| Konu: | |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 9 |
| Tarih: | 21.10.2025 |
AK PARTİ GRUBU ADINA NAZIM MAVİŞ (Sinop) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; UNIFIL'e İştirak Eden Türk Silahlı Kuvvetlerinin Görev Süresinin İki Yıl Daha Uzatılmasına İlişkin Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi hakkında AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün niçin böyle bir gündemi konuşuyoruz? Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü, 2006 yılında İsrail'in Lübnan'a saldırısının ardından tesis edilen barışı sürdürmek amacıyla kuruldu. Yani, İsrail saldırganlığı nedeniyle böyle bir barış gücü oluşturuldu. Orta Doğu ve İslam coğrafyası söz konusu olduğunda İsrail'in saldırganlığı âdeta değişmez bir olgu hâlini almıştır. İsrail, Filistin'in yanı sıra Lübnan'a, Suriye'ye, İran'a, Yemen'e, Irak'a, Katar'a defalarca saldırmıştır. İsrail, kurulduğu günden bu yana hiçbir kural tanımayan, her türlü katliamı meşru gören, her türlü uluslararası anlaşmaya rağmen saldırganlığından kaçınmayan bir terör devleti olarak hareket etmiştir; bu bölgede barışa en büyük tehdit her zaman İsrail olmuştur. Bugün de, yine İsrail saldırganlığından sonra oluşmuş bir Birleşmiş Milletler mekanizmasını konuşuyoruz.
Değerli milletvekilleri, artık, İsrail'in saldırganlığı, İsrail'in saldırdığı ülkelerle İsrail arasında bir mesele olmaktan çıkmıştır, bir insanlık meselesi, bir dünya meselesi hâlini almıştır. İsrail, aslında Gazze'ye saldırırken, orada sadece bir toprak parçasına, o toprak parçasına sıkışmış bir insan topluluğuna değil, bütün bir insanlığa ve bütün bir dünyaya saldırmaktadır. Bu saldırganlık görmezden gelindikçe, hatta, bu saldırganlığın arkasında duruldukça kaybeden, sadece Gazze değil, bütün insanlık olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bugün Lübnan'da 3 milyona yaklaşan Filistinli mülteci yaşamaktadır. İsrail, hâlâ Golan Tepelerinde işgalci olarak bulunmaktadır. 1982'den 2000 yılına kadar Lübnan'ı işgal etmiştir. Şeba Çiftliklerini hâlâ işgal altında tutmaktadır. Sabra ve Şatilla mülteci kamplarında insanlık dışı katliamlar yapmıştır. Filistinli liderleri, terör örgütleri yöntemleriyle başka ülkeler içerisinde hunharca katletmiştir. İsrail, Birleşmiş Milletlerin bugüne kadar aldığı 62 kararın neredeyse tamamını yok saymıştır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 242 sayılı Karar'ıyla İsrail'in 1967 öncesi sınırlarına geri çekilmesini, 476 ve 478 sayılı Kararlarıyla da Kudüs'ü ilhak ve işgalinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu ilan etmiştir ama İsrail hiçbirini dinlememiştir. Söz konusu İsrail olunca her türlü şiddet, kıyım, yıkım ve hukuksuzluk görmezden gelinmiştir. Filistinliler yetmiş beş yıldır sayısız katliama maruz kalmışlardır. Beldetü'ş Şeyh, Ebu Şuşa, Deyr Yasin, Tantura, Salha, Dakmas Cami katliamı, Lod ve Ramte gibi onlarca katliamda gece baskınlarıyla binlerce çocuk, kadın, yaşlı ve engelli katledilmiş ve göçe zorlanmıştır. 2008'de, 2012'de, 2014'te ve 2021'de de İsrail Gazze'yi havadan bombardımana tabi tutmuş, fosfor bombaları, misket bombalarıyla binlerce insanı katletmiştir.
