| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 39 |
| Tarih: | 16.12.2011 |
BDP GRUBU ADINA ADİL KURT (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Grubumuz adına 6'ncı madde üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün burada rakamların sıkıcılığına sığınmak yerine, ben biraz bu rakam atmosferinin dışına çıkarak kendi cephemden Orta Doğu'da olup bitenleri, Türkiye'nin Orta Doğu'ya bakışı ve buradaki rolü üzerinde durmak istiyorum.
Maalesef etrafımızda olup bitenleri bugüne kadar halkların lehine, halkların geleceğini garanti altına alabilecek, bölgemizde barışı kalıcılaştıracak adımlar atmaktan uzak olduğumuzu başta ifade etmek isterim. Orta Doğu yüz yıl sonra yeniden şekilleniyor. İngilizler eliyle 20'nci yüzyılın başında şekillendirilen Orta Doğu bugün Amerika'nın eliyle yeniden şekillendirilmek isteniyor. Yeni bir dizayn sürecine girildi. Arap baharı, aslında bu dizayn sürecinin başlangıç noktası olarak ele alındı ancak Kuzey Afrika'da başlayan Arap baharı, tek başına toplumsal muhalefet olarak kendini geleceğe taşıyabilecek bir fikir yapısına sahip olmadığı için şu anda ciddi bir yol ayrımındadır. Bu yol ayrımında Arap baharının demokrasiye evrilmesi kadar radikalizme, radikal İslam'a evrilmesi de o kadar mümkündür, hatta daha büyük bir olasılıktır.
Dolayısıyla, Kuzey Afrika'da başlayan bu süreç eğer bizi de yakından ilgilendiren Orta Doğu sınırları içerisinde demokrasiden yana bir ivme kazanmazsa çok ciddi sıkıntılar yaşamış olacağız.
Burada, özellikle 20'nci yüzyılın başından itibaren şekillenen Orta Doğu'da Kürt dünyasının parçalanmışlığı bu sorunun anahtarı durumundadır, bu sorunun çözümünde anahtar rol pozisyonundadır. İran'la Türkiye'nin Kürtler üzerine uzlaşma dışında mevcut durumda çizgilerini çakıştıracak hiçbir ortak yanları yoktur. İran'ın Selahaddin Eyyubi döneminden itibaren kaybettiği İslam iktidarı kendisi açısından tarihsel bir ukdedir ve bugün yeniden o iktidarlaşma süreci içerisindedir ve buna göre arayışlarını belirliyor. İran, verimli hilal bölgesinde, Irak, Suriye ve daha ötesi Mısır'a kadar ki Fatımi halifesinin oturduğu mekân olan Mısır'a kadar yeni bir Şii koridoru açma arayışı içerisindedir. Bu, Selahaddin Eyyubi döneminde kaybedilen iktidarın yeniden kazanılması anlamına geliyor, hedef bu. Türkiye'nin burada oynadığı misyon, daha çok Sünni iktidarı yeniden canlı tutmak, diri tutmak, Sünni mezhebin elindeki Orta Doğu dengesinde söz sahibi olabilmektir. Aslında, uzun vadede baktığınız zaman özellikle Batı dünyasının hem Türkiye'yi hem İran'ı Orta Doğu'da büyük bir kaosun içerisine çektiklerini görürüz. Maalesef bizler de günlük politikalarımızla Batı Avrupa'nın, Amerika'nın değirmenine su taşıyoruz. Zaman zaman alevlenen mezhep söylemi, mezhep dayanışması söyleminin perde arkasında yatan gerçeklik budur, bu rekabet anlayışıdır. Bu rekabet anlayışı içerisinde bizim Orta Doğu'yu kazanma gibi bir şansımız yoktur, Orta Doğu'da rol model olma şansımız da yoktur. Ama unutmamamız gerekir ki Orta Doğu'nun bu yeni şekillenişinde eskiye dönüş asla mümkün olmayacaktır. Halklar açısından ok yaydan çıkmıştır. Bu süreçte Türkiye'nin Kürt sorununda atacağı adımlar, geliştireceği yaklaşım Türkiye'nin Orta Doğu'ya rol model olup olmayacağına işaret edecektir. Belirleyici nokta burasıdır. Biz, her türlü mezhep çekişmesinin ötesinde, Orta Doğu'da halkların ittifakına dayalı, Amerika ve Batı Avrupa'nın -ki son dönemlerde Rusya, Şangay Beşlisi de çok aktif olarak bu sürecin içerisine dâhil olmaya çalışıyorlar- onların dışında Orta Doğu'da halkların, bizlerin, kendisinin karar vereceği bir sürece dâhil olmak istiyor.
