| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 41 |
| Tarih: | 18.12.2011 |
BDP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 20'nci madde üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe görüşmelerinin sonuna yaklaşıyoruz. Doğal olarak hem Türkiye'nin ekonomisini konuşurken hem de Türkiye'de yaşanan siyasal gelişmelere ilişkin de bu kürsüde görüşlerimizi, hem Türkiye kamuoyuyla hem de sizlerle paylaşmaya çalışıyoruz sayın milletvekilleri. Çünkü, sadece ekonomi, sadece para hesabı yapmak değildir. Eğer ekonominin bir politik değeri yoksa, toplum üzerinde, eğer politik olarak değerlendiremezsek, toplum üzerinde ne büyük tahribatlara yol açtığını da hepimiz biliriz. Her ekonominin mutlaka ideolojik, politik, felsefi bir yaklaşımı da vardır. AKP İktidarı da doğal olarak kendi bu politik yaklaşımlarından bütçeyi hazırlamaktadır. Eğer, bu siyasi bir durumsa o zaman Türkiye'nin siyasi durumunu da dikkate almak önemli diye düşünüyorum.
Sayın milletvekilleri, Türkiye ileri demokrasiyi tartışıyor. Şu önemli bir nokta: Gerçekten bugün eğer 16'ncı büyük ekonomiden bahsediyorsak, bu ekonominin devam etmesini ve Türkiye'nin bir istikrara kavuşmasını istiyorsak, bu, Türkiye'deki demokratik gelişmeyle doğrudan bağlantılı bir durumdur. Yani ne kadar demokratik bir ülkeyseniz, demokrasiyi ne kadar içselleştirmişseniz, geliştirmişseniz ekonominiz de o kadar sağlam ayaklar üzerinde oturur. Ama ne yazık ki biz Türkiye'de, Sayın Başbakanın deyimiyle, sadece sandık kurulup seçim yapılmasını bir demokrasi olarak değerlendiriyoruz. Sandık kurulup seçim yapılmasının bir demokrasi olmadığını en çok bu Parlamento bilir sanırım. Çünkü yüzde 10 seçim barajı gibi yüksek bir barajla bu Parlamentoda, aslında bu ülkede çok geniş bir kesimin iradesi yok sayılmaktadır. O açıdan, AKP'nin yüzde 50'sini hesaplarken herkes AKP'nin yüzde 50'sinden başarılı olduğunu ifade eder ama bunun dışında kalan, dolayısıyla AKP'nin bedavadan aldığı yüzdeleri kimse hesaplamaz. Çünkü bu toplumun yüzde 10'u başka düşünen, farklı farklı siyasi yapılardan düşünen kişiler buraya yansımıyor, dolayısıyla bunu göz ardı etmemek gerekir.
Sayın milletvekilleri, tabii, dünyanın yaşadığı ekonomik krizi Türkiye de değerlendiriyor. Bu kürsüden çok söyledik, bu kriz sadece bir ekonomik kriz değil, aslında kapitalizmin yapısal krizidir, kapitalist modernitenin yapısal krizdir. Kapitalist modernite insanlığın başına üç tane bela açmıştır:
Bunlardan birisi kapitalizmin kendisidir, her tarafı talan etmektedir. Aslında özelleştirme politikaları -biraz önce sayın milletvekilleri burada ifade etti- sadece Türkiye'nin sorunu değil, bütün dünyanın sorunu. Aslında diyelim ki sadece elit bir grubu zengin eden, toplumun geniş kesimlerine yaşam alanı tanımayan bir siyaset.
İkincisi endüstriyalizmdir. Endüstriyalizm de ekolojik dengeyi bozan, "endüstrileşme" adı altında sözde ileri bir toplumsal refleks olarak ekonomik bir değer olan, işte sanayi devriminden bugüne kadar ne kadar büyüdüğümüzü ifade eden söz. Bu endüstriyalizm ekolojik dengenin bozulmasını, bugün "ekolojik kriz" diye ifade edilen sürecin yaşanmasını beraberinde getirmiştir.
