GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:35
Tarih:12.12.2011

BDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün Kalkınma Bakanlığıyla ilgili bir konuşma yapacağım. Konuşmamı iki ana eksen üzerinde yapmaya çalışacağım. Bunlardan birincisi GAP yani Güneydoğu Anadolu Projesi'yle ilgili, ikincisi ise topyekûn, Kalkınma Bakanlığının bölgelerle ilgili planları ve kalkınma politikasıyla ilgili konuşacağım.

Sevgili arkadaşlar, isterseniz, belirttiğim gibi, GAP'tan konuşmaya başlayalım. Güneydoğu Anadolu Projesi, bu projeyi yıllarca siyasette kendine bir ikbal vasıtası ve yolu olarak gören, yıllarca Başbakanlık yapan Süleyman Demirel'in ifadesiyle, bölgenin makûs talihinin yenilmesi olarak ifade edilmiştir ve yine bu ifadede şunlar söylenmiştir: Toplam yirmi iki baraj ve on dokuz hidroelektrik santral 1 milyon 800 bin hektar alanı sulayacak yani halkımızın anlayacağı dille, 18 milyon dönüm bir arazi sulanacak ve bunun neticesinde meydana gelecek ekonomik neticeler sonucunda da 3 milyon 800 bin kişiye iş imkânı sağlanacak. Bu 3 milyon 800 bin kişiye iş sağlanmasıyla ilgili rakamlar devletin bu son otuz beş-kırk yılda yüzlerce, binlerce sefer dile getirdiği rakamdır ve eğer doğru ise gerçekten mükemmel ve muhteşem bir rakamdır çünkü şu an GAP bölgesine giren illerin mevcut nüfusları 7 milyon civarındadır. 3 milyon 800 bin kişinin, ortalama 5 kişilik aile yapısı göz önüne alındığında, bölgede en az 20 milyon bir nüfusu ekonomik yönden rahatlatacağı, rahata kavuşturacağı öngörülmektedir. Bu gerçekten muhteşem bir rakamdır çünkü 13 milyon insanın tekrar ilave olarak, mevcut nüfusa ilaveten bölgede istihdamı manasına gelmektedir. Peki, neler olmuştur? Hakikaten bu iş böyle midir, böyle mi cereyan etmiştir, bölgenin makûs talihinin yıkılması için mi bir proje ortaya konulmuştur? Geliniz, isterseniz rakamlarla ve tarihî süreç içerisinde bunlara bir göz atalım.

Yine, rakamların cambazı olarak adlandırılan eski Başbakan sürekli rakam verirdi, sürekli, sürekli rakam ve biz daha üniversite öğrencisiydik. Bir arkadaşımız da latife olsun diye derdi ki: "Yahu, bu rakamları bilen var mı, anlayan var mı? Söylüyor, zaten gerçek mi, yalan mı, doğru mu, bunu tetkik etme ve tahlil etme imkânı da yok." Ben sizi böyle rakamlara boğmayacağım, çok net, elle tutulur, gözle görülür rakamlar vereceğim.

Birincisi: Bu yapılan yatırımların ilk ana basamakta ekonomiye katkısı olarak iki ana nokta var. Bunlardan birisi enerji üretimi yani elektrik üretimi, ikincisi ise bu sulama kanalları vasıtasıyla bölgede iki ürün hatta üç ürün alabilmenin yolunun açılması yani ilk iki ana nokta bu. Ben otuz bir yıllık inşaat mühendisiyim. Rakamları, yatırımları, hidroelektrik santralleri, sulama kanallarını, içme sularını, yolları, köprüleri çok iyi bildiğim kanaatindeyim.

Sevgili arkadaşlar, ne hikmetse, bu geçtiğimiz otuz beş-kırk yıl müddetince ve son dokuz yıldır, AK PARTİ İktidarı da dâhil olmak üzere bu enerji üreten kanalların, enerji üreten baraj ve hidroelektrik santrallerin yaklaşık olarak yüzde 84'ü-85'i tamamlanmıştır. Devlet bugüne kadar bu elektrik üretimi yapacak işletmelere -dikkatinizi çekiyorum- 19 milyar dolar yatırım yapmıştır, yine devletin kendi rakamlarıyla 21 milyar doların üzerinde elektrik tahsilatında bulunmuştur yani elektrik üretimi için yapılan yatırımlardan fazlası tahsil edilmiştir.

