| Konu: | SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 72 |
| Tarih: | 29.02.2012 |
BDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerindeki görüşlerimi sizlere iletmeye çalışacağım.
Sevgili arkadaşlar, biliyorsunuz, 2000 yılı öncesi aylık hesaplama yönteminde dört ana başlık altında bu aylıklar hesaplanıyordu. 1982 yılı öncesi emekliler ayrı, 1982-1987 yılları arasındaki emekliler ayrı, 20/06/1987 tarih ve 3395 sayılı Kanun'a göre süper emeklilerle ilgili hesaplamalar ayrı ve son olarak da dördüncü fasıl olarak 1988 ve 2000 yılları arasındaki emeklilerle ilgili ayrı düzenlemeler yapılıyordu. 2000 yılı sonrasında ise 1/1/2001 tarihi ile 1/10/2008 tarihi arasındaki emekliler için ayrı, 1/10/2008 ve sonrasındaki emekliler için de ayrı bir düzenleme yapılıyordu.
Bugün, bütün bu düzenlemeleri daha derli toplu bir başlık altında toparlama ve mağduriyetleri gidermek üzere bir kanun tasarısı hazırlanmış bulunuyor ancak ne yazık ki yaptığımız incelemelere göre, bu düzenlemeler bir intibak düzenlemesi değil, kısmi bir iyileştirmeden öteye geçememiştir. Tabii ki kısmi bir iyileştirme de yine adı üzerinde iyileştirmedir, buna itiraz etmemek gerekir diyebilirsiniz, doğrudur ancak kanunun ruhu ve yapılmak istenen bu meseleyi eski tabirle kökünden hallüfasl edecek yani meseleyi doğru düzgün baştan sona düzenleyecek bir intibak olması gerekirken maalesef bu seviyede kalmıştır. İnşallah bu eksiklikler giderilir ve bu kanunun görüşülme sürecinde verilecek önergelerle bu yanlışlıklar ve eksiklikler telafi edilir, giderilir.
Sevgili arkadaşlar, hâlen ülkemizde 17 milyon 300 bin çalışan bulunuyor yaklaşık olarak yani kayıt içine alınmış bulunan 17 milyon 300 bin çalışana karşılık 9 milyon 928 bin civarında da bir emekli sayımız var. Bu rakamları, siz de farkındasınız, civarında şeklinde veriyorum çünkü bu rakamlar her gün değişiyor, yani bunlar en son elde ettiğimiz yaklaşık rakamlardır ve bu oran 1,9 civarındadır. Daha genel bir ifadeyle konuşursak çalışan her 2 kişiye karşılık 1 emekli bulunmaktadır ve bu rakam da gittikçe sosyal güvenlik uygulamalarını, Sosyal Güvenlik Kurumunu sıkıntıya sokacak seviyede artmaktadır ve makas kapanmaktadır.
Sevgili arkadaşlar, bizim bu düzenlemelerle ilgili, bu adına "intibak yasası" verilen kısmi iyileştir-meyle ilgili bazı muhalefet şerhlerimiz var, izniniz olursa bunları sırasıyla sizlere iletmek istiyorum.
Birincisi, 2000 yılı öncesi emekliler 2 milyon 700 bin kişi civarında iken yani bu kapsama girmesi gerekenler maalesef 1 milyon 913 bin kişi bu düzenlemelerden yararlanacaktır yaklaşık 800 bin kişi değişik gerekçelerle kapsam dışı kalmıştır. Gerekçesi ne olursa olsun madem toplu bir düzenleme ise bu 800 bin kişinin de mağduriyetlerinin giderilmesi gerekir diye düşünmekteyiz.
Yine Emekli Sandığı, SSK ve BAĞ-KUR arasındaki eşitsizliklerden bu düzenlemede hiç bahsedilmemekte ve değişik vesilelerle dile getirilen bu eşitsizlikler devam etmektedir. Gönül ister ki Emekli Sandığı, SSK ve BAĞ-KUR emeklileri arasındaki bütün eşitsizlikler doğru düzgün bir düzenlemeyle halledilsin ve geriye dönüp baktığımızda, şikâyet edeceğimiz bir unsur ve mevzu kalmasın, bırakılmasın.
