| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 42 |
| Tarih: | 19.12.2011 |
BDP GRUBU ADINA NAZMİ GÜR (Van) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 2012 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 28'inci maddesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, yerel yönetimler ya da yerinden yönetim demokrasinin bel kemiğidir, omurgasıdır ve yerel yönetimlerin güçlü olduğu, yerinden yönetimlerin güçlü olduğu ülkeleri biz ancak demokratik ülkeler sınıfına koyabiliyoruz. Oysa kurulduğundan bu yana kötü bir Fransız yönetim biçimiyle, kötü bir kopyasıyla yönetilen Türkiye, tekçi, monolotik, sorunlara cevap olmayan, her şeye Ankara'nın cevap verdiği, parasının pulunun Ankara tarafından gönderildiği güdük, göstermelik yerel yönetimler ya da yerinden yönetim biçimiyle yönetilmektedir. Bu yönüyle bakıldığında biz yerel demokrasiden ya da o ülkedeki genel demokrasiden söz edemeyiz.
Hem Birleşmiş Milletler düzleminde hem üyesi bulunduğumuz Avrupa Konseyi düzleminde yerel yönetimlerle ilgili ciddi bir trend var. Artık, 20'nci yüzyılın sonundan başlayarak yerinden yönetim modellerinde, yerel demokrasinin gelişmesi konusunda ciddi bir dönüşüm yaşarken dünya, ülkemiz maalesef, 21'inci yüzyıl yaşanırken, bunun son derece gerisinde kalmış bulunmakta. Bu nedenle, yerinden yönetim birimlerindeki demokratik yönetim biçimi egemen olmadığı için, yereldeki bütün sorunlar olduğu gibi birikiyor ve onların çözümü de kuşkusuz çok zor oluyor. Bu nedenle, bizim öncelikli hedefimiz, yerinden yönetim ilkesi gereği yerel demokrasilerin yerleşmesi ve geliştirilmesi için çaba sarf etmektir.
Hepiniz de hatırlıyorsunuz, 2003 yılında, AK PARTİ o zaman yeni iktidara gelmişti, güdük de olsa, eksik de olsa, yanlışları da olsa Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'na da dayanarak, bunun da bir bakıma gereğini yaparak bir yerel yönetimler yasa tasarısı hazırlamıştı. O dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer bu yasayı geri çevirmişti. Eğer o yasa geri çevrilmemiş olsaydı belki bugün yerel yönetimler konusunda daha iyi koşullar sağlanmış olurdu ama o günkü anlayışın yani bu ret anlayışının altını çizmek gerekir. O günkü ret anlayışı şuydu: Bu yerel yönetim yasa tasarısı devletin tekliğini, devletin birliğini bozuyor ve gelecekte önü kesilemeyecek gelişmelere sebep olabilir. Örneğin Kürtler, yerelde pekâlâ kendi özerkliklerini kurabilirler, kendi kaderlerini tayin etme hakkını belki bu yönde kullanabilirler korkusuyla maalesef, o dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer bu yasayı veto etmişti. Peki, 2003'ten 2012'ye kadar -yani 2012 artık kapıda- ne değişti? Maalesef Avrupa Birliği sürecindeki Türkiye'de, AKP Hükûmeti bu yerel yönetimler yasasını daha güçlü bir şekilde getireceğine askıya aldı ve maalesef, hâlâ bu konuda ciddi bir gelişme yok. O nedenle, yerel yönetimler özellikle, belediyeler ve özel idare merkezî hükûmetin Ankara'dan hazırladığı bütçeye mahkûm durumdalar hem kendi öz gelirlerini oluşturma konusunda ciddi sıkıntı yaşıyorlar hem de kendi harcamalarını yapabilmek için özellikle borç batağında olan belediyelerin durumunun içler acısı olduğunu hepimiz biliyoruz.
Değerli arkadaşlar, oysa bizim elimizde çok güçlü bir argüman var. Hâlihazırdaki Anayasa'nın 90'ıncı maddesi uluslararası sözleşmelerin iç hukuk niteliğinde olduğunu söyler bize, emreder. Bu nedenle, hem Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı -ki çekincelerle kabul edilmiştir- hem de Birleşmiş Milletler düzleminde kabul ettiğimiz uluslararası hukuk gereği bizim yerel yönetimlere, yerel demokrasinin gelişmesine fazlaca yasal değişiklik yapmadan bunları uygulama, yaşama geçirme şansımız var.
