GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:10
Tarih:22.10.2025

CHP GRUBU ADINA SURURİ ÇORABATIR (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi adına (2/3309) esas numaralı Vakıflar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu tür torba kanun tekliflerinin sakıncalarını hep dile getiriyoruz. Ne yazık ki her zaman olduğu gibi ilgili kurumların fikri alınmadan yine önümüze bu torba kanunlar getiriliyor. Teklifte yer alan pek çok madde kamu mülkiyeti, vakıf taşınmazları, kültürel mirasın korunması, turizm yatırımları, doğal alanların yönetimi gibi son derece hassas alanlarda kapsamlı değişiklikler getirmektedir. Bu değişikliklerin önemli bir kısmı anayasal güvence altındaki mülkiyet hakkı, eşitlik ilkesi, hak arama özgürlüğü, idari şeffaflık, hukuk devleti ilkesi açısından ciddi sakıncalar barındırmaktadır. Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bazı düzenlemeler daha önce yapılmak istenmiş ancak Anayasa Mahkemesinden dönmesi üzerine şimdi kanunla getirilmek istenmektedir. Bazı maddeler ise şeklen yasal zemine oturtulmuş gibi görünse de Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerini esastan karşılamamaktadır. Kısacası, içeriği Anayasa'yla çelişen, hukuk devletine zarar veren, idari yapıyı dağıtan ve yerel yönetimlerin yetkilerine el koymaya çalışan bir teklifle karşı karşıyayız. Millî Saraylar Başkanlığına kazı yetkisi verilmesi, Uludağ ve Çanakkale Alan Başkanlıklarına mülkiyet ve sınır değişikliği gibi yetkilerin tanınması, kamu yönetiminde yetki dağınıklığı ve kurumsal karmaşaya yol açacaktır. Mevzuatta bu tür görev-yetki karmaşalarının en bariz örneğini Kartalkaya yangınında ne yazık ki gördük. Bu konuda uzmanlaşmış ve kurumsal hafızaya, deneyim ve bilgi birikimine sahip kurumlar varken, bu yetkilerin ölçüsüz ve sınırsız bir şekilde başka kurumlara verilmesi uygun değildir.

Sayın milletvekilleri, teklifin en kritik maddelerinden bir tanesi Vakıflar Kanunu'yla ilgili yapılan değişiklikler. İktidarın özellikle Cumhuriyet Halk Partili belediyelerimizi hedef aldığı, belediyelerin halk lehine kullandığı taşınmazların mülkiyetini devralarak gelir kaynaklarını daraltmak istediği açıktır. Teklifle birlikte belediyelere bağlı vakıf taşınmazlarının yönetimi Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredilmekte, belediyelerin mülk yönetimini kira gelirlerinden elde etme ve tasarruf hakkını ellerinden alınmaktadır. Örneğin, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Fatih'in Molla Hüsrev Mahallesi'nde İstanbullulara ücretsiz sağlık hizmeti sunan Şehzadebaşı Tıp Merkezi binasının mülkiyetine ilişkin verilen mahkeme kararı yapılan düzenlemeyle baypas edilmektedir. Sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesinde dava konusu olmuş 100'den fazla vakıf taşınmazının bulunduğu düşünülürse asıl hedefin ne olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Yeni düzenlemeyle birlikte kapsam artık yalnızca belediyelerle sınırlı değil, hazine, bakanlıklar, demiryolları, üniversiteler, belediye şirketleri, kamu iktisadi teşebbüsleri hatta bazı ortaklıklar da kapsama dâhil edilmektedir. Üstelik vakıf yoluyla yapılmış olma şartı da kaldırılıyor. Yerine vakıf kaynaklarından inşa edilmiş, onarılmış veya katkı sağlanmış olma gibi son derece belirsiz bir tanım getiriliyor. Yani bir yapının geçmişte en ufak bir vakıf katkısı onarımı, hatta kiralama ilişkisi varsa artık o yapı vakıf kültür varlığı sayılabilecek, bu da idari tasarrufta çok geniş ölçekli mülkiyet devrinin önünü açacaktır. Bu genişleme koruma amacını aşarak artık mülkiyet transferine dönüşecektir. Artık bir taşınmazın vakıf yoluyla meydana geldiğine dair bir vakfiye olmasa bile geçmişte yapılan küçük bir onarım katkı ve bağış yeterli kabul edilecektir. Yeni düzenlemenin geniş tanımıyla İstanbul vilayet binası dâhil, geçmişte vakıf katkısı bulunduğu gerekçesiyle tapu müdürlüklerine yapılacak sessiz bir idari işlemle Vakıflar Genel Müdürlüğüne devrolmanın önü açılabilir. Böyle bir durumda İstanbul Valiliği hazine mülkiyetinde olmayan bir yapıda fiilen işgalci durumuna düşebilir. Bu örnek yalnızca sembolik değildir. Düzenlemenin devletin kendi içindeki mülkiyet düzenini bozabilecek kadar geniş bir sonuç doğurabileceğini göstermektedir. Bu hâlde devletin bütün kurumları birbirine düşecektir.

