GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Vakıflar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:14
Tarih:06.11.2025

SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 9'uncu maddesiyle, kamu taşınmazları üzerinde turizim yatırımı bulunan mevcut yatırımcılara süreleri sona eren sözleşmelerini kırk dokuz yıla kadar uzatma hakkından yararlanmaları için bir aylık ek başvuru süresi tanınıyor. Daha önce limanlar üzerinden buna benzer bir girişimde bulunuldu. Katarlı şirkete verilen Antalya Limanı da dâhil olmak üzere, benim ilimdeki Tekirdağ Limanı da dâhil olmak üzere 18 limanın sözleşme sürelerinin aynı yöntemle uzatılmasına kalkışıldı, yargıdan döndü.

Dolayısıyla sorumuz çok basit: Neden aynı yanlışta ısrar ediliyor? Yargı aynı konuda demiş ki: "Sen ek sözleşme yapma imkânını sadece mevcut taraflara tanıyamazsın arkadaş. Eğer bunu yaparsan daha önce ihaleye girmiş ve kaybetmiş olanları veya potansiyel talipleri engellemiş olursun, bu da serbest rekabet ilkesine aykırı, Anayasa’nın 10'uncu maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine aykırı, ayrıca da varlık rekabete kapalı bir ortamda gerçek değerinin çok altında bir değere kiralandığından kamu zararı." AYM'nin çok açık, çok anlaşılır bu kararı ortadayken yani Anayasa Mahkemesinin şimdi geçireceğiniz maddeyi de aynı şekilde iptal edeceği ortadayken aslında aynı işlemi başka bir alanda tekrarlamanın ne anlamı var; biz gerçekten anlamakta zorlanıyoruz. Nasrettin Hoca'nın göle maya çalmasına benziyor bu iş biraz, "Ya tutarsa?" gibi ama pek de tutacak gözükmüyor. Yasama bu kadar sulandırılacak bir iş değil, olmamalıdır; Türk milleti adına kullandığımız temel yetkisi bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin. Bu sebepten dolayı bizim İYİ Parti olarak talebimiz de teklifimiz de tavsiyemiz de bu maddenin bu tekliften çıkarılmasıdır. Keza, teklifin genel ruhu içinde ekonomik iflas politikaları, kültürel yozlaştırma politikaları, eğitirken cahilleştirme politikaları; bebek katillerine, bölücülere dönük memnunlaştırma politikaları; güvenliğimizi, birliğimizi, bütünlüğümüzü, terörle mücadeledeki emeğimizi, döktüğümüz kanı, verdiğimiz canı terör örgütlerine kurban etme politikaları nasıl ki geleceğimizden çalıyor, geleceğimizi çalıyorsa bu ülkenin doğal birikimini, kültürel varlıklarını, tarihî emanetlerini vakfiye mantığıyla da tezat şekilde işletmeleştirme ve bu işletmeleri de bir kişinin, bir kesimin, bir grubun lehine keyfî şekilde, ölçüsüz şekilde tahsis etmek de geçmişimizden çalıyor aslında. Millete miras alanlara seçilmiş mirasyediler üretmek oluyor bu iş biraz, riyakârca üstelik de. Bakın, bu kürsüde edilmedik iftira, hakaret bırakılmayan; bu kürsüde hakarete, iftiraya uğraması ne yazık ki İYİ Parti dışındaki hiçbir grup tarafından tepkiyle karşılanmayan cennetmekân Talat Paşa mevzubahis rant olunca paylaşılamadı ya. Kendi bütçesiyle yaptığı konak "vakıf malı" diye belediyenin elinden Bakanlığa veriliverdi. Bizanslıların yaptığı Yerebatan Sarnıcı öyle, Cenevizlilerin yaptığı Galata Kulesi öyle, Beyazıt döneminde boş arsa olduğu hâlde vakıf yapısı var sayılan Gezi Parkı öyle, Boğaziçi alanı öyle; kentsel sit, doğal sit, arkeolojik sit gibi farklı yasa ve yönetmeliklere tabi alanlarla bezeli olan Adalar öyle, Hidiv Kasrı öyle. İnşasından iki yüz yıl önceki vakfa mal edilerek el konuldu Hidiv Kasrı'na. Bu mudur bizim vakıf kültürümüz Allah aşkına? Vakıflaşmanın bir amacı vardır. Bu, kahir ekseriyetle de yardımlaşmadır, dayanışmadır. Bugün iktidarın arka bahçesi ya da laboratuvarı varsayılan vakıfların da var amaçları. Biri; ben gençlerin tarihini, kültürünü ve medeniyetini tanıyan nitelikli insanlar olmalarına çalışacağım diye çıktı yola. Diğeri, her daim hakkın ve adaletin tarafında olacak bir nesil yetiştirmeye azmetmiş. Öteki, insani değerlere bağlı bir nesil amaçlamış. Keşke böyle olabilseydi, keşke ama sonuç ortada. Bu vakıflar üzerinden değerler eğitimi verilen okullar çok yazık ki uyuşturucu kuşatmasında. Çocuklar müptela, gençler değil bakın, çocuklar müptela; demek ki bir yanlışlık var bu işte, bu yönetim tarzında. Sokağa bakıyoruz, sapkınlaşan bir nesil, en büyük millî tehdit hâline gelmiş. Ne yazık ki çocuklarımız suç makinası olarak formatlanıyorlar. Demek ki burada da başarıya ulaşılamamış, yine bir yanlışlık var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayın.

SELCAN TAŞCI (Devamla) - İzole alanlarına bakıyoruz bu vakıfların; tecavüz, şiddet, istismar. Amaç neymiş, sonuç ne olmuş? Şimdi, Vakıflar Kanunu madde 9: "Vakıflarda; hırsızlık, dolandırıcılık, zimmet, rüşvet, sahtecilik, hileli iflas..." diye gidiyor. Bu suçların birinden mahkûm olanlar vakıf yöneticisi olamazlar. Ne demektir bu aslında? Bu tıynettekiler vakıf yöneticisi olmamalılar ama biz Ankara'ya bakıyoruz; şaibeli ihaleler, 100 milyonlarca liralık vurgunlar vakıflarla anılıyor. New York'a kadar uzanmış, New York'ta milyon dolarlık rüşvet geliyor vakıf denince artık akla. Demem o ki bu örneklerden sonra, bunca rezaletten sonra vakıftan, vakıfçılıktan kılıf olmaz ortadaki mazrufa.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti, CHP ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)