Suriye'de olup bitenlerden hiç kimse hoşnut değildir, biz de hoşnut değiliz. İran'da olup bitenlerden hiç hoşnut olmadık, bundan sonra da bu şekilde devam ederse hoşnut olmak da mümkün değildir. Ama unutmamak gerekir ki Türkiye'nin Suriye refleksinin merkezinde Kürt politikası yatıyor. Eğer Suriye'de bugün Kürtlerin geleceği söz konusu olmamış olsaydı, Türkiye nasıl 1982'de Hama'daki katliama sessiz kaldıysa bugün de sessiz kalırdı. Bunu inkâr etme şansımız yoktur. Orta Doğu'da Kürtlerle ittifakını güçlendirecek yapı -ki biz o yapının seküler durumundan kaynaklı olarak, seküler duruşundan kaynaklı olarak Türkiye ve Kürtler olduğuna inanıyoruz- Orta Doğu'daki halkların demokratikleşme yönündeki gidişatına öncü olabileceğini düşünüyoruz. Dolayısıyla, Türkiye'ye burada düşen çekim merkezi olmaktır. Bu Meclisin üreteceği politikalar, bu Mecliste konuşulacak olan şeyler aslında halkların geleceğine bu boyutuyla ön açıcı olabilir, ivme kazandırıcı olabilir.
Sıkça söylediğiniz bir ifadeyi burada tekrar ifade etmekten imtina etmeyeceğim: Değerli arkadaşlar, "Türkiye Kürtlerle büyür, Kürtlersiz küçülür." İşte Orta Doğu'nun yeniden şekillendiği bu dönemde Türkiye, Kürt halkıyla, ki sadece Türkiye'de yaşayan Kürtleri kastetmiyorum, bütün Kürtler açısından, dört parçada yaşayan Kürtler açısından, başta Federal Kürdistan Bölgesi olmak üzere, onlar açısından cazibe merkezî durumuna gelirse, işte Türkiye'yi o zaman Batı'nın tahakkümünden kurtarmış oluruz, o zaman Türkiye'yi Orta Doğu'da büyük ülke, rol modeli olabilecek ülke pozisyonuna getirebiliriz ama mevcut politikalarla, mevcut dış politikayla bu gidişat bizi kaosa sürükler. Bu gidişat bizi İran'la mezhep çekişmesi içerisinde boğup birileri de gelip bölgeyi yeniden parselleme şansına sahip olacaklardır.
Bunu başaramadığımız zaman, bunu yapamadığımız zaman çocuklarımıza, bilmemiz gerekir ki, vereceğimiz hesabımız vardır. Beş yıl sonra Türkiye'yi bu pozisyonda konuşamayabiliriz. Hatta iki yıl sonra Türkiye'yi bu pozisyonda konuşamayabiliriz. Mevcut durumda Kürtlerin tamamı Türkiye merkezli, daha doğrusu Ankara merkezli geliştirilen politikalara yönünü dönmüş durumdalar ama mevcut Kürt siyasi jenerasyon bu ittifakı Türkiye'yle başaramazsa, Türkiye bu ittifakı başaramazsa yeni jenerasyonun yönü Türkiye değildir. O zaman hep birlikte Orta Doğu'da kaybedeceğiz. Küçük küçük devletçikler oluşturulabilir ama bu devletçikler -ki o zaman Türkiye de bir devletçiğe dönüştürülmüş olacaktır- hiç kimseye fayda sağlamayacaktır.
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kurt.