemeyeceğim- alabilmek için 2002 yılında çiftçimizin 213 ton şeker pancarı teslim etmesi yeterli iken bugün 340 ton şeker pancarı teslim etmesi gerekiyor değerli milletvekilleri. Aynı traktörü alabilmek için 2002 yılında 45 ton buğday satması yeterli iken bugün yaklaşık 72 ton buğday satması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, siz dünyanın en pahalı girdilerini kullanırsanız dünyanın en pahalı ürününü elde edersiniz. Dolayısıyla dünya ile rekabet edemezsiniz, şansınız azalır. Ürettiğinizi maliyetinin altında satmak zorunda kalır, zarar eder, üretimden kaçarsınız, üretim durur. Dolayısıyla üreticiniz ürettiği üründen para kazanamamaktan, tüketiciniz de gıda ürünlerini pahalıya almaktan şikâyet eder. Kalıcı ve köklü tedbirler almak yerine durumu idare etmek ve günü kurtarmak için palyatif tedbirlere başvurursunuz -ki bugün Hükûmetin yaptığı budur- tarımı, üretimi sürdürülebilir olmaktan çıkartırsınız. Gelinen noktada Sayın Bakanın övünerek ifade ettiği dünyanın 7'nci tarımsal ekonomisine sahip ülkemizi ithal buğdaya, mısıra, pamuğa, yem bitkilerine, ham yağa, ithal ete, balığa, süte, canlı hayvana ve de ithal kurbanlığa mahkûm edersiniz.
Hükûmetimiz pek çok konuda olduğu gibi tarımda da yanlış üstüne yanlışlar yapmaktadır. Milat ettikleri 2002 yılında göreve geldiklerinde, 1999-2000 yıllarında Türk tarımına, Türk çiftçisine ve besicisine altın çağını yaşatan bakanlık çalışanlarını tasfiyeye başladılar. Tabiri caizse, âdeta intikam duyguları ile hareket ederek bir devri sabık yaratmaya çalıştılar. İlk icraatlarındandır Manisa Tavuk Hastalıkları ve Aşı Üretim Merkezini kapatmak ki ondan sonra gerek kuş gribi gerekse domuz gribinde karşılaşılan sorunları nasıl iyi yönettiklerini sizler hafızalarınızda muhafaza ediyorsunuz. Göreve getirdikleri bürokrat ve idareciler için tek kıstas vardı "İşinin ehli olmasına gerek yok, bizden olsun yeter." Bu yanlışın neticesidir ki yeterli bilgilendirmeme sonucu Sayın Tarım Bakanı çiftçilerimize "Gözünü kara toprak doyursun." diyen ve o malum "Ananı da al da git." ifadesini kullanan Sayın Başbakan Türk tarım ve siyasi literatüründe kara bir leke olarak tarihî yerini almıştır.
AKP'nin yanlış tercih ve politikaları neticesindedir ki ulusal deli dana komisyonunun kararları dahi göz ardı edilmiş, hayvan ithalinin önünde engel görüldüğü için bu komisyonun çalışmalarına son verilerek on beş yıldır -dikkatinizi çekiyorum- 1 gram ithal et girmeyen ülkemize son 1/10/2010-30/9/2011 tarihleri arasında yani on iki ayda Gümrükler Genel Müdürlüğünün verilerine göre tam 1 milyar 650 milyon dolarlık canlı hayvan ve et girmiştir. Bu para Türk çiftçisine değil, yabancı çiftçilere destek olarak gitmiştir. Hâlâ Türkiye'de şap yüzünden pazarlar kapatılmaktadır. Brucella ve tüberküloz ise kol gezmektedir.
2002 yılında bir tek kaçak hayvan girmeyen ülkemize bugün kaçak olarak kulak küpesi takılmış vaziyette kaçak hayvan ve "sınır ticareti" adı altında da pek çok tarım ürünü girmektedir. Bu kaçakçılık da büyük oranda PKK'nın kontrolünde olduğundan, Türk çiftçisi ile birlikte devletimiz de büyük zarar görmektedir.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz nüfusunun büyük bir kısmı tarım ve tarıma dayalı sanayi ile iştigal etmekte, aktif gücümüzün önemli bir kısmı da bu sektörde istihdam edilmektedir.
