GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:40
Tarih:17.12.2011

CHP GRUBU ADINA REFİK ERYILMAZ (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin 14'üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sayısal anlamda dünyanın en büyük ordularından birine sahip olan Türkiye, mühimmat ve silah teknolojisi alanında dışa bağımlı olma özelliğinden bir türlü kurtulamamış, yerli üretim konusunda yapılan çalışmalar ise istenen ve hedeflenen amacın çok uzağında kalmıştır.

Türkiye, yıllardır "yurtta sulh cihanda sulh" anlayışının hâkim olduğu bir savunma, güvenlik ve dış politika anlayışıyla hareket etmiştir. Maalesef bu anlayış, AKP Hükûmetiyle birlikte terk edilmiş ve küresel güçlerin talep ve menfaatlerini dikkate alan bir dış politikaya dönüşmüştür.

Komşularımızla sıfır sorun politikası, sıfır komşu politikasıyla sonuçlanmıştır. AKP Hükûmeti, Orta Doğu'yu yeniden şekillendirmeye çalışan küresel güçlerle tam bir iş birliği içerisine girerek bu güçlerin Orta Doğu çıkarlarına hizmet eden bir politik anlayışa teslim olmuştur.

Özellikle, Malatya Kürecik'te kurulmasına karar verilen Füze Kalkanı Projesi ile Suriye konusunda izlenen politikalar, ülkemizin ulusal güvenliğine büyük bir zarar vermiştir. Bu projeyle İsrail'i korumaya çalışan AKP Hükûmeti, Suriyeli muhalif guruplara da silah eğitimi ve lojistik destek sağlayarak küresel güçlerin Orta Doğu'da yaratmak istediği kardeş kavgasına alet olmuştur.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetin komşu, dost ve kardeş bir ülkenin yönetimini silahlı güç kullanmak suretiyle devirmeye çalışan muhalif guruba destek verdiği yönündeki haberleri dehşetle ve endişeyle izliyoruz. Kendini muhalif gurubun lideri olarak tanıtan bir albay, iç ve dış basına verdiği demeçlerinde, Türkiye'den silah eğitimi ve lojistik destek aldıklarını, güvenlik güçlerine karşı silahlı saldırılar düzenlediklerini ve bir haftada 10 subay ve askeri öldürdüklerini itiraf etmiştir.

Bu korkunç ve vahim iddiaların Türkiye'nin ulusal güvenliği ve ulusal çıkarlarına hizmet etmediği açıktır. Hükûmetin bu ilişkisinin PKK'ya verilen dış desteği meşrulaştırma gibi bir tehlikeyi de beraberinde getirebileceği unutulmamalıdır.

Daha önce Tunus'ta başlayıp Libya, Mısır, Bahreyn ve Yemen'de yaşanan ayaklanma ve çatışmalar Büyük Orta Doğu Projesi'nin bir ürünüdür. Komşu ülkede yaşanan olayların bu kapsamda değerlendirilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, bugün ayaklanmaların yaşandığı bütün ülkelerde ya muhalif partinin ya da muhalif hareketin adı "adalet ve kalkınma" olarak karşımıza çıkmaktadır, logoları da ampuldür. Türkiye'den önce Fas'ta, ondan sonra Tunus'ta, sonra Libya'da, Mısır'da ve en son Suriye'de muhalefet "adalet ve kalkınma" ismiyle karşımıza çıkmaktadır. Bu benzerliklerin tesadüf olması mümkün değildir. İşte bu gerçekler, ayaklanmaların yaşandığı ülkelerdeki muhalif hareketlerin bir merkezden yönetildiği yönündeki iddiaları doğrulamaktadır. Bu, aynı zamanda, CHP'nin tarihini sorgulayanlara da bir cevaptır.

Değerli milletvekilleri, yeni Orta Doğu planı, İslam dünyasını yeniden kamplara ayırmayı hedeflemektedir. Geçen yüzyıl başında cetvelle onlarca devlete bölünen Orta Doğu, şimdi etnik ve mezhep farklılıkları kullanılarak çok daha derin ve tehlikeli bir biçimde karşı karşıya getiriliyor. Orta Doğu'da Şii bloka karşı Sünni blok bu yüzyıla damgasını vuracak tartışmanın içine çekiliyor.

Daha 2005'te Washington Post gazetesi, Suriye Batı'dan yana adım atmazsa nelerin yapılması gerektiğini sıralamıştı. Önümüzdeki günlerde tüm bölge, önce Şii ve Sünni çatışmalarıyla, ardından etnik kimliklerin isyanıyla sarsılabilir. Hillary Clinton'un söz ettiği kusursuz fırtına budur. Suriye Orta Doğu'da "Arap baharı" adı altında saklanan darbe imalatının son halkası da olmayacak, bu azgın dalga daha sonra sınırlarımıza da dayanacaktır.

Başbakanın, Büyük Orta Doğu Projesi'nin eş başkanı olduğu ve bu proje kapsamında kendisine önemli görevler verildiği yönündeki açıklamaları, yaşananların sıradan bir demokrasi talebi olmadığını da ortaya koymaktadır.

Daha düne kadar dost ve müttefik olarak kabul ettiğiniz ve birkaç ay önce barış ve dostluk barajının temelini attığınız, karşılıklı vizeleri kaldırdığınız, ortak Bakanlar Kurulu toplantıları düzenlediğiniz ve "kardeşim" diye hitap ettiğiniz Beşar Esad ne oldu da bu kadar kısa sürede en büyük düşmanınız olmuştur? (CHP sıralarından alkışlar)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Binlerce kişiyi öldürdü, binlerce?

