| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 40 |
| Tarih: | 17.12.2011 |
BDP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de grubum adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Madde üzerinde söz aldım, yalnız Türkiye'nin bazı önemli gündemleri var tabii ki ama bu önemli gündemler, maalesef, Hükûmet tarafından çok fazla dikkate alınmadığı gibi şu anda cezaevlerinde ölümle pençeleşen hasta tutuklular var. Dolayısıyla bütçeden söz ederken cezaevlerinde yatmakta olan hasta tutukluların sorunlarını gündeme getirmek ve en azından onların seslerini kamuoyuna duyurmak da bizlerin görevi.
Cezaevlerindeki uygulamalar âdeta hastalıklara davetiye çıkarır niteliktedir. Yetersiz beslenme, havasızlık, baştan savma muayene, Hipokrat yeminli doktorların tutukluları kelepçesiz muayene etmeme ve bunu bir ilke hâline getirme ve bunun gibi durumlar. Kanser hastası bir tutukluya soğuk algınlığı hapları verilebilmektedir, zamanında teşhisi yapılmayan hastalıklar can almayla sonuçlanmaktadır; bu durum düşünce suçluları için geçerlidir. Diğer yönden, Türkiye gündemine Ergenekon davasıyla giren generaller ve destekçileri, baş dönmesi, yüksek tansiyon ve soğuk algınlığı gibi komik gerekçelerle tahliye edilebilmektedir. Oysa cezaevlerinde ölümle pençeleşen, ölüme gün sayan yüzlerce tutuklu bulunmaktadır; bunlar sadece ve sadece siyasal ve Kürt etnik kimliklerinden dolayı tedavi edilmemektedir, aynı zamanda da ölüme terk edilmektedirler.
Altmış yaşındaki kanser hastası tutukluyu ambulansla değil de cezaevi aracı içinde, kelepçeli bir şekilde, dalga geçercesine doktora götürmektedirler; bu durum işkencenin başka bir biçimidir sayın arkadaşlar, sayın milletvekilleri. Psikolojik bir savaş tutukluya karşı geliştirilebilmektedir.
Kadınlar hastaneye götürülürken yanlarında kadın koruma bulundurulmaması yasal bir gerekçe olarak gösterilmektedir ancak kadın koruma memuru olmadığından dolayı erkek koruma memurları kadınlara eşlik etmektedir, doktorlar bu erkek koruma memurlarının gözetiminde kadın tutuklularla ilgilenmektedirler. Hasta tutuklular için hastaneye gidip gelme işkenceye ve tacize dönüşmektedir.
Onlarca tutuklunun "Cezaevinde tedavi edilemez." raporu bulunmaktadır, hatta ve hatta cezaevi müdürü ve savcısı tarafından "Bu hastaların burada tedavi olma imkânları yoktur." söylemlerine yetkili kurum ve kuruluşlar itibar etmemektedir, bütün raporların Adli Tıp Kurumundan geçmesi gerekmektedir. Adli Tıp, resmî ideolojinin oluşturduğu bir kurumdur, dolayısıyla olay ve olgulara tıbbi ve hukuki bakmaktan ziyade ideolojik bütünlüğü esas almakta ve "Cezaevinde tedavi olamaz." raporlarını ciddiye almamakta ve ölümcül hastaların raporlarına bu bakış açısını yansıtmaktan çekinmemektedir.
Şu anda cezaevlerinde 100'e yakın tutuklu ve hükümlü ölümcül hastalıklara yakalanmış durumdadır ve bunların tedavisi cezaevinde mümkün değildir. Yakın geçmişte böyle bir tutuklu tahliye edildi ve on gün sonra yaşamını yitirdi. Kısacası, rahat bir ölüm hakkı bile tutuklulara tanınmamaktadır. Katiller ve soyguncular için aksi bir durum söz konusudur. Elimizde, bu hasta tutukluların durumunu belirten dosyalar var ama ben bu dosyalardan ziyade, dün, Genel Kurulda cezaevlerindeki hasta tutuklularla ilgili bir sunum yapacağımı sekreterime söyledim ve bana şu anda Iğdırlı bir hasta olan Mehmet Aras'ın durumuyla ilgili İnternet'ten biraz bilgi toplamasını istedim ama bir tesadüf sonucu, o anda Mehmet Aras'ın mektubu elime ulaştı.