Peki, sulama kanalları hangi noktadadır? Sulama kanallarına baktığımız vakit, maalesef, şu an tarlaya su verme noktasında oran yüzde 15'ler, yüzde 16'lar noktasındadır. Tekrar söylüyorum, burada rakamlara boğarak sizleri meşgul etmek istemiyorum, vakıa budur.

Çıkıp söylenmektedir "Efendim, bu barajlar 2013'te bütün sulama kanallarıyla bitecektir, 2014'in sonunda bitecektir." Şunu soruyoruz: Bu dokuz yıl boyunca bu kanallar niçin bitmemiştir, bitirilememiştir? Bir soru daha soruyorum, çok net soru, böyle, rakamlara boğmadan yine. Su kaç yıldır hazırdır? Halk tabiriyle, Atatürk Barajı'nda, Kralkızı Barajı'nda, Dicle Barajı'nda, bütün o bölgedeki barajlarda, irili ufaklı barajlarda kaç yıldır su hazırdır yani tutulmuştur ve kaç yıldır bu barajlardan köylüye su verilememektedir, yüzde 85'ine? Bana bunu söyleyin.

"Şunu yaptık.", "Bu kadar yatırım yaptık.", "Bu sene bitiriyoruz.", "Öbür sene bitiyor.", "Bizden önceki iktidarlar bu işi savsakladı." lütfen demeyin, lütfen. Dokuz yıldır iktidar devam ediyor ve şu an bu sular kaç yıldır bekliyor? Tarlalara gitmek için kaç yıldır bekliyor?

Bu mesleğin birinci sınıfında, inşaat mühendisliğinde bize şu öğretilir: Bu barajlar yapılırken, hatta belki baraja başlamadan önce sulama kanallarının inşaatına başlanır. Yıllardır bu su atıl bir vaziyette durmaktadır ve maalesef, şu an, tekrar verdiğim rakamlar gibi çok az bir kısmı henüz toprakla kavuşabilmiş durumdadır.

Burada derin bir politikanın hâkim olduğu kanaatindeyiz çünkü Kürt meselesinin yıllar içerisinde asimilasyonla çözülebileceğini düşünen çevreler önce bu barajlarla bölgedeki köyleri boşaltmış, diğer siyasi ve ekonomik nedenler üst üste binince Kürtlerin yarıdan fazlası ülkenin diğer bölgelerine göç etmek mecburiyetinde kalmış ve şu an Kürtlerin yarıdan fazlası kendi anadillerini konuşamaz bir hâle gelmiştir.

Derin bir akıl, uğursuz bir akıl, derin ve uğursuz bir akıl, bu işi ne kadar geciktirebilirsem geciktireyim, ne kadar bu süreç uzarsa uzasın demiştir ve bölgeye şu anki 7 milyon nüfusa ilaveten 13 milyonluk bir nüfusun daha gelmesini veya en azından bu nüfusun ülkenin diğer illerine göç etmemesini, yirmi sene evvel, otuz sene evvel, on sene evvel istememiştir. Bunun aksini iddia eden varsa gelsin, mühendis olarak, mimar olarak, elektrik mühendisi olarak desin ki: "Ben barajları yaptım, 19 milyar yatırdım, 21 milyar da elektrik aldım ama kanalları hâlâ daha yüzde 15, yüzde 16 seviyesinde tuttum." On beş senedir su tutulan barajlar var, tarlaya su gitmiyor. Niye gitmiyor gelsin bunu izah etsin. Yine bu işlerin cambazı Başbakanın tabiriyle "Va mı bunun bi başka izah tazı?" gelsin anlatsın.

