GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yeniden Refah Partisinin 3'üncü Büyük Olağan Kongresi’ne, 14 Kasım 1944’te gerçekleşen Ahıska Türklerinin sürgününe, Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesine, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin 42'nci kuruluş yıl dönümüne ve yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimine, Filistin Devleti'nin 37'nci kuruluş yıl dönümüne, İstanbul Fatih’te bir ailenin öldüğü olaya ve bütün idarecilere seslenmek istediğine, Genel Kurul gündemine ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:4
Birleşim:18
Tarih:18.11.2025

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iyi bir hafta temenni ediyorum hepimize.

Yeniden Refah Partisi 3'üncü Büyük Olağan Kongresi'ni yaptı ve burada beraber çalışmış olduğumuz milletvekillerimizden Sayın Fatih Erbakan tekrar, yeniden Genel Başkan olarak seçildi ve 4 milletvekili de burada Parti Meclisine seçilmiş oldular, Parti Yönetim Kuruluna seçilmiş oldular. Hem Muhammed Fatih Erbakan'ı tebrik ediyorum hem de buradaki milletvekili arkadaşlarımızı tebrik ediyorum. İnşallah bu kongrenin, bir yandan Parlamentomuza, bir yandan Yeniden Refah Partisi ailesine, bir yandan da ülkemize katma değer sağlamasını; insan hakları konusunda, demokrasi konusunda ve hukukun üstünlüğü noktasında katma değer sağlamasını temenni ediyorum.

Bir diğer konu ise 14 Kasım 1944 tarihinde -biliyorsunuz- Ahıska'da yani Rusya'da çok büyük bir dram yaşandı. Ahıska Türkleri Stalin tarafından Sibirya'ya gönderildi. Kimleri göndermediler ki; bir yandan Çerkez sürgünüyle, bir diğer yandan Çeçen sürgünüyle, bir diğer yandan Ahıska Türklerinin sürgünleriyle beraber yaklaşık 3,5 milyona yakın insanı heder ettiler, bir noktada katlettiler, yollarda öldüler bu insanlar. O nedenle Ahıska Türklerinin dramını, ızdırabını yaşıyorum. O dramı Türkiye Cumhuriyeti devletinin de çok fazla gündeme getirmesi gerektiğini söylüyorum.

Aynı zamanda da Kırım'ın Rusya'ya intikal etmesini, Ukrayna'dan alarak bir gece yarısı Rusya'nın burada bu şekilde Kırım'ı ilhak etmesini de kınıyorum. Bu noktada da bütün dünyanın, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, Rusya'ya karşı "Bu topraklar Ukrayna'ya aittir ve bu topraklarda da Tatar Türkleri yaşamaktadır." diyerek bununla ilgili hassasiyet göstermelerini temenni ediyorum.

Bir diğer taraftan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin 42'nci kuruluş yıl dönümünü yaşadık biliyorsunuz. 42'nci yıl dönümünde ben Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurucusu olan, ilk Cumhurbaşkanı olan Doktor Rauf Denktaş'ı, aynı zamanda Doktor Fazıl Küçük'ü rahmetle anıyorum. Aynı zamanda Türk Mukavemet Teşkilatının mensuplarını rahmetle anıyorum.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti... Yaklaşık elli yıl oldu ilk harekâtı başlattığımızdan -yani Barış Harekâtı'ndan- bugüne, kırk iki yıldır da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak, bir devlet olarak kuruldu. Bu, bizim Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetenlerin bir noktada nakisasıdır, eksikliğidir. Bugüne kadar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ne bir Türki Cumhuriyetlere ne bir Afrika ülkelerine ne bir Güney Amerika ülkelerine veya herhangi bir ülkeye tanıtabilmiş değiliz. O nedenle Kuzey Kıbrıs'la ilgili yeniden bir gözden geçirilecek yeni bir taktiğe, yeni bir stratejiye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

