| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 42 |
| Tarih: | 19.12.2011 |
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 24'üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Gerek kamu kesiminde gerek özel kesimde sendikalaşma oranları ve sendikalı işçi sayıları giderek gerilemektedir. Bu ise çalışma hayatında toplu iş hukukundan bireysel iş hukukuna ve taşeronlaşmaya giden bir süreci desteklemektedir.
AKP döneminde kamuda kadrolu işçi istihdamı azalırken güvenceli istihdam biçimleri yok edilmektedir. Çalışma Bakanının verdiği bilgilere göre, kamuda 426 bin taşeron işçisi çalışmaktadır. Temizlikten güvenliğe, iş makinesi operatörlüğünden mühendise, büro işlerinden ameliyathanelere varıncaya kadar kamu hizmetlerinde taşeron işçisi çalıştırılır hâle gelinmiştir.
Taşeron işçileri insanca çalışma koşullarından uzak, iş güvencesi olmadan, sendikasız, izin hakkı ve fazla mesai verilmeden günde on iki saati bulan sürelerde köle gibi çalıştırılmaktadır. Taşeron işçileri, tabiri caizse sesi kısılmış, elleri kolları bağlanmış, komutla hareket eden bireyler hâline getirilmiştir. İşten atılma korkusuyla seslerini çıkaramamaktadırlar. Her sözleşme dönemi sonunda yeniden sözleşme imzalamama korkusu yaşıyorlar. İşten çıkarılanlara ihbar ve kıdem tazminatı verilmiyor. Maaşlarını düzenli alamıyorlar. Taşeron işçilerinin sahibi de yok. Bu işçiler taşeron müteahhit ile devletin arasına sıkışmış durumdadır. Bu işçilerin çoğu asgari ücretle hatta bankaya yatan asgari ücretin bir kısmını müteahhide vermek zorunda kalarak çok düşük ücretlerle çalışmaktadır.
Hakikaten bu insanlara yapılan eziyetleri, aşağılamaları, korkuları yaşatmaya kimin, ne hakkı var? İşsizliği fırsata dönüştürerek siyasi rant hesabıyla yeni taşeron işçilerini işe alan AKP Hükûmeti onların sorunları karşısında olupbiteni seyretmekten başka bir şey yapmamaktadır. Her geçen gün sorunları daha da artan taşeron işçilerine Hükûmet bir an önce sahip çıkmalı, çalışma şartları ve ücretleri iyileştirilmelidir. Devletin asli ve sürekli hizmetlerinde çalıştırılan taşeron işçileri mutlaka kadrolara atanmalıdır.
Değerli milletvekilleri, önümüzdeki günlerde 2012 yılında uygulanacak asgari ücret belirlenecek. AKP Hükûmeti asgari ücreti ocak ayında yüzde 3, temmuz ayında yüzde 3 oranında artırmayı programlamıştır. Daha geçtiğimiz günlerde elektriğe, doğal gaza, benzine, mazota yüzde 15'e varan oranlarda zam yapan, maktu vergileri yüzde 10,26 oranında güncellemeyi, vergi gelirlerini yüzde 13,7 oranında artırmayı öngören AKP Hükûmeti asgari ücretliye çok düşük artışı reva görebilmektedir. Asgari ücretli, memur, emekli, dul ve yetimlere maaş artışı yapmaya sıra gelince, Maliye Bakanı âdeta cebinde akrep taşımaktadır.
Ülkemizde enflasyonla mücadelenin temel aracı olarak ücret politikaları kullanılmaktadır. Asgari ücret başta olmak üzere, bütün ücretleri ve buna bağlı olarak da emekli aylıklarını enflasyon düzeyinde artırmak ekonomik bir tercih olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum, çalışanların ve emeklilerin satın alma gücünü zaman içinde eriterek zayıflatmış, enflasyonla mücadelenin en ağır yükü çalışan ve emekli kesimin üzerine aktarılmıştır. Her fırsatta kendi hükûmetleri döneminde millî gelirin artmasıyla övünen AKP, bu tercihiyle gelir dağılımında çalışanlar ve emekliler aleyhine ciddi bir bozulmaya neden olmuştur. İnsanımızın "Ülkemiz zenginleşiyor da biz neden zenginleşemiyoruz?" sorusunu sıklıkla sormalarının arkasında yatan gerçek ise işte budur.
Ücret politikalarıyla çalışan ve emekli kesim üzerinde baskıcı ve sindirici bir yönetim biçimini benimseyen Hükûmet, milyarder yaratma konusunda ise oldukça cömert davranmaktadır. Kriz dönemlerinde dahi dolar milyarderi sayısı dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Japonya'dan daha fazla artan Türkiye, gelir dağılımının en fazla bozuk olduğu ülkeler arasında da ilk sıralarda gelmektedir.
