| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 38 |
| Tarih: | 15.12.2011 |
BDP GRUBU ADINA NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi adına gelir bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle bütün milletvekili arkadaşları saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bütçe yapım süreci bir ülkenin temel demokrasi aynasıdır, çünkü bütçe yapımı egemenlik hakkının en açık şekilde kullanıldığı süreçlerdir. Bu süreç "giderlerin önceliği" ilkesi çerçevesinde uygulanıyor, bunu zaten hepimiz biliyoruz. Eğer iktidarda demokratik bir kültür ve anlayışı benimseyen, sosyal ve siyasal süreçlerde halkın yanında olmayı, halk temelli bir algıyı önceleyen bir hükûmet varsa o bütçe dağılımı büyük oranda kamu yatırımları, sosyal politika uygulamaları, bilim ve teknoloji yatırımları gibi alanlara akacaktır, ancak pratikte bütçe dağıtımının, siyasal iktidar veya egemen gücün ideolojik ve politik önceliğine göre olduğunu biliyoruz. Durum böyle olunca da militarist olan ve demokrasi kültürü zayıf olan hükûmetler, bütçeyi muhalefeti bastırmak için, asker ve polis harcamaları başta olmak üzere, halkın büyük bir bölümünün çıkarlarını göz ardı ederek iktidar ortaklarının ve yandaşlarının hizmetine aktarmaktadır. Türkiye'de de bu zamana kadar yapılan bütçelerin bu mantaliteden farklı yapıldığını söylemek maalesef mümkün değildir.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Bir açıklar mısınız hangi yandaşlar?
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, gerek bütçenin geneli üzerinde gerekse de maddeler üzerinde yapılan görüşmelerde açığa çıkan gerçek, AKP Hükûmetinin 2012 bütçesinin geçmiş bütçelerden farklı bir niteliğe sahip olmadığıdır. AKP Hükûmeti, kendinden önceki hükûmetlerin temel yaklaşımını kısmen revize ederek, militarist, halkın büyük çoğunluğunun çıkarını gözetmeyen, yoksuldan alıp zengine veren, güvenlik ve demokrasi ikileminde baskın bir biçimde güvenlik tarafını tercih eden bir bütçe yapmıştır. Bunun verileri arkadaşlarımız tarafından çeşitli konuşmalarda zaten defalarca ifade edildi.
Değerli milletvekilleri, elbette ki bütçe oluşturulurken gelirlerin nereden ve hangi kaynaklardan alınacağı önemli bir konudur. Türkiye halkı, maalesef, cumhuriyet tarihi boyunca büyük bir vergi yüküyle karşı karşıya kalmıştır. Örneğin, 1923 ve 1929 yılları arasında dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içerisindeki payı yüzde 67,3'tür. Takip eden dönemlerde yani 1980'e kadar yüzde 55'in altına düşmemiş, 1980 ve 1989 yılları arasında da yüzde 45'lere kadar inmişse de 2000 ve 2008 yılları arasında yeniden yüzde 65'lerin üzerine çıkmıştır. Bugün bu oran yüzde 70'lere yakındır arkadaşlar.
Aynı zamanda doğrudan vergi gelirleri yoluyla emekçilerden, ücretlilerden alınan vergileri de işin içine koyduğumuzda, Türkiye'de verginin sadece emekçilerden ve yoksul halktan alınıyor denmesi abartı olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti, bu ülkenin geleceğine dair en fazla söz söyleyen ama az icraat yapmış hükûmetlerden biridir. Buna rağmen nasıl yüzde 50 oy aldığı elbette ki ilk akla gelecek sorudur. Dikkat ederseniz, AKP'ye yönelik eleştirilerde AKP sıralarındaki milletvekili arkadaşlarımız "Madem bu kadar eleştiriyorsunuz, biz nasıl yüzde 50 oy alıyoruz?" diye soru yöneltiyorlar. Tabii ki bunun da bir cevabı var değerli arkadaşlar; AKP, kurulduğu ve iktidara geldiği günden bu yana, adalet, demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi sol söylemleri dillendirmiş; statükoya, askerî vesayete karşı mücadele edeceğini iddia ederek halktan oy istemiştir. Ne yazık ki, solun kendisini bir seçenek hâline getirememesi, güçlü bir muhalefetle karşılaşmaması nedeniyle dokuz yıldır iktidardadır. Bu sol ve gerçek demokrasi seçeneği güçlendiğinde AKP'nin oylarında önemli oranda bir düşüşün olacağından hepimiz emin olabiliriz.
Değerli milletvekilleri, 2012 yılı da bütün yıllar gibi dolaylı vergi yılı olacak. Yine yoksullardan, tüketicinin sırtından temel tüketim maddeleri üzerinden bol bol vergi alınarak bir bütçe oluşturulacak. Yine varlıklı kesimin servetine dokunulmayacak. Hatta, geçtiğimiz yıllarda kurumlar vergisinin yüzde 35'ten yüzde 20'ye çekilmesi gibi sermaye odakları Hükûmetten vergi indirimi talep edecek. Bu Hükûmet de, iktidarını güçlendirmek ve elbette ki süreklileştirmek için bu talebe evet diyecek ve oluşturulacak bütçenin yükü yine yoksulların sırtına yüklenecek.