Sevgili arkadaşlar, konuşmamın başında da belirttiğim gibi, bu şekliyle bu kanun tasarısı bir intibaktan ziyade kısmi bir iyileştirmedir ve bu kısmi iyileştirmede de yine bariz yanlışlıklar vardır. Bunlardan birisi, emekliliği sonrasında çalışanların emeklilik aylıklarının yüzde 15'i kesilmektedir. Şimdi sorarım sizlere arkadaşlar: Herhangi bir şekilde emekli olmuş ve hayatının geri kalan kısmını rahat ve huzur içerisinde geçirmek isteyen bir insan niye çalışır? Bunun en belirgin cevabı, maaşı yetmediği içindir. Şimdi, maaşı yetmediği için ileriki yaşlarda kendini sıkıntıya sokarak, zora girerek tekrar çalışmak zorunda kalan bir kişinin maaşında niye kesinti yapılsın? Çünkü zaten bu maaş kendine yetse, ek bir iş bulma, çalışma ve yorulma zahmetinde de bulunmaz; elli, elli beş, altmış, altmış beş yaşında bu kişi tekrar çalışma ve gelir elde etme ihtiyacında bulunmaz.
Yine, 2000 öncesi aylıkların iyileştirilmelerindeki kat sayı yüzde 75'te tutulmuştur, hâlbuki 2000 sonrası için yüzde 100 rakamı belirlenmiştir. Bunu da anlamak mümkün değildir yani daha eski emeklileri bir noktada cezalandırma gibi bir durum söz konusudur. Hâlbuki daha önceki yıllarda emekli olan şahısların mağduriyeti bu son dönemde emekli olanlardan daha fazladır. Bunun da aynı şekilde yüzde 100 olarak düzeltilmesi gerektiğine inanmaktayız.
Bu düzenlemelerde ve adına "intibak yasası" denilen bu tasarıda, bizim yaptığımız bu eleştirilere benzer diğer muhalefet partilerinin de kanuna getirdikleri eleştiriler vardır ve koydukları şerhler vardır, muhalefet şerhleri vardır. Bunlara karşı Hükûmetin ve yasayı hazırlayanların en önemli gerekçeleri şudur: "Ne yapalım, bütçe bu kadarına el veriyor, imkânlarımız yetersiz."
Sevgili arkadaşlar, tabii ki biz de bir hayal içerisinde değiliz, yani bir kanun, bir düzenleme yapılırken eldeki imkânlara göre, mevcut bütçeye göre ve elverdiği ölçüde bir düzenleme olur, bunun bilincindeyiz. Ancak, bu intibak yasasına baktığımız vakit, bu düzenlemeler ve intibaktan sonra emeklilerin maaşlarındaki artışlar 10 TL ile 250 TL arasında değişmektedir, yani zannedildiği gibi çok büyük bir fark ve meblağ, en azından şu an elimizdeki metinlerde gözükmemektedir. Bunun aksi bir durum söz konusu ise yine bilgilendirilmemizde ve bu ilgili maddelerin bizlere açıklanmasında fayda vardır eğer bizim görmediğimiz ve atladığımız bir şey varsa.
Yine, yapılan hesaplamalara göre bu yeni düzenlemeler ve maaş artışları, farkları yaklaşık yüzde 2'lik bir fark ortaya çıkarmaktadır ki bu da zannedildiği gibi, kamuoyuna sunulan rakamlar gibi değil, yüksek bir rakam değil, çok cüzi bir rakamdır. Yani, Hükûmet, yine bu bütçe düzenlemelerinde, mesela askerî harcamalara yaptığı harcamalar gibi fahiş ve bizce günümüz dünyasında demokratik bir ülkede olması gerekenden çok fazla miktarda olan harcamalardan kısarak bunu emeklilerimize ve yine aynı şekilde vatandaşlarımıza aktarabilirdi diye düşünüyoruz.
