| Konu: | YENİ YOL Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 13 |
| Tarih: | 05.11.2025 |
YENİ YOL GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Bülent Ecevit'in 19'uncu ölüm yıl dönümü, vefatından bugüne on dokuz yıl geçti. Ulucanlarda 12 Eylül sonrası -tedavi görürken- hapishanede kalmıştım, aynı koğuşu paylaşmıştık. Kendisine rahmet diliyorum. Her siyasetçi gibi mutlaka ki eleştirilecek, mutlaka ki övülecek yanları vardı ve biliyorsunuz peygamberler günahsızdır, insanlar günah işlerler ve Allah hatasızdır, insanların hataları da olur. Bu hatalarını tarih değerlendirecektir. Ben, kendisine bir kez daha rahmet diliyorum.
Bugün, hepimizi yakından ilgilendiren, milletimizin geleceğini ipotek altına alma riski taşıyan hayati bir konuyu, su meselesini ele almak üzere huzurlarınızdayım. Türkiye'nin sanıldığı kadar su zengini bir ülke olmadığı artık bilimsel raporlarla sabittir; nokta. Su, sadece bir doğal kaynak değil medeniyetimizin temeli, hayatın vazgeçilmezi ve tartışmasız bir şekilde en stratejik varlığımızdır. Unutmayalım ki su, yerine başka hiçbir maddenin ikame edilemeyeceği sınırlı ve mübarek bir kaynaktır. Birleşmiş Milletlerin 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi'nde temiz ve güvenli içme suyuna ve sanitasyona evrensel erişim 6'ncı numaralı hedef olarak belirlenmiştir ancak su, sadece bu hedefin konusu değil aynı zamanda ekonomi, enerji, gıda üretimi ve sağlık gibi birçok sektörü ilgilendiren tüm kalkınma çabalarımızın âdeta yatay bir keseni durumundadır. Bu nedenle, su krizi demek, çok boyutlu bir yaşam ve kalkınma krizi demektir.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz maalesef uzun yıllardır devam eden bir yanılgı içerisindedir. Türkiye su zenginidir, hayır, değildir. Gerçekler ise bu algının tam tersini işaret ediyor. Yıllık kişi başına düşen kullanılabilir su miktarımız 1.519 metreküple uluslararası standartlara göre açıkça su sıkıntısı çeken ülkeler kategorisindedir. Bu tablo bizlere su meselesini havadan sudan konuşulacak bir mevzu olmaktan çıkarıp ulusal güvenliğimizin ve bekamızın merkezine almamız gerektiğini âdeta haykırmaktadır. Türkiye'nin yarı kurak iklim yapısı, küresel iklim değişikliği ve özellikle yağış rejimlerindeki öngörülemez değişimler nedeniyle daha da kırılganlaşmaktadır. Artan sıcaklıklar ve su kaynaklarının azalması, sadece içme sularımızı değil hidroenerji üretimi ve tarım sektörümüzü de ciddi bir kuraklık tehdidi altına sokmaktadır. Yanlış su yönetimi, hızlı ve çarpık şehirleşme, plansız sanayileşme gibi -buraya dikkatinizi çekiyorum- ihmaller, sorunu maalesef daha da derinleştirmektedir.
Kuraklık, artık noktasal bir olay değil bölgesel hatta ulusal çapta bir doğal afettir. Bu gerçeği daima göz önünde bulundurarak tüm su politikalarımızı buna göre oluşturmalıyız. Kuraklık, meteorolojik kuraklıkla başlar, bunu hidrolojik, tarımsal ve nihayet sosyoekonomik kuraklık takip eder. Dolayısıyla yağışın zamansal ve bölgesel dağılımı çok iyi ve dikkatlice takip edilmelidir. Suyun sektörler arası dağılımına baktığımızda açıkça görüyoruz ki ülkemizdeki suyun yaklaşık yüzde 74'ü tarımda, yüzde 15'i sanayide, yüzde 11'i ise evlerde kullanılmakta ve tüketilmektedir. Ancak tarımsal sulamada hâlâ yaygın olan açık sulama sistemleri yüzünden kullanılan suyun büyük bir kısmı maalesef boşa harcanmaktadır.
Geçenlerde basına da yansıdı, ciddi tepki de çekti; İstanbul'da bir ilçe belediyesi, almış arkasına koca su tankerlerini, maharetmiş gibi yolları yıkıyor. Aynı vakitlerde haberler barajlardaki su sıkıntısını son dakika olarak canlı veriyordu. İşte durum bu denli içler acısıdır.
