GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:39
Tarih:16.12.2011

BDP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

8'inci madde üzerine grubum adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, faili meçhuller, yargısız infazlar ve kayıplar. Türkiye'nin bir dönem devlet politikası olarak uygulamaya çalıştığı, insanların diri diri toprağa gömüldüğü, asit kuyularına atıldığı, insanların kaçırılarak, üzerlerinde naylonlar ve sigaralar söndürülerek işkenceler yapıldığı, bedenlere ve kafalara sıkılan kurşunlar?

Siz hiç eşinizin, kardeşinizin, çocuğunuzun ya da babanızın evden sağlam çıkışına ama o insanın eve bir daha hiç dönmediğine tanık oldunuz mu? Siz hiç eşinizin kanlı elbiselerinin babasını hiç görmeyen bir çocuğa hatıra olarak bırakıldığını bilir misiniz? Ya da siz üç yaşındaki, babasını hayal meyal hatırlayan bir çocuğunuz üzülmesin diye eve gelen misafirlere "Sakın, bu evde baba kelimesini kullanmayın." diye tembihlediniz mi? Evet, ben çocuklarımı böyle büyüttüm. Evet, bu ülkede binlerce anne çocuğunu aynı şekilde büyüttü. Bu ülkede çocuklar babalarının beyaz Toros markalı araçlarla alınıp bir daha dönmediklerini yakinen bilmektedir yani daha dumanı üstünde tütüyor bu uygulamanın.

Annelerin gözleri kör oldu ama o kuyulardan hâlâ yaşlar akmaktadır. Ayakta zar zor duran toprak damlı evlerin tahta kapılarına vurulan dipçik darbesi bir eşin o an ve ebediyen susması, bir diğerinin ömür boyu azap çekmesi, bağrına taş basması anlamına geliyordu. Türkü okumak bir emareydi ölmek için, ıslık çalmak da. Bir kitabı okumak, derin derin sigarayı dumanlamak ve sakal uzatmak da bir emareydi ölüm için. Mesela hâkî bir parka giymek suçların en anası demekti. Hiçbir gezegen geçmedi buralardan, hiçbir uzaylı, hiçbir dünyalı. Uzaklardan ya da yakınlardan bir yerden potinlerle dizlerin aşağısındaki kemiklerin tekmelendiği ve kırıldığı kimselerce bilinmedi, duyulmadı. Bir Allah'ın kulu "Yazıktır, günahtır." demedi, bir Allah'ın kulu hutbesinde okumadı babasız bırakılmanın haramlığını.

Siyasetçiler, doktorlar, öğretmenler, avukatlar, bürokratlar ve iş adamları, hepsi katledildiler; kimi sokakta, kimi evinden çıkarken ya da iş yerinde.

Bu karanlık dönemden payıma düşen en acı deneyimlerden birini yaşamış olmama rağmen, kaybettiği yakınının bedenine, sesine, varlığına veya sadece herhangi bir zerresine ilişkin hiçbir şeye ulaşamayan kişilere kıyasla kendimi şanslı hissetmenin daha da ağırlaşan acısını taşımaktayım. Bu konuda yaşanan gelişmeler ise bu ülkenin bir yurttaşı olarak yaşadığımız acılara bir de utancı eklemektedir.

Bugün Başbakan nasıl cebinde tutuklanacakların listesini taşıyorsa, o günün Başbakanı Tansu Çiller de öldürüleceklerin listesini taşıyordu. Bugün Başbakanın emriyle siyasetçiler nasıl tutuklanıyorsa, o gün Tansu Çiller'in emriyle insanlar katlediliyordu. Bugün Leyla Güven, Çağlar Demirel, Hatip Dicle, Çimen Işık sorgusuz sualsiz KCK'li diye tutuklandıysa, o gün Savaş Buldan, Behçet Cantürk, Medet Serhat, Mehmet Sincar PKK'li diye katledildiler. Yalnız, o gün PKK'li diye öldürülenler, bugün KCK'li olarak tutuklananlar, hepsinin ortak bir yanı, hepsinin onurlu birer Kürt olmaları.

Bugün gelinen noktaya bakmak istiyorum. Eski MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür savcılıkta verdiği ifadede ölüm listesini gördüğünü, "Mehmet Ağar, Korkut Eken, İbrahim Şahin tarafından yönetilen oluşum terörle mücadele adı altında Medet Serhat, Behçet Cantürk, Fevzi Aslan, Hacı Karay, Adnan Yıldırım, Savaş Buldan'ı öldürmüştür."