Sevgili arkadaşlar, 2008 yılında süper emeklilerle ilgili bir düzenlemede, biliyorsunuz, süper emekliler maaşlarının yaklaşık olarak yarısını kaybettiler. Yine bu tasarıda, bu düzenlemede bununla ilgili de bir yeni durum gözükmemektedir. Bize göre, asgari bir taban aylığı düzenlemesi yapılmalıdır. Yani neticede, bu emekli vatandaşlarımız hangi kurumdan ve ne şekilde emekli olurlarsa olsunlar, bunların hepsi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır, kardeşimizdir, her birimizin ailesinde bunlardan onlarcası vardır; amcamız, dayımız, teyzemiz, eniştemiz, yeğenimiz ve kendimiz de dâhil olmak üzere -Parlamento görevini yapmadan evvel, milletvekili olmadan evvel- her ailede onlarca kişi vardır. Dolayısıyla, mutlaka bugün, asgari yaşanabilir şartlar seviyesinde bir asgari taban aylığı düzenlemesi yapılma mecburiyeti vardır. Atlanılan bir diğer nokta da budur.
Ayrıca, bugünkü düzenlemeler yetersiz olsa bile, bu kanun geleceğe yönelik eksiklikler taşımaktadır. Yani mutlaka bu maaşların reel anlamda önümüzdeki dönemde korunabilmesi için ek maddeler konulmalıdır. Bu konuda da bizim teklifimiz altı aylık düzenlemeler yapılmasıdır. Yani her altı ayda bir? Yıllık düzenlemeler, bazen, enflasyonun yüksek olduğu veya kriz yıllarında sorun çıkarmaktadır, emekliler mağdur olmaktadırlar, altı aylık düzenlemeler yapıldığı zaman bu mağduriyetin de giderileceği kanaatindeyiz.
Öncelikle, asıl korunması gerekenler de tarımda çalışanlardır. Bugün, yine bu düzenlemeye baktığımız zaman, tarımda çalışanların tamamen ihmal edildiklerini görmekteyiz çünkü Türkiye'nin şu an önemli bir kısmı, kırsal kesimde bulunan köylü vatandaşlarımızın önemli bir kısmı ve ayrıca tarım işletmelerinde çalışan önemli bir kesim ciddi bir yekûndur ve bu tarımda çalışanlarla ilgili düzenlemeler eksik bırakıldığı zaman bu mağduriyet yine devam edecektir, şikâyetler devam edecektir, sıkıntı da yine çözülmüş olmayacaktır.
Sevgili arkadaşlar, bu kanunun yürürlüğe giriş tarihi olarak da 2013 yılı belirlenmiştir. Bunu da anlamak mümkün değildir. Yani madem biz 2012 yılının başında bu kanunu görüşüyoruz ve öyle görünüyor ki iktidar partisi, her oylamada olduğu gibi, elinde bulundurduğu çoğunluğu kullanarak neticede bu kanunu geçirecek, yani en azından şu ana kadarki Meclis teamülleri bu yöndedir ve bu doğrultudadır. Madem bu kanun geçecekse ve 2012'nin başında geçecekse bunu böyle bir yıl daha uzatmanın ve vatandaşı mağdur etmenin bir anlamı yoktur. En azından 1/1/2012 tarihinden itibaren bu haklar müktesep hak çerçevesine alınır ve yapılan düzenlemeyle -bu işin formaliteleri, düzenlemeleri zaman alabilir diye iddialar var, zaman alsa bile- neticede bunlar, 1/1/2012 tarihinden itibaren, bu emekli vatandaşlarımıza, düzenlemelerin yapılacağı tarih hangi tarihse o tarihte toplu olarak ödenir. Bunu da anlamak mümkün değildir.