Diğeri de ulus devlettir. Bu ulus devlet de aslında halklar arasında duvar ören, milliyetçiliği geliştiren, demokratik bir toplumu, demokratik kültürü ortadan kaldıran bir yaklaşımdır.
Bunlara karşı neler yapılması gerekiyor? Kapitalizme karşı katılımcı ekonomiye, yani sadece patronları zengin eden değil halkın yaşam olanaklarını, insanca yaşam koşullarını hazırlayan bir ekonomik sisteme ihtiyacımız var. Endüstriyalizme karşı ekolojik bir toplum için yaşam alanlarımızı rant kapısına çeviren yaklaşımlardan vazgeçmek gerekiyor. Ulus devlete karşı da demokratik toplumu inşa etmek durumundayız. Bu, mümkün. Bu yapılmadığı sürece, gerçek anlamda ekonomilerin de insanlığın yararına bir süreç olmayacağı ortada. O açıdan, eşitsizliğin olduğu yerde de istediğiniz kadar yüksek ekonomide olun, bunun ileri bir noktaya götürülmeyeceği görülüyor.
Sayın milletvekilleri, Orta Doğu'daki gelişmelere baktığınızda, aslında bu eşitsizliklerin insanlığı hangi noktaya getirdiğini çok iyi görüyoruz. Bugün Mısır'da yaşanan örnekler? Mısır'da devrim oldu, ama devrim ne yazık ki insanlığın sorunlarına çözüm olmadı. Bugün devrimden önceki sürecin daha vahim durumu yaşanıyor.
Bunları hatırlattıktan sonra, Türkiye'nin demokratik sorunlarından birkaç tanesine dikkat çekmek istiyorum. Biliyorsunuz muharrem ayındayız. Muharrem ayı vesilesiyle Aleviler aşurelerini yapıyor, kendi sorunlarına dikkat çekmeye çalışıyor. Ankara'da Yenimahalle'de cemevinin açılışından geliyorum. CHP'li sayın milletvekili de vardı. Ama orada bir sorun var. Yani cemevleri hâlâ ibadethane yapılmış değil ama oradaki belediye CHP'nin belediyesi ve yıkım tartışmaları yapılıyor. Yani AKP Hükûmeti cemevini ibadethane saymama, Diyaneti buna göre yeniden düzenlememe konusunda ısrarlı; CHP de, CHP'nin belediyesi de zar zor yapılmış bir ibadethaneyi yıkma peşinde. Umuyorum ki, CHP'li sayın milletvekilleri bunun önünde engel olur ve oradaki cemevinin inşaatı tamamlanır, insanlar kendi ibadetlerini yapabilecekleri bir noktaya gelir diye düşünüyorum.
Tabii Alevilerin politikası şimdiki bir politika değil, yani yüzyıllardır Aleviler asimilasyon politikasına uğramış tıpkı Kürtler gibi. Yani Kürt oldukları için, Alevi oldukları için, Yezidi oldukları için bu ülkede asimilasyon politikasına uğrayan o kadar çok insan var ki, bu asimilasyon politikalarına "dur" demek ancak demokratik siyaseti yükseltmekle, demokrasiyi geliştirmekle mümkündür. Ben, buradan, umuyorum ki, hem AKP hem CHP Alevilerin ibadethanelerinin yasal güvenceye kavuşması konusunda gerekli ortak çalışmayı yapar. Biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak bunu her zaman ifade ettik; cemevleri ibadethane olmalıdır, sadece cemevleri değil bu ülkede yaşayan bütün halkların kendilerini, inançlarını ifade edebileceği mekânları olmalıdır, bunlar yasal statüye kavuşmalıdır. Aksi takdirde, gerçekten inanç özgürlüğünden ve demokrasiden bahsetmek mümkün değil.