Evet, değerli milletvekilleri, Mehmet Aras dün bana bir mektup gönderdi ve ben bu mektubu şimdi sizler aracılığıyla, bu kürsü aracılığıyla kamuoyuyla paylaşmak istiyorum çünkü Mehmet Aras yıllardır kanser hastası olan bir tutuklu ve Cumhurbaşkanından af diliyor ama ne yazık ki sesini duyan hiç kimse yok. Ben, buradan, sadece Cumhurbaşkanına değil, aslında 74 milyon insana Mehmet Aras'ın durumunu seslendirmek istiyorum:
"Merhaba Pervin Hanım, umarım her yönüyle iyisinizdir, iyi olmanızı diliyorum. Şahsınızda tüm insanların yeni yılını kutluyor, barışa, huzur ve kardeşliğe vesile olmasını temenni ediyorum.
Bilindiği üzere, ben yemek borusu kanseri hastasıyım. 2010 yılının sonlarında devamlı rahatsızlanıyor, hastaneye gidip geliyorum. Tüm raporlarımın sonucu `Olumlu bir şey yok.' deniyor. En son Cumhurbaşkanına başvurdum. Cumhurbaşkanının müdahalesiyle, üçüncü dereceye ulaşan kanser tespitiyle 1 Ekim 2010 tarihinde tedaviye alındım. Üç aylık tedaviden sonra Adli Tıbba gittim. Adli Tıbbın raporu `Cezaevinde kalmaya durumu elvermiyor, tahliye edilmesi.' kararını verdi ancak her seferinde Cumhurbaşkanlığında bekletildi, en sonunda geri gönderildi. Detaylandırmak istemiyorum ancak ölüm riskinin fazlalığını, tedavinin artık yapılmayacağını hastanenin kendisi söylemektedir. Yedi ay on beş gün boyunca hap, şurup dışında hiçbir gıda alamadım. En sonunda kollarımda serum yeri kalmadı ve bacak damarlarımdan ya da bedenim delinerek gıda verilecekti. Stent takılınca gıda almaya başladım. Her iki buçuk ayda bir, bir stent takılıyor. Mideyle boğaz arası tümden stent olmuş. Dört adet stent takılmış ki artık boğazımda da stent yeri kalmamış. Tümör yukarı çıktıkça stent takılıyor ve stent takılacak yer kalmadı. Peki, ne olacak? Bundan sonrası ise ebedî sondur. İnsana acı veren, kurtuluşu imkânsız olan bir hastalığın politik malzemeye dönüştürülmesidir, ideolojik yaklaşılmasıdır. 4 çocuğumu ve eşimi kontrgerilla katletti. En büyük çocuğum on dört yaşında. Her türlü acıyı yaşadım ancak hastalığın politik malzemeye dönüşmesi kadar zoruma gitmiyor. Şu anda durumumun farkındayım, yavaş yavaş hayatımın son demlerine yaklaştığımın bilincindeyim. Son birkaç günümü kendi ailemle geçirmek isterim. Son derece insani, makul olduğu kanısındayım. Umarım elinizden gelen çabayı sergilersiniz.
Saygılarımla.
Mehmet Aras.
Erzurum H Tipi Cezaevi."
Evet, değerli arkadaş, bu, Mehmet Aras'ın çığlığı. Umarım bu çığlığı Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan duyar.
Ben buradan Mehmet Aras'a "Senin gönderdiğin mektubu, evet, okudum değerli Mehmet Aras. Ben de umuyor ve diliyorum ki Sayın Cumhurbaşkanı hepimizin çığlığını duyar ve seni tahliye eder." diyorum.
Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Buldan.