| Konu: | |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 21 |
| Tarih: | 25.11.2025 |
YENİ YOL GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün bu kürsüye bir kanun teklifini eleştirmek için çıkmadım. Bugün burada bir zihniyetin iflasını, bir yönetim anlayışının tükenişini ve ne yazık ki devlet aklının bizzat devleti yönetenler eliyle nasıl tarumar edildiğini haykırmak için huzurunuzdayım. Önümüze getirilen metnin adına bakıyoruz: Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi. Bu teklifin ismi teknik, cismi ise trajiktir arkadaşlar. Değerli arkadaşlar, bu teklif hazineyi tamtakır bırakanların, Merkez Bankasının rezervlerini eritenlerin, şimdi çıkış yolunu milletin cebinde, emeklinin kursağında, işçinin kumbarasında aramasının belgesidir. Bu teklif bir kanun metni değil, bir ekonomik kapitülasyonun ilanıdır.
Değerli milletvekilleri, usul esastan mukaddemdir. Devlet yönetimi ciddiyet ister, öngörülebilirlik ister. Bin yıllık devlet geleneğimizde kanun adalet terazisinin şaşmaz ölçüsüdür. Peki, siz ne yapıyorsunuz? Yine, bir torba yasa garabetiyle, yamalı bohçayla milletin huzuruna çıkıyorsunuz. Birbiriyle alakası olmayan 19 kanunu, 2 kanun hükmünde kararnameyi 40 maddelik bir çuvala doldurup yangından mal kaçırır gibi Meclisten geçirmeye çalışıyorsunuz. Soruyorum size: Üniversite harçlarıyla trafik cezalarının, emekli maaşıyla kurumlar vergisinin aynı torbada ne işi var? Bu yöntem yasama faaliyetini itibarsızlaştırmaktır, bu yöntem Meclisin iradesine ipotek koymaktır. Hukuk devleti, vatandaşın yarın sabah uyandığında hangi kuralla karşılaşacağını bildiği devlettir. Sizin kurduğunuz bu sistemde ise kanunlar bir toplumsal ihtiyaçtan değil, bütçedeki kara delikleri yama ihtiyacından doğuyor. Rakamlar acı gerçeği yüzümüze vuruyor. Gerçekte süslü kelimeler kullanmışsınız, ne diyorsunuz? "Mali disiplin" "vergi adaleti" "kayıt dışılıkla mücadele" bu kavramların arkasına saklanamazsınız çünkü güneş balçıkla sıvanmaz. Milletin mutfağındaki yangın kâğıt üzerindeki yalanlarınızla sönmez. Bakınız, Anayasa’nın 73'üncü maddesi ne diyor: "Herkes mali gücüne göre vergi öder." Bugün Türkiye'de vergi adaleti ölmüştür. Dolaylı vergilerle yani zenginin de fakirin de ekmek alırken, benzin alırken aynı oranda ödediği vergilerle dönen adaletsiz bir çark kurdunuz. Size hazinenin yani milletin kasasının nasıl boşaltıldığını bir akademisyen titizliğiyle rakamlarla söylemek istiyorum: 2003 ile 2023 yılları arasında yani son yirmi bir yılda bu milletin alın terinden toplayıp götürüp faiz lobilerine ödediğiniz para ne kadar biliyor musunuz? Yaklaşık 563 milyar dolar, dile kolay 563 milyar dolar. Bu parayla neler yapılırdı? Bu parayla Türkiye baştan aşağı yeniden inşa edilirdi. Bu parayla yüzlerce fabrika kurulur, milyonlarca gencimize iş kapısı açılırdı. Bu parayla tarım ayağa kaldırılır, Türkiye dünyanın tahıl ambarı olurdu. Ama siz ne yaptınız? Bu devasa kaynağı betona, ranta, en sonunda da faize gömdünüz. Bu ne demektir biliyor musunuz? Vatandaş helal vergisini devletine hizmet için değil, Londra'daki tefecilerin faizini ödemek için veriyor demektir. Hazine uzmanları uyarıyor: İç borçta faiz ödemeleri anapara ödemelerini geçti. Devlet artık borcunu ödemek için değil, borcun faizini ödeyebilmek için borçlanıyor. Bu, bir ponzi şemasıdır. Bu, Osmanlı'nın son dönemindeki Düyûn-ı Umûmiye şartlarına doğru sürükleniştir. Şimdi, bu faiz bataklığını kurutmak varken, o şatafatlı saray harcamalarından kısmak varken, kamudaki lüks araç saltanatına son vermek varken siz faturayı kime kesiyorsunuz? Davetiyeli ihalelerden vazgeçmek varken faturayı garibana, memura, emekliye, esnafa, çiftçiye, dul ve yetime kesiyorsunuz. Gelin, bu torba yasadaki o vicdan yaralayan maddelere genel hatlarıyla bir bakalım.
