GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:11
Tarih:23.10.2025

DEM PARTİ GRUBU ADINA MEHMET KAMAÇ (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

"Torba yasa" derken Sayın Başkan, yıllar önce, uzun yıllar birlikte geçirdiğim bir arkadaşımla sürekli diline pelesenk ettiği bir dörtlük aklıma geliyor. Diyordu ki: "Bahçelerde maydanoz/ Bu ne biçim yeşillik?/ Ben annemi çok özledim/ Hoş geldin 23 Nisan." Böyle bir dörtlük torba yasanın içeriğini görünce aklıma geldi, bir anım canlandı doğrusu.

Yine, torba yasalar söz konusu olunca Erzurum'da -bu vesileyle bütün Erzurumlu hemşehrilerimi saygıyla hürmetle selamlıyorum- imam camide vaaz veriyor, diyor ki: "Buraya geliyorsunuz, vaazı dinliyorsunuz, namazı kılıyorsunuz, sonra da buradan çıkıyorsunuz, şu karşıda bir meyhane var orada içiyorsunuz, bütün parayı da oraya harcıyorsunuz. Hele bir meyhanecinin evine bakın, arabasına bakın, yaşamına bakın, bir de kendinize bakın." Aradan aylar geçiyor, vaazı dinleyen bir vatandaş geliyor, diyor ki: "Hocam geçenlerde aylar önce bir vaaz vermiştiniz, dinledim, vallahi hayatım değişti." İmam ona diyor ki: "Ya, iyi iyi, hayırlı olsun içkiyi bırakmışsın, Allah öbür dünyada sana sağlık verecek." "Yok hocam, ben onu bırakmadım, ben bir meyhane açtım, durumum düzeldi." diyor.

Şimdi, biz bütün muhalefet olarak torba yasaların eleştirisini yaparken daha önce torba yasalarda 2-3 ayrı madde geliyordu, şu anda 10-15'e çıkardılar, 10-15 değişik konuyu bir torbanın içine getiriyorlar, önümüze koyuyorlar. Bugün burada yine bir torba kanun teklifini görüşüyoruz, artık bu ülkede torba kanunlar yasama pratiğinin olağan aracı hâline geldi. Bu torbalar öyle sıradan torbalar değil her seferinde içine farklı alanlardan onlarca madde konuluyor ama hepsinin de ortak bir özelliği var; iktidar kendi ihtiyaçlarını, kendi krizlerini, kendi çıkarlarını düzenlemek için kullanıyor. "Torba kanun" diyorlar, "torba kanun" diye bir isim olur mu? Kanun torbaya konulmaz, onlar özel metinlerdir, içinde hak taşır, hukuk taşır, umut taşır, güven taşır, en önemlisi de adalet taşır. Bunlar aslında bize dayatılan, yamalanmış bir bohça hâline getirilen Anayasa ve kanunlara yeni bir yamadan başka bir şey değil. Uzun zamandır bu Meclis birbirinden alakasız düzenlemelerin bir torba içine doldurulup apar topar getirildiği bir yöntemle çalıştırılıyor. Bu yöntem yasa yapma tekniği açısından sıkıntılı bir durumdur. Konunun uzmanı arkadaşlarımız bu kürsüden bu durumu defalarca dile getirdiler. Bir ülkede yasa birey, yerel ve merkez şeklinde, alttan bir hiyerarşik düzenin hassasiyetleri ve menfaatleri gözetilerek yapılır ama bu torba kanun teklifleri sadece iktidarın çıkarı için hazırlanıyor. Bugün görüştüğümüz Vakıflar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi de bu anlayışın son halkasıdır. Bakın, isminden belli, "Vakıflar Kanunu ve Bazı Kanunlar..." Şimdi bazı kanunları vatandaşlar arasın bulsun. Anayasa'ya aykırılıklar birikmiş, uygulama kaosa dönmüş, sistem delik deşik olmuş durumda, yama tutmuyor çünkü çürümüş bir kumaşı yamamakla sağlam bir kumaş hâline getiremezsiniz.

Bu teklifin özü esasında merkezîleşme ve kontrol. Bu kanun teklifine baktığımızda açıkça görüyoruz ki amaç adalet değil merkezîleşmedir. İktidar, devletin her kurumunu, her kaynağını, her vakfını sarayın hizmetine sokmak istiyor. Bu teklif, yerel yönetimlerin elindeki vakıf mallarını dahi merkezî idarenin kontrolüne geçirmeyi hedefliyor yani belediyelerin, yerel halkın yüzyıllardır kullandığı, değerlendirdiği alanlar şimdi vakıf malı bahanesiyle "mazbut vakıf" adı altında iktidarın hizmetine verilecek.

Şimdi sormak gerekiyor: Bu iktidar yerel yönetimlerden neden bu kadar korkuyor? Neden halkın iradesiyle seçilmiş belediyeler bu iktidar tarafından bir tehdit olarak algılanıyor? Cevabını veriyoruz: Çünkü yerel yönetimler halkın nefes aldığı son alanlardan biridir, insanlar orada doğrudan söz sahibidir, hesap sorabilir, denetleyebilir. İşte, iktidar bundan rahatsızdır, yerelin gücü merkezî keyfîliğin karşısında doğal bir denge unsurudur.