Damla sulama ve modern sulama tekniklerine geçiş sağlanmadığı sürece mevcut su kaynaklarımızın sürdürülebilirliği konusunda büyük bir soru işareti mevcuttur.
Diğer taraftan, sanayi ve kentsel alanlarda suyun geri dönüşümü konusunda da ciddi eksiklikler bulunmaktadır. Suyu yönetmek demek öncelikle israfı yönetmek demektir. Su tüketiminin sektörler arası bu çarpık dağılımı dikkate alınarak kullanıcıların bilinçlendirilmesi son derece önemlidir; suyu kullanan sonuçta insandır.
Değerli milletvekilleri, bu büyük sorunun temeli biraz da suya bakış açımızdadır. Sağlıklı suya ulaşmak her şeyden önce temel bir insan hakkıdır. Diğer bir deyişle, su, toplumsal bir değer olarak düşünülmelidir ancak dilimizdeki "sudan ucuz" "sudan bahane" gibi deyimler ne yazık ki suyun ucuz, sınırsız ve önemsiz olduğu izlenimini vermektedir. Bu düşünce kodlarını değiştirmeden, suyu ekonomik bir meta olarak değil toplumsal bir değer olarak benimsemeden su tasarrufuna yönelik çabalarımızın sonuç vermesi zor olacaktır. Ayrıca ülkemizde nüfusun ve suyun bölgesel dağılımı birbirinin tam tersidir; toplam nüfusumuzun çok önemli bir kısmı Marmara Bölgesi'nde yaşarken buradaki havzalar toplam su akışının çok küçük bir kısmını toplamaktadır.
Peki, bu hayati risk karşısında biz siyaset kurumu olarak ne yapmalıyız? Öncelikle su problemine kriz ve risk yönetme mantığıyla yaklaşılmalıdır. İlk olarak suyu ulusal güvenlik stratejilerimizin ayrılmaz bir parçası olarak görmeliyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdağ, lütfen tamamlayın.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Teşekkür ederim efendim.
Kuraklığı ülke genelinde izleyecek, gerekli uyarıları zamanında yapacak, alınması gerekli önlemleri yetkililere ve kamuoyuna zamanında duyuracak, kuraklık konusunda bilimsel araştırmalar yapacak merkezlere ihtimam gösterilmeli, varsa personel ve teçhizat eksiklikleri ivedilikle giderilmelidir.
İkinci olarak, verimlilik ve tasarrufta köklü bir dönüşüm gerçekleştirmeliyiz. Tarımda damla sulama ve modern sulama tekniklerine geçişi hızlandırmalıyız. Sanayi ve kentsel alanlarda gri suyun yeniden kullanımı ve yağmur suyu hasadı gibi su tasarruflu yöntemleri yaygınlaştırmalıyız. Su bir barajdan çıkıp kullanıldığı yere gelinceye kadar buharlaşma, sızma ve şebeke kayıplarına uğramaktadır. Bu kayıpların dünya standartlarına çekilmesi sağlanmalıdır.
Üçüncü olarak, yerel yönetimlerin sorumluluğunu hatırlatmalıyız. Yerel yönetimlere büyük bir sorumluluk düşmektedir. Su havzalarının korunmasından şebeke sistemlerinin yenilenmesine kadar belediyelerimize de önemli görevler düşmektedir.
Sözlerimi tamamlarken suyu bir lütuf değil gelecek nesillerden aldığımız stratejik bir emanet olarak gören, bütüncül ve risk odaklı bir yaklaşımla hareket etme çağrımı yineliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Bu hayati konuda siyasi ayrılıkları bir kenara bırakarak ulusal bir duruş sergilemek hepimizin ortak sorumluluğudur ve aynı zamanda burada Sayın Erdoğan'a da bir çağrım var.
Kusura bakmayın efendim, on saniye...
Sayın Erdoğan geçen gün şöyle söyledi bir Cumhurbaşkanı olarak: "Vatandaşlarımızı susuz bırakmayız." dedi yani belediyelere bir gönderme yaptı. Evet, o belediyeler daha önce de sizin elinizdeydi, yapsaydınız, su sıkıntılarını gidermiş olsaydınız. Sadece sizin Hükûmet olarak yaptığınızın mefhumumuhalifinden doğru olmadığını söylüyorum.
BAŞKAN - Sayın Özdağ, teşekkür ediyorum.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Araştırma önergemize "evet" oyu vereceğinizi tahmin ediyorum.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (YENİ YOL ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)