| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 40 |
| Tarih: | 17.12.2011 |
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de grubum adına 13'üncü maddeyle ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak üzere buradayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, tabii, her konuşmacı, her gruptan temsilci kendi gündemiyle çıkar buraya, sorunlarını anlatır. Ben de bizim, aslında sadece BDP Grubunun bir gündemi değil ama Türkiye'de herkesin ortak gündemi olan bir hukuksuzluktan bahsetmek istiyorum. Dün bir üniversite öğrencisi sadece BDP'nin düzenlemiş olduğu mitinglere katıldığı için, orada slogan, şarkı, zılgıt çaldığı için on dört yıl yedi ay hapis cezası aldı. Ve mahkeme diyor ki: "Örgüt üyesi olmamakla birlikte ağzı açık?" Sadece, dosyada bu kardeşimizin resmi var. Resimlerde ağzının açık olduğu söyleniyor ve savcı bu ağız açıklığıyla bu mahkûmiyeti kuruyor ve on dört yıl yedi ay ceza alıyor. Şimdi, bir taraftan da her gün elleri kanla anılan ve bu ülkede 17.500 faili meçhul cinayetlerle yargılanan sanıkları da -"Suç delili yoktur?."- mahkemeler serbest bırakıyor.
Şimdi ben size iki üç olay anlatacağım ve çok fazla bir yorumda da bulunmayacağım. 2009'da, yani Demokratik Toplum Partisinin kapatılmasını protesto etmek amacıyla benim seçim bölgem Muş'ta, Bulanık ilçesinde "Ya, partimizi kapatmayın, Ahmet Türk ile Aysel Tuğluk'un milletvekilliğini düşürmeyin. Demokratik kanalları tıkarsanız, farklı alanların prim yapacağını" söyleyen halkın üzerine ateş açıldı, 2 insan yaşamını yitirdi, 10 insan yaralandı ve onlarca insan da yaralı oldukları hâlde -devletin zalimliğini bildikleri için- kendi imkânlarıyla kendilerini tedavi ettiler ve iyi ki öyle yaptılar, eğer gitmiş olsaydılar 50 tane insanı gözaltına aldılar. Bakın, katiller -altı ay içerisinde 2 kişiyi öldüren ve 10 kişiyi yaralayan katiller- iki mahkeme değiştirilerek, biri Samsun'dan sonra Ankara'da ve bu insanlar özgürlüklerine kavuştu. Ölenler ve sadece "Demokratik zemini kapatmayın." diyen insanlar da şu an her biri on yıl ceza aldı, Muş Cezaevinde bulunuyorlar; bu bir.
İkincisi: Dün yine, zılgıt çekti diye bir anne -otuz altı yaşında- Şanlıurfa'da yedi yıl bir ay ceza alıyor ve 6 çocuk annesi, belki okuryazar da değil.
Şimdi, ben hani "Kürtler" deyince bazen kıyametler kopuyor ama yargı Kürtlere acımasız, vicdansız olduğu için söylüyorum. Yani, şimdi, bu başka bir yerde olmuş olsa kıyametler kopar. Bir öğrenci hiçbir eyleme katılmadığı için on dört yıl ceza alıyor ama bunun altında sadece Kürt kimliği olduğu içindir ve bir taraftan da yani burada Mehmet Ağar'ın ifadelerinden tutun, emekli koramiral Atilla Kıyat, Ayhan Çarkın, İbrahim Şahin, Kemal Yazıcıoğlu, Sedat Peker; bir bütün olarak bir dönemi anlatıyorlar. Hepsi dönüp diyor ki: "Millî Güvenlik Kurulundan kararlar alınırdı, cinayetler işlenirdi." Bu cinayetler işlenirken, onlarca isimden bahsediyor. Hatta cinayete katılan ve o cinayeti işleyenlerden biri Ayhan Çarkın, çıkıp açıkça: "Ben vicdan azabı çekiyorum, artık çocuklarımın yüzüne bakamıyorum; bir itirafta bulunuyorum." diyor ve geliyor itirafta bulunuyor. Bunun beyanları üzerine tutuklamalar başlıyor ve bu tutuklamaları teyit eden İbrahim Şahin diyor ki: "Mehmet Ağar bize talimat verdi." Sonra Mehmet Ağar diyor ki: "Millî Güvenlik Kurulundan talimatlar çıktı." Atilla Kıyat diyor ki: "1990'lı yıllarda organizeli yani Millî Güvenlik Kurulundan başlayan, bugüne kadar gelen bir cinayetin de?" diyor, "Herkesin haberi vardı." diyor ve Kemal Yazıcıoğlu, İstanbul'da emniyet müdürü ve diyor ki: "Ömer Lütfü Topal'ı öldürenleri bizzat biz yakaladık, özel timcilerdi ve sonra Adalet Bakanı devreye girdi, sonra İbrahim Şahin devreye girdi ve biz bunları onlara teslim ettik." ve bunlar tutuklanıyor. Şimdi, ben sormak istiyorum: Yani bizim ölülerimiz acaba delil teşkil etmiyor mu yani yok hükmünde mi sayılıyor? Bakın, hiçbir delil yokken insanları cezalandırıyorsunuz. Türkçe bilmediği hâlde bir Türkçe pankart astığı için, elinde bulunduğu için yedi yıl ceza alabiliyorsa ama diğer tarafta bu cesetler yerde, bu katiller açık ve net olarak? Bunları Mehmet Eymür açık bir şekilde ifade ediyor ama buna rağmen ölülerimiz bile delilden sayılmıyor.