Sayın milletvekilleri, vakıflarla ilgili elimizdeki Sayıştay raporlarını incelediğimizde ne diyor, biliyor musunuz bu raporlar? Mazbut vakıflarda kira tahsilatlarının yapılmadığını yazıyor. İhale yapılmadan taşınmazın aynı kişilere verildiğini yazıyor. Kamu malı keyfî kullanılıyor, milyonlarca liralık kamu zararı "sehven" ifadesiyle geçiştiriliyor. Şimdi, siz bu denetimden uzak yapıya yeni taşınmazlar, yeni gelir kaynakları, yeni ayrıcalıklar veriyorsunuz. Komisyon görüşmelerinde düzenlemelerin Sayıştayın vurguladığı sorunları gidermeye yönelik olduğu iddia edilse de izlenecek yollar tartışılmalıdır. Bakınız, teklifin gerekçesi kültür varlıklarını korumak olarak sunuluyor ancak biz çok iyi biliyoruz ki koruma ayrı bir iştir, mülkiyete el koyma bambaşka bir iştir. Görüşmekte olduğumuz yasa teklifinde geçen şu ifade son derece açık ve o kadar da vahimdir. "Her ne surette olursa olsun belediye ve kamu tüzel kişiliklerinin mülkiyetine geçmiş vakıf kültür varlıkları mazbut vakıflara devredilir." Sayın milletvekilleri, bu ne demektir? Bu, belediyelerin hakkının bir gecede ortadan kaldırılması demektir. Bu, açıkça bir el koyma demektir. Üstelik ortada ne bir yargı kararı vardır ne de yerel iradenin yani halkın seçilmiş temsilcilerinin görüşü alınmamıştır. Bu düzenleme açıkça Anayasa’nın 127'nci maddesindeki yerel özerklik ilkesine ve 35'inci maddesindeki mülkiyet hakkına aykırıdır. Bu teklif emaneti siyasetin gölgesi altına sokmaktır. Vakıf geliri bütçe kalemi değildir, vicdan kalemidir. Bir vakfın geliri kuru bir rakam değildir, o bir yetimin duasıdır, bir öğrencinin kalemidir ama siz bu gelirleri siyasetin eline bırakıyorsunuz.

Teklifin gerekçesinde kültür varlıklarını koruma denilmesine rağmen koruma başka, devralma başkadır. Kültür varlığını korumak için mülkiyete el atmak gerekmez. Bu düpedüz kamu yararı görünümünde siyasi bir vesayettir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak diyoruz ki vakıf malı siyasetin malı değildir, milletin emanetidir, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi o emaneti korumaktır. Bizim medeniyetimiz vakıf taşının üstüne kurulmuştur. O taşta ne parti vardır ne ideoloji vardır, sadece iyilik vardır ama bugün sizler ne yazık ki o iyiliğin kapısını siyasetin kilidiyle kapatmak istiyorsunuz ve şimdi o emaneti siyasetin gölgesine bırakıyorsunuz, sizi vicdanınıza davet ediyorum. Bu kanuna "evet" derseniz sadece bir kanuna evet değil, vakıf geleneğini yanlış yaparsınız. Deniyor ki: "Belediyelerin mülkiyetine geçmiş vakıf kültür varlıkları mazbut vakıflara devredilir." Bu hüküm yerel yönetimlerin malına el koymak, halkın hizmetini Ankara'dan yönetmeye kalkmaktır. Bu belediyeleri değil, milleti cezalandırmaktır. Antalya, Mersin, İzmir'deki belediyelerimiz yıllardır yoksulun sofrasına sıcak yemek koyuyor, öğrenciye burs veriyor, yaşlılara bakıyor. 31 Mart Seçimlerinden sonra zaferle çıkan ve sonrasında Türkiye'nin 14 büyük şehri başta olmak üzere 400'ün üzerinde belediyeleri yöneten belediyelerimize karşı haksız suçlamalar, tutuklamalar, kayyumlar derken şimdi de gelir kaynaklarına ve yetkilerine kısıtlama çabasını görüyoruz. Sandığın gücü ve belediye kaynakları devletin gücünü kötüye kullanarak geçersiz kılınmak istenmektedir.

