| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 38 |
| Tarih: | 15.12.2011 |
BDP GRUBU ADINA NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, Barış ve Demokrasi Partisi adına bir kez daha söz almış bulunuyorum bütçe üzerine. Tekrar bütün arkadaşları saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bütçe üzerine değerlendirme yapmadan önce, bir gün önce Gençlik ve Spor Bakanımızın, Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesi üzerine eleştirilerle ilgili değerlendirme yaparken partimizin milletvekillerinden birinin "Kürdistan" kelimesini kullandığı gerekçesiyle konuşmasını bitirirken yaptığı çok hararetli bir değerlendirme vardı. O değerlendirme üzerine öncelikle birkaç şey söylemek istiyorum.
Sayın Bakan, değerlendirme yaparken ülkemizin yedi coğrafi bölgesi olduğunu söyledi, bunlardan ikisinin de Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi olduğunu söyledi. Elbette ki bir ilkokul sosyal bilgiler bilgisi bu, sanıyorum ilkokulu bitiren herkes bu bilgiyi biliyor. Ülkemizde milletvekili seçilme şartı en az ilkokulu bitirmek ve dolayısıyla bu salonda oturan bütün arkadaşlarımız da ilkokulu bitirdiklerine göre tahmin ediyorum bu coğrafi bilgiyi herkes biliyor. Ama ben Bakandan şunu söylemesini isterdim, beklerdim daha doğrusu: Bu coğrafi bilginin dışında, tarihsel bir gerçeklik var. Bu tarihsel gerçeklikten hareketle birkaç cümle etmesini isterdim, maalesef o olmadı.
Şimdi, değerli arkadaşlar, biliyorsunuz "Kürt" ve "Kürdistan" sözcüğü bu ülkede yasaklı iki sözcüktü. Neyse ki Kürtler, otuz yıllık mücadelelerinin sonunda artık "Kürt" kelimesi üzerindeki yasağı kaldırdılar ama "Kürdistan" kelimesi hâlen yasaklı bir kelime olarak devam ediyor. Şimdi, hepinizin bildiği gibi "Kürdistan" kelimesi, aslında Osmanlı İmparatorluğu'nda, Selçuklu İmparatorluğu döneminde kullanılan bir kelime. Yani "Kürtlerin diyarı" olarak değerlendirilen bir bölgeye verilen bir isim "Kürdistan" kelimesi. Daha sonra da cumhuriyetin kuruluşu döneminde bu kelimenin kullanıldığını görüyoruz. Mustafa Kemal Atatürk'ün özellikle Mecliste, Meclisin ilk kurulduğu dönemde "Kürdistan mebusu, Kürdistan illeri" şeklinde bolca değerlendirme yaptığını görüyoruz. Yani tarihsel gerçeklikler bize "Kürdistan" denilen bir coğrafi kavramın olduğunu gösteriyor. Buna rağmen, ısrarla bugün "Kürt" ve "Kürdistan" kelimelerinden kaçınmak, bunların telaffuz edilmesine bile tahammül edememenin doğru olmadığını düşünüyoruz. Kaldı ki Türkiye'de "Kürdistan" kelimesini kullandığı için çeşitli panellerde, sempozyumlarda, konferanslarda, yargılanan pek çok arkadaşımız var ve yine, bu ülkenin mahkemelerinde yargıçlar tarafından verilen beraat kararları var değerli arkadaşlar. Üstelik, bu ülkede hâlen çözümlenmemiş bir Kürt sorunu var. Eğer biz "Kürt" ve "Kürdistan" kelimelerine karşı bu kadar alerji duyarsak, bu sorunun nasıl çözülebileceği konusunda gerçekten hepimizin büyük bir kaygı taşıması gerekir. Şimdi, bu iki kavram kabul edilmediği müddetçe Kürt sorununa da bir çözüm getirilmesi mümkün değildir arkadaşlar. Şimdi "Kürdistan" kelimesini kullanmak demek, bu ülkeyi bölmek demek anlamına gelmez. "Kürdistan" biraz önce de belirttiğim gibi, bir coğrafyanın adıdır. Kürtler, hepimizin bilmesi gerekir değerli arkadaşlar, biz, pek çok platformda her zaman, BDP'liler olarak ifade ediyoruz: Kürt sorununun çözümünü bu ülkenin sınırları içerisinde yani hepimizin deyimiyle, Misakımillî sınırları içerisinde, Türkiye'deki yaşayan bütün halklarla birlikte eşit ve özgür yaşayarak bu meselenin çözülmesini istiyorlar ve hatta daha ileriye, bir adım daha ileriye giderek şunu söylüyorlar, diyorlar ki: "Bu ülkede bize, yani Kürtlere devleti altın bir tepsi içinde sunsanız da biz bir Kürdistan devleti kurmayacağız." Şimdi, bu samimiyete inanmak gerekiyor. Buna inanmazsak zaten Kürt sorununu da asla çözemeyiz değerli arkadaşlar. Kısaca bu değerlendirmeyi yaptıktan sonra bütçe üzerine de birkaç şey belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, 10'uncu bütçeyi tartışıyoruz. 