GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:35
Tarih:12.12.2011

MHP GRUBU ADINA EMİN ÇINAR (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2012 yılı mali bütçesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Çağımızın en önemli sorunlarından biri olan enerji, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için büyük önem arz etmektedir. Ülkemizde enerji ihtiyacı, artan nüfus ve gelişen teknolojiyle orantılı olarak her geçen gün artmaktadır. Ülkemiz, ne yazık ki dünyada enerji ithal eden ülkeler arasındadır. Kullanılan enerjinin yüzde 75'ine yakını ithalat yoluyla karşılanmaktadır. Büyüyen, gelişen ve muasırlaşan bir ülke olmak istiyorsak özellikle enerji açısından kendi ayaklarımız üzerinde durabilmeli ve dışa bağımlılıktan kurtulmalıyız.

Peki, AKP İktidarında Türkiye dışa bağımlılıktan kurtulabilmiş midir? Bu soruya Hükûmet doğal olarak "Evet" diyecektir. Hükûmete göre, Türkiye son dokuz yılda her alanda müthiş bir büyüme kaydetmiştir. Peki, gerçek bu mudur? İşte rakamlarla Türkiye gerçeği: 2002 yılında 9,1 milyar dolar olan enerji ithalatı bugün 50 milyar doları aşmıştır. 2002 yılında 626 milyar dolar olan cari açık bugün 80 milyar dolar civarındadır. 2002 yılında 1,2 lira olan mazot bugün 4 liraya yaklaşmıştır. AKP iktidara geldiğinde 129 milyar dolar olan dış borcumuz bugün 300 milyar dolara ulaşmıştır. Madem büyüdük, madem zenginleştik, madem her türlü gelişmeyi sağladık maalesef vatandaşımızın cebine yansıyan hiçbir şey yoktur. Bugün sadece 2007 yılından bu yana vatandaşımızın kullandığı elektrik fiyatına yüzde 70 oranında zam yapılmıştır. Yine aynı şekilde doğalgaza yüzde 100'den fazla zam yapılmıştır. Bu rakamlar kendi ayakları üzerinde durabilen bir Türkiye'nin resmi midir? Hükûmet bunların hiçbirisinin kendisinden kaynaklanmadığını, Hükûmete göre her zam dünyadaki küresel fiyat artışlarından, krizlerden kaynaklanmakta ama her türlü olumlu gelişme kendilerinin maharetinden kaynaklanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP iktidara geldiği 2002 yılında seçim beyannamesinde enerjiyle alakalı şunları söylemiştir: "Geçmiş hükûmetler, son dönemde uyguladıkları politikalar ile enerji alanını Türkiye'nin içinden çıkılmaz, zor olan bir sürece sokmuştur. Ülkemizin öngörülebilen büyüme perspektifleriyle bağdaşmayan al ya da öde anlaşmaları, imtiyaz ve işletme hakkı devir sözleşmeleri Türkiye'yi taşınması giderek zorlaşan bir mali külfetle karşı karşıya bırakmaktadır." Bugüne kadar ne yapılmıştır? Sözde "Şurada petrol var, burada şu madeni bulduk, şu bölgede doğalgaz bulduk." gibi ümit veren sözlerle maalesef milletimiz uyutulmuştur. Karadeniz'de, benim de seçim bölgem olan Kastamonu ve Sinop açıklarında, dev petrol arama platformları yüz milyonlarca dolar harcanarak kuruldu. Hiçbir sonuç elde edilemeden bu platform oradan ayrıldı. Sonuç sıfır, elde var yine sıfır. Çiftçimiz traktörüne alacağı mazotun derdini düşüne dursun, zaten seçim dönemi geldiği zaman AKP onlara verecek cevabı bulacaktır.

Değerli milletvekilleri, ne yazık ki Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılığını azaltmak yerine, AKP döneminde, dışa bağımlılık sorununu her yıl arttırmıştır. Bu Hükûmet, diğer ülkelerle alım garantili anlaşmalar imzalayarak ülkemizi milyarlarca dolar mali külfete sokmuştur. Bugüne gelinen noktada, OECD enerji endeksine göre dünya enerji fiyatları en çok artan ülke Türkiye'dir. Dokuz yıldır zenginleşen iktidar ve yandaşları, ezilen ve sömürülen, sıkıntıya düşen aziz Türk milletinin ta kendisidir.

Büyük devlet olmak, bölgesel ya da küresel güç olmak istiyorsak, enerji alanlarında dışa bağımlılıktan kurtulmalı, kendi enerji ihtiyacımızı karşılamak zorundayız. Bunun için de bir an evvel yerli, yenilenebilir enerji kaynaklarını desteklenmeli ve güvenli nükleer enerjiye geçmeliyiz. Bugün dünya üzerinde 440 nükleer santral bulunmaktadır. Bunların yüzde 23'ü Amerika Birleşik Devletleri'nin himayesindedir. Avrupa'daki santral sayısı 151'dir. Fransa elektrik üretiminin yüzde 78'ini nükleer santrallerden sağlamaktadır. Yine Avrupa Birliğinde nükleer enerjide elektrik üretimi payı Belçika'da yüzde 60, Almanya'da yüzde 35, İspanya ve Finlandiya'da yüzde 30, İngiltere'de yüzde 28,6'dır.

