GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:20
Tarih:20.11.2025

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Ekimden yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin açıldığı tarihten bu yana 1 ay 21 gün; 7 hafta; 50 gün; 1.200 saat; 72 bin dakika; 4 milyon 320 bin saniye geçti fakat bir tek kanun bile çıkaramadılar. Neden? Çünkü toplantı yeter sayısı 180. 180'le iktidarın burada olması gerekiyor ki bir kanunun geçirilmesinde veya görüşmelerinde burada oldukları zaman o kanunun devamını sağlamamız gerekiyor. Şu ana kadar, bu söylediğim saniyelerde, dakikalarda, günlerde, haftalarda bir kanun bile geçmemiştir. Öyle tahmin ediyorum ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarihinde böyle bir vakayla, böyle bir olayla karşılaşmadık gibi gözüküyor. Korkarım ki bugün de yine aynı şekilde bir kanun çıkmayacak gibi gözüküyor. Ben buradan Sayın Cumhurbaşkanına Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerini şikâyet ediyorum ve diyordu ki: kendisi "Ben haklarımı helal etmeyeceğim size Parlamentoya devam etmezseniz, görevinizi yapmazsanız." Sayın Cumhurbaşkanım, bunlar gelmiyorlar, size de şimdi buradan duyuruyorum. Öyle tahmin ediyorum ki danışmanlarınız size iletirler ve Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerini de Parlamentoya gönderirsiniz diye düşünüyorum çünkü aynı zamanda Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanısınız. Hakimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olan yerin Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunu bir kez daha Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerini hatırlatıyorum.

Diğer bir konuya gelince değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, belediyelerimizde belediye şirket işçileri var, birkaç defa burada gündeme getirdim. Bu çok ciddi şekilde bir problem. Nasıl bir problem? Belediye başkanı diyelim ki "A" partili, sonra seçim oluyor, "A" partinin başka bir kişisi belediye başkanı oluyor, arkadaşının aldığı kişileri, iki dudağının arasında almış olduğu kişileri tekrar iki dudağının arasındaki bir sözle beraber bunları işten çıkarabiliyor. Bunlarla ilgili olarak eğer belediye başkanlıkları değiştiyse, "A" partisinden "B" partisine geçtiyse -zaten dram üstü dram, trajedi üstü trajedi- başka şeyler oluşmaya başlıyor. Burada kaç defa milletvekilleri bu konuyu dile getirdiler. O zaman, iktidar partisine diyorum ki gelin, bununla ilgili bir kanun yapalım.

2014-2015 yılında Türkiye'de sözleşmeli personel olarak alınan bu taşeron işçiler bir kadroya geçirilmişlerdi, o zaman ona da itiraz etmiştim, bunların çoğunluğunu bir sınava tabi tutalım demiştim ama sınava tabi tutulmadan -bunları bir müktesep hak gibi- bu 1 milyona yakın insan buradan taşeron işçi olarak, kadrolu olarak alındılar ve burada devlete dâhil edildiler oysaki onlarla ilgili de bir kriter konulması gerekiyordu.

Şimdi, aynı şekilde 800 bin işçi var, bir diğer tarafta da KİT'lerde de yaklaşık 400 bine yakın, yine aynı şekilde sözleşmeli işçiler var -bu işçiler- taşeron işçiler var, bunlara da bir an önce bir kanuni düzenleme yaparak, kriterler getirerek bu noktadaki keyfîlikleri, hukuksuzlukları veya adaletsizlikleri ortadan kaldırmamız gerekiyor, bununla ilgili olarak da bir çalışma yapmamız gerekiyor.

Birkaç defa pestisit konusunu dile getirdim, biraz önce bir milletvekili arkadaşımız yine dile getirdi. Pestisit konusu nedir? Gıda ve sebzelerin yurt dışına giderken, Türkiye'den gümrüklerden geçerken kullanılan kimyasal ilaç miktarıdır. Bu kimyasal ilaç miktarları fazla ise eğer Avrupa Birliği ülkeleri "Bizim çocuklarımıza, bizim insanımıza zarar verir, o zaman geri gönderiyorum." diyor. Bununla ilgili olarak da Türkiye'de ise hallerde bir denetim mekanizması yok. Tesadüfi yöntemle, "random" usulüyle bunlar denetleniyor, bunların doğru olmadığını gözlemliyoruz. O nedenle, hallerde de bu denetim mekanizmalarının tekrar yeniden makinelerle neyse teçhizatlarla, alet edevatlarla yapılarak bizim hallerimizden manavlarımıza, manavlarımızdan pazar yerlerimize kadar veyahut da çeşitli AVM'lere kadar giden sebze ve meyvelerin de yine aynı şekilde çok ciddi kontrole tabi tutulması gerekiyor. Avrupa Birliğindeki insanlar insan da Avrupa Birliğindekiler can da bizim Türkiye'de yaşayanlar can değil mi? Aynı zamanda geri gönderilen, Türkiye'ye fazla ilaç kullanılmış diyerek geri gönderilenlerle ilgili de araştırma önergeleri verdik, kabul etmediniz. Bununla ilgili olarak da bir kez daha iktidar partisini uyarıyorum.