2024 seçimlerinde iktidar güç kaybetti, halk birçok yerde "Artık yeter." dedi. Şimdi, bu yasa teklifi tam da bu seçim sonuçlarına bir cevap niteliğinde; kontrolü kaybettikleri alanları kayyumlar atayarak, belediye başkanlarını tutuklayarak, yetmedi, yasaların arkasından dolanarak geri alma hamlesidir. Seçimde kaybettiklerini yasayla almaya çalışıyorlar, "vakıf" adı altında kamu mülkiyetine el koymayı planlıyorlar.

Bakınız, 8'inci madde burada çok önemli. Maddeyle, bilimsel özerkliği yok edip kültürel mirası siyasetin malı hâline getiriyorlar. 8'inci maddeyle, Millî Saraylar İdaresi Başkanlığına kendi envanterlerinde saray, köşk, kasır ve benzeri alanlarda kazı, sondaj ve araştırma yapma yetkisi yeniden veriliyor. Niye yeniden diyoruz? Çünkü Anayasa Mahkemesi bu maddeyi 2023 yılında iptal etmişti. Üzerinden iki yıl geçti, bu iki yıllık süreç içerisinde aslında bu çalışmalar hiç ara vermeden devam etti. Peki, şimdi ne yapılıyor? Yargı kararına rağmen aynı düzenleme birkaç kelime değiştirilerek yasalaşması için yeniden Meclise getiriliyor. Bu maddeyle bilim siyasetin gölgesine sokuluyor. Bu alanlara bilimsel verilerle kazı ve sondaj yapılıp yapılmayacağına bilim insanları ve bu alandaki uzmanlar, sanatçılar karar vermeli, sit alanı ilan edilen bölgeye kepçelerle giden bürokratlar değil. Bilimi siyasi iktidarın oyun alanı hâline getiremezsiniz, tarihî eserleri sermayedarların reklam panosuna dönüştüremezsiniz. Tarih toplumun hafızasıdır, iktidarın propaganda alanı değil. "Millî Saraylar İdaresi" adı altında "millî" sıfatıyla her şeyi meşrulaştırmaya çalışıyorsunuz. Oysa bu toprakların mirası sadece sarayların değil, köylünün, işçinin, kadının, sanatçının yani bu ülkedeki tüm kesimlerin ortak mirasıdır. Her taşında, her duvarında çok kültürlü bir tarihin, emeğin ve ortak yaşamın izi vardır. Bilimsel kazı politik talimatla değil, bilimsel etikle, kamusal sorumlulukla yapılır ama bu maddeyle tarih değiştirilmek, kültürel miras iktidarın ideolojik süzgecinden geçirilmek istenmektedir.

Bakınız, 11'inci maddede getiren düzenlemeyle vakıf mallarını gerekçe göstererek belediyelerin mülkiyetindeki taşınmazların merkezî Hükûmete devretme hakkı tanıyor bu yasa. Vakıf, tarihsel olarak dayanışmanın, paylaşmanın, kamusal iyiliğin adıdır ama bu teklifle vakıf kavramının içinin boşaltılıyor. Artık "vakıf" denince, akla halk değil iktidarın kurduğu holdingler gelecek. Kültürel miras, toplumsal dayanışmanın değil rantın ve kontrolün aracı hâline getiriliyor. Bu kanun teklifi, halka ait olanları saraya vakfetme yasasıdır. Daha da açmak gerekirse bu maddeyle geçmişte vakıflara ait olduğu iddia edilen, bugün ise belediyelerin, kamu kurumlarının veya diğer tüzel kişiliklerin mülkiyetinde olan taşınmazların yeniden mazbut vakıflara devri öngörülüyor. Bu, açıkça yerel yönetimlerin yetkilerini budayan, kamu mülkiyetini daraltan ve yerinden yönetim ilkesini ortadan kaldıran bir yaklaşımdır.

Değerli arkadaşlar, bu yasa teklifi tartışılırken bir başka gerçeği hatırlatmak zorundayız. Bu torba kanun teklifinde olanlar kadar, olmayanları, olamayanları görmek zorundayız. Bu ülkede, Ermeni, Rum, Süryani toplumların vakıflarına ait binlerce taşınmaz 1936 Beyannamesi ve sonraki uygulamalarla ellerinden alınmıştır. Azınlık vakıflarının el konulan mülkleri hâlâ iade edilmemiştir fakat bu vakıflarla ilgili yasa teklifine baktığımızda bu konuya dair tek bir cümle bulamıyoruz. Bunların hakkı hukuku yok mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun tamamlayın.

MEHMET KAMAÇ (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Bu teklif, halkın değil iktidarın lehinedir; bu teklif yerelin değil iktidarın çıkarınadır; bu teklif geleceğin değil geçmişin teklifidir. Bugün bu kürsüde, torba kanunlara yama üstüne yama yapılan bu düzene ve en önemlisi halkın iradesinin sistematik bir şekilde yok sayılmasına itiraz ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu torbaların içi doldukça bu ülkenin adalet terazisi şaşıyor diyorum.

Genel Kurulu da saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)