| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 34 |
| Tarih: | 11.12.2011 |
BDP GRUBU ADINA ÖZDAL ÜÇER (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime Genel Kurulu selamlayarak başlıyorum.
Yükseköğretim Kurulu, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi ve üniversitelerin bütçesiyle ilgili grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.
Bu bütçe programı ve bu bütçe üzerine konuşurken canı gönülden şunu söylemek isterdik: İşte, hazırlanmış olan adil ve eşit bütçe ile demokratik yönetim ile lağvedilmesi gereken YÖK -zaten lağvedilmiş olacak- Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi deyince insanların aklına ÖSYM kısaltması geliyor, bununla birlikte, böyle sanki KÇM gibi bir kısaltmayı da aklımıza getiren kopya çekme merkezi gibi bir anımsatmayı da yapan bir kurumun bütçesi ve neredeyse her ile tabela düzeyinde kurulmuş üniversitelerin bütçesiyle ilgili konuşurken çok iyi bir bütçe hazırlanmış, adil, eşit bir bütçe hazırlanmış, bu bütçeyle eğitimin bütün sorunları giderilecek, akademisyenlerin bütün sorunları giderilecek, eğitime ayrılan pay sonucu eğitimin bütün sorunları bertaraf edilecek, araştırma görevlilerinin hiçbir sorunu kalmayacak, bu yıl bütün öğrencilere yüksek düzeyde krediler, burslar verilecek, öğrencilerin bütün sorunları giderilecek diyebilmeyi çok isterdik. Ama on yıllık Hükûmetiniz boyunca, AKP İktidarının on yıllık Hükûmeti boyunca, nasıl ki, eğitim bütün kurumları ve bütün alanlarıyla özel sermayeye peşkeş çekilen bir ticari alan yapılmaya çalışıldıysa bugünden sonra da aynısının devam edeceğini çok iyi bilmekteyiz.
Üniversite öğrencileri demokratik bir eğitim, ana dilde eğitim, özgür eğitim, bilimsel eğitim ve benzeri herhangi bir konuyla ilgili bir basın açıklaması yaparken ve o üniversite öğrencileri üniversite eğitimlerini tamamlayabilmek koşullarına sahip değilken, kalacak yurt sorunu varken, ceplerinde harçlık sorunu varken, kantinlerde birtakım perişanlıklar yaşarken, o YÖK bütçesinden özel güvenlik şirketlerine milyonlarca lira aktarılacak ve o özel güvenlik görevlileri de basın açıklaması yapan üniversite öğrencilerine uçan tekme atacak.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Nasıl yani?
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Bunlar yaşanan bir olay; ben bunu? Basında da geçmiş, bilmeniz gereken bir olay. Dün, haberlere de konu olmuştu.
Evet, Bologna süreci diye bir süreç var. Aslında Bologna süreciyle Avrupa'da, Avrupa'yı ticaret merkezi, öğrenciler için ticaret merkezi ve öğrenciler üzerinden döngüsünü sağlayan bir ticaret merkezine dönüştürme şeklinde bir proje var. Türkiye'nin en büyük emellerinden biri de buna dâhil olmak. Neden? Öğrencileri, dar gelirli aile çocuklarını üniversite kantinlerinde harcama yapabilecek bir düzeye getirecek bir oluşuma imza atma gayreti içerisinde.
Üniversitelerde akademisyenler bir şekilde kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar ne bilimsel araştırmaları için ne kendi sosyal yaşamları için. Araştırma görevlileri ha keza. Eğitim emekçileri, değişik kurum ve kuruluşlarda değişik hizmetlerde görev yapan eğitim emekçileri ha keza. Zaten öğrencinin durumu açıkça ortada. Ama üniversitelerde birileri çok büyük bir çıkar sağlayabilecek bir mekanizmayı bulabiliyor. Kantin ticaretleri, özel güvenlik şirketleri, özel yemek firmaları ve bunlar her ne hikmetse bir şekilde iktidarla yakın ilişkisi olan ve sonradan sermayedar çevreye dönüşmüş belli rant çevresi. Ama üniversite öğrencisi KCK'li diye gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, uzun yargılama sürecinde haksızlığa uğruyor ve bir şekilde o öğrenci için adalet bile tecelli etmiyor. Ama üniversitelerde rant için dört nala at koşturanlar ve bu üniversitelerin mali kaynaklarının tümünü kendi siyasi çıkarları ve kendi ekonomik çıkarları için bir fırsat avcılığına dönüştürenler ve hatta kanuni suç işleyenler elini kolunu sallayıp girebiliyor. Sadece KCK'li üniversiteliler değil, muhalif olan herkes bu şekilde bu sistemden darbını alıyor. KCK'li akademisyenler de var. Mesela Sayın Hocamız Büşra Ersanlı'nın şahsında bütün KCK'li tutsakları da selamlıyorum. Yani bu nereye kadar olacak? Sizce kaç milyon KCK'li vardır Türkiye'de? Bunlardan da biri biziz. Bitmeyecek. Milyonlarca KCK'li tutuklamak zorunda kalacak, eğer bu sistem bu şekilde devam ederse.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - O kadar KCK'lı mı var?
