GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:40
Tarih:17.12.2011

BDP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Plan ve Bütçe Komisyonunun kabul ettiği tasarının 14'üncü maddesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Yabancı ülkelere yapılacak hizmet karşılıkları, Millî Savunma Bakanlığının Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca yabancı ülkelere ve uluslararası kuruluşlara kiraya verilen ya da bir hizmetin yerine getirilmesinde kullanılan kara, deniz, hava taşıtlarından alınan kira bedeli, ücret tutarı, Türk Silahlı Kuvvetlerinde eğitim gören yabancı subaylar için harcanan gider tutarı nedir?

Emniyet Genel Müdürlüğünde de eğitim ve öğrenim gören yabancı uyrukluların personel harcamalarıyla ilgili NATO makamlarınca yapılan anlaşmalar, yedek havaalanlarının bakım ve onarımı için ödenecek ödenek tutarları nedir?

Bu vesileyle, burada sözü edilen maddelerin Plan ve Bütçe Komisyonunca kabul edilmesi üzerine ciddi bir tartışma yapılmamasını düşündürücü buluyoruz. Özellikle, bu hizmetin sunuluşu açık değildir. Sanki kapalı bir kutu gibi, sır gibi saklı tutulmaktadır. İşte, 14'üncü maddede belirtilen (a), (b), (c), (ç) bentleri, amaçları neden açıkça, şu devletlerden öğrenci gelecek, buradaki üniversitelerde ya da harp okullarında jeopolitik açıdan eğitilecekleri ya da başka bir deyişle master, doktora gibi unvan içeren bir eğitime tabi tutulacaklarından hiç söz edilmiyor? Oysa demokratik bir ülkede hiçbir şey gizli kapaklı değildir. Her şey halka açık, şeffaf ve denetime açık olmalıdır.

Yurt dışından gelip eğitim verenlerin ve eğitim görenlerin oranları çok da önemli değildir. Verilen hizmetlerin ücretleri nedir? Kim bunları karşılıyor? Bu eğitimin karşılığı, bedeli ve ücret ölçüsü, bir kere, açık değildir?

Türk Silahlı Kuvvetlerinin birçok ülkede eğitim ve denetleme faaliyetlerinde bulunduğunu hepimiz biliyoruz. 25 ülkeye askerî eğitim veriyor, master ya da doktora için gelen yabancı askerî personel, eğitimi için, ülkemizdeki askerî eğitim olanaklarından yararlandırılıyor. Bu askerler sadece askerî eğitim görmezler, aynı zamanda dil eğitimi de görüyorlar ve 1939 yılından 1947 yılına kadar, Türkiye'de ilk kez, Amerika'ya personel gönderilerek eğitiliyordu. O personelin eğitiminden sonra ne hikmetse 1960 darbesi yapılmıştır ve sonrasında da aynı hiyerarşiye devam edilmiştir. Karşıt görüş yaratarak veya kamplara bölünerek askerî statüdeki hiyerarşi de çiğnenmiştir. Bu askerler sadece asker, sadece darbe yapmakla kalmamıştır. Burada eğitim görenler de ülkelerine gittiğinde -bu tür darbeleri yaptıklarını da- sanki burada eğitilmiş, öğretilmiş ve orada darbe gerçekleştirmek için gönderilmiştir. Pakistan biraz buna bir örnektir.

Yeniden yapılanmaktan söz edilmektedir. Güç kullanarak değil, şiddetle değil, ekonomik ve siyasal güçle etkili olmalıdır. Deniliyor ya: "Zekâ kılıçtan keskin, siyaset savaştan etkindir."

Değerli milletvekilleri, her ülkenin jeostratejik ve jeopolitik konumu farklı olabilir. Güçlü ordulara da sahip olabilirsiniz. Güçlünün zayıfı yok etmesi ya da ezmesi gerekmez bu dünyada. Çağdaş bir dünyada yaşıyoruz. Çok güçlü orduların olması bir şey değiştirmiyor, çünkü bizlerin güçlü dostluklara ihtiyacı vardır, güçlü ekonomiye, eğitime ve sağlık sistemine ihtiyaç vardır. Akşam dost, sabah düşman olunabilir mi?