AKP Hükûmetinin uyguladığı politikalar sonucu, sıcak para yoluyla ülkemiz küresel soyguna maruz bırakılmıştır. Hâlen 100 milyar dolar civarındaki "sıcak para" diye anılan kısa vadeli yabancı sermaye, ülkemizde yıllardır çok yüksek kazanç elde etmiştir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun ekim ayı verilerine göre, 51 milyon mudi 10 bin liranın altında mevduata ve toplam mevduatın yüzde 4,7'sine sahip iken, sadece 43 bin mudi 1 milyon liranın üzerinde mevduata ve toplam mevduatın yüzde 47'sine sahip bulunmaktadır. Milyonerler kulübüne son bir yılda 9.755 milyoner eklenmiştir.
Küresel patronların, sıcak para tacirlerinin, faizcilerin ve tefecilerin yüksek kârlar elde ettiği, paradan para kazanmanın revaçta olduğu ülkemizde asgari ücretliler ile memur ve emeklilerin büyük çoğunluğu açlık sınırının altında aylık almaktadır. Aylık geliri yetmeyen vatandaşımız geçimini borçla sağlamaya çalışmaktadır. 2002 yılında 6 milyar lira olan kredi kartları ve tüketici kredisi borçları dokuz yılda tam 35 kat artarak 213 milyar lirayı aşmış durumdadır. Ülkemizde açlıkla boğuşan milyonlara karşılık her yıl binlerce yeni milyoner üreten çarpık ve adaletsiz bir gelir dağılımı hâkim olmuş, üretmeden tüketen ve ürettiğinden fazlasını harcama döngüsüne saplanmış bir ekonomik düzen meydana gelmiştir.
Ekonomik sıkıntılardan dolayı çiftçiler, esnaf ve sanatkârlar ile dar ve sabit gelirliler başta olmak üzere toplumun büyük çoğunluğu ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır.
Girdi fiyatlarındaki yüksek artışlar ve yetersiz destekler çiftçimizi çaresiz bırakmıştır. Ürünlerini düşük fiyatlarla satmak zorunda bırakılan çiftçimizin durumu her geçen gün daha da kötüye gitmektedir.
Mahallede, çarşıda, iş hanında, pazarda, sebze hallerinde, sanayi sitelerinde ekmeğini kazanabilmek için didinen esnafımız dükkân kirasını ödeyemez hâle gelmiş, her mahallede açılan büyük alışveriş mağazaları küçük esnafı yok etme noktasına getirmiştir.
Nakliyeci esnafımız, kamyoncularımız artık 10 numara yağ bile alamamakta, yanık yağla tekerini döndürmeye çalışmaktadır. Fakir fukara, garip gureba edebiyatıyla, "En Kahraman Rıdvan" edalarıyla, yüce dinimizi de istismar ederek hitap ettikleri kesimlerin oylarını kotaranlar, iktidarları döneminde bu kesimleri unutmuş, türedi zenginler, mutlu azınlıklar, imtiyazlı sınıflar, seçkinler zümresi oluşturmuştur.
Hükûmet, tasarruf artışını tüketimi kısarak sağlamayı hedeflemektedir. Hükûmetin, bırakın refah artışından vatandaşa pay vermeyi tasarruf tedbirleri yoluyla, vergi artışları ve zamlarla vatandaşın mevcut refahından bile pay almayı hedeflediği görülmektedir. Son aylarda elektrikten doğal gaza, benzinden mazota, telefondan sigaraya, alkol ürünlerinden otomobil vergilerine kadar yüksek oranlı zamlar milletimize yağmur gibi yağmıştır. Fakir vatandaşın evinde kullandığı mutfak tüpü 65-70 liraya kadar çıkmış, bulgurdan pirince, şekerden yağa kadar her şeye zam gelmiştir. Yılbaşından itibaren birçok vergi, resim, harç ve para cezaları da yüzde 10,26 artacaktır.
Sağlık harcamalarındaki yüksek artışın önüne geçemeyen AKP Hükûmeti, uygulamaya koyduğu katılım paylarıyla bunun faturasını sigortalılar ve emekli, dul ve yetimlere çıkarmaktadır. Şu anda Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen tasarıya göre Hükûmet, reçetelerde yer alan her bir kalem veya kutu ilaç için 1 lira ilave katılım payı alınması konusunda düzenleme yapmaktadır. Yani 5 kutu, 10 kutu ilaç aldın; 5 lira, 10 lira ilave katılım payı daha ödeyeceksin. Asgari ücretliler, işçiler, memurlar, emeklilerle, dul ve yetimler daha maaşları artmadan alacakları maaş zammından çok daha fazlasını ödemekle karşı karşıya bırakılmıştır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde "Geçici ve mevsimlik işçi" adı altında da bir dram yaşanmaktadır. Yüz binlerce işçi devletin asli ve sürekli işlerini yapmalarına rağmen yılın belli dönemlerinde işten çıkarılmaktadır. Üstelik hizmet akdi askıya alınan işçinin yeni dönemde işe çağrılıp çağrılmayacağı ise belirsizdir.
Bu görüş ve düşüncelerle tekrar hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kalaycı.