| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 42 |
| Tarih: | 19.12.2011 |
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi BDP Grubu adına saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce 24'üncü madde üzerinde görüşürken gergin anlar yaşandı. Keşke Canikli bir dinleseydi, bir miktar?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Ben bir ifadenize takıldım sadece, bir ifadeniz var.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Evet, yani ondan sonra çıkıp cevap verseydiniz çok da iyi olurdu ama ne hikmetse özellikle sizin grubunuzdan siz nöbetçi olduğunuz zaman muhakkak bu kürsüyü hep kullanmalısınız. Yani biz sizi eleştireceğiz, biz buraya geldiğimizde.
Bakın, sevgili arkadaşlar, emin olun bizim bir günde yaşadığımızı, çoğu, birçok vekil arkadaşımız hayatı boyunca yaşamıyor. Bakın, şu an buraya geliyorum, 20 tane gerillanın öldürüldüğünü, bir helikopterin düşürüldüğünü?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Ne gerillası ya! Gerilla değil onlar, terörist.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Ve bu çocuklar, bu insanlar, her kayıp bu ülkenin bir kaybıdır. Biz bu ruh hâliyle geliyoruz.
Ben, Sayın Başkana "Lütfen sözümüzü kesmeyin." dedim, üzüldüm. Yani keşke o süremizi dâhil etseydiniz, konuşsaydık, yani ben de gergin anlar yaşamamış olsaydım. Amacım burada gerginlik yaratmak değil, amacım toplumsal dokularla oynamak değil. Ben burada üç grubu, dört grubu suçlamıyorum; ama bir mirastan, bir imparatorluktan geliyorsak ve burada geçmişte yaşanmış acılar varsa ve hep de söylüyoruz, yani Sayın Cumhurbaşkanımız hep söyler -geçmişimizle yüzleşmek- büyük devletler geçmişleriyle yüzleşir, geçmişimizle yüzleşmeliyiz ki geleceğimizi birlikte inşa etmeliyiz.
Ben, mesela Cumhuriyet Halk Partisine, Kahramanmaraş olayları ve 19 Aralıktaki -tırnak içinde- Hayata Dönüş Operasyonu'yla ilgili eleştiriler getirdim. Yani burada suçlu Cumhuriyet Halk Partisi değil. Mesela Kahramanmaraş olaylarında bir Cumhuriyet Halk Partisi bakanı saldırıya maruz kalanları suçluyor. Yani katilleri kollayan, koruyan bir anlayış içerisinde oluyor, ama orada vicdan sahibi olan devrimci demokratlar ayaklanıyor "Siz oradaki mağdurları suçlayamazsınız." diyor ve aynı saatte bakanı görevden alıyorlar.
Ve yine 19 Aralıktaki bu Hayata Dönüş Operasyonu'nda, yani hükûmetler vardır, ama hükûmetler Millî Güvenlik Kurulunun emrindedir.
Hep de biliriz, yani rahmetli Ecevit'i anarken, işte, şairdi, edebiyatçıydı, hümanistti, bilmem neydi, ama pratikte yaptıklarını gördüğünüzde, bu kimliklerin hiçbiri de ortada gözükmüyor.
Onun için, şunu açıkça söylüyorum: Yani kan ve gen bağı çok önemli değil, biz hepimiz birbirimizle duygu bağıyla bağlıyız. Yani farklı kimliklerimiz, farklı inançlarımız olabilir, ama yan yana oturuyoruz, aynı coğrafyayı paylaşıyoruz, aynı Parlamentoyu paylaşıyoruz yani birbirimizin sözleri birbirimizi incitebilir ama buna makul ölçülerde çıkıp cevap da verebiliriz.
Sevgili arkadaşlar, ben, 1990'lı yıllarda, yine Millî Güvenlik Kurulunun kararıyla başlatılan 3.500 köyün dramını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Katliam dediğimizde, on bini, yirmi bini kastetmeden, eğer bir evde 10 insan diri diri yakılıyorsa bu da bir katliamdır. Eğer insanların iradesinin dışında gidip köyünü yakıyorsanız ve insanları öldürüyorsanız bunun adı da katliamdır.