Tarım sektörünü ekonomik anlamda sadece kâr-zarar noktasında değerlendirmek doğru değildir.
Tarımın stratejik öneminin ve tüm insanlık için vazgeçilmezliğinin idrakine varmış olan ülkeler tarım sektörlerini sosyal ve ekonomik açıdan ayrı bir gözle değerlendirmekte ve desteklemektedirler. Bunun içindir ki Avrupa Birliği bütçesinin yaklaşık yüzde 45'ini tarım bütçesi oluşturmaktadır.
Bakanlığın yanlış yönetim ve tercihleri yüzünden düne kadar kendi öz kaynaklarıyla üretim yapabilir olan çiftçimiz, besicimiz bugün kredi kullanmaya muhtaç hâle gelmiştir. Ürünü para etmeyen üreticimiz borç batağında yüzmektedir. Tarlası, traktörü, pulluğu, su motoru, hatta kuluçka makinesi bile icralık olmuştur.
Yanlış tarım politikaları sonucu insanlarımız tarımdan kaçıyor değerli milletvekilleri, doğduğu toprakları terk ediyor. Devri iktidarınızda 2 milyon hektardan fazla tarım toprağı maalesef ekilmiyor ve 2,5 milyon insan toprağından koptu, işsizler ordusuna katıldı. Köyler boşalıyor. Bugün için seçim bölgem olan Afyonkarahisar'da nüfusu 100'ün altına düşmüş olan tam 114 tane köy var.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin gerek coğrafi gerekse iklim özellikleri nedeniyle bazı ürünlerin yetiştirilmesi yönünden çok şanslı sayılırız. Turunçgillerden Antep fıstığına, üzümünden incirine, fındığından zeytinine, kayısısından kiraz ve vişnesine, elma ve armudundan nar ve muzuna, balıkçısından tavukçusuna ve arıcısına kadar herkes ürününün yeteri kadar para etmediğinden ve girdi fiyatlarının yüksekliğinden şikâyetçidir. Bugün için sofralarımızın vazgeçilmezi olan domatesten biberine, salatalıktan fasulyesine, karpuzundan kavununa kadar tohum olarak hâlâ dışa bağımlılığımız devam etmektedir.
Arpa, buğday, mısır, çeltik, ayçiçeği, haşhaş, pancar, tütün ve pamuk üreticimiz ektiklerine ve ekeceklerine pişman olmakta, zamansız verilen ithalat izinleriyle adeta cezalandırılmaktadırlar.
Tarım sektörü destekleri yıldan yıla erimekte, millî gelirle kıyasladığımızda tarımsal desteklere verilen kaynağın millî gelirin yüzde 1'ine ulaşmadığını görmekteyiz, ki bu oran 2011 yılında binde 49'a kadar düşmüştür. Maliye Bakanı Sayın Şimşek 2012 yılı bütçe sunuş konuşmasında, kredi faiz desteği ve sübvansiyon unsurları dâhil, tarımsal desteklemelere 11 milyar lira civarında destek öngördüğünü belirtmiştir. Bu miktar da gösteriyor ki yüzde 1'in altında kalıyor ve 2012 yılında da maalesef çiftçimizin mağduriyetinin devam edeceği aşikârdır.
Değerli milletvekilleri, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak çiftçimizin her zaman yanındayız ve yanında olmaya da devam edeceğiz. Bütün üreticilerimizin takipçisiyiz ve onların Türkiye Büyük Millet Meclisinde gözüyüz, kulağıyız, ağzıyız, diliyiz, ki bu manada pek çok konuda olduğu gibi Meclis araştırmalarıyla konuyu takip ediyoruz. Bunlardan birini örnek vermek gerekirse, balıkçılık sektörümüzün içinde bulunmuş olduğu problemlerin tespiti ve çözüm yollarını araştırmak amacıyla kasım ayının içerisinde bir Meclis araştırması verdik. Bu, sadece balıkçılık sektöründe değil bütün sektörlerde devam etmektedir.
Zengin kaynakların fakir bekçisi olmak istemiyorsak, tam bağımsızlığın tesisi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Yılmaz.
KEMALETTİN YILMAZ (Devamla) - ?ve devamı için üretmek, hatta inadına üretmek istiyorsak mutlaka tarımı desteklemek zorundayız.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.