REFİK ERYILMAZ (Devamla) - Gerek Başbakan gerekse Dışişleri Bakanı her açıklamasında, Suriye yönetimini verdiği sözleri tutmamakla, gerekli demokratik adımları atmamakla ve samimi davranmamakla suçlamaktadır. İlişkilerin bozulmasını da bu gerekçelere dayandırmaktadır.

Sayın Başbakana ve Dışişleri Bakanına soruyorum:

1) Size hangi sözler verildi de yerine getirilmedi?

2) Siz hangi demokratik adımların atılmasını istediniz ve yerine getirilmedi?

3) Beşar Esad ile -Sayın Dışişleri Bakanı- altı saat ne konuştunuz?

4) Israrla kimin adına, hangi taleplerde bulundunuz?

Lütfen yüce Meclise bunları açıklayınız.

Sayın Başbakan ile Dışişleri Bakanını bu konularda Meclise bilgi vermeye davet ediyorum. Bu sorulara cevap verirlerse gerçekten Suriye'ye demokrasiyi mi yoksa küresel güçlerin taleplerini mi ilettiklerini daha iyi anlayacağız.

Değerli milletvekilleri, Orta Doğu'nun demokratikleşmesi hiç kimsenin umurunda değildir. Amaç, uluslararası güçlerin Orta Doğu'daki çıkarlarına hizmet edecek yeni kukla yönetimleri oluşturmaktır, Tunus'ta, Libya'da Mısır'da ve diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi.

Irak'ta 2 milyon insanın ölümüne ve yüz binlerce Müslüman kadının tecavüze uğramasına bugüne kadar hiç ses çıkaramayan AKP Hükûmeti nedense Suriye konusunda şahin kesilmiştir. "Arap ülkelerine demokrasiyi götüreceğiz." safsatasını ağzından düşürmeyen Başbakana sormak gerekmez mi: Hangi ülkeye demokrasiyi götürdünüz, Libya'ya mı, Mısır'a mı, Irak'a mı, yoksa Bahreyn'e mi?

Libya'da desteklediğiniz muhalifler 60 bin masum sivilin ölümüne neden oldu, yeni yönetim şeriat ilan etti. Mısır'da daha birkaç gün önce demokrasi talebi ile Tahrir Meydanı'na dökülen insanların üzerine tanklar sürüldü, yüzlerce kişi öldü, binlerce kişi yaralandı. Bahreyn'de demokrasi isteyen halkın üzerine bombalar atıldı, yüzlerce kişi öldürüldü, bu da yetmedi Suudi Arabistan ordusu tanklarını göndererek müdahalede bulundu. Ne Başbakan'dan ne de Dışişleri Bakanından ses yok.

Sayın Başbakan "Kapalı rejimlerin, diktatörlerin dönemi kapanmıştır." diye nutuk atıyor. Peki, Suudi Arabistan'da, Ürdün'de, Katar'da, Kuveyt'te, Bahreyn'de ve diğer Arap ülkelerinin hangisinde demokrasi var Sayın Başbakan? Bu ülkelerden niçin hiç söz etmiyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, acaba Türkiye'de demokrasi var mı, onu da sorgulamak gerekmiyor mu? Milletin iradesiyle seçilmiş milletvekilleri, belediye başkanları cezaevindeyken, onlarca gazeteci, bilim adamı, profesör, avukat cezaevindeyken, 500 üniversite öğrencisi en demokratik haklarını kullanırken cezaevindeyken, yayınlanmamış kitaplar toplatılırken, herkesin telefonları dinlenip arşivlenirken, özel yetkili mahkemeler muhalif olan herkesin üzerine kâbus gibi çökerken, Türkiye Büyük Millet Meclisi baypas edilip ülke kanun hükmünde kararnamelerle yönetilirken, güneydoğudan her gün şehit haberleri gelirken, onlarca general cezaevindeyken, basın ve medya susturulmuşken, iş adamları, işçiler, öğrenciler büyük bir baskı altındayken siz hangi demokrasiden bahsedebilirsiniz? (CHP sıralarından alkışlar) "Demokrasi bizim için amaç değil araçtır." diyen siz değil miydiniz Sayın Başbakanım? Ülkede demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla ortadan kaldırmaya çalışan bir zihniyet ne Mısır'a ne Libya'ya ne de Suriye'ye demokrasiyi götüremez.

Değerli milletvekilleri, izlenen dış politika, ülkemizin ulusal çıkarlarına ciddi zararlar vermeye başlamıştır. Sınır illerinde iş yapan nakliyeciler, ihracatçılar, sanayiciler, esnaf ve sınır ticareti yapan vatandaşlarımız büyük bir ekonomik sıkıntıyla karşı karşıya bırakılmıştır. Dış politika bu şekilde devam ederse bölgenin ekonomik ve sosyal yapısı daha da derinden etkilenecektir. Bölge halkı bu gelişmelerden ve yaşanabilecek kardeş kavgasından da derin bir endişe duymaktadır. Türkiye'yi Orta Doğu bataklığına sürükleyen bu politikalardan derhâl vazgeçilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Eryılmaz, süreniz doldu efendim.

Çok teşekkür ediyorum.

REFİK ERYILMAZ (Devamla) - Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)