Mevcut iktidar da kendini bu politikalardan soyutlayamaz. Sevgili arkadaşlar, dokuz yıl çok uzun bir süredir. Ben, ilgili bütün kurumlarla seçimden önce de seçimden sonra milletvekili olarak da görüşüyorum, brifingler alıyorum, yazılı bütün metinleri okuyorum ve bu metinlerden çıkardığım netice, mevcut sulama kanallarının tam anlamıyla bitebilmesi için 12 milyar dolarlık bir yatırıma ihtiyaç var. Bölgedeki bütün sulama kanalları en az yüzde 50 indirimle, kırımla gidiyor; 55'le, 60'la giden kanallar var. Mesela Diyarbakır'daki sulama kanalları buna örnek olarak gösterilebilir, yüzde 60 tenzilatta gitti bunlar, yaklaşık 1 trilyonluk kanal yatırımı. Bu 12 milyarın gerçek karşılığı yani devletin bütçesinden çıkacak karşılığı 5 milyardır ve bu 5 milyar sadece Karadeniz Otoyoluna harcanan bir rakamdır, devlet için bir rakam değildir. Yani eğer bütçe, imkânlar, para, kredi gerekçe gösteriliyorsa bu gerekçelerin de hiçbirisi maalesef doğru değildir. Gerçek rakam yani devletin cebinden çıkacak? Sulama kanallarıyla ilgili söylüyorum, geri kalan kısmıyla ilgili söylüyorum, öbür baraj ve yatırımları söylemiyorum, burada da bir ayrıntı olsun çünkü polemik yapmak istemiyorum.

Sevgili arkadaşlar, tüm bunları söyledikten sonra konuşmamın ikinci kısmında, ikinci on dakikalık kısmında da Kalkınma Bakanlığının genel felsefesi ve çerçevesiyle ilgili konuşmak istiyorum.

Sayın Bakanımız bölgeden, Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek bölgeden ve yine Tarım Bakanımız Sayın Mehdi Eker bölgeden. Bunlar, bölge için bir fırsattır yani yatırımların doğru düzgün yapılabilmesi için, bizim birbirimize meramımızı doğru olarak anlatabilmemiz için birer fırsattır ve bölgede, mesela, benim görüştüğüm Karayolları Teşkilatı, Devlet Su İşleri Teşkilatı ve benzeri birkaç teşkilat gerçekten ciddi çalışmalar yapmaktadır. Olumlu bir bakış açısına sahiptir. Biz olumlu şeylere olumlu, olumsuz şeylere de olumsuz deme durumundayız. Körü körüne bir eleştiri peşinde değiliz.

Bu doğrultuda şunu soruyorum Sayın Bakanımıza: Topyekûn Karadeniz Bölgesi, Doğu Anadolu, Konya Ovası Bölge Kalkınma İdaresi ve GAP dâhil olmak üzere genel, Türkiye ile ilgili bir master kalkınma projeniz var mıdır? Lütfen bunu açık ve seçik bir şekilde izah ediniz.

Cazibe bölgeleri yaratılmasıyla ilgili bir proje geldi geçen dönem, bence doğru bir projeydi ama hemen arkasından İstanbul'a ikinci bir boğaz projesi geldi. 13 milyon 222 bin nüfusu var İstanbul'un 2010 31 Aralık itibarıyla, adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre. Bunu 20 milyona çıkarırsanız nasıl olacak? Cazibe bölgeleri nerede? Sizin bugün Türkiye'nin, sanayisiyle, turizmiyle, ithalat ve ihracatıyla, sınır ticaretiyle, eğitim ve sağlık politikalarıyla belirlediğiniz cazibe merkezleri nerelerdir?

Yine Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile ilgili ciddi bir etüt var mıdır? Soru soruyorum: Diyarbakır'ı nasıl bir şehir olarak planlıyorsunuz? Mardin'i, Urfa'yı, Batman'ı, Şırnak'ı nasıl planlıyorsunuz? Bir turizm şehri olarak mı? Sağlık şehri olarak mı? Sanayi şehri olarak mı? Tarım veya hayvancılık şehri olarak mı? Eğitim merkezi mi, sağlık merkezi mi, bunların biri, birkaçı veya tamamı mı, hangisi? Bugün, bölgenin bütün illerinin bir Gaziantep olması mümkün değil.

Hatta biz şunu söylüyoruz bazen, şok tesir yapsın diye, diyoruz ki: Gelin, bizdeki bütün fabrikaları sökün,  Diyarbakır'da fabrika istemiyoruz. Peki, ne istiyorsunuz? Ben kendi vatandaşımın asgari ücretle çalışmasını istemiyorum. Çok şeyler istiyoruz, söyleyeceğim, çok dikkatli konuşuyorum.

