| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 42 |
| Tarih: | 19.12.2011 |
AHMET TÜRK (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı bütçesinin 29'uncu maddesi üzerinde görüş ve düşüncelerimi belirtmek için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugüne kadar hazırlanan bütçelerin, sosyal adalet, adil paylaşım ve bölgeler arası dengesizliği giderici mantaliteden uzak olduğunu görüyoruz. Yine, toplumun aydınlanmasını, demokratik gelişim ve değişim hedeflerini içermediğini çok iyi görüyoruz. Doksan yıllık cumhuriyet tarihine baktığımızda, hükûmetlerin, güç ve iktidarları için, bütçeyi amaçları doğrultusunda kullandıklarını görüyoruz ve toplumu kontrol etmeyi hedefleyen bir mantıkla yürüttüklerini de çok iyi görüyoruz. Tek partili dönemlerde toplumu kontrol etme politikalarını anlayabiliyoruz çünkü hükûmetleri denetleyecek bir muhalefet yoktur. Çok partili döneme geçildiğinde, sistemin devamı olan siyasi partiler, çok partili bir siyasi yaşam yerine, birkaç liderli siyasi partilere dönüştü. Bu nedenle, yenilenme, demokratik değişim gerçekleşmedi. Sistemi eleştirenler, başta Kürtler olmak üzere devrimciler, Aleviler, azınlıklar, hatta inançlı kesimler potansiyel tehlike gösterildi.
Bugüne geldiğimizde, bu Hükûmetin icraatlarına baktığımızda, AK PARTİ'nin demokrasi havuzu dolmuştur. Zaten derinliği bu kadardı, 3 santimlik bir derinliği vardı. Ret ve inkâr politikaları sürdürülüyor, farklı kültürleri, kimlikleri, inançları güvenceden yoksun bırakan bir siyaseti izliyor. Resmî ideolojiyi okşamayı ihmal etmeden, kendi sistemini ve göbekten bağlı olduğu kesimi etkili bir güce kavuşturduğunu görüyoruz. Medyanın büyük bir kesimini yandaşlarından oluşturarak, bürokrasiyi dizayn ederek geçmişte çok yakındığı yargıyı baypas ederek yandaşlarıyla birlikte oluşturduğu iktidarının güvencesini sağlıyor.
Yine, yandaş medyayı KCK adı altında yapılan operasyonları haklı göstermek için psikolojik savaşın bir parçası hâline getirdiğini görüyoruz.
Yine, yandaş medyasıyla politize olmamış kesimlere Kürtlerin hak taleplerinin Türkiye için ne kadar tehlikeli olduğunun mesajını vermeye çalışıyor, toplumu o şekilde inandırmaya çalışıyor.
Devletin bütün olanakları yandaş cemaatlere aktarılarak özel okullar, özel hastaneler, ihaleler bu kesimin güçlenmesi için harcanarak yeni bir sistemi oluşturduğunu görüyoruz.
İşte paralel devlet dediğiniz budur Sayın Başbakan. Hak ve hukuk mücadelesini veren mazlum Türkler paralel devlet arayışı içinde değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Hükûmetin önemli maharetlerinden biri de halkı dilenciliğe alıştırmaktır. Biraz önce çok değerli hemşehrim her şeyi sütliman gösterdi.
Şimdi, tarım politikasına bakalım, hayvancılık politikasına bakalım: Bugün 100 dönümlük bir sulu arazide en iyi verim 50 ton buğdaydır. Akaryakıt masrafı 8 bin lira, tohum-gübre masrafı 8 bin lira, ilaçlama 3 bin lira, toplam 19 bin lira. Emeği bir tarafa bırakıyoruz.
Yine, çiftçi 100 bin lira harcayarak 500 metre yerin dibinden suyu çıkarıyor. Bütün bunları da bir tarafa bırakalım her yıl 100 dönüm için harcadığı elektrik 15 bin Türk lirası fatura.
Şimdi, 50 ton buğdaydan eline geçen para 25 bin. 20 bin masraf, 15 bin lira elektrik parası verdiği zaman borçlu, gerçekten borçlu duruma düşüyor. Bu nedenle elektrik parasını ödeyemiyor, ödediği takdirde tarlasını satmak zorunda kalıyor. Hayvancılık konusunda da buna benzer politikaları görüyoruz ancak ben bu konu üzerinde fazla durmak istemiyorum.