Değerli milletvekilleri, bütün bunlar neden oluyor? Karşı karşıya kaldığımız bu insanlık dışı durum nedir? Kıymetli arkadaşlarım, bu, sapkın bir politik durumdur. Batı sekülerliği bir medeniyet ölçütü olarak insanlığa dayatırken İsrail'de teopolitik, gerici, anakronik, irrasyonel bir sapkınlığa izin vermektedir. Başka teopolitik örgütlere karşı bütün bir dünya mücadele koalisyonları kurarken karşımızda âdeta devletleşmiş bir siyonist DAEŞ gerçekliği var. DAEŞ bir örgütün adının yanı sıra bir terör teopolitiği ise bunun en iyi yakıştığı yapı da İsrail devletidir. Seküler dünya, modern dünya, laik dünya, hümanist dünya devletleşmiş böyle bir dinsel sapkınlığı nasıl alkışlayabilmektedir? Talmud gibi, Kabala gibi sapkın teolojik temellerle katliamlar nasıl meşrulaştırılmaktadır? Değerli milletvekili arkadaşlarım, karşımızda büyük bir ahlaki kötülük vardır. Ahlaki kötülük failinin iradi tercihidir, bilinçli bir seçimdir; Hitler de, Stalin de soykırımı bilinçli tercih etmişlerdir. Şimdi de İsrail ahlaki kötülüğü bile isteye bilinçli bir şekilde üstelik de keyif alarak tercih etmiştir. Ahlaki kötülük teknolojinin sınır tanımaz imkânlarıyla buluşunca da barbarlık tarihinin en korkuncu ortaya çıkmıştır.
Kıymetli arkadaşlar, Immanuel Kant "radikal kötülük" derken tam da bunu tarif etmişti; kötülüğün kökleşmesi ve içgüdüsel bir hâl alması. Kötülük, siyonizmin içgüdüsel hâlidir. Arendt de "sıradanlaşmış kötülük" derken; gülerek oynayarak soykırım yapmasına rağmen öldürdüğü bebeklerin cesetleriyle gayet normal, gülerek fotoğraf çektiren insandaki kötülüğün normalliğini kastetmiştir. Taha Abdurrahman, İsrail'in soykırımını "mutlak kötülük" olarak tanımıştır, yani mücerret aklın idrak edeceğinin ötesinde bir olgu olarak tarif etmiştir. Bu mutlak kötülüğün faili İsrail'dir, siyonizmdir ama bilin ki maktulü bütün insanlıktır. Filistin'e reva görülen eziyet bütün dünyaya reva görülen eziyettir.
Değerli milletvekilleri, İsrail'e karşı bazı devletlerin yapamadığını Batılı şehirlerin meydanlarını dolduran halklar yapmıştır. Halkların sesine kulaklarını tıkayan siyasetçiler halklarına rağmen İsrail taraftarlığını sürdürmek istemişlerdir ancak her şeye rağmen insanlığın vicdan cephesi kazanmıştır. New York Belediye Başkanlığı ön seçimlerini kaybeden eski New York Valisine ön seçimleri kaybetmesiyle ilgili seçmende neyi göremediği sorulunca, halkın İsrail'e yönelik öfkesini fark edemediğini söylüyor.
Biz inanıyoruz; dini, dili, etnisitesi ne olursa olsun vicdan ve ahlakı bir olan insanlık cephesi her türlü karartmaya rağmen Gazze'nin yanında olmaya devam edecektir.
Değerli milletvekilleri, insanların karşı karşıya kaldığı krizleri çözmek, barış ve huzuru temin etmek için kurulmuş olan uluslararası kuruluşların önemli bir kısmı, artık barış ve huzuru temin etmek bir yana hiçbir sorunu çözemez hâle gelmişlerdir.
İki dünya savaşının bütün kıyıcılığını yaşamış Avrupa, tekrar savaşlara, yıkım ve kıyımlara maruz kalmamak için Birleşmiş Milletler, NATO gibi birtakım uluslararası kuruluşların kurulmasına öncülük etmiştir.
Birleşmiş Milletler Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının oluşturduğu tahribattan hareketle kurulmuştur. 1945'te 111 maddeden oluşan Birleşmiş Milletler Antlaşması küresel barış ve güvenlik, uluslararası sorunların çözümü için iş birliği ve insan haklarına saygı ve katkıyı esas almaktadır.
Bu kuruluşların temel amacı, savaşları önlemek, barış ve huzuru tesis etmek ve sürekliliğini sağlamaktır ancak bugün geldiğimiz noktada Birleşmiş Milletler, sorunları çözme kudretini maalesef kaybetmiştir. Birleşmiş Milletler kararlarına rağmen İsrail'in işgali durdurulamamaktadır; Birleşmiş Milletler kararlarına rağmen Amerika, Irak'a saldırabilmiştir. Uluslararası kurumlar Ruanda, Bosna, Kosova, Suriye, Myanmar -Rohingya- Libya, Filistin gibi ülkelerde yaşanan sorunlara ne yazık ki seyirci kalmışlardır. Özellikle söz konusu olan ülkeler İslam ülkeleri olduğunda Birleşmiş Milletlerin de NATO'nun da diğer uluslararası kuruluşların da yaşanan olaylar karşısında barış ve huzuru tesis etmek için hiçbir girişimde bulunmadığını onlarca olayda görmüş olduk.