Bakın neler yapılıyor? 2024 yılında sokak hayvanlarıyla ilgili yasada belediyelerin mali yükünü zora sokacak maddeler getirdiniz. Genel aydınlatma giderlerinin -ki bugün Plan ve Bütçede konuşuluyor- belediyelere düşen payını üç kat daha fazlalaştırıyorsunuz. Belediyelere daha az ödenek aktarım yoluna gidildi. Kreşlerin kapatılması, yeniden açılmaması için tüm engellemeler ne yazık ki yapılıyor. İller Bankasının sermayesi önce kanunla Temmuz 2024'te 60 milyara, sonra Cumhurbaşkanı kararıyla 120 milyar TL'ye çıkarıldı. Ancak CHP'li belediyelerin bankadan talepleri yeterince karşılanmamakla birlikte istedikleri desteği alamıyorlar. Belediyelerin kaynaklarını kurutup, belediye şirketlerinin de gelirlerini kısmak, geçmiş dönem borçlarını da tahsil etmeye çalışmak Sosyal Güvenlik Kurumuna belediyelerin çoğunu AK PARTİ döneminde birikmiş borçların ödenmesi yönünde baskı oluşturmak, borcu karşılığında verilen mülkiyetleri değerinden daha aşağı almaya çalışıyorsunuz. Belediyelerin onay bekleyen yatırım projeli kredileri bir türlü sonuçlanmıyor.

Ayrı bir örnek vermek istiyorum Efes'ten: Efes Selçuk Belediyesinde belediye gelirlerinin en önemli kalemlerinden biri olan Meryem Ana Evi otopark gelirlerini belediyeden aldınız, biliyor musunuz? Kayyum uygulamalarına eşlik edecek her ildeki belediyelerimize artan sayıda müfettişler göndererek, bürokratlar üzerinde baskı kurularak halka hizmeti, kaliteli hizmeti vermeye engel oluyorsunuz. Belediye şirketleri dâhil olmak üzere belediye başkanlarının kendilerinin ve belediye çalışanlarının şirketlerinin mal varlıklarına el konulması, bazılarının mal varlıklarının dondurulması için 19 Mart 2025 tarihi öncesinde Plan ve Bütçe Komisyonunda tüm itirazlarımıza karşın özel bir yasa çıkarılmıştı. Asgari ücret, işverenin desteği, belediyeler, il özel idareleri ve bunların kurduğu birlik işletmelerinden kaldırılması için yeni bir kanun maddesi getirmiştiniz. 7554 sayılı Kanun olan zeytin ve enerji torbasıyla belediyelerin elindeki yenilenebilir enerji tesislerinin başvuruları hakkında yapı ruhsatı, izin, çalışma ruhsatı yetkisi artık Enerji Bakanlığına devredildi. Yani belediyeler artık Ankara'dan Enerji Bakanlığının verdiği onaylara "Yok." diyemeyecek.

Yine, 7554 sayılı Kanun'da zeytin ve enerji torbasıyla belediyelerin kanun gereği onay vermediği, yıkım kararı aldığı lisanslı elektrik santrallerinin kaçak inşaatları için bir imar düzenlenmesi düşünüldüğünü duyuyoruz. bu da belediyenin elindeki yıkım kararını kaldıracaktır. 2025 Haziran ayında çıkan diyanet ve maliye torbasıyla özel yurtlarla ilgili mevzuat kapsamında belediyelerin vermekte olduğu yapı ve inşaat ruhsatlarının, çalışma izinlerinin 2018 sonrasında belediyelerden alınarak Millî Eğitim Bakanlığına, Gençlik ve Spor Bakanlığına verilmesi uygulamasını Anayasa Mahkemesi iptal etmişti. Bunun üzerine, 2025 yılı Haziran ayında yürürlüğe girecek iptal kararını aşmak için geçtiğimiz hafta yasa çıkarılmış, kanun hükmünde kararnameyle yetkinin bu sefer yasa yoluyla bakanlıklara kalması sağlanmıştır.