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - İsterseniz deneyin, devam edin, her gün yenileri çıkıyor.
İnsanlar, bu ülkede, evet, baskılar yaşadılar, zulümler yaşadılar ama özgürlük uğruna her zaman da mücadele vermekten geri durmadılar. Bu böyle devam edecek. Nasıl ki sistem, egemen sistem, bugün iktidar partisi AKP eliyle neoliberal politikaların ağlarını örüyor ve bu sisteme muhalif olan herkesi bir şekilde zindanlara tıkmaya çalışıyorsa, bunun karşısında, özgürlüğe tutkun bir halk, çocuk olsun, genç olsun, yaşlı olsun, öğrenci olsun, kim olursa olsun özgürlük mücadelesini devam ettirecektir.
AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) - Demokrasi?
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Demokrasi size kalsın, sizin ne kadar demokrat olduğunuzu herkes çok iyi biliyor.
Üniversite sorunları üzerine konuşmak aslında herkesin çok rahatlıkla yapabileceği bir şey çünkü bir üniversite öğrencisini çevirin, burada 550 milletvekilinden daha iyi bir şekilde öğrenci sorunlarını tanımlar ya da herhangi bir akademisyenin sorunlarını akademisyenin kendisi çok iyi tanımlar ama biz, ne öğrenciyi dinleyen bir sistem kurabilmişiz ne akademisyeni. Yalnızca bir sistem işliyor, neoliberal, kapitalist, kâr döngüsüne hizmet eden bir ekonomik rant sistemi oluşturulmuş ve bu sistem de sonlu bir sistemdir, bitmeyen bir sistem değil. Bu sistem içerisinde elbet birileri kendi çocuklarına gemiler alıyor olabilir ama bütün çocukların gemi sahibi olamadığı bir sistemde, bu sisteme kafa tutacak insanlar da gelişecektir. Bu sistemde birileri çocuklarını yurt dışı üniversitelerinde büyük ekonomik giderler harcayarak okutabilir ama Anadolu'nun ve Mezopotamya'nın değişik yerlerinde yaşayan ve ortak kader çizgisi yoksulluk olan insanlar bu sistemden mustarip olacaklar ve bu ıstıraplarını dile getirecekler.
Yakın bir zamanda, kırk küsur gündür etkisini çok ağır bir şekilde hissettiren binlerce artçı deprem oldu Van'da, büyük şiddette depremler oldu, büyük yıkımlar oldu, insanlar yaşamını yitirdi, yakınlarını kaybedendenler oldu, yaralananlar oldu. Bütün bu sıkıntılara rağmen vakur duran Van halkını saygıyla selamlıyor, bütün Van halkına, bütün halkımıza baş sağlığını diliyorum, yaşamını yitirenlere Allah'tan rahmet diliyorum, yaralı olanlara hayırlı şifalar diliyorum. Ama şunu çok iyi biliyorum ki: Van'da yaralar sarılmadı, Van depremi iktidar partisi ve bizzat Sayın Başbakan tarafından siyasi rant malzemesine dönüştürülmeye çalışıldı. "Öğrenciler KCK'liydi." dedi, tutuklandı, akademisyenler de KCK'liydi dedi, tutuklandı ama KCK'li literatürüne yeni bir kavram girdi: "Çadır bekleyen KCK'li depremzedeler" onlar da çadır almak için sıraya girdiklerinde coplandılar, eksi 11 derece hava soğukluğunun olduğu bir günde tazyikli suyla ıslatıldılar ve birçok insan şunu dedi: "Biz keşke depremde göçük altında kalsaydık, biz bugünü yaşamasaydık." Bunu bir siyaset olarak söylemiyorum, insanların yaşadığı gerçek bir trajedi olarak dile getiriyorum. Ben bir vekil olarak Ankara'ya yerleşmedim, çoluk çocuğumu da getirmedim. Ben bir Vanlıyım, ailem de bir depremzede, bizim şu