Kıymetli arkadaşlar, öte yandan, Avrupa Birliği de iddialarından oldukça uzaklaşmıştır. Avrupa ülkelerinde her geçen gün ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslamofobi yükselmektedir; faşist partiler sürekli güç kazanmaktadır. Oysaki Avrupa Birliğinin temelini moral değerler oluşturmaktadır ancak bugün Avrupa Birliği, birliğin temelini oluşturduğu iddia edilen değerlerle çelişik bir durum sergilemektedir. Bir arada yaşamak, çoğulculuk, hoşgörü, özgürlük, demokrasi ve adalet gibi değerlerin söz konusu yabancılar, göçmenler, özellikle de Müslümanlar olduğunda nasıl yok kabul edildiğini birçok olayda hep birlikte gördük. Bu açıdan Avrupa Birliğinin moral üstünlüğü yara almış, Avrupa bu anlamda sahiciliğini yitirmiştir. Öte yandan Birlik, bütünlüğünü sürdürebilmekte de ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. İngiltere Birlikten ayrılmıştır, Birlik ülkeleri içerisinde Birliğin geleceğiyle ilgili ciddi tartışmalar yaşanmaktadır. Değişen dünya dengeleri içerisinde gücünü koruyabilmek, varlığını tahkim edebilmek, Avrupa Birliği ülkeleri için öncelikli kaygılardan biri hâlini almıştır. Özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı Avrupa Birliği ülkelerini bütün zayıflıklarıyla yüzleşmeye mecbur bırakmıştır. Ordusu olmayan, güvenlik kaygısı artan, enerji ihtiyacı bağımlılık boyutuna ulaşan bir Avrupa söz konusudur. Böyle bir Avrupa'nın umut ve gelecek vaat etmesi söz konusu değildir. Bırakın insanlığa umut ve gelecek vadetmeyi kendi bütünlüğünü sürdürebilmesi, kendi refah ve huzurunu artırabilmesi, hatta kendi güvenliğini sağlayabilmesi çok kolay ve rahat da görülmemektedir.
Değerli milletvekilleri, bu, aslında dünyanın karşı karşıya kaldığı ciddi bir sistem krizidir. Uluslararası kuruluşlar sorun çözememektedir, hatta çözmemektedir. Neredeyse sadece Amerika'nın çıkarlarının gerektirdiği tutumun dışında hiçbir tutum sergileyememektedir. Avrupa Birliği temsil ettiğini iddia ettiği değerlerle çatışmaktadır. Bir yandan sömürgeci geçmişinin karakteristik özelliklerini yeniden sergilerken diğer yandan yeni faşist hareketlerin siyasal yükselişiyle moral değerlerini tahrip etmektedir. Bütün bunlar barışın ve istikrarın ciddi tehditlerle karşı karşıya kaldığının göstergesidir. Uluslararası sistem bugün geldiği nokta itibarıyla hiçbir krizi çözememektedir çünkü sistemi yok sayanlar sistemi kuranlardır, sistem adalet ve eşitlik temelinde değil, üstünlerin çıkarı temelinde kurulmuştur. Bu hâliyle de hiçbir sorunu çözmesi mümkün değildir. Mesele, sistemi var eden değerlerin sahiciliğiyle ilgilidir. Bu nedenle, dünyanın yeni bir dengeye, yeni bir uluslararası sisteme ihtiyacı vardır. Temeli adalet olan, eşitlik olan, ahlak, dayanışma ve onurlu katılım olan, merhamet ve insana saygı olan insancıl bir yeni düzene ihtiyaç vardır. Batı'nın böyle bir düzeni inşa etmesi de mümkün değildir çünkü Batı böyle bir düzeni inşa etmek gibi bir kaygıyı da taşımamaktadır. Zaten bugünkü uluslararası kuruluşlar haklının güçlü olduğu inancı üzerine değil, güçlünün haklı olduğu inancı üzerine kurulmuştur. Misyonu, sistemi kuran güçlerin çıkarlarını korumaktır âdeta. Bu nedenle bu krizi aşmanın yolu dünyaya hâkim olan değerler dünyasının değişmesine bağlıdır. O nedenle, Sayın Cumhurbaşkanımız her platforma "Dünya 5'ten büyüktür." diyor, o nedenle "Daha adil bir dünya mümkündür." diyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu çağrısı adalet isteyen, onurlu eşitlik isteyen dünyanın bütün ulusları ve devletlerinedir. Hangi hakla 5 ülke bütün ülkelerden daha fazla hakka sahiptir? Bu durum George Orwell'ın Hayvanlar Çiftliği'ndeki domuzların daha eşit olduğu hikâyeyi âdeta bize anımsatmaktadır.