Şimdi, dış politikayla ilgili "Sıfır problem" diyen Sayın Başbakan. Bugün etrafımıza baktığımızda, problemlerle dolu bir siyaseti izlediğimizi belki de yeni yeni fark ediyoruz. Kırkyıllık diktatörlere kardeşim, dostum veyahut ödül aldığı bu diktatörleri kırkyıl geçtikten sonra son üç beş günde tanıyor.
Şimdi, adamın biri camiye gidiyor, o gün camide imam vaaz veriyor, diyor ki: "Hazreti İsa'yı ihbar eden bir Yahudi ve bu nedenle çarmıha geriliyor." Tabii oradaki sofu, camiden çıktığı gibi ilk yakaladığı Yahudi'yi dövüyor. Sonra, komaya giren bu adam, kadıya gidiyor diyor ki: "Böyle bir haksızlığa uğradım." Kadı soruyor, diyor ki: "Niye bu adamı dövdün?" Diyor ki: "Yahudi'ymiş, Hazreti İsa'yı çarmıha gerdirmiş." "Be kardeşim, 1800 yıl önceydi bu." diyor. "E, vallahi billahi yeni fark ettim." diyor.
Şimdi, Sayın Başbakan da kırkyıllık diktatörleri yeni fark etmiş. Ben, Sayın Başbakanın bu kadar saf olduğuna inanmıyorum ama bir karar verildi, Orta Doğu'nun yeniden dizayn edilmesiyle ilgili bir karar verildi ve Sayın Başbakanın Büyük Orta Doğu Projesi'ni gerçekleştirmek için aslında fikir değiştirdiğini, taraf değiştirdiğini görüyoruz. Tabii taşeronluk desem burada kıyamet kopar, o kelimeyi kullanmıyorum ama Orta Doğu Projesi'nin gerçekleştirilmesi için Türkiye'ye bir görev verildi. Tabii işler bu kadar kolay değil.
Şimdi bugün Suriye çok karışık bir fay hattı üzerinde. Amerika Birleşik Devletleri elçisini geri gönderdi. Arap Birliği aldığı yaptırım kararını geriye aldı, şimdi muhalefetle Esad arasında görüşme yapıyor çünkü Arap Birliği de, Amerika Birleşik Devletleri de Suriye'nin çok kolay olmadığını çok iyi görüyor.
Suriye'nin nüfusuna baktığınızda yüzde 15 Alevi, yüzde 15 Kürt, yüzde 4,5 Dürzi, yüzde 1,5 İsmailiye mezhebine mensup; sosyalistler, komünistler ve insan hakları savunucuları yüzde 7; Süryaniler, Keldaniler, Yahudiler yüzde 51. Şimdi Arap Birliği de, Amerika Birleşik Devletleri de Suriye'nin bu yapısını gördüğü için ve Müslüman Kardeşler'in ve veyahut "İhvanül Müslimin" olarak isimlendirilen o gücün iktidarı sonucunda Orta Doğu'dan nasıl bir felaketin geleceğini çok iyi biliyor, politika değiştiriyor ama Sayın Başbakan, Sayın Davutoğlu hâlen savaş naraları atıyor.
Yine Sayın Başbakan Dersim'deki yaşanan acıyı, zulmü dile getiriyor. Özrü kabahatinden daha büyük. Bütün bu konuların araştırılması, hakikatlerin araştırılması için komisyonun kurulması için teklifler veriyoruz ama Sayın Başbakan'ın Partisi bunu reddediyor. Bir de Dersim olayını gündeme getiriyor. Neymiş? Cumhuriyet Halk Partisini köşeye sıkıştıracakmış! Merak etmeyin; Cumhuriyet Halk Partisi kimliğini, ismini değiştirmeden bu günahtan zaten kurtulamaz, herkesin çok iyi bilmesi lazım. (BDP sıralarından alkışlar; CHP sıralarından "Ne günahı var?" sesleri, gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Türk.
GÜRKUT ACAR (Antalya) - Ne demek günah? Bu devleti kurmak mıdır Cumhuriyet Halk Partisinin günahı?
AHMET TÜRK (Devamla) - İsmimi değiştirdim, kimliğimi değiştirdim bundan dolayı.
BAŞKAN - Sayın Türk, teşekkür ediyoruz.
AHMET TÜRK (Devamla) - Sayın Başkan, aslında on dakikalık bir konuşmaydı, konuşmamı tamamlayamadım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz efendim.
AHMET TÜRK (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz efendim.