Değerli arkadaşlar, 2003 yılını hepimiz hatırlıyoruz; dönemin Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan'ın vergi adaletiyle ilgili yaptığı bir konuşma var, sanırım bütçe konuşmasında da olabilir. Diyor ki: "Biz, vergi adaleti sağlamak istiyoruz, verginin adil, oranların da makul olmasını istiyoruz ancak dolaysız vergiler yüzde 30'lara kadar düşmüş, buna karşılık dolaylı vergiler yüzde 70'lere çıkmış, dolaylı vergilerin yüzde 70'lere çıktığı bir ülkede vergi adaletinden bahsetmek mümkün değildir. Bu çarpık yapıyı düzeltmek zorundayız. Bu yapı değişmedikçe de hedefe ulaşmanın çok zor olduğunu, bu nedenle de gerçekleştireceğimiz vergi düzenlemeleri ile de öncelikle bu yapıyı ortadan kaldırmayı düşünüyoruz." Sayın Unakıtan'ın 2003 yılındaki bütçeyle ilgili düşünceleri.
Evet, bu sözler Unakıtan'a ait ve aradan dokuz yıl geçti değerli arkadaşlar, 2012 bütçesinde dolaylı vergilerin oranı ne yazık ki yüzde 67'lerde; dünyada böylesine vergi adaletsizliğinin olduğu ülke sayısı tahmin ediyorum son derece azdır. Yani bu örnekleri çoğaltmak mümkün arkadaşlar. AKP'nin dokuz yıllık tarihi, halka verdiği sözlerin ve sonradan bunların gerçekleştirilmediğiyle ilgili bir tarihtir. Daha adaletli bir ekonomi için verilen karşılıksız çekler başta olmak üzere, her alanda verilen demokratikleşme vaatleri bugün görmezden gelinmektedir. Öğrencilere bir yığın sözler verildi, başta YÖK'ün kaldırılması üzerine ama bugün ne yazık ki YÖK, kaldırılmak yerine AKP'nin bir kurumu hâline getirildi. "Demokratik tepki zeminleri genişletilecek." dendi, parasız eğitim isteyen öğrenciler aylarca cezaevinde tutuldu, hâlen de 500'e yakın öğrenci cezaevindedir. İççilere, memurlara ve kimliğini ve ana dilini isteyen Kürtlere gaz bombaları reva görüldü ne yazık ki. Alevilere de bir yığın sözler verildi ama hâlen cemevlerinin statüsüyle ilgili bir gelişme yok. Hrant Dink katledildi, davanın gelişim sürecini hep birlikte izliyoruz. Sendikacılar, yazarlar, akademisyenler, gazeteciler çeşitli neden ve gerekçelerle tutuklanıp cezaevlerine atıldı. İleri demokrasinin bizim ülkemiz açısından karşılığı bunlardır herhâlde diye düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye 2008 yılına kadar IMF'nin kararlarını uygulayan bir ülkeydi. 2008'de IMF'yle yollarını ayırdığını iddia etse de, aslında bu yol bir yol ayrılığı değil, tam aksine, şaşmaz bir yoldaşlık ve bütünleşmedir. IMF'nin çizdiği rotaya Türkiye başta olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin birçoğu girdi. 90'lı yıllardaki krizle birlikte devleti yeniden göreve çağıran piyasacı akıl devletlere artık kalkınmacı değil düzenleyici bir rol biçti. İşte, AKP Hükûmetinin yeni misyonu da bu düzenleyici hükûmet rolüdür arkadaşlar. Aslında IMF şu anda bizim ülkemizde olmasa da IMF'den daha IMF'ci bürokratlarımızın olduğunu söyleyebiliriz.
Evet, izlenen neoliberal politikalar sonucu artık ülkede yoksulluk artmakla kalmamış, kronikleşmeye dönüşmüştür. Arkadaşlar, neoliberal politikalar izlendiği süre içerisinde de bunun değişimi mümkün değildir ve Dünya Bankasının hazırladığı yoksulluğu yönetme programları da bu çerçevede devam etmektedir. Evet, işte hâl bu iken değerli arkadaşlar, AKP Türkiye'deki insanların, halkların gözünün içine baka baka "Biz IMF'den bağımsızız." diyebiliyor. Ortadaki gerçekler ne yazık ki budur. IMF politikalarından kaynaklı, ne yazık ki, halkı yoksullaştırarak yüzde 50 oy alma politikası devam etmektedir ve vatandaşın temel hakları sadakaya tahvil edilmeye de devam edilmektedir.
Sürem bitti herhâlde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) - Ben bu duygularla selamlıyorum bütün arkadaşları. Halkın vergilerinin halk için kullanıldığı bir Türkiye özlemiyle tekrar selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Aydoğan.