Değerli milletvekilleri, peki, biz nerede duruyoruz? Biz vicdanın olduğu yerde duruyoruz, hak ve adalet çizgisinde duruyoruz, mazlumun yanında duruyoruz. Kudüs'ün, Mescid-i Aksa'nın yanında duruyoruz, nehirden denize özgür Filistin'in yanında duruyoruz. Şeyh Ahmed Yasin'in, Abdülaziz Rantisi'nin, İsmail Haniye'nin, Yahya Sinvar'ın yanında duruyoruz. Yahudi, Hristiyan, Müslüman fark etmez; barışı tercih eden herkesle barışın yanında duruyoruz tıpkı Osmanlı döneminde 3 dinin kutsal şehrini barış ve esenlikle yönettiğimiz gibi.
Kıymetli arkadaşlar, Recep Tayyip Erdoğan bedel ve maliyet hesabı yapmadan İsrail'e "one minute" diyerek bunu göstermiştir. Herkes Hamas'ı terör örgütü olarak mahkûm etmek isterken o Hamas'a en güçlü destek ve sahiplenmeyi sağlayarak bunu göstermiştir; Birleşmiş Milletler kürsüsünde Filistin'in, Gazze'nin en güçlü sesi olmuştur. Dünyada çıkan en güçlü ses Recep Tayyip Erdoğan'ın yani Türkiye'nin sesi olmuştur.
Biraz önce bu kürsüde konuşan DEM Partili milletvekili arkadaşımız Türkiye'nin İsrail'e ilişkileri bağlamında bir eleştiri geliştirdi. Bunu üzülerek dinlediğimi ifade etmek istiyorum. Sayın Saki Türkiye'nin İsrail'e en güçlü tepkiyi ve İsrail'e ilişkiler konusunda en güçlü duruşu ortaya koyduğunu gözden kaçırmış görünüyor.
KAMURAN TANHAN (Mardin) - Jet yakıtıyla mı?
NAZIM MAVİŞ (Devamla) - Ama şaşırdığımız husus şu: Gazzeliler, Filistinliler, Hamas ve bölge halkları Türkiye'ye teşekkür ederken, Recep Tayyip Erdoğan'a teşekkür ederken siz hâlâ bunu nasıl söylüyorsunuz, bunu da anlamak mümkün değil.
KAMURAN TANHAN (Mardin) - Grup Başkan Vekiliniz söyledi "Biz ticarete devam ediyoruz." diye.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, biraz önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili arkadaşımız da Sayın Cumhurbaşkanımızın duruşunu, tutumunu eleştiren bir açıklamada, beyanda bulundu cesaret ve korku düzleminde. Herhâlde, Cumhurbaşkanımızın bugüne kadarki mücadelesi içerisinde, siyasi hayatı içerisinde korkunun, cesaretin nasıl ete kemiğe bürünmüş hâli olduğunu seçmen yirmi üç yıldır görüyor.
YUNUS EMRE (İstanbul) - Sorduğum sorulara yanıt versene! Sen ne söyledin Barrack'a? Barrack'a yanıt verdin mi? Beni bırak, Barrack'a yanıt ver, Barrack'a! Beni bırak, Amerikan elçisine yanıt ver!
NAZIM MAVİŞ (Devamla) - Biz bugünlere yerli veya uluslararası vesayet odaklarıyla mücadele ederek geldik.
YUNUS EMRE (İstanbul) - Cesaretin niye yetmiyor Amerikan elçisine yanıt vermeye?
NAZIM MAVİŞ (Devamla) - Cumhuriyet mitinglerine rağmen, MİT krizine rağmen, Gezi kalkışmasına rağmen, 17-25 Aralığa rağmen, 15 Temmuza rağmen, biz cesaretin ete kemiğe bürünmüş bir hâli olan Recep Tayyip Erdoğan'la mücadele ederek geldik. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
YUNUS EMRE (İstanbul) - Benim üzerimden yaranmaya çalışma Cumhurbaşkanına. Amerika Elçisine yanıt ver. Benim üzerimden yaranamazsın, benim üzerimden yaranamazsın, benim üzerimden yaranmaya çalışma. Yanıt versene, yanıt versene! Yanıt ver, yanıt! Sorular sorduk yanıt ver!
