| Konu: | DEVLET İSTİHBARAT HİZMETLERİ VE MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 67 |
| Tarih: | 16.02.2012 |
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; gecenin bu geç saatinde hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Aslında hep konuşuyoruz, tartışıyoruz. Kim konuştu, kim konuşmadı? Ben size kimlerin konuştuğunu söyleyeceğim. Yıl 1993, Parlamentodayız. Rahmetli Özal bizi aradı. Bir grup milletvekiliyle Çankaya Köşkü'ne gittik. Oturduk, uzun sohbetler ettik: "Bu kanı, bu şiddeti nasıl durdurabiliriz? Hepimize sorumluluklar düşüyor. Ben belli bir yaş grubuna geldim. Bu ülkede gelebileceğim en üst makam Cumhurbaşkanlığıdır, buraya geldim ama ülkeme bir şeyler yapmak istiyorum. Sizin de misyonunuz buna uygun, bunun için geldiniz. Hep birlikte bu süreci nasıl barışa çevirebiliriz?" Onun için uzun uzun sohbetlerimiz oldu. O dönem PKK tek taraflı bir eylemsizlik kararı almıştı ve belli bir süre koymuştu, süre de dolmak üzereydi. Bize şöyle bir öneride bulundu: "Siz gitmelisiniz, Şam'a gitmelisiniz ama yanınıza -belki daha önce bunu sizlerle paylaşmış olabilirim- ANAP'tan, DYP'den de milletvekili arkadaşlarımızı alın. Bu sorun hepimizin ortak sorunudur. Onlarla birlikte gidin, o yaramaz çocuğa -yani Sayın Öcalan'a- söyleyin, gelsin, burada siyaset yapsın, Mecliste olsun. Dağda ne işleri vardır?" Biz bunu bir teminat olarak gördük ve böyle bir sorumluluğumuz da vardı. Bir grup milletvekili Şam'a gittik. Gittik, oturduk. Irak Cumhurbaşkanı Talabani o da vardı. Birlikte gittik. Ateşkes süreci başladı. Bir basın toplantısı yapıldı ama arkasından biz rahmetli Özal'ın ölüm haberini aldık. Öcalan aynen şöyle dedi: "Bu, zor bir iştir, Özal öldürüldü." Ve o dönem, tabii ta 99'a kadar böyle bir diyalog süreci başlamadı. Rahmetli Erbakan döneminde de başladı, askerler onu tehdit edince geri adım attı. Ama Öcalan'ın gelişinden sonra, yıl 1999, Öcalan'la İmralı'da görüşmeler yapıldı. Görüşmeleri kimler yaptı, kimler katıldı? Bizim elimizde böyle bir liste yok ama o dönem Öcalan'la görüşüldü ve Öcalan'a şu teminat verildi: "İdam edilmeyeceksiniz." ve "Silahlı güçleri ülkenin sınırlarının dışına çekeceksiniz." dediler ve bunun üzerine Öcalan talimat verdi, gerilla birlikleri tamamen ülke sınırları dışına çıktı, çıkarken daha bir kısmı ülkedeydi. Bu arada iki grup geldi. Biri silahlıydı Irak bölgesinden geldiler. Hatta burada üst düzey bir komutan onları sınırda karşıladı, "Hoş geldiniz ülkenize, yeni bir sürece giriyoruz, hoş geldiniz." dedi ve onlara konukseverliğin evrensel yasalarını uyguladılar. Avrupa'dan da bir grup arkadaş geldiler ama iki grup da tutuklandı. Ve bölgede kalan militanlara İran veyahut da Irak sınırına doğru giderken tuzak kuruldu, 500'e yakın gerilla tuzağa düşürüldü, bunlar öldürüldü; içinde benim yeğenim de vardı. Ve o süreçte samimi olmadıkları ortaya çıktı, tekrar askıya alındı. Ve en son geldiğimiz noktada "Oslo süreci" dedikleri süreç, İmralı'daki görüşmeler ve Kandil'deki görüşmeler?
Şimdi, aslında "Niye siz yaptınız? Niye biz?" Keşke, hepimiz hep birlikte bunları yapmış olsaydık. Yani kanı durduracaksak bunun yolu, yöntemi görüşmelerdir ve müzakeredir. Ama Kürtlerle sistem arasında ciddi bir güven sorunu vardır. Yıl 1925, Şeyh Sait İsyanı'nda o dönemin Hükûmeti Şeyh Sait Efendi'ye aynen şunu söylüyorlar, haber gönderiyorlar: "Gelin, biz oturup konuşacağız, demokratik yasalar çıkaracağız, sizin taleplerinizi dikkate alacağız ve siz özgürleşeceksiniz." Şeyh Sait bunu bir güvence olarak görüyor, dönüp geliyor ama ne yazık ki Şeyh Sait ve arkadaşları idam ediliyor.