Bunu söylediğimiz zaman, zaman zaman tepki gösteriyorsunuz. Bunu anlamakta da zorluk çekiyoruz. Yani aynı şeyi? Hep empati yapalım diyoruz. Bunlar sizin coğrafyanızda, ilinizde, ilçenizde olsa ve sizin yakınlarınızı bu şekilde katleden bir anlayış olsa Allah aşkına ne yaparsınız? Yani bunları bir bütün olarak... Ben burada parti gözetmeden? Bütün partilere sorumluluklar düşüyor. Yani burada bir yargı? Bakın, avukatların başvurusu yok bu özel timcilerin son gündeki tahliyesiyle ilgili. İçinizde hukukçular var. Biz içerideyken bir yıl geçiyordu dosyalarımız incelenmiyordu ama ne hikmetse bakın avukatların başvurusu bile yok ortada, mahkeme kendiliğinden toplanıyor diyor ki: "Bunların suçu yok." Peki, bunlar suçsuzsa Ayhan Çarkın'ı niye içeride tutuyorsunuz? Siz kimi korumaya çalışıyorsunuz? O mahkeme acaba kimi korumaya çalışıyor? Bu kadar beyanlar ortadayken sizin, bizim sesimize kulak verip, mağdurların sesine kulak verip davalar açmanız gerekirken katilleri koruyorsunuz. Şimdi, Mehmet Ağar'ı kollayan, koruyan güç kimdir? Bana söyleyin. Ben AKP'yi sorumlu tutuyorum. Açıkça söylüyorum. Mehmet Ağar bu kadar suçlanıyorsa ve onun suç ortaklarını aklıyorsanız, bırakıyorsanız, biz iktidarı sorumlu tutarız.
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Tansu Çiller de?
SIRRI SAKIK (Devamla) - Siz, dönüp gidip "Efendim, 1930'ların, 38'lerin hesabını yapmaya çalışıyorsunuz." Sadece Cumhuriyet Halk Partisini vurmaya çalışırsanız bunun adı "demokrasi" değil, bunun adı "hesaplaşma" değil, bunun adı sadece siyaseten manevra yapmaktır. Ama bizim acılarımızın üzerinden lütfen bunları yapmayın.
Bakın, yıl 90. 90'dan 2000'e kadar? Ben 1938'leri, 1937'leri, 1942'leri konuşmuyorum; 90'ları, 2000'leri konuşuyoruz. 2000'lerde olanlar var. Aha, işte, bu sırada oturanların hepsi bu işin mağdurlarıdır. Hepimizin ailesinden onlarca insan öldürülmüştür ve biz, şimdi diyoruz ki bizim katillerimiz bu hukuk devletinde elini kolunu sallayarak dolaşıyorsa sizi göreve davet ediyoruz, hukuka davet ediyoruz. Bunu yapabilirseniz, hukuk devletini oluşturabilirseniz bir arada yaşama şansımız olur ama bunları sağlayamazsanız, bizim ölülerimizi de delilden saymazsanız, artık, sözün bittiği yer olur. Artık, eğer insanlar hâlâ elli gün, elli beş gün cenazesini alamıyorsa Adli Tıp Kurumunun önünden, hukuk devletinden bahsedebilir misiniz? Yani bizim ne hakkımız var sıralarımızdan kalkıp gelip Sayın Başbakandan bu konuda bir talepte bulunmaya? Çok insani ve ahlaki olan bir şeyi bile, bir torpil bularak ölülerimizi defnetmeye çalışıyorsak hepinizin oturup düşünmesi lazım. Ölüden intikam alınmaz. Yani yürekli çatışmışlar, kavga etmişler, ölmüşler. Tercihimiz değil. Bu ölümü hiç kimse onaylamıyor ve açıkça da söylüyoruz. Hiçbir ölümü tasdik etmek insanlığa karşı suçtur. Biz bu suçu işlemeyiz. Ama bir ölüm ve bir mağduriyet varsa, bu mağduriyetin yani bu şekilde ölünün üzerinden intikam alarak, öç alarak da biz bir arada gerçekten yaşamanın yollarını tıkamış oluruz.
Parlamentoya bu konuda önemli sorumluluklar düşüyor. Her çıktığımızda bunları söylüyoruz ve gerçekten Parlamento bunun için var. Hepimiz halka gittiğimizde, biz sizin temel sorunlarınızı çözmek için oy talep ediyoruz.
İşte Türkiye'nin temel sorunları budur, acıları budur. En çok hukuka ihtiyaç vardır. Bu hukuk herkes için geçerlidir. Herkesin geçmişle yüzleşmesi için ve geleceğimizi birlikte inşa etmesi için biraz vicdan...
Hepinize teşekkürler dinlediğiniz için. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sakık.