GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:37
Tarih:14.12.2011

CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; "bal, bal" demekle nasıl ki ağız tatlanmazsa, şapkadan tavşan çıkartarak, büyüme edebiyatı yaparak bir ekonomi büyümüş olmuyor.

Seçim döneminden beri sıkça vurgulanan bu büyüme aldatmacasının ve aslında kimler için bir büyüme olduğunun ortaya çıkartılması oldukça önemli ve bu aldatmacanın sahipleri de çok iyi biliyor ki ortada halka ve emeğe yansıyan bir büyüme yok. Evet, bir büyüme var, ama bu büyüme taşeronlaşmadaki büyüme, yoksulluktaki büyüme, hukuksuzluktaki büyüme, adaletsizlikteki büyümedir. Ne yazık ki 2012 bütçesi önceki bütçelerin ruhunu taşıyor, yani sıkı mali politikalar adı altında ezilen halkı daha da ezen politika izleniyor.

AKP Hükûmeti öncesi 9 olan zenginlerin sayısı, AKP'nin dokuz yıllık iktidarı süresince 39'a çıkmıştır. 16'ncı büyük ekonomiye sahip olan ülkemiz, OECD raporlarına göre, yoksulluk sıralamasında 34 OECD ülkesi arasında Şili ve Meksika'yla birlikte sondan birinciliğe koşuyor. OECD raporuna göre, zenginler ve yoksullar arasında gelir eşitsizliği en fazla olan ülkeler Meksika, Türkiye ve Şili olarak sıralanıyor. Rapora göre, Türkiye işsizlik ve yoksullukta ilk sıralarda yer alıyor.

En son BBC'nin yaptırdığı "Dünya konuşuyor" araştırmasına göre, Türkiye'de en çok konuşulan sorunun yolsuzluk, işsizlik, yoksulluk olduğu görüldü.

İşte, alın size büyüme yalanları! Kar kuytuda, para pintide eyleşirmiş. Halka karşı pinti olanlar, zengini daha zengin etmek için yarış hâlindedir.

Şimdi soruyorum size:

Asgari ücretin açlık sınırının altında olduğu, işçinin, emeklinin, yoksulun haklarının gasbedildiği bu ülkede nasıl oluyor da zengin sayısı bu artışı gösteriyor? Bu adaletsizliğin hesabını kim verecek? Gasbedilen İşsizlik Sigortası Fonu'nun, yerinde kullanılmadığı için yeni canlara feda edilecek deprem vergilerinin hesabını kim verecek? AKP "Kiminin parası kiminin duası." diyor ama artık halktan alacakları tek dua beddua olacaktır. Bunu iyi bilsinler. (CHP sıralarından alkışlar)

Hükûmet, bu bakış açısını 4857 sayılı Yasa'yla ortaya koymuştu. Yeni liberal politikaların öngördüğü esnekliğe, kuralsızlığa hukuki kılıflar hazırladı.

İşçi ölümlerinin bu kadar arttığı, her ay onlarca canımızı yitirdiğimiz iş kazalarında dünyada 3'üncü, Avrupa'da 1'inci olduğumuz büyümeyle mi övünüyorsunuz? AKP'nin yarattığı Türkiye'de ne yazık ki artık ölmek değil yaşamak tesadüftür.

Zonguldak'ta, Karadon kuyusunda 28 maden işçisinin öldüğü kaza için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan "Madencinin kaderinde var." demedi mi? Maden işçisi olmak demek ölüme aday olmakla eşdeğer midir? Bu bakış açısına sahip olduğu için, hâlâ kot taşlamada işçiler ölüyor, tersanelerde canlar yitiriliyor, onlarca maden işçisi yaşamını yitiriyor, meslek hastalıkları yaygınlaşıyor. İşçi ölümlerinin bu kadar fazla olduğu bir ülkede neyin büyümesinden bahsediyorsunuz? Büyümenin bedelini kim ödüyor?

Özelleştirme, sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırma kısaca örgütsüzleştirme politikaları sendikal haklara ulaşmayı zorlaştırıyor. Bunu göremeyecek kadar kör mü oldunuz? Hükûmet sürekli olarak 12 Eylül'ün antidemokratik zihniyetini yansıtan 2821 ve 2822 sayılı yasaların yerine demokrasiyi özümseyen, örgütlenmenin önünü açan, çalışma hayatının tüm dinamiklerini kucaklayan, Avrupa Birliği ve ILO standartlarına uygun yasalar çıkardıklarını hem yurt içinde hem yurt dışında söylüyor. AKP iktidarı döneminde onlarca taslak hazırlandı, hepsi tozlu raflara kaldırıldı.