Madde 1, kira geliri istisnası: Enflasyon canavarı altında ezilen, maaşı kuşa dönmüş vatandaşın elindeki son dala göz diktiniz. Yıllarca çalışmış, didinmiş bir ev sahibi olmuş, oradan alacağı üç kuruş kirayla hayata tutunmaya çalışan emeklimiz, dul ve yetimimiz... Mevcut kanun diyor ki: "Eğer tek gelirin buysa seni bir miktar korurum." Siz bu maddeyle o tek evi olanın da dul ve yetimin de 47 bin liralık istisnasını kaldırıyorsunuz. Sormak istiyorum: Milyonluk vergi borcu olan holdinglerin borcunu bir gecede ceza sonrası uzlaşmayla, tek bir imzayla silerken vicdanınız rahattı değil mi? Ama Ayşe teyzenin, Mehmet amcanın kira gelirinden kesinti yaparken hiç mi yüzünüz kızarmıyor? Bu mudur sizin adaletiniz? Bu mudur sizin kimsesizlerin kimi olma iddianız?
Madde 12, vakıf üniversiteleri: Eğitim, bir ülkenin geleceğidir. Siz ekonomiyi o kadar bozdunuz, enflasyonu o kadar yükselttiniz ki artık vakıf üniversiteleri bile sizin açıkladığınız TÜİK verilerine inanmıyor, kendi zamlarını kendileri yapıyorlar. Siz, sorunu kökten çözmek, enflasyonu düşürmek yerine ne yapıyorsunuz? "Zamları sabitleyelim, TÜİK verilerine yasal kılıf uyduralım." diyorsunuz. Kurumların güvenilirliğini yok ettiniz, şimdi kanun zoruyla itibar devşirmeye çalışıyorsunuz. Gençlerin geleceği sizin istatistik oyunlarınıza kurban edilemez.
Madde 13, ikinci el araç satışı: Bu ülkede bir memurun, bir işçinin sıfır kilometre araba alması artık hayal bile değil, bir rüya arkadaşlar. Vatandaş mecburen ikinci ele yöneliyor "Ayağımı yerden kessin, çoluk çocuğumu hastaneye, okula, çarşıya pazara götürsün." diyor. Siz şimdi notere de el atıyorsunuz "Satış bedeli üzerinden binde 2 harç alacağım." diyorsunuz zaten ÖTV'si, KDV'si, MTV'si, akaryakıt vergisiyle dünyanın en pahalı ulaşımını bu millete reva gördünüz. Şimdi, vatandaşa diyorsunuz ki: "Arabanı satarken de bana haraç vereceksin." Bu düzenleme piyasayı kilitler, fiyatları şişirir. Yapmayın, vatandaşın nefes borusunu tıkamayın.
Gelelim en can yakıcı, en vahim maddelere, vicdanın kuruduğu yerlere: Madde 18, İşsizlik Sigortası Fonunun talanı. Değerli arkadaşlar, burası çok önemli. Berat Bey gibi konuştum değil mi? Evet, lütfen dikkatle dinleyin. İşsizlik Sigortası Fonu nedir? Bu fon işçinin kara gün dostudur. İşçinin maaşından her ay tak diye kesilen, alın teriyle biriken "Yarın işsiz kalırsam evime ekmek götürebileyim." diye devlete emanet ettiği paradır. Bizim inancımızda, bizim kültürümüzde emanete ihanet en büyük vebaldir. Siz bu 18'inci maddeyle ne yapıyorsunuz? İşsizlik Fonunun kaynaklarını "destek" adı altında sanayiciye, imalatçıya aktarmanın, amacı dışında kullanmanın yolunu açıyorsunuz. Hükûmet sanayiciyi desteklemek istiyorsa bunu bütçeden yapar, şeffafça yapar, Meclisin denetimine sunar. Siz bütçeyi tükettiniz, şimdi işçinin kumbarasını kırıp içindeki parayı sermayeye peşkeş çekiyorsunuz. Bu fon iktidarın örtülü ödeneği değildir, bu fon işçinin namusudur. Elinizi işçinin cebinden derhâl çekin.