Değerli milletvekilleri, İstanbul'da hanutçuluk meselesi var biliyorsunuz. Eğer şu zehirlenmeler olmamış olsaydı... Bu denetlemelerin yapılıp yapılmadığını da bilmiyoruz. Kim denetliyor bu gıdayı veyahut da lokantaları veyahut da fırınları, pastaneleri? Sağlık il müdürlüklerinin memurları denetliyorlar, buralarla ilgili olarak da çeşitli denetim mekanizmaları var; bunların çok sıkı yapılması gerekiyordu. Zaten Türkiye'de olaylar olur, o olayların arkasından gideriz biz, olaylar olmadan önce ciddi tedbirler almayız. "Saldım çayıra Mevlam kayıra" şeklinde Anadolu'da bir tabir var. Bu üstünkörü incelemeler yapılır, oralarda nüfuzlar vardır, oralarda başka kirli işler vardır, duygusal yaklaşımlar vardır; iyileri tenzih ederim. O nedenle burada hanutçuluk konusunda İstanbul Valisine bir çağrım var. Elbette ki turistlerimiz mağdur edilmesin ama turistlerimiz mağdur edilmesin derken de esnaflarımıza da acımasız şekilde cezalar yazdırılmasın. Orada bir lokum ikram etti diyerek de bu insanlara ağır cezalar verilerek -ruhsatlarının iptal edilmesine kadar, bayağı ağır cezalar verilmesine kadar- gönderilmesini doğru bulmuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun tamamlayın.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - O nedenle İstanbul Valisine buradan diyorum ki: Bu noktada bir hassasiyet gösterin. Unutmayalım ki Türkiye derin bir ekonomik kriz yaşamaktadır. Esnafımız ayakta kalmaya çalışıyor. Ne bir turist mağdur edilsin ne de bizim esnafımız mağdur edilsin.

Diğer bir konuya gelince, biliyorsunuz, diş hekimleriyle ilgili günlerdir burada konuşuyoruz. Bu hafta Ağız ve Diş Sağlığı Haftası, diş hekimlerimizin de haftasını kutluyorum. Ne konuşuyorduk burada? Bunlar yılda 2 defa sınava giriyorlardı, DUS sınavı yani Diş Hekimliği Uzman Sınavı, çok doğru bir sınav ama ne zaman giriyorlardı bunlar? Nisan ve ekim aylarında giriyorlardı ve bir anda bu sınavı yılda bir defaya indirdiniz. Ya, yapmayın, bunu bir yıl öncesinden kararlaştırın. Bunlar bizim insanlarımız, hazırlık yapıyorlar, çalışıyorlar ama bir anda bunu iptal ettiniz, ekim ayındaki sınavlarını ama bu muhalefetin konuşmaları ve gündeme taşımaları nedeniyle bunu tekrar, yeniden kasımın son haftasına aldınız. Evet, doğru yaptınız şimdi ama yaptığınız yanlışı da buradan bütün Türkiye'ye ilan ediyorum. Siz neden plansız ve programsız çalışıyorsunuz? Bir plana...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Tamamlayacağım efendim.

BAŞKAN - Buyurun tamamlayın.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Neden bir plana uygun hareket etmiyorsunuz? O nedenle, ben buradan düzeltilmiş olan bu hak gasbı nedeniyle mağduriyetleri giderdiğiniz için teşekkür ediyorum. Ama iyi ki muhalefet var, muhalefet olmasaydı "ben yaptım oldu" mantığıyla bu insanları mağdur edecektiniz.

Bir de Van'da bir olay yaşandı biliyorsunuz, bir kızımız Van Gölü'nde ölü bulundu. Birileri hemen aniden demeçler vermeye başladı. Kim? Vali, rektör veyahut da başkaları demeç verdiler veya cumhuriyet başsavcısı dediler ki: "Bir intihar." Daha henüz araştırma olmamıştı. Dün bu kızımızın annesi, babası, ağabeyi ve amcası bir ziyarete geldi, Van milletvekilleriyle beraber, DEM PARTİ'li Van milletvekilleriyle beraber geldiler. Hassasiyet gösterdik ve bu konunun yakın takipçisi olacağız. Aynı zamanda Sayın Bakanla da konuştum; Sayın Bakan da, Adalet Bakanımız haftaya bir randevu verecek. Kendisine de buradan teşekkür ediyorum. Bu konu çok yönlü olarak araştırılmalı, hiçbir kimse mağduriyete uğramamalı, mağduriyete uğradıysa da onun failleri ve sebep-sonuç ilişkisi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - ...doğru bir şekilde ortaya çıkarılıp bu ailen dramı, trajedisi ortadan kaldırılmalı diyorum. Rojin'e bir kez daha rahmet diliyorum, aileye de başsağlığı diliyorum. YENİ YOL olarak bu olayın takipçisiyiz.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.