Bu vesileyle, Sivas katliamı davasının da zaman aşımına uğrama tehlikesi olduğuna da dikkat çekmek istiyorum. Sayın İktidarın, iktidar partisinin, iktidar partisi milletvekillerinin buna dikkat çekmesi gerekir. 2004 yılında burada bir yasa çıkartıldı, insanlığa dair işlenen suçlar zaman aşımına uğramaz diye. 76'ncı maddede bu belirleniyor, ama bu yasa 2004'den sonra uygulanıyor. Oysa, insanlığa dair suçlar ne zaman olursa olsun mutlaka ve mutlaka cezalandırılmalıdır. O açıdan, burada AKP Hükûmetinin bu konuda gerekli yasal düzenlemeyi yapmasını bekliyoruz. Sadece biz değil toplum bekliyor.
Sayın Başbakan Dersim'de özür diledi, her ne kadar yöntem usulüne uygun olmasa da, biz hâlâ buradan, bu Parlamentonun bir özür yasası çıkarmasını bekliyoruz çünkü dünya bunu böyle yapmış. Özür yasası çıkarılarak özür dilenir ve bunun gerekleri yapılır. Bu yapılmazsa, yani zaman aşımı gibi bir şey uygulanırsa, katliam uygulayanlar, katiller ne yazık ki bu zaman aşımından faydalanacak, bu konuda elimizin çabuk tutulması gerekiyor.
Sayın milletvekilleri, bu Dersim katliamına ilişkin tabii buradan özür dilendi, olduysa, olmadıysa falan diye. Oradaki temel zihniyet inkâr zihniyeti, inkar, asimilasyon politikasıydı ve katliamdı. Şimdi 21'inci yüzyıldayız, ne yazık ki hâlâ aynı zihniyet yaşanıyor. Şimdi "Nasıl?" diyeceksiniz. AKP İktidarı hep buna karşı çıkıyor; "Bizim zamanımızda konuşuluyor, bizim zamanımızda sorunlar tartışılıyor, bizim zamanımızda şöyle oluyor." Evet sayın milletvekilleri, şimdiki zamanda konuşuyoruz, tartışıyoruz ama sorunları çözmüyoruz. Bakın, İzmir'de, bugün Dersimli bir çocuk, hani Dersim'den özür dilemiştik ya, hani orada çocuklar Kürtçe konuşamadığı için, basın da yazıyor, "Kürtçe konuşursan seni öldürürüm." diyorlardı ya 1937'de, 38'de, şimdi de İzmir'de, 2011 Aralığında, Zazaca şarkı istediği için Gazi öldürüldü arkadaşlar. Daha önce Ankara'da da yaşandı, Kürtçe şarkı söylediği için öldürülenler, poşu taktığı için öldürülenler? Hani ileri demokrasi? Madem özür diledik, o zaman özür dilediysek niye geçmişimizle yüzleşmiyoruz, niye bir Kürtçe şarkı bir gencin ölümüne neden oluyor sayın milletvekilleri?
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) - Kürtçe televizyonu biz açtık.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - Kürtçe televizyonu siz açtınız evet ama bu, ölümleri ortadan kaldırmadı. Kürtçe televizyon da asimilasyon politikasının başka bir şeyidir Sayın Milletvekili. Sizin iyi yaptığınız şeylere biz demeyiz "Kötü yaptınız." ama Kürtçe televizyon açmanız da bu sorunu çözmedi. Şimdi, Gazi Akbayır'ın hesabını kim verecek?
Yine, sayın milletvekilleri, hâlâ inkâr politikası, asimilasyon politikası dilde değil ama genel olarak, politik olarak yaşıyor, devam ediyor. Şimdi, eğer bunlara son vermezsek bu ülkede gerçek anlamda kardeşlik olmaz, demokrasi olmaz, özgürlükler olmaz. Hâlâ tahammül yoksa? Hâlâ bu Parlamentoda bile Kürtlere tahammül yok, Kürtlerin siyaset yapma hakkına tahammül yok. Kürtler diyelim ki siyaset yapamıyor, diyelim ki böyle bir yerde, doğal olarak İzmir'de de sokak ortasında insanlar öldürülebiliyor ya da işte Mersin'de ya da Ankara'da yanı başımızda? Bunlar olmadığı sürece Türkiye'de gerçek anlamda bir demokrasi olmaz, gerçek anlamda demokrasilerin olmadığı yerde de istikrarın olması mümkün değildir.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.