| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 12.12.2011 |
CHP GRUBU ADINA ŞAFAK PAVEY (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güçlü gelecek toplumun ortak hayalleriyle kurulur. Bizim de çağdaş ülkelerin vatandaşları gibi özgürleşmek ve zenginleşmek hayalimiz vardı. Dünyaya huzurla bakan, üretici meslekleri olan bireyler olarak bir diğerine özen gösteren, diğerinin varlığına kin gütmeyen vatandaşlar birliği; gerek Avrupa'da gerekse Türkiye'de bu birlik bir sosyal demokrasi projesiydi. AB ile süreç tamamlandığında bu rüya yerini daha yükseğine bırakacaktı. Fakat Hükûmet Avrupa Birliği pusulasını kaybetti. Çünkü insanlık değerleri üstünden dönüşmeyi değil, para üstünden ticareti hedeflemişti. Özgürlük ve hukuk nutukları çakma reformlardan ibaret kaldı. Hrant Dink duruşmalarını size utanç örneği olarak sunuyorum.
İnsanı siyasal değerler yüksek vatandaşlığa ulaştırıyor. Göç yönlerine bakın. Size, insanın kaliteli hayat için nereye aktığını doğrudan gösterecektir. İyi yönetilmeyen ülkelerin vatandaşlarının iyi yönetildiğini düşündükleri özgür ülkelere canları pahasına akması gerçeğine bakın. Gerçek her zaman hamasetten güçlüdür.
Askerî vesayeti azaltmak için AB değerlerini kullanan Hükûmet, niyetini gerçekleştirdikten sonra, kendi sultanlığı devam etsin diye, AB kurallarına uyum sağlamayı reddetti. Görüldü ki niyeti özgür bir toplum değil, efendisi değişmiş bir toplum inşa etmekmiş.
Hükûmet, insanlık değerlerinde AB ile buluşamıyor ama Kuzey Afrika'da Müslüman Kardeşler'i iktidara getirirken aralarından su sızmıyor; Kaddafi'nin hukuksuzca linç edilmesinin parçası olmakta sakınca görmüyor. (CHP sıralarından alkışlar) Böyle davranmak, AB buluşmasına insan ekseni üstünden değil, ideolojik çıkar üstünden baktığını gösteriyor çünkü insana ve doğaya değil, dine yatırım oy getiriyor. Hükûmetin dün pompaladığı Batı düşmanlığı ne kadar vahimse, bugün gösterdiği bahar dostluğu da o kadar vahimdir, vahamet sadece yön değiştirmiştir.
Krizi fırsat bilip aşağıladığınız Avrupa'nın bizimkinin 16 misli yani 12 trilyon euroluk, dünyanın en büyük ekonomilerden biri olduğunu, çok övündüğünüz ekonomimizin Avrupa olmadan geleceği olmadığını aklınızda tutmalısınız. Küçümsediğiniz Avrupa, dünyanın bilim ve buluş merkezidir. Başbakanın sağlığına kavuşmasında kullanılan araç ve ilaçların tamamının bu ekonominin buluşlarından kazanıldığını hatırlamalısınız. (CHP sıralarından alkışlar) Hepimizi dinleyen muhteşem teknolojiler de aynı kaynaktan.
Etnik köken, mezhep rekabeti ve öğrenci susturmasının barut fıçısına çevirdiği bir ülkede yaşıyoruz. Yarım yüzyıldır aynı sorunlarla boğuşan bir ülke. Türkiye, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Dünya İnsani Gelişme Raporu'nda 187 ülke arasında 92'nci sırada. Okula gitme süresi dört yıl, nüfusun yarısının sosyal güvencesi yok, çalışanların yüzde 60'ı mesleksiz, meslekli olanları da atanmıyor. Görülüyor ki beton tutkusu ve banka performansı insanın gelişmesi için yeterli olmuyor. (CHP sıralarından alkışlar) Hükûmet, AB'ye olduğumuz gibi katılmak yani hiç katılmamak istiyor. Toplumda karşılığını bulamamış kanunlar yapmak Rönesans değildir, toplumda gerçek reform kanunların toplumsal değerlere dönüşmesidir. Yaptığınız kanun toplum tarafından algılanmıyorsa o kanunu uygulatmak istemiyorsunuzdur. Ahlaksızlığı Batı'dan aldığımızı ilan edince geleneklerimizin Batı tarafından yozlaştırılacağı paranoyasını takviye ediyorsunuz. Böylece AB'nin güzelliğini anlattığınız sevimli röportajlar sözde kalıyor. Görüldüğü gibi ortada ters yönlere giden, birbirini yok eden paralel bir politika izleniyor. Devlet karakolda Fevziye Cengiz'i dövüyorsa, İrfan Tören'in hastane odasında Güldünya'yı öldürmesiyle nasıl mücadele edeceğiz? (CHP sıralarından alkışlar) Kadına karşı şiddet sözleşmesinin ilk imzacısı ülke olarak böbürlenirken, aynı gün rumuz N.Ç. kararı Yargıtay tarafından onaylanıyor, uygulanmayan insanlık değerleri arşivine bir yenisi daha konulmuş oluyor. Türkiye, açmaza giren AB sürecini "Kamu Alımları", "Rekabet Politikası", "Gıda Güvenliği", "Sosyal Politika ve İstihdam" ve "Çevre" adlı başlıkları kıstaslarını yerine getirerek açabilir yani değerlerini değiştirerek.