Bir diğer husus da burada yeni bir Cumhurbaşkanı seçildi. Türkiye'yi yönetenler Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin iç işlerine karışmamalıdırlar, kim gelirse gelsin. Orada yaşayanlar bir noktada Türkiye Cumhuriyeti'nin garantörlüğü altında yaşıyorlar ve onlar da Türkiye Cumhuriyeti devletini bir noktada ana vatan olarak gözlemliyorlar. O nedenle buradan müdahale etmeyi doğru bulmuyoruz. İster muhalefet müdahale etsin ister iktidar müdahale etsin, buralara müdahale edilmemelidir. Ben Batı Trakya'ya çok gidip gelen bir arkadaşınızım. Sadık Ahmet törenlerine yıllardır -Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümünden sonra- ben gitmeye başladım, oraya giden arkadaşlarımız var. Bana şunu söylediler en son gittiğimde Batı Trakya Türkleri: "Lütfen buraya partinizle gelmeyin. Lütfen buraya mezhebinizle gelmeyin. Lütfen buraya tarikatlarınızla, cemaatinizle gelmeyin. Buraya Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşları olarak gelin." Ben de konuşmama başlarken adımla başlıyorum, Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşı olarak başlıyorum demiştim. O nedenle, bu tür konularda iç işlerine karışılmaması gerektiğini düşünüyorum.

Filistin Devleti'nin 37'nci yıl dönümü, kuruluşunun yıl dönümü biliyorsunuz. 1948'den bugüne kadar büyük bir Nekbe'yi, büyük bir felaketi yaşadılar. Şimdi ise bazı ülkeler buradaki soykırımdan sonra, katliamlardan sonra -10'a yakın ülke- Filistin Devleti'ni yeniden tanıdı ve bu katliamlara karşı da Batı dünyasının hassasiyeti, özellikle halkların hassasiyeti; insan olan Hristiyanların, insan olan Musevilerin, insan olan Müslümanların hassasiyetleri sonucunda da bir geçici ateşkes ilan edildi ama şunu unutmayalım: İsrail asla siyonist hedeflerinden uzaklaşmaz, hayallerinden uzaklaşmaz. Buna karşı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Orta Doğu'da yeni müttefikler oluşturması, bütün devletlerle iyi bir diplomasi yürütmesi gerekmektedir. Bu hassasiyeti göstermediğimiz takdirde biz İsrail'e komşu değil İsrail bize komşu olur ve bu da aynı zamanda büyük bir felakettir. Yeni bir krizin, yeni bir ekonomik krizin, yeni bir bölgesel krizin de doğuşu olmuş olur.

İstanbul Fatih'te -biliyorsunuz- bir aile, 4 kişi öldü; 2'si çocuk, anne ve baba. "Acaba yediklerinden mi yoksa oradaki zehirlenmeden mi?" diyerek bunla ilgili bir dram yaşadık ve yurt dışından gelmişlerdi, dünya basınında da yer aldı.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri, özellikle iktidar partisi milletvekillerine sesleniyorum: Bu bizim kaçıncı dramımız? Kaçıncı trajedimiz? Allah aşkına, 11 ilde deprem olur, bu depremde 70 bin kişi ölür. Depremden önce tedbir almayız, şimdi, yapmış olduğumuz binalarla övünürüz. "90 milyar buralara para harcadık." deriz ama o 90 milyarı eğer bu deprem olmadan önce depremi önlemeye tahsis etmiş olsaydık... Ki bununla ilgili olarak da kaç defa burada önerilerimizi, tekliflerimizi sunduk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Ne dedik sizlere hatırlarsanız eğer?

Tamamlayacağım efendim.

BAŞKAN - Buyurun tamamlayın.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Ne demiştik? Türkiye'de çok fazla işsiz maden mühendisi, makine mühendisleri, jeoloji mühendisleri, aynı zamanda deprem mühendisleri, jeofizik mühendisleri var. AFAD üzerinden bunlar bulundukları şehirlerde işlere alınabilirler. Beş yıl içerisinde biz çok rahat bir şekilde zemin etütlerini yaparak, aynı zamanda demir incelemelerini yaparak, beton incelemelerini yaparak, mühendislik durumlarını inceleyerek bu evlerin yıkılmamasını sağlardık.