Yine, 1937'de Seyit Rıza'yı aynı gerekçeyle Erzincan'a davet ediyorlar. Erzincan'a giderken pusuya düşürüyorlar ve Seyit Rıza'yı alıp götürüyorlar. Seyit Rıza'nın uğradığı o zalimane politikaları hep birlikte gördük, Sayın Başbakan da "O günkü yapılanlardan dolayı özür diliyorum." dedi. Yıl 2011, yıl 2012 ve Oslo'da yapılan görüşmeler, İmralı'da yapılan görüşmeler?
Evet, doğrudur, bugün PKK'nin açıklaması var, Karayılan diyor ki: "Bizim Türkiye'de KCK denilen bir örgütlenmemiz yoktur." Kimseden de korkmazlar, örgütlülerse bunu da yürekli bir şekilde söylerler. "Bu tutuklanan insanlar demokratik zeminde siyaset yapan Kürt şahsiyetleridir, bizimle hiçbir ilişkileri yoktur, -yani illegaliteyle bir ilişki yoktur- bundan dolayı da görüşmelerin samimi olmadığını?"
Bugün Grup Başkan Vekiliniz bir açıklama yaptı, dedi ki: "MİT tabii ki sızacak, tabii ki MİT bu görevi yapacak."
Bizim amacımız, MİT'i görevlendirerek gidip PKK'nin içine sızıp içinde illegal şeyler yapmak değil, sorunu barışçıl bir şekilde nasıl çözebiliriz? Eğer siz bu konuda samimiyseniz biraz önce dediklerimi hayata geçirmeliyiz.
Yani bu alandan beslenenler, bu alandan nemalananlar, hiçbir politikaları olmayanlar, topluma, Türkiye'ye hiçbir şey vadetmeyenler bu konuda fırtına koparırlar ama eğer gerçekten siz bu kanı durdurmak istiyorsanız? Bu şiddeti bir an önce durdurmak zorundayız, böyle bir sorumluluğumuz var çocuklarımıza karşı, ülkemize karşı, halkımıza karşı.
Belalı bir coğrafyada yaşıyoruz. Dörtbir tarafımızda sıkıntılarımız var ve bu sıkıntıların ana kaynağı da Kürt sorunudur. Yani bunun adını bu kadar net ve korkmadan koymalıyız. Eğer, bu sorunu çözebilirsek, emin olun ki, model bir ülke olabiliriz. Amerika nasıl bütün Amerikalıların ülkesi olmayı başardıysa, biz de Türkiye'de bütün halkların Türkiyesi'ni arzuluyoruz.
Bizim kafamızda yani A projesinin yanında B projesi yok. Biz kaderimizi sizlerle birleştirdik. Türkiye bizim anayurdumuzdur. Biz Türkiye'de eşit koşullarda yaşamak istiyoruz. Bu bizim hakkımız değil mi? Yani, buradan niye tepki gösteriyorsunuz. "Yok, boğazladık, getirdik!" Atalarımızı boğazladınız, sorunu çözdünüz mü? Öldürdünüz, çözdünüz mü? Vallahi size bir şey söyleyeyim: PKK'yi yediden yetmişe yok etseniz de Kürtler sizin bu politikalarınıza boyun eğmez ve yine Kürtler diyor ki: ?(x) "Ev sahibi ve hırsız birbirini artık tanıyor." Onun için bu kadar kardeşlik duygusu içerisinde olan bir halkı elimizin tersiyle itmeyelim. Bu halka demokratik zemini adres gösterelim. Bütün olanaksızlıklara, bütün hukuksuzluklara rağmen bu halk tercihini parlamenter demokrasiden yana koyuyorsa, bu, Türkiye için büyük bir şanstır ama gözüken o ki, demokratik zemin ve parlamenter demokrasi Kürtlere çok görülüyor. Kürtlere dağın yolları?
Yani Habur'da koparılan fırtına nedir? Kürt çocukları ilk kez tabutları ve cenazeleri Habur'dan gelmemiş, sağ salim bir şekilde Habur'dan giriş yapmışlar ve ben Habur'daydım arkadaşlarımızla birlikte, bir bütün olarak bölge halkı ayaktaydı: AKP'lisi, MHP'lisi, korucusu, CHP'lisi, BDP'lisi "Barış geliyor, bizim çocuklarımız artık ölmeyecek." Orada bir zafer çığlığı yoktu, bir barış çığlığı vardı. Bu mazlum halkın bu çığlığını hepimiz duymalıyız. Yani Kürtler bir zafer kazanmış. 50 bin ölümden sonra neyin zaferidir? Burada bir zafer yok. Burada bir hak, hukuk ve bir adalet talebi vardır. Yani Kürtlerin bu duygularına herkesin saygılı olması gerekir.
Ben evrensel hukukun bu sorunu çözeceğine inanıyorum. Dünyanın dört bir tarafında, İngiltere'de, İspanya'da bu sorun nasıl çözüldüyse bizim ülkemizde de bu sorun bu şekilde çözülmelidir yani savcıların haddine olmamalıdır. Bu tür sorunlarda hükûmetleri baskı altına almak, milletvekillerini tutuklamak... İşte biz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Ben de teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.