2012 yılı bütçesi AKP Hükûmetinin iktidara geldiği günden bu yana hazırladığı 10'uncu bütçe. Şöyle geçmiş bütçelerdeki değerlendirmelere bir göz attım. Başta Başbakan olmak üzere bütçeyi hazırlayan Maliye bakanlarımız ve diğer bakanlıkların ifade ettikleri bir durum var, o da hazırlanan bütün bütçelerin insan odaklı olduğu ve insan merkezli olduğu üzerinedir. Özellikle Başbakanın hemen hemen her yıl yaptığı bütçe değerlendirmelerinde bolca insan odaklı ve insan merkezli bir bütçeden bahsettiğini görebiliriz değerli arkadaşlar. "İnsan odaklı" ve "insan merkezli" bütçe derken özellikle temel konularda, işte eğitimde, sağlıkta, güvenlikte ve adalette, bu temel bakanlıklarda bütçenin yüzdelerinin arttığından ifade ediyorlar. Gerçekten bu yılki bütçeye baktığımızda göreceli olarak da Millî Eğitim Bakanlığının bütçesinin arttığını gözlüyoruz. Bu elbette ki tam karşılığını bulmasa da olumlu bir gelişme ama insan odaklı bütçe, insan merkezli bütçe ne demek bunun biraz daha geniş düşünülmesi ve tartışılması gerektiğini düşünüyoruz. Mesela, Millî Eğitim Bakanlığının bütçesi artırılmış. Elbette ki bu ülkede artırılan bütçeyle Millî Eğitim Bakanlığı çok güzel okullar yapabilir, yani içlerini bilgisayarla donatabilir, yine işte, Başbakanın bolca kullandığı, okullarda akıllı tahtalar gibi bazı değerlendirmeleri var, bunlar da okullara konulabilir. Yani bunlar tabii ki yapılması gereken, herkesin layık olduğu hizmetlerdir, böyle olması gerekir. Umarım, bu her yere yayılır. Örneğin, ben Diyarbakır milletvekiliyim ve seçimlerde Kulp'tan adaydım, Kulp'un köylerine gittim, oradaki okulların durumunu anlatmak istemiyorum. Diyarbakır milletvekili olan başka partilerden arkadaşlarımız da var, onlar da herhâlde bu gerçekliği kabul ediyorlar. Okulların hâli içler acısı ve hele hele öğretmenlerin kaldığı lojmanları gördükten sonra "İyi ki öğretmenlik mesleğimi seçmemişim." diye kendi kendime dua ettiğim de çok olmuştur değerli arkadaşlar. Tabii ki umarım, bu bütçeden de ülkenin belli bir kesimi bundan sonra yararlanır.
Şimdi, değerli arkadaşlar, aslında burada sözünü etmek istediğim konu çok farklı. Dünyanın en güzel okullarını da yapsanız, içine çok teknik alet edevatları da yerleştirseniz, bu önemli değil. Bu ülkede ana dilde eğitim sağlanmadığı müddetçe, bütçenin bir kısmı ana dilde eğitime ayrılmadığı müddetçe, bu bütçenin insan merkezli ya da insan odaklı bir bütçe olduğunu söylemek mümkün değil.
Bakın değerli arkadaşlar, Diyarbakır'daki köylerde, kadınların yüzde 95'i, rahatlıkla söylüyorum, Türkçe bilmiyorlar ve çocuklar yedi yaşına kadar Türkçe öğrenmiyorlar ve ilkokula gittiklerinde, annelerin bize söylediği, çocukların farklı bir dille karşılaşmaları nedeniyle okuldan ağlayarak eve dönmeleridir. Şimdi, siz dünyanın en güzel, en kaliteli okulunu bile yapsanız, bir çocuğun orada farklı bir dille karşılaştığındaki psikolojisini hiçbir şeyle izah edemezsiniz değerli arkadaşlar. O yüzden, biz diyoruz ki gerçekten bu bütçenin içerisinde insani bir bütçe gerçekliği olacaksa meseleye buradan başlamamız gerekir.
Aynı şey sağlık alanında da geçerlidir değerli arkadaşlar. Kabul ediyorum, Diyarbakır'da, gelin hastaneleri görün, çok büyük hastaneler yapıldı, içerisi büyük alet edevatlarla donatıldı. Yine, Bakanımız söyledi, gerçekten kuyruk beklemiyorsunuz, ameliyat için kimseye para ödemiyorsunuz ve benzeri. Yani bir insanın sağlık açısından alması gereken bütün hizmetler var. Bunda bir sıkıntı yok ama o hastanelerin içerisinde çalışan personelin aldığı maaşı hiç bilmiyoruz arkadaşlar. Bir hemşire özel hastanede, maalesef, asgari ücretle çalışıyor ve diğer yardımcı personelin de aldığı ücret yaşam koşullarının çok altındadır değerli arkadaşlar ve hiçbirinin sendikalaşma gibi bir durumu da yoktur.
Yine, bu hastanelerde, tabii ki, bölgede özellikle Kürt doktorlar görev aldığı için, kısmen de olsa, Türkçe bilmeyen insanların kendi hastalıklarıyla ilgili kendilerini Kürtçe ifade etme durumları var. Ama Türkiye metropollerine giden hastalar için bu durum gerçekten içler acısıdır. Yani Türkiye'de -yine bir önceki söylediğime geliyorum arkadaşlar- ana dil geliştirilmediği müddetçe -gerek Kürtler için gerek Türkiye'de yaşayan diğer halklar için- eğitimde, sağlıkta, adalette, yaşamın her alanında, insan merkezli ve insan odaklı bir bütçeden asla ve asla bahsedemeyiz. Umarız önümüzdeki yıllar insan odaklı bir bütçenin yapılması için bize fırsat verecektir.
Hepinizi tekrar, bu vesileyle saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aydoğan.