Peki bir şey daha söyleyeceğim: Elli yıllık barajın parasını belediyeden nasıl istediniz? 1971 yılında taşkını önlemek ve tarımsal sulama amacıyla yapılan, daha sonra Çanakkale Belediyesinin içme suyu ihtiyacı karşıladığı Atikhisar Barajı'ndan DSİ, barajın bedeli olarak 439 milyon TL istedi. Her şeye rağmen Cumhuriyet Halk Partili belediyeler hiçbir mazeretin arkasına sığınmadan halkımıza sosyal yardımlar başta olmak üzere, her türlü hizmeti devam ettirmeye çalışacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, bu teklif yalnızca bir teknik düzenleme değildir, aynı zamanda bir vicdan meselesidir. Bizim vakıf geleneğimiz, yoksulun sofrasına oturmak, komşunun çocuğunu okutmak, ihtiyacı olanın başını sokacak bir yer olsun diye taş taş üzerine koymaktır. Şimdi siz bu kadim geleneği siyasetin dar kalıplarına ve bürokrasinin soğuk ellerine teslim ediyorsunuz.

Teklifin 1'inci maddesinde getirilen düzenleme olumlu gibi görünse de aslında, bu bölgede yani deprem bölgesinde turizm hareketliliğinin istenilen düzeyde olmadığının, iktidarın bu konudaki çalışmalarının planlamanın altında kaldığını göstermektedir. Ancak deprem bölgesindeki illerin tümünün bu kapsamda değerlendirilmemesi de ayrı bir sorundur. Teklifin 2'nci ve 3'üncü maddelerindeki tam olarak hangi alanların, nasıl düzenleneceği ve denetleneceği açık değildir. Eğer maksat deniz turizm sektörü ise Turizmi Teşvik Kanunu, Turizm Deniz Yönetmeliği'ne tanımlanmış kavramlar kullanılmalıdır. "Kullanılan marina" gibi kavramlar havada kalmaktadır. Özellikle Ege, Akdeniz deniz kıyı alanları ile Karadeniz Bölgesi arasında yapısal farklılıklar bulunmaktadır. Denetim mekanizmalarının bütün kıyı alanlarında eşitlik ilkesine uygun olarak işletebilmesi için mevzuatın tümüyle kavramsal bütünlüğünün sağlanması önemlidir. Giriş çıkış yapan ziyaretçilerin dahi kayıt altına alınmasının özel hayatı ve kişi hürriyetini ilgilendiren boyutları da unutulmamalıdır. Güvenlik açısından doğru bulmakla birlikte, bu uygulamanın nasıl denetiminin yapılacağı ayrı bir sorundur.

Sayın milletvekilleri, son dönemde gelen kanun tekliflerinin iktidarın ciddi bir ek kaynağa ihtiyacı olduğu, yarın görüşülmeye başlanacak olan bütçe görüşmelerinde belli olduğu üzere, kaynak ihtiyacına yönelik düzenlemeler yapıldığını artık sokaktaki vatandaşımız da biliyor. Öyle ki komisyonlarımızda görüşmeler dâhil olmak üzere, içerisinde yeni vergi, harç gibi bunlarda artış öngörülmeyen ya da yeni cezalar ve ceza artışları düzenlenmeyen teklif yok gibi. Nitekim, 1774 sayılı Kimlik Bildirme Kanunu'na muhalefet hâlinde uygulanacak cezai müeyyideye yer verilmektedir. 2252 sayılı Kültür Bakanlığı Döner Sermayesine müze ve ören yerleri dâhil Bakanlık uhdesinde yerlerde yapılacak etkinliklerden sponsor geliri imkânı sağlanıyor. Burada mali kaynak baskısıyla kültür varlıklarımızın tahribine yol açabilecek bir yoğunluğa sebep olmamak gerekir. Memur ve işçi kadrolarında bulunan saz ve söz sanatçısı personelin sözleşmeli kadrolara geçirebilmesi güvencesi verilmeden düzenlenmekte, sınav ve atama süreçleriyse tamamen idarenin inisiyatifine bırakılarak siyasi ve keyfî uygulamalara açık bir yapı yaratılmaktadır. Ayrıca, kıdem tazminatı ve kazanılmış sosyal haklara ilişkin herhangi bir güvence yer almamakta, bu da ciddi kayıplara zemin hazırlamaktadır.