1) Turizm şehri olmasını istiyoruz.

2) Tarım şehri olmasını istiyoruz. 4,5 milyon dönüm sulanabilir arazimiz var, 4,5 milyon dönüm.

3) Hayvancılık şehri olmasını istiyoruz.

4) Eğitim merkezi olmasını istiyoruz.

5) Sağlık merkezi olmasını istiyoruz.

6) Uluslararası bir havaalanıyla bir ulaşım merkezi olmasını istiyoruz.

Bütün şehirlerin sanayi şehri, bütün şehirlerin turizm şehri olmasının imkânı yok. Eğer siz bugün Bodrum'a sanayi götürürseniz Bodrum'u öldürürsünüz, Antalya'yı öldürürsünüz. Bu konuda, Kalkınma Bakanlığının, bölgedeki iller, hatta kasabalarla ilgili, doğru düzgün hazırlanmış, beş yıllık, on yıllık, yirmi yıllık hedefler ortaya koyduğu etütler, projeler var mıdır? Ben görmedim varsa. Diyarbakır'ın kuzeyi, Çüngüş, Çermik, Ergani, Dicle, Eğil, Hani, Lice, Kulp, Kocaköy, Hazro, Silvan ekonomik olarak ölmüştür. Mardin'in dağlık kesimleri, Midyat, Dargeçit, Ömerli, Mazıdağı, Derik, Savur; Şırnak'ın İdil, Uludere, Beytüşşebap ekonomik olarak ölmüştür. Buralara sanayi de yapamazsınız, başka bir şey de yapamazsınız. Fıstıkçılık, badem, üzüm, bununla ilgili, bütün dağlar boş. Bugün, Siirt'te bir tarihte yapılan fıstıkçılık mükemmel neticeler vermiştir. Projeleriniz nelerdir?

Diyarbakır'a bir bölge havalimanı yapılacaktı, maalesef yine siyasi gayelerle Urfa'ya gitti. Bugün, Urfa'ya günde beş uçak iniyor, Diyarbakır'a yirmi bir uçak iniyor; inecek, imkânı yok, yurt dışı seferler yapılacak, imkân yok. Yeni bir sivil havalimanı da devre dışına çıkarıldı. Şu an, yeni bir terminal binası yapılması kararı alındı. Havalimanı yok. Bölgenin yine master planında Diyarbakır'dan Mersin'e, İskenderun'a demir yolu hatlarınız nerede? Diyarbakır Organize Bölgesinin doğal gazı yok, Diyarbakır'a bu 3'üncü yıldır doğal gaz geldi. Yine organize bölgeden demir yolu bağlantısı yok. Peki, nasıl ithalat olacak, nasıl ihracat olacak?

Bugün en önemli yatırım kaynaklarımızdan birisi mermercilik. Diyarbakır ciddi bir mermer merkezi oldu ama Diyarbakır'dan Mersin'e mermer blokları gidiyor, Mersin'den Çin'e gemilerle gidiyor ve Çin bizden daha ucuza o mermerleri satıyor. Diyarbakır-Mersin arasının navlunu, Mersin-Çin arasının navlunundan daha fazla. Bunlarla ilgili bir rakam var mı? Somut şeyler söylüyorum, çok somut.

Ankara Büyükşehir Belediyesi 4 milyar dolar dış kredi kullanmış, 4 milyar dolar; toplam kullandığı kredi, iç, dış borcu. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin henüz 80 milyon dolar değil, 50 misli fark var. Ankara Diyarbakır'ın 4 misli, kullandığı imkânlar 50 misli. Bunları söylüyor musunuz?