NAZIM MAVİŞ (Devamla) - 15 Temmuzda Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı krizlerde birileri perdenin arkasına saklanırken, kahvelerini yudumlarken tankların karşına çıka çıka bugünlere geldik.
YUNUS EMRE (İstanbul) - Sen ne yanıt verdin? Sen ne yanıt verdin Amerika Elçisine? Amerika Elçisine hangi yanıtı verdin?
NAZIM MAVİŞ (Devamla) - Kimseden korkmadık, Recep Tayyip Erdoğan da ne iç vesayet odaklarından ne dış vesayet odaklarından korkarak bugünlere gelmedi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Milletimiz yirmi üç yıldır korkanı da kaçanı da milleti için cesaretle savaşanı da çok iyi biliyor.
YUNUS EMRE (İstanbul) - Amerika Elçisine ne yanıt verdin?
NAZIM MAVİŞ (Devamla) - Onun için yirmi üç yıldır dünyaya meydan okuyan lider olarak Recep Tayyip Erdoğanı görüyor ve yirmi üç yıldır biz kazanıyoruz, siz kaybediyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
YUNUS EMRE (İstanbul) - Amerika Elçisine ne yanıt verdin onu söyle. Benim üzerimden Erdoğan'a yaranmayı bırak, yaranmaya çalışmayı bırak, yakışmıyor bir milletvekiline.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) - Şunu da bir kere daha ifade etmek istiyorum: Recep Tayyip Erdoğan'ın her zeminde söylediği gibi biz de onun arkasında yürüyen, onunla birlikte yol yürüyen yoldaşları olarak her zeminde söylediğimiz gibi dünyanın hiçbir egemeni karşısında boyun eğmedik, eğmeyeceğiz ve bilin ki biz sadece hiçbir dünyevi güçten değil, yalnız ve yalnızca Allah'tan korkar ve milletimizi hesaba katarız.
YUNUS EMRE (İstanbul) - Amerika elçisinin karşısında boyun eğiyorsun. Bilmiyor muyuz bunları! Anlattın her şeyi detaylı şekilde, ne yeterli!
NAZIM MAVİŞ (Devamla) - Milletimizin ve ülkemizin çıkarı söz konusu olduğunda da...
BAŞKAN - Bir dakika Sayın Milletvekili, bir dakika.
Sayın Milletvekili, siz konuştunuz size bir kişi laf atmadı.
Buyurun Sayın Milletvekili.
HÜSEYİN ALTINSOY (Aksaray) - Kimse bir şey dedi mi size ya!
NAZIM MAVİŞ (Devamla) - Milletimizin ve ülkemizin çıkarı söz konusu olduğunda da Recep Tayyip Erdoğan'ın ne yaptığını bu ülkede herkes bilir. Dışarıdan medet umanlar, dışarıya ülkesini şikâyet edenler, yabancı milletvekiline bu ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanını yuhalattıranlar bizim milletle bağımızı anlayamazlar. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bizim ülkeye aidiyetimiz, bizim bu millete olan aidiyetimiz yirmi üç yıldır defalarca test edilmiştir ama siz ülkeyi dışarıya şikâyet ederek sürdürdüğünüz bu politikalarınızın sonuçlarını yirmi üç yıldır yenilerek görüyorsunuz, yine yenileceksiniz inşallah. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YUNUS EMRE (İstanbul) - Onun için Amerika'dan meşruiyet yapıyorsunuz, değil mi?
NAZIM MAVİŞ (Devamla) - Biz onurlu olduk, dik duruşlu olduk, milletimiz de bunu yirmi üç yıldır takdir etti. Hiç kusura bakmayın, cumhuriyeti korumak ve kollamak Cumhuriyet Halk Partisinin görevi değildir.
YUNUS EMRE (İstanbul) - Bizim görevimiz! Bizim görevimiz! Bizim görevimiz!
NAZIM MAVİŞ (Devamla) - Siz kendi partinizi korumaya ve kollamaya bakın bugünlerde. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Cumhuriyet bu milletin ortak değeridir ve cumhuriyeti size bırakacak da değiliz, kusura bakmayın.