Değerli milletvekilleri Turizm Teşvik Kanunu artık bir ceza yasası hâline gelmiştir. Sektöre yatırım yapanlar, işletmecilik faaliyetinde bulunanlar, tabiri caizse artık her yerden kuşatılmış, üst üste gelen mali yükler bir yana her adımda cezalandırılır konuma gelmişlerdir. Gelirleriyle herkesin övündüğü istihdamın ana kaynağı görülen turizmciler, kendilerinin artık bir gelir kaynağı olarak görülmesinden, onlarca farklı kurum ve kuruluşa ruhsat alımı, vergi, resim, harç ya da benzeri ödemeler yapmaktan bıkmışlardır.

Kültür ve Turizm Bakanlığına dijital platformlardaki içerikleri denetleme yetkisi verilmesi de hem ifade özgürlüğü hem de platform tarafsızlığı açısından ciddi sakıncalar doğurmakta, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğüne açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Üstelik para cezası, alınan belgesiz konaklama işletmelerinde faaliyette bulunabilmelerine ilişkin Turizmi Teşvik Kanunu'nun Anayasa Mahkemesinde iptal edilen hükümleri de bulunmaktadır. Bakanlığın yeni bir düzenleme yapılması öncelikli değildir. Bu maddenin Anayasa Mahkemesi kararlarına ilişkin gelecek tasarı içinde yer alması, bütüncül olarak ele alınması daha doğru olacaktır. Tekliflerde yer alan düzenlemelerden geçmişte süre uzatımı hakları elde edip uzun süre yükümlülüklerini yerine getirmeyen yatırımcılara keyfî biçimde yeni bir süre tanınmaktadır. Dahası, yargı yollarından feragat şartı getirilmesi, bireylerin ve kurumların Anayasa'yla güvence altına alınmış hak arama özgürlüklerini ihlal eder niteliktedir. Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihî Alanı sınırlarının Cumhurbaşkanı kararıyla genişletilebilmesi ve yeniden tanımlanabilmesi, idareye sınırsız takdir yetkisi tanıyarak Anayasa’nın 123'üncü maddesinde yer alan idarenin kuruluş ve görevleriyle bir bütünlük içinde kanunla düzenlenmesi ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Koruma Komisyonu kararlarına zorunlu uyum yükümlülüğü yargı denetimini etkisizleştirmekte, idari kararların hukuka uygunluğunu denetleme mekanizmasını zayıflatacaktır; hukuk devleti ilkesine açıkça aykırıdır. Burada zaten müze vardı, bunların şimdiki statüsü ne olacak? Devlet müzesi olmak bunlara ne kazandıracak? Komisyonda Müze Kart uygulamaları gerekçe gösterilse de buralarda Müze Kart'ın geçerli olduğunu biliyoruz; asıl maksat açık ve net olarak açıklanmalıdır. Uludağ gibi çevresel hassasiyeti yüksek bölgede mülkiyet haklarını etkileyebilecek bir yetkinin uzmanlığı olmayan kamu görevlilerine verilmesi kanunilik ilkesini şeklen karşılasa da esas açısından sorunludur. Anayasa Mahkemesi kararı göz ardı edilerek kamu gücünü kullanan bir vakfa ücret belirleme yetkisinin bırakılması, hukukun üstünlüğü ve yargı kararlarına uyma yükümlülüğü açısından sakıncalıdır.

Değerli milletvekilleri, ya halk iradesini ya yerel demokrasiyi ya kamu yararını savunacaksınız ya da yetkilerin merkezîleştirildiği, kamu mülkünün keyfî şekilde dağıtıldığı, vakıf adı altında ayrıcalıkların oluşturulduğu bu yapıya sessiz kalacaksınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

SURURİ ÇORABATIR (Devamla) - Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak şunu açıkça söylüyoruz: Vakıf malı siyasetin malı değil, milletin emanetidir. Yoksulun lokmasına el uzatan, vakıf geleneğini imtiyaza dönüştüren bu anlayışı kabul etmiyoruz ve sadece bu kanunla değil, vakıf ruhunu çıkar ilişkisine çeviren, halkçı yerel yönetimlere sistematik baskılar uygulayan, kültürel mirası siyasi müdahaleye açık getiren uygulamaları kabul etmiyoruz.

Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)