Peki, bizde durum nedir? 2004 yılı Kasım ayında dönemin Enerji Bakanı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, toplam 5 bin megavat gücündeki üç nükleer reaktörün inşasına 2007 yılında başlanıp 2012 yılında hizmete açılacağını ifade etmiştir. Bugün, burada, 2012 yılının bütçesini görüşmekteyiz, maalesef bundan bir eser yoktur. Şimdi diyecekler ki: "Biz ihaleyi yaptık, Danıştay bozdu." Rusya ile anlaşma imzalayıp, bir kanunla Mersin Akkuyu Nükleer Santrali işi Ruslara verilmiştir. Bu konuda Atom Enerjisi Kurumunun resmî görüşünün ne olduğu bilinmemektedir. Yapılan bu anlaşmanın içeriğinde neler vardır, belli değildir. Ne aşamaya geldiğinden ne yüce Türkiye Büyük Millet Meclisinin ne de aziz Türk milletinin bir bilgisi vardır ancak bu işin ülkemize pahalıya mal olacağı bütün enerji çevreleri tarafından ifade edilmektedir.

Kilovat saati 12,5 avro sente anlaştığımız Rus şirketinin bize satacağı elektriğin yüzde 70'ini bu fiyattan, geri kalan yüzde 30'unu hangi fiyattan vereceği belli değildir. Bu konuda iddia şudur: İlk iki ünite için alınacak elektriğin yüzde 70'i 12,5 sente, geri kalan yüzde 30'unun fiyatı Rusların belirleyeceği fiyata. Biz iyimser olarak bunun ortalama 20 sent olacağını tahmin ediyoruz, tabii on beş yıllık sözleşme süresinin bitiminde bu fiyatın ne olacağı belli değildir. Vatandaşımızın sırtına yine bir külfet yüklenmiştir, vatandaşımıza hayırlı ve uğurlu olsun diyoruz.

Hükûmet enerji alanında maalesef sınıfta kalmıştır, söylediği ve vaat ettiği hiçbir şey gerçekleşmemiştir. Ülkemiz giderek enerjide dışa bağımlı olan bir ülke hâline gelmiştir, en önemlisi de maalesef enerjide tek bir bağlı olduğumuz ülke vardır, o da Rusya'dır. Yarın Ruslarla aramızda çıkacak bir problemde Türkiye'nin soğukta kalması kaçınılmaz olacaktır çünkü geçmiş dönemde Ukrayna örneği gözlerimizin önünde hâlâ canlı bir vaziyette durmaktadır.

Ülkemizin önemli sorunlarından biri de yer altı kaynaklarına yeterince iyi eğilmemektir. Sahip olduğumuz yer altı kaynakları maalesef AKP tarafından 2004 yılında çıkarılan 5117 sayılı yeni Maden Kanunu'yla yabancılara satılmaya başlanmıştır. Bugün gelinen noktada yabancıların Türkiye'de sahip oldukları maden alanı 150 bin kilometrekare alanı kapsamaktadır, bu da Türkiye yüzölçümünün yaklaşık yüzde 20'sini teşkil etmektedir.

Ülkemiz için önemli madenlerin başında bor madeni gelmektedir. Dünya bor rezervinin yüzde 70'inden fazlası ülkemizde bulunmaktadır, ancak AKP bu madene de gözünü dikmiş ve işletme hakkı elinde bulunan, giderek büyüyen Eti Maden İşletmesini de satma hazırlığını yapma aşamasındadır. AKP İktidarı yanlış ve karanlık bir yolda ilerlemektedir. Tarihe dönüp bakarsak yabancılara verilen imtiyazların ileride nasıl başımıza bela olduğunu açıkça göreceğiz.

Saygıdeğer milletvekilleri, büyük umutlarla kurulan Bor Araştırma Enstitüsü de şu anda bir fiyaskonun içerisindedir. Konularında uzman, liyakat sahibi başarılı uzmanlar tamamen siyasi gerekçelerle kadrolarından uzaklaştırılmış, yerine AKP sempatizanları getirilmiştir. Bununla alakalı nasıl bir çalışma yapılacaktır, merak konusudur.

Değerli milletvekilleri, işte bu tüm yaşananlardan bir an önce dönülmesi, ülkemize ait her değerli kaynağı satarak hiçbir yere varılamayacağının farkına vararak elimizdeki değerlere sahip çıkmalı, daha güçlü enerji politikaları üreterek bir an önce Türkiye'nin enerji problemini el birliğiyle çözmeliyiz.

Bu duygu ve düşüncelerle 2012 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlara vesile olmasını diliyor ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çınar.