Bakınız, 12 Eylül yasalarını değiştirmeye kanun hükmünde kararnameler ile antidemokratik bir şekilde ve Meclisin iradesini yok sayarak çalışma barışını bozdunuz. ILO'dan bahsediyorsunuz. Gelin, şu rakamlarla yüzleşelim. Türkiye'nin sendikalaşma açısından 34 OECD ülkesi arasında durumu içler acısı. Yüzde 5,9'luk sendikalaşma oranıyla OECD ülkeleri arasında sonuncu durumda. İşte size bir başarı daha! En kötülerin birincisi!

12 Eylül 1980'de Türkiye'nin nüfusu 45 milyon, sendikalı işçi sayısı 2,5 milyon iken bugün ülkenin nüfusu 74 milyon ve 15 milyon çalışana karşı toplam aktif sendikalı, toplu sözleşme yapma hakkına sahip işçi sayısı 600-650 bin civarında.

Değerli arkadaşlar, kamu çalışanlarına getirilen grev yasağı ise 4688 sayılı taslakla pekiştirilmeye çalışılıyor. Kamu emekçilerini yasa değişikliği ve toplu sözleşme vaadiyle oyalayan AKP'nin gerçek niyetini Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç geçenlerde Bursa'da ifade etti. Sayın Arınç'a göre, yandaş konfederasyon dışında diğer konfederasyonların yasa değişikliği ve toplu sözleşme konularında hiçbir söz söylemeye hakları yokmuş. Neden? Çünkü 12 Eylül referandumunda "evet" demeyen, üstelik de grevli, toplu sözleşme isteyen bu sendikalar Sayın Bülent Arınç'a göre suç işlemişlerdir. Buradaki zihniyet belli. Hatırlarsınız, daha önce, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan TÜSİAD'ın nezdinde bütün topluma şöyle demişti: "Taraf olmayan bertaraf olur." İşte, AKP'nin ileri demokrasi örnekleri bunlar. Taraf olmayanların nasıl ve hangi dümenlerle bertaraf edildiklerine de yine hep birlikte tanıklık ettik ve ediyoruz.

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Demokrasiye taraf, millete taraf?

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - 59'uncu Hükûmet, 7 Şubat 2005 tarihinde, Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı'nın onaylanmasını öngören Yasa Tasarısı'nı Meclise göndermiştir. Ancak, sendikalaşma, toplu pazarlık ve grev hakları yanında, çok sayıda maddesine çekince koymuştur. Bunlar hâlâ kaldırılmış değil.

Güzel bir atasözümüz var, der ki: "Baca eğri de olsa duman doğru çıkar." Fakat, sevgili arkadaşlar, bunların bacaları eğri olduğu gibi dumanları da doğru çıkmıyor. (CHP sıralarından alkışlar) İşsizliği ve yoksulluğu sanki bir kadermiş gibi sunuyorlar, ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyorlar. AKP İktidarı döneminde işsizlik azalmamıştır. 2002 yılında, resmî verilere göre yüzde 10,3'le devralınan ve on yıllık iktidar döneminde yüzde 14'lere tırmanan işsizlik oranı konusunda AKP'nin vaadi yüzde 10,4'tür. Bu rakamlar resmî rakamlardır. Türkiye'nin 2010 yılı gerçek işsizliği ise yaklaşık yüzde 18 olarak hesaplanmaktadır. Araştırmalara göre, yoksulluk sınırının 3 bin 136 TL olduğu ülkemizde, beş asgari ücretin toplamı yoksulluk sınırına denk düşüyor. Kasım ayı için açlık sınırı, bir önceki aya göre 32 TL, yoksulluk sınırı 102 TL artış gösterdi. Açlık sınırının 922 lira olduğu bir ülkede asgari ücretin yüzde 3 oranında artırılması nasıl izah edilebilir? Yoksula zulüm değil midir bu?

Ülkemizde gittikçe büyüyen bir sorun da bir yanda iş güvencesi olmayan 4/B'liler ve geçici ve güvencesiz çalışan 4/C'lilerdir. Taşeronlaşmayla kamuda hukuksuz çalışma yaygınlaşmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - Kamuda taşeron işçi sayısı yüz binlerle ifade edilmektedir, bu, açıkça emek sömürüsüdür.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelebi.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - Bir saniye? Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.

Büyüyen ekonominizde emekliler açlık sınırının altında ücret alıyorlar. Milyonlarca emekli için çıkarılacak olan intibak yasasının ne hâle geldiğini gördük.

BAŞKAN - Sayın Çelebi, lütfen?

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - İntibak yasasıyla oluşturulan beklenti gerçekleşmedi, emekliler hayal kırıklığına uğradı. Görünen o ki dağ fare doğurdu! Bunlar yağmur olsalar da emin olun kimsenin tarlasına yağmazlar!

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)