Bütçe için temennilerim şunlar: Değerlerin dönüşmesini kuvvetle hatırlatmak isterim. Öğrencinin saçını kesmeyecek, poşusunu tutuklamayacak, parasız eğitim hakkı, su hakkı, barınma hakkı ya da doğa hakkı için gösteriye tahammül edeceksiniz. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar) Vatandaşlarınız madenlerde ve depremlerde aldırmazlıktan ölmeyecek, yağmur yağınca duble yollarda boğulmayacak. Uçurumdaki gelir dağılımının mağdurları, yoksulluk sınırında yaşayan insan sayısı nüfusun beşte 1'i olmayacak. Eş cinsel vatandaşlarınız toplumun en alt katına itilmeyecekler. Üniversiteyi devlet tarafından kontrol etmeyeceksiniz, bilim siyasetin tutsağı olmayacak. (CHP sıralarından alkışlar) İnançları sizin için makbul olmayan vatandaşlarınızı Zerdüştlükle, Alevilikle, gavurlukla suçlamayıp, Diyaneti devletin ayrıcalıklı kurumu yapmayacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)
İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Bravo!
ŞAFAK PAVEY (Devamla) - Hukukumuz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde başvuru enflasyonuyla anılmayacak. Türkiye, hakkında "Fikir özgürlüğü yok." kararına varılmış bir ülke olmayacak. Eğer derdimiz marka olmaksa ancak böyle marka olunur.
Demokraside en önemli kıstas soru sorabilme hakkıdır, öyle değil mi? Soranlar cezaevinde, o hâlde ben soruyorum: İçinde yaşadığımız bir demokrasi mi, demokrasinin illüzyonu mu? Uzun tutukluluk sürelerine AKP'li meslektaşlarım tarafından düşünülen çözümü hayretle tekrarlamak isterim, dünyada örneği görülmemiş "geçici mahkûmiyet" çözümü konuşuluyor. Böyle bir şey olabilir mi?
Rekabet faslının önünü tıkayan hiçbir şey yok ama belli ki devlet desteği verdiklerimizi ayrıcalıklarından mahrum etmemek için rekabet faslını açmıyoruz.
Her depremde binalar yerde, insanlar altında ama Kamu İhale Yasası açılmıyor. Çünkü Hükûmet, yoluna kendi müteahhidiyle devam etmek istiyor. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Türkiye, henüz sosyalist ülkeler için çıkarılan Kopenhag Kriterleri'ni bile yakalayabilmiş değil. Tam bir tıkanmanın eşiğindeyiz. Bu tıkanmada vergide, eğitimde, bilimsel araştırma sisteminde reform yapmayan Türkiye, kendi gelişmesini kendisi tıkıyor. AB'yle müzakerelerde sekiz faslı tıkayan Türkiye limanları konusu buzdolabında. Avrupa Birliği siyaseten kendini bağlamış olmasına rağmen, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne ekonomik yardım vaadini tutmuyor. Biz de hukuken yapmamız gerekirken limanları Rumlara açmıyoruz. Tutulmayan siyasal söz ile yapılmayan hukuksal yaptırım çarpışıyor. Oysa pazarlık için son derece elverişli bir dönemdeyiz. Kıbrıs, tıkanıklığımızı açacak en önemli anahtardır. Tayvan'ı model alabiliriz. Tayvan diplomatik yalnızlığına aldırmadı ve bir mucize gerçekleştirdi. Bugün tüm dünyayla ticaret yapıyor. Tayvan Adası 70 milyonluk nüfusunun geleceğini güvenceye aldı, biz 293 bin Kıbrıslı Türk'ün ve buna bağlı olarak 74 milyonluk vatandaşımızın geleceğini neden tıkıyoruz? (CHP sıralarından alkışlar) Tıkanmış sürece tekrar hayat vermek için olumlu gündem çağrısına samimiyetle katılmalıyız.
Müzakereler dinamik bir süreçtir ve dinamizm bir kez kaybedildiğinde yeniden kazanmak için çok enerji ve zaman gerekir. İnsan hayatında zamandan daha değerli ne olabilir? Düşünün ki yarım yüzyıl önce imzalanmış Ankara Anlaşması hâlen Avrupa'daki vatandaşlarımızın haklarını korumaya devam ediyor. Yani niyetiniz vatandaşımızın refahıysa her türlü koşulda başarmak mümkün. Hükûmeti tam da bu koşullar lehimize iken kabadayı özgüveniyle değil, gençlerinin geleceğini her şeyden çok önemseyen akıl adabıyla davranmaya davet ediyorum.
Penguen dergisine göre, şakacı AB Bakanımızın Leonardo Da Vinci esprisi Mona Lisa tablosundaki yarım tebessümü bile yok etti. Hükûmeti o tebessümü iade etmeye davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim. (CHP, MHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Pavey.