Yine, "Tarık Ümit, Savaş Buldan'ın üzerinden çıkan paraları almışlar, yanında bulunan özel harekâtçılarla birlikte Ağar'a gitmişler ve bu parayı paylaşmışlar." Yine, dönemin İçişleri Bakanlarından Nahit Menteşe'den bir açıklama: "PKK'ya yardım eden iş adamlarının ve devlete sızan PKK'lıların listesi bize gelmişti. Bu listeyi Millî Güvenlik Kuruluna sunmuş olabilirim. Hafızamı zorluyorum, vermiş olma ihtimali yüksek çıkıyor." diyor.

Yine, DYP'li eski Bakan Salim Ensarioğlu, 27 Ağustos 1992 günü Diyarbakır'da olağanüstü toplanan Millî Güvenlik Kurulunda 1.200 kişilik Kürt iş adamı listesinin tartışıldığını iddia etti. Ensarioğlu "Toplantıda Erdal İnönü, Turgut Özal, Süleyman Demirel vardı. Demirel hâlâ yaşıyor, listeyi en iyi o bilir." diyor.

Şimdi tarihlere bakalım: 27 Ağustos 1992, Millî Güvenlik Kurulu Diyarbakır'da toplanıyor. 3 Kasım 1993 Çiller açıklama yapıyor: "Elimizde PKK'ya yardım eden 60 Kürt iş adamının listesi var." ve infazlar başlıyor. 15 Ocak 1994, Behçet Cantürk ve şoförü; 25 Ocak 1994, Fevzi Aslan ve kardeşi; 9 Mayıs 1994 Namık Erdoğan; 3 Ekim'de Mecit Baskın; 3 Haziran 1994, Savaş Buldan, Hacı Karay, Adnan Yıldırım; 12 Kasım 1994, Medet Serhat. Ve bir kaza oluyor 3 Kasım 1996'da. Balıkesir'in Susurluk ilçesinde, kazada mafya-siyasetçi-polis oluşumuna tanık oluyoruz. Ölenler ölüyor, kalanlar şimdi teker teker konuşuyor. Konuşanlar hep aynı yere işaret ediyor, dönemin Başbakanı, Emniyet Müdürü, olağanüstü hâl bölge valileri ama ne yazık ki bir dönemin karanlık kutuları, emir verenler, tetik çektirenler sorgulanmıyor, yargılanmıyor. O zat beş gün önce basın toplantısı yapma gereği duyuyor, Mehmet Ağar: "Kusurlarımız olmuştur, suçumuz olmamıştır. Kusurumuz olursa bilerek değildir hizmet kusurudur." Ağar'ın "Hizmet kusuru" dediği binlerce faili meçhul cinayet, yargısız infaz, kan ve gözyaşı.

Buradan kendisine sormak isterim: İnsan öldürtmek, kan dökmek kusur mudur yoksa dünyanın en vicdansız, en ahlaksız, en adi suçu mudur? Evet, kuru ekmeğin üzerine su döküp yumuşatabilirsiniz elbette ama bir mezara su döküp yumuşatmazsınız içindeki kemikleri. Şu bir gerçek ki, Berfo Anne'yi kim ağlattıysa hâlâ ağlatmayı sürdürüyor.

Bir gerçek daha var ki, o dönemin suçluları kadar bu dönemki siyasi irade de o kadar suçludur. Hakikatleri araştırma ve adalet komisyonu acilen kurulmalı. Türkiye, geçmişiyle yüzleşmelidir. Suçlular hesap vermeli, sorgulanmalı ve yargılanmalıdır. Belki kaybettiklerimizi geri getiremeyecek ama yüreğimize en azından bir su serpilecektir ve hâlâ annelerin gözleri yol beklemektedir, babalar ise bitmez tükenmez sabırla donatılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; "Ateş düştüğü yeri yakar." derler. Ateş, biz kayıp yakınlarının yüreğine düştüğü yerden bu ülkenin onurunu, insanca yaşama umudunu ve aydınlık geleceğini de yakıyor. Türkiye, âdeta bir kayıplar ve faili meçhuller ülkesi olmuştur. Oysa, biz biliyoruz ki, her kaybın bulunduğu bir yer, bir kaybedilme nedeni ve sorumluları vardır  ve biz biliyoruz ki, faili meçhul bırakılsa da aslında her cinayetin de bir faili vardır. Fakat sorumluların ortaya çıkarılması için devlet üzerine düşen görevi yapmalı, kayıplarla ve faili meçhul bırakılan cinayetlerle geçen ülke tarihi aydınlatılmalıdır binlerce kayba, binlerce cinayete ve aynı zamanda, yanan binlerce yüreğe yenileri eklenmesin diye.

Ülkemizin bu en acı yarasını sarmanın zamanı çok gecikse de "geçti" demek istemiyorum. Çünkü bu acılar üzeri kapatılsa, görmezden de gelinse suçlular açığa çıkarılmadığı sürece dinmeyecek acılardır diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Buldan.