Sevgili arkadaşlar, bu konuyla ilgili kanaatlerimizi toparlarsak, başta da söylediğimiz gibi, bu kanun tasarısı bir intibak olarak, intibak düzenlemesi olarak takdim edilmiştir ama benim de muhalefet şerhlerimden anlayabileceğiniz üzere, doğru düzgün, dört başı mamur bir intibak değil, kısmi bir iyileştirmedir. Bu kısmi iyileştirmeyi de, tekrar, yine konuşmamın başında da ifade ettiğim gibi, doğru buluyoruz -yani "Hiç yoktan iyidir." diye bir halk tabiri vardır- ancak doğru bir şekilde takdim edilmeli, kısmi bir iyileştirmeyse kısmi iyileştirme adı koyulmalı ve yine elden geldiğince, imkânlar el verdiğince bu eksiklikler tamamlanmalıdır. Çünkü devletin imkânları, bütçesi: Özellikle bugün, işte, "Ekonomimiz çok iyi, bütçe fazlalık veriyor." diye ifadelerde bulunuyor bizim siyasilerimiz, bakanlarımız, Hükûmet Başkanımız; madem devletimiz ve Hükûmetimiz bu durumdadır, imkânlar da mevcuttur, elde daha fazla imkân varsa bunun daha fazlası da vatandaşa aktarılmalıdır.
Yine, tekrar söylüyorum, tekrar tekrar yinelemek mecburiyetini hissediyorum: Günümüz dünyasında, aklı başında -bunu altını çizerek söylüyorum- demokratik hiçbir ülkede bizdeki kadar askerî harcamalara para harcanmamaktadır. Bu paranın eğitime, sağlığa, emekliye, dula, yetime, işçiye aktarılması hepimizin yararınadır.
Sevgili arkadaşlar, bu konuyla ilgili kanaatlerimi belirttikten sonra, yine, izniniz olursa, sizlere, dün ve bugün Genel Kuruldaki bazı konuşmalar ve gündemle ilgili görüşlerimi arz ederek bu konuşmama son vermek istiyorum.
Dün 28 Şubatın yıl dönümüydü, bugün 29 Şubat. 28 Şubatın acısını bütün bir ülke olarak çektik ve maalesef, ülkemizin on, on beş yılı heba edilmiş oldu, büyük mağduriyetler yaşandı. Bu 28 Şubatın yıl dönümünde, buna sebep olan, herhangi bir şekilde sebep olan ve çanak tutan, askerî çevrelerden tutun medyaya kadar, siyasilerden tutun kanaat önderlerine kadar, kim varsa bu ülkede bu mağduriyetlere sebebiyet veren, bunların hepsini kınıyorum. Ülkemize yazık olmuştur, yıllarımız telef edilmiştir, büyük mağduriyetler doğmuştur ve bu işin bir yere varmayacağı da görülmüştür. Toplum mühendisliğinin hiçbir zaman uzun vadeli bir yaşama şansı yoktur. Yaşama şansı olsaydı, Millî Şef dönemi de, tek parti dönemi de ilanihaye devam ederdi, etmemiştir.
Ancak bugün geldiğimiz noktada, iktidardaki arkadaşlarımızın aynen 28 Şubattaki gibi basın üzerinde bir hegemonya kurmaları, ayrıyeten önlerine geleni tutuklamaları, tutuklatmaları, mağduriyetleri gidermemeleri de yine, çok değil birkaç yıl sonra, aynen bugün bizim 28 Şubatı kınadığımız gibi kınanacaktır ve büyük bir açıklıkla bugünkü bu acı tablo da yine eleştiri masasına yatırılacaktır bütün insaf sahipleri tarafından.
Ben kendi başıma gelen bir iki şeyi söyleyeyim size. Son bir ay içerisinde Türkiye'nin en büyük haber kanallarından birkaç tanesinden program teklifi yapıldı, uçak biletleri ve otel rezervasyonlarına kadar ayarlandı, son dakikada bu programlar iptal edildi. İsim ve kanal belirtmiyorum, gerekirse bunları da belirtebilirim, zaten bu iptal edilen rezervasyonların da belgeleri elimizde.