anda kalacak bir çadırımız da yok, aynı Vanlılar gibi. Şu an naylon baraka altında yaşamını sürdüren ve kendisinin kurmuş olduğu naylon çadır altında -kendisince çadır yapmış- yaşamını sürdüren binlerce aile var. Bunu biliyor musunuz? Ama Hükûmet sözcüleri, her nedense, çıkıyor açıklıyor. Dün, öylesi utanılacak bir açıklamayı nasıl yaptı bilmiyorum ama Sayın Van Milletvekilimiz "260 konteynır göndermişiz, prefabrik ev yapmışız." diyor. Van'da 1 milyonu aşkın nüfus yaşıyordu ve bunun 600 bininden fazlası Van şehir merkezinde yaşıyordu, Erciş'te yaşıyordu. Taş üstünde taş kalmamış birçok bina var ve binaların yüzde 90'ı kullanılamaz bir şekilde. Nüfusun yarısı, depremden dolayı değil, soğuktan barınamadığı için göç etmek zorunda kalmış. Dün Çankırı'dan beni arıyor diyor ki: "Ben buraya gelmişim ama buradaki perişanlığım, benim Erciş'te yaşadığım perişanlıktan daha fazla." Şimdi bu nasıl yara sarmak, bu nasıl depremzedeye yardım etmektir? Biz biliyoruz, İstanbul depreminin yarası da sarılmadı, Simav depreminin yarası da sarılmadı. Çünkü bu ülkede halk hizmeti için bir mantalite gelişmiş değil. Bir lise öğrencisi genç kız -televizyon kayıtlarında vardır, kamera kayıtlarında vardır- bana şunu söyledi, ben aynı zamanda bir öğretmenim: "Hocam, ben bu sefaleti yaşayacağıma keşke göçük altında kalsaydım, kurtulmasaydım." dedi. Kamera kayıtları var, lütfen bunun üzerine şey yapmayın. İsterseniz sizi bizzat Van'da bütün evleri teker teker ziyaret ettiririm ve o vakur Vanlı keledoş ısmarlar size o çadırda, size keledoş ikram eder. (BDP sıralarından alkışlar)
OSMAN ÇAKIR (Düzce) - Size ihtiyacımız yok. 500 tanesi bizim şehrimizde zaten.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Evet, size keledoş ikram eder.
Değerli arkadaşlar, söylenecek o kadar çok şey var ki; ama bazı hâller vardır, sözün bittiği andır. Bazı hâller vardır, sözün bittiği andır. Keşke bu deprem olmasaydı. Keşke bu insanlarımız ölmeseydi: Keşke kimse yaralanmamış olmasaydı. Keşke kimse Van'a yardım etmek zorunda kalmasaydı. Ama, bu deprem oldu, insanlarımız öldü, insanlarımız yaralandı ve hâlâ o depremden dolayı yaşamını yitiren o 6 bin yaralıdan insanlar var ve bunlar da deprem ölü sayısına sayılır.
Depremden kurtulduğu hâlde çadırda yanarak ölen bebeklerimiz var. Bunlar için eğer gülüyorsanız, ben sadece sizi kutlarım, sadece kutlarım. Bravo, helal olsun derim, çok iyi bir bütçeniz var derim.
Evet, evet; bizim derdimiz o kadar büyük ki. Van'da insanlar o kadar büyük bir insanlık trajedisi yaşıyor ki. Erciş'te seksen yıl önce devlet daha büyük bir trajedi yaşatmıştı. Erciş'te Zilan katliamı vardı ve Zilan katliamı için katledilen Kürtlerin çocukları şöyle bir ağıt yakmışlardı:
"???..
????" (*)
Aynı ağıt şu an Erciş'te yeniden yankılanıyor. Kardeşini yitiren kişi "Anneciğim kardeşim nerede" diye ağıt yakıyor.
Şimdi "Erciş'te yaralar sarıldı" diyenler utansın. "Van'da yaralar sarıldı" diyenler utansın. "Erciş'te, Van'da depremin bütün etkileri ortadan kaldırıldı" diyenler utansın. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Üçer.
(*) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.