EYLEM ERTUĞ ERTUĞRUL (Zonguldak) - Siz de koruyun, hepimizin görevi, hepimizin görevi.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) - Biz, sizin o "Lübnanlaştırma" dediğiniz çabaya karşı "Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet." diyerek bir doktrin ortaya koymuş bir siyasi hareketiz.
HASAN TOKTAŞ (Bursa) - Hangi millet?
SERKAN SARI (Balıkesir) - Onları bir söylesene, biraz aç içini.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - İtalya faşizmi de aynı teoriyi savunuyordu, Alman Nazizm'i de aynısını savunuyordu. Alman faşistler de savunuyordu o tezi.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Recep Tayyip Erdoğan bedel ve maliyet hesabı yapmadan İsrail'e "one minute" diyerek bunu göstermiştir zaten. Herkes Hamas'ı terör örgütü olarak mahkûm ederken o, Hamas'ın yanında yer alarak bunu göstermiştir. Etnik, dinî ve mezhepsel çeşitliliğiyle değerli arkadaşlar, bu coğrafyadaki gelişmelerin bölgenin tümünü etkileyebileceğini hepimiz biliyoruz ve birçok kez bu tecrübe edilmiştir. Emperyalist ülkeler, Orta Doğu ve İslam dünyasını etnik, dinî ve mezhepsel ayrımlar üzerinden dizayn etmek istemişlerdir. Farklılıklar üzerinden yapılacak müdahaleler, bölgeye istikrar getirmediği gibi, bölgenin iktisadi ve siyasi kaynaklarını sömürmek isteyen güçlerin de işini kolaylaştırmaktadır. Bu bölgede Türkiye'nin tek taraflı, edilgen bir rol yerine bölgesel barış ve istikrar için aktif rol alması önemlidir. Türkiye'nin bölgeyle tarihsel, kültürel bağları oldukça köklüdür. Bu toprakları Osmanlı Dönemi'nde uzun süre yönetmiş bir devlet olarak kaybedeceğimiz ve kazanacağımız çok şey vardır. Türkiye'nin bu tarihî mirası stratejik bir dayanak olarak kullanması sadece Türkiye'nin bölge politikaları açısından değil, bölgede adil ve kalıcı bir düzen kurabilmek açısından da önemlidir. Türkiye bölgenin asli unsurudur; her zaman, bölgede yaşanan gelişmelerde temel aktörlerden biri olarak yer alacaktır.
Değerli milletvekilleri, başta Amerika olmak üzere birçok Batılı ülkenin bölgeye dair 3 temel hedefi olmuştur. Bunlardan birincisi, maliyeti ne olursa olsun her hâl ve şart altında İsrail'in güvenliğini sağlamaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) - İkinci olarak, başta enerji kaynakları olmak üzere, bölgenin bütün doğal kaynakları sömürülmek istenmiştir. Üçüncü olarak da dünyaya yeni bir barış mesajı, yeni bir söz söyleme gücüne sahip olan İslam'ın bu coğrafyada bir medeniyet kaynağı olarak yeniden güçlenmesini boğmak istemişlerdir. Biz, dört yüzyıl bu bölgeyi bütün farklılıklarına rağmen barış içinde yaşattık. Bütün farklı mezhep ve din mensupları kendi inanç ve değerlerini bizim hâkimiyetimizde özgürce yaşadılar. Egemenliğimiz döneminde Kudüs'ün 3 din için kutsiyetine hürmeten El Halil kapısına "La ilahe illallah İbrahim Halilullah" yazılmıştır. Dini, dili, etnik yapısı ne olursa olsun, bizim anlayışımıza göre insanlar yaratılışta eştir. Biz hiçbir zaman bu bölgede, bölgeyi sömürmek, bölge insanını köleleştirmek için bulunmadık. O nedenle, bölgede barışın tesis edilmesi için katkı vermek, bölgede istikrarın sağlanması için aktör olmak tabii ki Türkiye'nin en doğal ve zorunlu görevidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NAZIM MAVİŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bizim için Lübnan'da olmak...
FATİH DÖNMEZ (Eskişehir) - Mikrofon açık değil Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bir dakika verdim...
FATİH DÖNMEZ (Eskişehir) - Vermediniz... Olmadı ki bir dakika.
BAŞKAN - Vermiyoruz bir daha, uzatmıyoruz Sayın Milletvekilim.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) - Ben, Sayın Başkanıma hoşgörüsünden dolayı teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)