Sevgili arkadaşlar, dediğim gibi bizim mevzumuz bağcıyı dövmek değil. 3 tane bakanımızın, bir de Urfa'dan Sayın Faruk Çelik'in Bakan olması, 4 bakanın olması bir fırsattır. Gelin, bunları beraber konuşalım, değerlendirelim. Bütün otobanlar bitti, Urfa-Habur otobanı henüz başlamadı. Kavga, gürültü, tartışma bir buçuk sene evvel projesi ihaleye çıkarıldı -yani önce bir proje çizilecek, ondan sonra ihalesi yapılacak- ve mevcut yola paralel bir etüt çıkarıldı, ipek yola. Hemen yanında otoban standardında bir ipek yolu var yani Urfa-Viranşehir-Kızıltepe-Nusaybin-Çizre bağlantısını yapan, ona paralel bir etüt yapıldı. Bugün yine görüşeceğim nasip olursa, saat beş buçukta, Karayolları Genel Müdürüyle. Aynı yola paralel bir etüdün anlamı ne, mantığı ne? Diyarbakır'a 40 kilometre, Batman'a 40 kilometre, Siverek'e 30 kilometre bağlantılı alternatif projemiz var. Bölgedeki sayın bakanlara ilettik, olumlu bakıyorlar, destekliyorlar; teşekkür ediyoruz. Dediğim gibi olumlu şeylere teşekkür edeceğiz. Bunların da düzeltilmesi lazım.

Sevgili arkadaşlar, bir diğer konu da bölgedeki gümrük kapılarıdır; Suriye'yle, Irak'la ilgili. Başıma gelen bir şeyi anlatayım size: Daha yeni, milletvekili seçiminden birkaç ay evvel Irak'a gittim. Giderken bir saatte hududu geçtim. Dönerken yirmi beş saatte girebiliyorsunuz. Bakın, kamyonla, tırla değil. Burada Şırnak milletvekillerimiz de var, Mardin milletvekillerimiz de var, hepimiz bölgenin insanıyız. Yirmi iki tane polis bankosu var, bir tanesi çalışıyor, tek bir tanesi. Bazen tırlar bir haftada giriş çıkış yapamıyor. Orada, dönerken bu duruma karşılık Türkiye tarafında köprünün başına kadar geldim gece yarısı saat on ikide, dört saat köprünün başında bekledim, dört saat, yürüyüp geçebilmek için, geçmene de izin vermiyorlar, dört saat. Başıma geleni söylüyorum. Oradaki memurlara dedim ki: "Bunun muhatabı siz değilsiniz, biliyorum. Peki, niye böyle yapıyorsunuz, yani kim bu entegrasyonu engelliyor?" Ve şu an bizim Irak'la toplam dış ticaret hacmimiz 6 milyar dolar; hızla artıyor, önümüzdeki beş yıl içerisinde 20 milyar dolara çıkması öngörülüyor.

Sevgili arkadaşlar, lütfen, hiç olmazsa bir sefer bu kapılara gidin ve bunların durumunu görün. Aynı şekilde, Ermenistan kapısıyla, Nahçıvan kapısıyla, Gürcistan kapısıyla, Batum kapısıyla da ilgili eğer bu düzenlemeler olmazsa Karadeniz Bölgesi'nin ve Doğu Anadolu Bölgesi'nin de bir atılım sağlaması, ilerlemesi mümkün değil.

Son olarak, Bingöl'le ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Bingöl havaalanı üç yıldır revize ediliyor, bitirilme tarihi, maalesef bir türlü bitirilemiyor. Yine?

AHMET ARSLAN (Kars) - Çalışmaya izin vermiyorlar da onun için.

ALTAN TAN (Devamla) - Havaalanının çalışmasıyla ilgili bir sorun yok efendim, tek tek biliyorum.

AHMET ARSLAN (Kars) - Var, var.

ALTAN TAN (Diyarbakır) - Diğer karayolunda sorun oldu, yanlış biliyorsunuz, karayolunda sorun oldu. 

Sevgili arkadaşlar, güvenliği sağlamak da devletin görevidir. Yani devlet kendi hudutları dâhilinde "Bu yol yapılamıyor, ben güvenliğini sağlayamıyorum." diyorsa bu da bir acziyet ifadesidir.

AHMET ARSLAN (Kars) - Güvenliği sağlıyor, iş yavaşlıyor.

ALTAN TAN (Devamla) - Genç'te bir tabur var, tabur? Genç'te bir tabur var.

Bu yolların da bir an evvel bitmesi lazım.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tan.