Bakın, 1990'lı yıllarda bu ülkenin güvenlik güçleri Bolu'dan, Kayseri'den çıkıp güvenlik adına Muş'a gitmişler, Diyarbakır'a gitmişler, Bingöl'e gitmişler, Bitlis'e gitmişler, Şırnak'a gitmişler; 3.500 köyü yakmışlar ve yanında onlarca evi ateşe verdiklerinde içinde insanları diri diri yakmışlar. Yıl 1992-1993 ama geldiğimiz noktada hâlâ bu insanların o yasadan dolayı zararlarının iade edilmesi, ödenmesi? Böyle bir yasa var ama ne hikmetse bu yasa hâlâ o insanlara uygulanmıyor. Sanki o bölgede görev yapan valiler, kaymakamlar, emniyet müdürleri bu eğitim aldıkları dönemde bir de yalan dersi diye bir ders almışlar. Devletin günahlarını örtmek üzere yalan söylüyorlar. Orada görev yapan vali de biliyor ki orayı gelip yakan, yıkan devletin güvenlik güçleridir. Kaymakam da aynı şeyi biliyor. Orada görev yapan bütün yetkililer aynı şeyi biliyor ama sorun o kutsal devlet olunca, vali ne kadar inançlı olursa olsun devleti kollayıp koruma göreviyle karşı karşıyadır. Oradaki emniyet müdürü aynı duyguları paylaşmak zorundadır. Şimdi, biz de eğer bir iç barıştan, eğer bir hukuktan?
Bakın, kavga? Sürekli, bu coğrafyada son günlerde hep mezarlarla, ölülerle, her gün çatışmalarla uyanıyoruz. İşte, bu Parlamento bunlara seyirci kalamaz. Bu Parlamento bu sorunları çözmek için vardır. Bu Parlamento? 1990'larda bu halka uygulanan bu zulüm politikalarını sürekli buraya getiriyoruz. "Birlikte araştıralım." diyoruz; yani bu, bizim iddiamız. Ee, biz bu iddiayı Parlamentoya getiriyoruz, dört grubun da bu konuda bir hassasiyet göstermesi gerekirken ama ne yazık ki, bizim getirdiğimiz Meclis araştırma önergeleri reddediliyor.
Şimdi, Sayın Bakanımız burada. Kendisinden rica ediyorum; dört yıl üst üste aynı şeyi bu kürsüde dile getirdik. Yani "Bizim vatandaşlarımız." diyorsunuz, "Bizim halkımız." diyorsunuz ama büyük bir mağduriyeti var bu insanların. Gitmişsiniz, evini yakmışsınız devlet olarak. Gitmişsiniz, hayvanlarını kurşunlamışsınız. Gitmişsiniz, bir köyü haritadan silmişsiniz ve sonra, on dokuz yıl bir komisyon oluşabilir mi? Bir komisyon on dokuz yıl? Devletin yetkili birimlerinden bir komisyon oluşuyor; gidiyor hak sahipleriyle pazarlık yapıyor. Diyor ki: "Size 8 milyar lira versek acaba -Ben eminim ki, bölge milletvekilleri var. Bu konuda yanlış bir şey söylüyorsam beni düzeltin- siz bu hakkınızdan vazgeçer misiniz veyahut da 10 milyar versek bu hakkınızdan vazgeçer misiniz?" Ya böyle bir sosyal devlet olur mu? Böyle bir devlet anlayışı olur mu? Hani siz "Özgürlüklerden, hak, hukuk ve adaletten?" İşte, "Geldik iktidar olduk." diyorsunuz. "Türkiye'nin bütün düzenini altüst ettik; işte, hukuku ve demokrasiyi inşa ettik." Ben size hukuksuzluktan bahsediyorum. Bu hukuksuzluğu giderebilecek mekanizma bu Parlamentodur. Yani bakanlarımız sürekli, her bütçe görüşmelerinde biz bunu dile getirdiğimizde bunu not alırlar ama şu ana kadar pratikte halka yansıyan tek şey yoktur. Yani Bingöl'ün "?"(*) köyünde, Muş'un Eralan köyünde, bilmem Muş'un Şeyhalan köyünde, Muş'un "?"(*) köyünde veyahut da Muş'un "?"(*) dediğimiz bölgede onlarca ev yakılmıştır ve köyler, onlarca köy yerle bir edilmiştir.
(*) Bu bölümlerde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille kelimeler ifade edildi.
Şimdi, bunların, bir an önce, ben, Maliye Bakanımızın bu konuda bölge valileriyle, bölgedeki valilerle bir diyalog oluşturarak bu mağduriyetin giderilmesinin hepimiz açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Katı bir yürek insanı adaletsiz yapar. Onun için, bize karşı katı bir yürekle, böyle, reflekslerinizle hareket etmeyiniz. Bizi biraz anlayınız. Bizim ne istediğimizi, ne yapmak istediğimizi eğer anlayabilirseniz, emin olun ki barışla ilgili ortak projelerde de buluşabiliriz.
Ben bu duygularla hepinize teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.