Değerli arkadaşlar, bu tekçi, ırkçı vesayet rejimi maalesef yerelde çok ciddi sorunlara yol açıyor. Örneğin, BDP'nin il genel meclislerinin olduğu yerlerde valiler bizim il genel meclisi toplantılarına katılmıyor ya da il genel meclisinin hazırladığı bütçeleri onaylamaktan imtina ediyor. İşte, arkadaşlarımız defalarca dile getirdi, iki somut örnek, Van örneği ve Diyarbakır örneği hafızalarda. Bu nedenle, gerçekten eğer demokratikleşmek istiyorsak, eğer gerçekten muasır medeniyetler hedefine ulaşmak istiyorsak ve eğer gerçekten üyesi olmayı hedeflediğimiz uygar ülkeler sınıfına yükselmek istiyorsak yerelde demokrasiyi güçlendirmek ve yerel demokrasiyi halkın söz, yetki ve karar sahibi olacağı biçimde değiştirme zorunluluğu var.
Değerli arkadaşlar, biraz önce bizim seçilmişlerimizle ilgili bir konuyu yine gündeme getirme zorunlu oldu. Bildiğiniz gibi "KCK davaları" adı altında, "operasyonları" adı altında, birçok seçilmişimiz şu anda demir parmaklıklar arasında. Sayıları, listesi burada arkadaşlarımızın. Bu liste her gün kabarıyor. İşte bugün, daha biraz önce de bu KCK davalarının sürdüğünü, operasyonlarının sürdüğünü, üstelik bunun Hükûmetin talimatıyla, Hükûmetin planlamasıyla yürütüldüğünü Sayın Beşir Atalay dün çok net ifadelerle dile getirdi. Bu nedenle bizim yerel yönetimler konusunda özellikle BDP belediyelerine karşı ayrımcı politikaları, bu ayrımcı tutumu, Hükûmetin bu ayrımcı tutumunu gerçekten eleştirmemiz ve karşı durmamız gerekiyor çünkü arkadaşlarımızın tek suçu seçilmekti, arkadaşlarımızın tek suçu halka hizmet etmekti ve biraz önce sıraladığım, yerelde demokrasinin güçlendirilmesi için yetkinin, söz hakkının ve karar hakkının gerçekten halkta olduğunu gösteren, kendi özel, özerk, özgün yerel yönetimler biçimini kurmaya çalışan, çabalayan arkadaşlarımızdı, sırf bu nedenle bu arkadaşlarımız soluğu cezaevinde aldılar.
Değerli arkadaşlar, yerel yönetimlerin ve özel bütçeli il özel idarelerinin güçlendirilmesi, bunların ödeneğinin artırılması sorunu çözmez. Sorun çözümü bir zihniyet değişiminde ancak mümkün olabilir. Bunu da ancak biz Avrupa Birliğini hedefliyorsak, Avrupa Birliği ülkelerinin ulaştığı standartlar ölçeğinde güçlü yerel yönetimler ihdas ederek ancak bunu aşabiliriz. Tabii bunu isterken sadece kendi bölgemiz için ya da BDP'nin kendi bölgesinde kazandığı belediyeler için istemiyoruz kuşkusuz. Bunu, bütün Türkiye için istiyoruz, arzuluyoruz. Yerelde yönetim, yerinde yönetim, demokrasinin güçlenmesini ve demokratik bir Türkiye'nin gelecekte var olmasını sağlayacak.
Değerli arkadaşlar, bir diğer önemli konu ise il genel meclisi üzerinden, biliyorsunuz, köylere hizmet götürülüyor. Bu hizmet ulaşımı, kuşkusuz -biraz önce Sayın Bakan da açıkladı- herhangi bir ayrıma uğramadan, ayrımcılık yapılmadan bunu gerçekleştirmeye çalıştıklarını söyledi. Özellikle KÖYDES üzerinden bunu yaptıklarını uzun uzun anlattı.
Ama şunu söylemekte fayda var: Değerli arkadaşlar, önemli olan bölgeler arası kalkınma farklılığının giderilmesidir. Elbette ki Bolu'nun da hiç yolu, suyu olmayan köyü var, Hakkâri'nin de hiç yolu, suyu olmayan köyü var. Bunu kabul ediyoruz, peşinen kabul ediyoruz. Anlatmak istediğimiz bu değil zaten. Anlatmak istediğimiz şey: Ayrımcılığın uygulandığı yer, bizim iktidarda olduğumuz iller, bölgeler, kentler, ilçeler ve beldelerdir. Umarım bu ayrımcılığa bir an önce son verirsiniz.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gür.