GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:42
Tarih:19.12.2011

BDP GRUBU ADINA MÜLKİYE BİRTANE (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bütçe görüşmeleri boyunca parti olarak dile getirdiğimiz en önemli hususlardan biri bölgeler arası eşitsizliğin giderilmesi, yoksulluğa ve işsizliğe çare bulunması gerektiği oldu. Bu önerimizi bir kez daha yineliyoruz. Bu açıdan, şu an özellikle kırsal alanda yaşayan halkın içinde bulunduğu durumu göz önüne alarak bütçeden Kırsal Kalkınma Projesi için pay ayrılması gerektiğini öneriyoruz. Her ilde ilin sorunları tespit ve çözüm birimleri oluşturulmalı, projenin dayanağı halkın itirazları ve talepleri olmalıdır. Bir rant kapısına dönüşmesini ve diğer projeler gibi işlevsiz kalmasını önlemek için her ilde sivil toplum örgütlerinden ve yerel yönetimlerden bir izleme komitesi oluşturulmalı, bu komiteye vatandaşlar da dâhil edilmeli, komite aylık rapor hazırlayarak kamuoyuna giderleri ve icraatları duyurmalıdır. Ancak, sürekli yaptığımız öneriler cevap bulmamakta, cumhuriyet tarihi boyunca bölgecilik yaparak Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ni en geri kalmış bölgeler hâline getiren zihniyet bizi bölgecilik yapmakla suçlamaktadır. Ne yazık ki, mevcut iktidar da bu konuda eksik kaldığını kabul etmemekte, bölgedeki yoksulluğu ve yüzde 65'leri bulan işsizliği maniple etmekte, "Ortada sorun falan yok." diyerek aslında "Buraya kadar." demeye getirmektedir.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetin bu tutumu yalnızca ekonomide değil bir bütün olarak böyledir. İktidara gelirken Kürt sorununu çözeceği umudu yaratan, Alevilerle ilgili özgürlüklerden bahseden, Anayasa'da yapacağı düzenlemelerle Türkiye'yi gerçek demokrasiyle buluşturacağını söyleyen AKP'nin hiçbir icraatı olmadı. Her seçimden sonra ilk icraatı, operasyonlar, gözaltılar, ev baskınları ile Kürtleri ve demokratları siyasetin dışına itmek, sivil ve barışçıl potansiyeli soluksuz bırakarak her yönüyle bir tasfiye politikası yürütmek oldu.

Avrupa Birliği üyeliği süreci ise yılan hikâyesine döndü. Bu yılki ilerleme raporuna bakıldığında Türkiye'nin Kopenhag Kriterlerine uyum sağlamadığı ve mevcut politikalarıyla da uyum sağlayamayacağı açık ve net olarak görülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; "Kadın cinayetine son vereceğiz, etkili düzenlemeler yapacağız." diyen Hükûmetin, bir bütün olarak kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran bir politika yürüttüğünü en yetkili ağızlardan duyar olduk. İçişleri Bakanının Fevziye Cengiz ile ilgili şiddet uygulayan polisleri haklı gösteren dünkü konuşması da her şeye tuz biber oldu. Bu politikalar sonucu her gün 3-4 kadın cinayete kurban gitmekte.

2002 yılında öldürülen kadın sayısı 66 iken, Hükûmetin aldığı dâhiyane önlemlerden sonra 2010 yılında cinayete kurban giden kadın sayısı 1.550'yi buldu. 2011 yılının ilk yedi ayında ise 935 kadın öldürüldü. Mevcut iktidar döneminde cinayete kurban giden kadın sayısı toplamda en az 7 bindir. Bu sonuca da biz "Bu bir kadın kırımıdır." diyoruz.