Madde 19, Bireysel Emeklilik Sistemi (BES). Devlet ciddiyeti verdiği sözü tutmakla ölçülür. Yıllarca vatandaşa çağrı yaptınız "BES'e girin, tasarruf yapın, devlet katkısı var." dediniz. Milyonlarca insan on, yirmi yıl sonrasını planlayarak, devletin sözüne itimat ederek parasını buraya yatırdı. Şimdi ne yapıyorsunuz? Cumhurbaşkanına yetki veriyorsunuz, zaten vermediğiniz yetki kalmadı, bu kadar yetki de ne yapacaksa Sayın Cumhurbaşkanı, gerekirse devlet katkısını yüzde 50 artırabilir, gerekirse sıfıra kadar indirebilir. Pes doğrusu arkadaşlar, pes! BES'te eğrilik ve pes doğrusu diyorum. Soruyorum size: "Bir vatandaş devletin katkısını her an sıfırlama yetkisi olan bir sisteme neden güvensin? Bu madde "Benim keyfim isterse veririm, istemezse vermem." demektir. Bu, hukuk devleti değil, keyfî yönetim anlayışıdır. İnsanların gelecek planlarını günlük siyasi manevralarınıza, bütçe açıklarınıza meze yapamazsınız. Bu belirsizlik BES sistemini çökertir, güveni bitirir.
Değerli milletvekilleri, madde 25, burası sözün bittiği yerdir, burası sosyal devletin tabutuna son çivinin çakıldığı yerdir. Emeklilerimiz, saçını bu ülke için artmış, ömrünü bu topraklara vakfetmiş büyüklerimiz, onları zaten açlık sınırının çok altında, 16 bin küsur liralık sefalet ücretine mahkûm ettiniz. Pazar akşam saatlerinde çıkıp, atılan sebzeleri toplayan emeklilerimizin ahı yerde kalmaz. Şimdi, bu maddeyle diyorsunuz ki: "Eğer emeklinin genel sağlık sigortası prim borcu varsa ben icra takibi başlatmam, rızasını da almam, maaşının yüzde 25'ini keserim." diyorsunuz. Hukukta haczedilmezlik ilkesi vardır. Emeklinin maaşı onun yaşam güvencesidir, onuruyla yaşaması için verilen asgari haktır. Siz, Sosyal Güvenlik Kurumunu, emeklinin şefkat kapısı, güvence kapısı olmaktan çıkarıp emeklinin peşine düşen bir haciz memuruna, vicdansız bir tahsilatçıya dönüştürüyorsunuz. Yandaş müteahhitlerin vergi borçlarını bir kalemde silerken eliniz titremiyor ama 16 bin küsur lira maaş alan amcanın, teyzenin, vatandaşın üç kuruşun el koyarken hiç mi sıkılmıyorsunuz? Değerli milletvekilleri, "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." düsturundan "İnsanı sömür ki iktidar yaşasın." noktasına ne zaman geldiniz sizler?
Değerli milletvekilleri, bu Kanun Teklifi'nin genel ruhuna baktığımızda sahada ne görüyoruz? Maliye Bakanlığı sokaklara dökülmüş. Organize sanayi bölgelerinin kapısına maliye memuru dikmişsiniz; lokantalarda müşteri sayıyor, dönercinin başında hasılat bekliyorsunuz, esnafın peşine hafiye takıyorsunuz. Sonra da "Para aramıyoruz." diyerek yurt dışına gidiyorsunuz ve yurt dışında ne yapıyorsanız ve ardından da diyorsunuz ki: "Paramız var, paramız var."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Teşekkür ederim.
Emekliye gelince, memura gelince, ocak ayı geliyor, büyük bir ihtimalle geçen sefer yüzde 11 zam yapmıştınız, bu sefer de yüzde 12 zam yaparsınız gibi geliyor. Size bir kez daha söylüyorum: Maliye Bakanı para harcar, İçişleri Bakanınız ve Adalet Bakanı para toplar, İçişleri Bakanınıza ve Adalet Bakanınıza söyleyin adaleti sağlasın, diğeri de güvenliği sağlasın. Ekonomi böyle yönetilmez, ekonomi polisiye tedbirle düzelmez. Siz esnafa potansiyel suçlu, tüccara terörist muamelesi yaparak güveni tesis edemezsiniz, aksine piyasayı daha da tedirgin edersiniz, insanları kayıt dışına bizzat itmiş olursunuz. Milletimizin aleyhine olan, sosyal adaleti zedeleyen, sermayeyi kayırıp emeği sömüren, hukuku ayaklar altına alan bu kanun teklifine tüm gücümüzle ve en gür sesimizle "hayır" diyeceğiz. Tarih ve millet önünde sizi uyarıyorum, bu vebalin altından kalkamazsınız, yarın emeklinin, işçinin yüzüne bakamazsınız; gelin, yol yakınken bu yanlıştan dönün.
Genel Kurulu ve bizleri izleyen, hak ettiği refahı ve adaleti bekleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkürler.
Allah'a emanet olun. (YENİ YOL, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)