Pazarcık'a gitmiştim deprem olduktan sonra 3'üncü gün, orada üç binayı gözlemledim, yan yanaydı bu binalar. Bir tanesinin sadece çatladığını gördüm -o balkonların- yandaki binaya hiçbir şey olmadığını, sarsılmadığını bile söylediler ama ortadaki binanın tamamen kum olduğunu, herkesin bunların altında kaldığını ve öldüğünü söylediler. Eğer o bina önceden tespit edilseydi -yani Türkiye'deki yüzde 5 ile yüzde 7'lik bina- bu dramları yaşamayacaktık. Şimdi, aynı şekilde, bakıyoruz, nedir? Gebze'de bir olay oldu, birileri dedi ki: "Metrodan oldu." "Yok, metro daha önce yapıldı." dedi Hükûmet açıklama yaptı. Ardından bir baktık, dediler ki: "Zemin etüdünden oldu. Zeminlerin probleminden oluştu." Niye yapılmadı bu zemin etütleri?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Teşekkür ederim efendim.

Niye yapılmadı bunlar? Yapamadık çünkü bizde sorumluluk duygusu yok, bizde vicdan duygusu yok. Ben bütün idarecilere sesleniyorum: Lütfen -gözünüzü Beştepe'ye değil- vicdanınızı Beştepe'ye doğru çevirmeyin, vicdanınızı millete doğru çevirin yani Sayın Erdoğan'a güzel gözükmek için işlere girmiyorsunuz, siz orada görevinizi yapmıyorsunuz, "Oradan bize bir görev gelirse yapalım." diyorsunuz -millete karşı sorumluluğunuz yok, Allah'a karşı sorumluluğunuz yok- sonra da size bürokrat diyorlar; siz içimizden çıkıyorsunuz, sizi oraya atıyorlar. Ama o zemin etüdü yapılmamıştı. Sonra ne oldu? Orada, aynı zamanda da Dilovası'nda bir kozmetik fabrikasında can ucuz, parfüm pahalıydı; insanlar öldü. Belediye başkanı sorumlu, orada bulunan valilik sorumlu, hiç kimse sorumluluk almıyor. Daha yeni, hatırlarsanız Slovakya'da bir tren kazası oldu, Başbakan istifa etti, Bakan istifa etti. Ya, bu ülkede birisi de özür dilemez mi Allah aşkına ya! Yani Kartalkaya'da 78 kişi yana yana ölür, diğerlerinin evi yıkılır, ölür insanlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Son cümlelerim efendim, beni bağışlayın.

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Hiç kimse bu insanlardan özür dilemez. Konya'da deprem olmaz, zemin etüdü yapılmamıştır, apartman olduğu gibi yıkılır ve başka yerlerde yine apartmanlar yıkılır, evler yıkılır, insanlar ölür sanki insan hayatı çok ucuzmuş gibi... Oysaki insan ne kadar değerli. Bununla ilgili olarak ben Hükûmete sesleniyorum: Bir bürokrat, bir vali, bir bölge müdürü, bir daire başkanı, bir bakan istifa etmez mi Allah aşkına ya! Bırakın istifayı, ne olur bir özür dileyin. İnsanın hayatı bu kadar ucuz mu? Söylesem şimdi burada... Sivas Divriği'de yine aynı şekilde olaylar oldu. 301 kişi Soma'da öldü ve Elbistan'da insanlar toprak altında kaldı, hâlâ cenazelerine ulaşabilmiş değiliz. Aynısı İliç'te yaşandı. Dünyada sürekli olarak iş kazalarında 1'inci mi olacağız biz? Neden biz sonuncu olmayacağız? Niye biz -bu hassasiyeti- bir Müslüman olarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihine, müktesebatına uygun bir vatandaş olarak davranmıyoruz? Niye davranamıyoruz? Çünkü bizim sorumluluk duygumuz zayıf ve bu sorumluluk duygumuzla beraber vatandaşımıza değer duygumuzun da zayıf olduğunu düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Bu duygular içerisinde iyi bir hafta temenni ediyorum ve bir an önce de buradan bir kanunun geçmesini temenni ediyorum; yedi haftadır bir kanun geçmedi, ya Trafik Kanunu gelmeli yahut da Vakıflar Kanunu gelmeli. Bu kanunlarla ilgili de düşüncelerimizi dile getirmeye devam edeceğiz.

Teşekkür ederim.