Dünya haritasına baktığımızda, Türkiye coğrafyası, jeopolitik bakımdan, jeostratejik bakımdan önemli bir noktadadır, geniş deniz kıyılarına sahiptir. Ancak bu stratejik konum hem Avrupa'ya, Avrasya'ya, Asya'ya, Orta Doğu'ya, Afrika'ya, dolayısıyla çevreleriyle ilişkili olan bir stratejik konumdadır. Bu konumun avantajları çok önemlidir. Ne yazık ki bu avantajlar yerli yerine oturtulmuyor ya da taşlar yerine konulmuyor, önemli olan bu avantajları iyi kullanma gereğini yerinde ve zamanında kollamadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu ülkenin birçok yerinde, birçok bölgesinde ABD ve NATO'ya ait açık ve örtülü birçok üs mevcuttur, bunlardan birkaçını sayarsak: Adana İncirlik Hava Üssü, İzmir Çiğli Hava Üssü, Diyarbakır Hava Üssü, Balıkesir 9. Ana Jet Üssü, Rize Pazar Hava Üssü, İskenderun Limanı, Mersin Taşucu Limanı, Muğla Aksaz Deniz Üssü, Konya Ana Jet Üs Komutanlığı, İstanbul Şile Kara Üssü. Bu açıdan, ülkenin her tarafına stratejik açıdan incelenmiş ve konumlandırma yapılmıştır. Bu üsleri kiraya verme sözleşmesi yenilenecek midir, yoksa yeniden üsler mi kurulacak? Şimdi, soruyoruz: Bu ne anlama geliyor? Bunun cevabını istiyoruz. Bu limanlardan, havaalanından yararlanmak isteyen devletlerin adı belli midir? Belli değilse neden gizli tutulmaktadır? Yoksa yeni bir savaş hazırlığı mı yapılıyor? Bunu öğrenmek istiyoruz. Bunun da en demokratik hakkımız olduğunu düşünüyorum.

Özünde hafızamızı yenilersek, geçmişte buna benzer gemilerin deniz üslerini ziyaret etme gibi alışkanlıkları vardı. Akdeniz'deki 6. Filo birçok insanımızın hafızasından silinmemiştir. Yorgunluğunu atmak için ansızın İzmir ya da İstanbul limanlarını ziyaret ettiklerinde halk, gençlik bu gibi ziyaretleri kabul etmemiştir, buna karşı reaksiyon göstererek büyük protestolarda bulunmuştur. İşte o günün anısı şurada? Yeni bir kavgaya, yeni bir kargaşaya mahal vermeden "Bu üsleri kimin adına, ne için kiraya veriyorsunuz? Türkiye'nin gerçekten bu üsleri kiraya verme, bu toprakları kiraya verme gibi bir ihtiyacı var mıdır?" diye soruyorum. Aslında bu protestolar yüzlerce binlerce insanımızı ve gencimizi mağdur etmiştir. Bugün de mağdur edilmeye devam edilmektedir. Politik amaçlı ziyaretler değilse bu liman hizmeti sunma olayı nedir?

NATO örgütünün, Birleşmiş Milletlerin faaliyet gösterdiği alanlarda barışı kontrol etmesi gerekirken bazen de iç savaşlara neden olduğu bir gerçektir. Coğrafyanın stratejik konumunun getirdiği avantajlar, bölge barışı için önemli olduğu kadar iç barış için de önemlidir. İç barışı sağlamayan Türkiye'nin, dışta çok itibar kazanacağını sanmıyoruz ve inanmıyoruz. Dünyanın barışa, bölgenin de kardeşliğe ihtiyacı vardır.

Silah tüccarlarının ürettiği ne kadar süpersonik silah varsa Mezopotamya havzasında, Afganistan'da ve Orta Doğu'da kullanıldı. Bu stratejik ortaklığın Türkiye'ye maliyeti ağır olmuştur.

1950-1953 yılları arasında Kore Savaşı'na giden askerlerimizin hepsinin boyunun 1.90 olduğu söylenmektedir. Yağız Kürt ve Türk delikanlıları günlerce o gemilerde yolculuk yapmıştır ve bu yolculuk sırasında, alışkın olmadıkları bu deniz yolculuğunda birçoğu hastalanmıştır. Tanımadıkları, bilmedikleri bir coğrafyada savaşarak yaşamlarını yitirmişlerdir ama ne için öldüklerini de bilmeden maalesef.

Birçok ülkenin güvenliği koruma, kollama amacı elbette ki değişmiştir. Eskiden klasik sömürgecilik anlayışı vardı, askerî saldırı sonucu işgal ve ilhak edilirdi; şimdi öyle değil, yeni ticaret anlaşmaları, AB ve NATO gibi askerî birlikler ekonomik güvenliğini sağlamaya çalışıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) - Zenginlik kaynakları mutlu azınlıklarla paylaşılarak talan ediliyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Zenderlioğlu, vaktiniz tamam.