Hükûmet, faili meçhul cinayetleri çözeceğini söyledi, şimdiye kadar aydınlatılan tek faili meçhul cinayet yok. Annelerin gözyaşlarını dindireceğini söyledi; PKK'ya karşı yürüttüğü savaşa gencecik bedenleri sürdü, mağaralarda gerilla zehirledi, cesetlere işkence edilerek annelerin yürekleri dağlandı. Başbakanıyla, bakanıyla, yardımcısıyla, sözcüsüyle "Diyarbakır Cezaevi, Cumartesi Anneleri, Dersim katliamı, Sivas, Maraş, Çorum" dedikçe ironi yaparcasına Kürtlere yüklendi. "Çözeceğiz, yüzleşeceğiz" dedikçe 80'li, 90'lı yıllara geri gitmeye başlandı, bölgenin her yerini Diyarbakır Cezaevi yaptı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün ise 19 Aralık. Bu tarih on bir yıl önce cezaevlerine yönelik düzenlenen ve onlarca tutuklunun katliamdan geçirildiği, adına ise "hayata dönüş operasyonu" dendiği gün. İsmi ile Türkiye'de iktidar olanların, kötüyü iyi, haksızı haklı gösterme becerisinin ibretlik bir örneği. Davaların birer birer düştüğü, hakkında iki dönemdir araştırma önergesi verdiğimiz ama Hükûmetin oralı bile olmadığı cezaevleri katliamının 11'inci yıl dönümü. Katliamı gerçekleştirenler, yönetenler, emri verenler ve öldürenler apaçık ortada ancak bugüne kadar tek gerçek sorumlu yargılanmadı. Davası devam eden, Bayrampaşa Cezaevine yönelik olan kısmında ise olay yeri tutanağındaki imzaların sahte olduğu ortaya çıktı. Ailelerini acıya boğan, gencecik çocuklarımızın ölümüne engel olamadığımız bu olaylarla ilgili sonradan konuşmak elbette acıların en büyüğü. Bu durumda adaletin yerini bulmaması vicdanları kanatmaya devam edecektir.

Bayrampaşa Cezaevine yönelik gelişmeye bakıldığında, başından beri yargı süreci geciken ve adaletin yerini bulmadığı, diğer ilgili davaların da gerçek olmayan belgeler ve ifadeler üzerinden yürütülmüş olduğu kesindir. Sahte olduğu öne sürülen bu tutanaklara göre mahkûmların birbirlerine ateş ederek, birbirlerini yakarak öldürdükleri ileri sürülüyordu. Üstelik mahkûmlar imzaların sahte olduğu bu tutanak doğrultusunda yargılanmış, olayların gerçek boyutlarını ortaya koyan belgeler ise mahkeme tarafından önemsenmemişti.

Yine, olaylarda tutukluların koğuşlarda bulunan piknik tüplerini kolluk kuvvetlerine karşı patlayıcı olarak kullandığı ileri sürülmüştü. Ancak yapılan incelemede koğuştaki bütün tüplerin boş, çizilmemiş ve issiz olduğu saptanmıştı. Üstelik, bu asılsız olduğu tespit edilen iddialar neticesinde cezaevlerinde merkezî mutfak sistemine geçilmiş, bu da cezaevindeki hak ihlalleri zincirine yeni bir halka eklemiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; katliamın üstü örtülerek unutturulmaya çalışılsa da, operasyonun açığa çıkmış ve çıkmakta olan boyutları, yaşananların bir hukuk skandalı olduğunu göstermektedir.

Evet değerli milletvekilleri, "Cezaevleri öldürüyor!" İnsan hakları savunucuları böyle diyor. Yetkililerin vurdumduymaz tutumları sonucu 2011 yılında 31 kişi cezaevlerinde yaşamını yitirdi. Bugün Iğdır halkı Mehmet Aras'ı toprağa veriyor. Son iki yılda 192 kişi yaşamını yitirdi.

"Devletin ulusal hukuk ve uluslararası sözleşmelerdeki asıl yükümlülüğü yaşam hakkını korumaktır." diyor ve bu ülkenin, karanlıktan kurtulacağı, bütün yurttaşlarının eşit ve özgür olacağı; tek bir insanının bile devletin uygulamaları nedeniyle acı çekmeyeceği güne mutlaka varacağına olan inancımla sözlerime son veriyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Birtane.