Sevgili arkadaşlar, bu yollar yol değil. Yani dün 28 Şubatın kurduğu hegemonyayı bugün başka bir yönden kurmaya çalışıyorsanız bu yanlış olur, bunu sadece hatırlatmak istedim.
Diğer bir konu Hocaali katliamıyla ilgilidir. Hocaali katliamını yapanları şiddetle, içimizden gelen bütün bir buğuzla kınıyoruz. Hiçbir şekilde masum insanların öldürülmesinin, katledilmesinin bir gerekçesi olamaz, meşruiyeti olamaz. Bu kadar kısa ve net; kınıyoruz. Ancak, İstanbul'da meydana gelen olaylar bir başka açıdan lince dönüşmüştür.
Sevgili arkadaşlar "Senin katliamın kötü, benim katliamım iyi, güzel." demenin hiçbir mantığı yoktur. 1915 olayları da, Hocaali katliamı da, Saraybosna'daki katliamlar da, bunların hepsini aynı vicdanla kınamamız lazım bizim ve hiçbir şekilde ırkçılığın, milliyetçiliğin, faşizmin kuyusuna düşmememiz lazım, bataklığına saplanmamamız lazım.
Son olarak da İskilipli Atıf Hoca'yla ilgili bir iki cümle söyleyip huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum.
Dün çok talihsiz bir konuşma oldu burada. Bir arkadaşımız, rahmetli İskilipli Atıf Hoca'yı İngiliz ajanlığıyla ve benzeri, vatan hainliği gibi suçlamalarla tanımlamaya kalktı. Bunu da esefle kınıyorum. İskilipli Atıf Hoca mazlum ve mağdur bir Müslüman'dır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kemalist diktatörlüğün katlettiği on binlerce insandan sadece biridir. Onun da anısı önünde rahmetle, bütün mazlumların anısı önünde rahmetle eğildiğim gibi eğiliyorum, Allah'tan rahmet diliyorum.
Sevgili arkadaşlar, Kemalist diktatörlüğünün bir huyu var; öldürüyor, asıyor, işkence kuruyor ve ondan sonra da?
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Ayıp ya! Ayıp be!
ALTAN TAN (Devamla) - Sana ayıp, sana! Sana ayıp! Dinle!
BAŞKAN - Evet, lütfen?
ALTAN TAN (Devamla) - ?ondan sonra da "İngiliz ajanı" diyor.
GÜRKUT ACAR (Antalya) - Orada konuşuyorsan, onun sayesinde konuşuyorsun.
ALTAN TAN (Devamla) - İngilizler İstanbul'u işgal ettiler, bir kurşun atmadan İstanbul'dan çıktılar ve Ankara Hükûmetine İstanbul'u teslim ettiler.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Ayıp, ayıp! İstanbul işgal edilmedi mi? Türkiye işgal edilmedi mi?
ALTAN TAN (Devamla) - Siz bunları anlatın, bunları. İngilizlerle ne yaptınız siz anlatın.
OKTAY VURAL (İzmir) - Kurtuluş Savaşı'nı mı sorguluyorsun sen?
ALTAN TAN (Devamla) - Şeyh Sait için de bunları söylüyordunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) - Şuna bak! Şu dile, uzattığı dile bak!
BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri?
ALTAN TAN (Devamla) - Bu memlekette mağdur ve mazlumlar için hiçbir şekilde hakarete izin vermeyeceğiz; ne Şeyh Sait hakkında ne İskilipli Atıf Hoca hakkında ne Erbilli Şeyh Esat Efendi hakkında. "Öyle değildi." diyorsanız, bir Meclis komisyonu kuralım.
OKTAY VURAL (İzmir) - İngiliz muhibbi!
ALTAN TAN (Devamla) - İstiklal Mahkemesi zabıtlarını inceleyelim, ondan sonra burada karar verelim.
OKTAY VURAL (İzmir) - İngiliz muhibbi gibi konuşuyorsun be!
ALTAN TAN (Devamla) - Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.