GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AİLENİN KORUNMASI VE KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUN TASARISI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:75
Tarih:07.03.2012

BDP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı geneli üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Benden önce Sayın Milletvekilinin ifade ettiği gibi, aslında buradaki tabloya baktığımızda, izleyicilere ya da buradaki katılıma, özellikle iktidar partisinin hem kadın milletvekillerinin hem erkek milletvekillerinin bu yasaya ilgisine baktığımızda neden bu yasanın isminin değiştiğine de anlam vermek mümkün çünkü bu Genel Kurulda aslında genel olarak kadın sorunlarının, kadın politikasının konuşulmasına dair bir yaklaşım yok, daha çok gündelikçi, toplumsal baskı genelinde işte yapılan değişiklikleri "Alelacele yapalım." yaklaşımı var. Ben de bunu eleştirerek başlamak istiyorum çünkü bu sadece kadınları ilgilendiren mesele değil, aslında bir bütün toplumun hepsini ilgilendiren bir mesele ve de Türkiye Büyük Millet Meclisini ilgilendiren bir mesele çünkü buradan başlamak lazım toplumsal cinsiyet eşitliğine, eşitlik politikalarına. Buradan başlamayınca tabana kadar da farklı yansımaları oluyor.

Sayın milletvekilleri, yasa tasarısı hakkındaki görüşlerimizi belirtmeden önce, yarın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, birçok çevre de "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak ifade ediyor. Ben bu vesileyle bir kez daha 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü tüm kadınlara kutlu olsun diyorum ve 8 Mart dolayısıyla alanlarda olan, eşitlik, demokrasi ve özgürlük talebini haykıran kadınlara da buradan sevgilerimizi ve selamlarımızı iletiyoruz.

Diğer bir konu, biliyorsunuz, "KCK" adı altında yürütülen siyasi soykırım davalarında en çok kadınlar, politika yapan, siyaset yapan kadınlar zarar gördü. 500'e yakın kadın şu an tutuklu. Bu Parlamentonun 2 kadın üyesi şu an tutuklu ve açlık grevindeler. Bu, Parlamentonun gündemi değil tabii, hiçbir zaman burada, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu dışında arkadaşlarımız buna değinme gereği bile duymadılar. Cezaevinde bulunan 2 arkadaşımız, Profesör Büşra Ersanlı ve Ayşe Berktay, kimlik ismi Ayşe Hacımirzaoğlu, bu arkadaşlarımız, bu yıl PEN Duygu Asena Ödülü'nü kazandılar. Ben, bu arkadaşlarımız şahsında, tüm cezaevinde bulunan kadınların, hem politik nedenlerle hem adli nedenlerle cezaevlerinde bulunan tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutluyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, aslında bu kanun tasarısı gündeme geldiğinde, benden önce Milliyetçi Hareket Partisinden Sayın Milletvekili de ifade etti, görüşülen komisyon meselesi de bizim açımızdan eleştiri konusudur. Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu bunu tali komisyon olarak değerlendirdi, asıl komisyon Adalet Komisyonu oldu. Biz, Komisyonda da buna itiraz ettik, asıl olması, asıl konuşulması gereken komisyonun Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu olması gerektiğini söyledik. Hatırlarsanız, aslında Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulduğunda da burada ciddi anlamda sorunlar yaşadık. O zaman, kadın-erkek eşitlik komisyonu olarak kadınlar çalıştı, bunu bin bir emekle getirdik ve buradan bütün partilerin ortaklaşmasıyla, üstelik o zaman komisyonda da kadın-erkek eşitlik komisyonu olarak çıkmıştı ama buraya geldi, fırsat eşitliğine dönüştü burası, yine AKP'nin oylarıyla. Burada da benzer bir yaklaşımı gördük aslında çünkü AKP karar vermişti nerede görüşüleceğine dair. Sayın Bakan da buna hukuki bir gerekçe yaratmaya çalıştı. Biz buradan bir kez daha gördük ki Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu hikâye. Kadınlar adına dair bir konuyu bile konuşamıyoruz, tartışamıyoruz. En çok kadın üyenin olduğu komisyon, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu sayın milletvekilleri ama kadınlara dair şeyi Adalet Komisyonunda biz görüştük. Adalet Komisyonundaki kadın üye sayısına baktığınızda aynı derecede değil. Bu, ciddi bir sorun.

İkincisi, ikinci eleştiri konumuz bu kanun tasarısına ilişkin, kadın örgütleriyle o kadar çok çalışma yürütüldü, Sayın Bakanımız bu konuda altı ay öncesinde bazı çalışmalar yürüttü. Parlamentoda bulunan milletvekilleriyle kahvaltılar yaptı. Bu kahvaltının faturası kamuoyuna da yansıdı. O, kadın örgütleriyle yapılan kahvaltının faturası mıydı, bilmiyorum. Yine, kadın örgütleriyle görüştü. 237 kadın örgütü diyelim ki o kadar çalışma yürüttü ve kadın örgütleri bu konuda, gerçekten, kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda, yine, şiddete dair önleyici tedbirler alınması konusunda çok önemli çalışmalar yürüttü.

Bu altı ayın sonunda gördük ki en azından, kadın örgütlerinin 12, 13 ve 15 Şubat 2012 tarihinde ve 31 Ocak tarihine kadar Bakanlığın önerisi, taslağı üzerinde yaptığı çalışmalar ve Başbakanlığa sunulan tasarı bile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuna geldiğinde tamamen değişmişti. Bu ciddi bir durum. Yani hem Bakanlık kadın örgütlerinin bu konudaki çalışmasını kabul etmedi, "Tamam, biz sizin çalışmanızı kabul etmiyoruz ama bizim çalışmamız üzerinde çalışabilirsiniz." denildi hem bu çalışma da sonra kuşa çevrildi. Sonra da kadın örgütlerine bari? Yani kadın örgütleri bu tasarıyı bile eksik ve yetersiz görmüşken, "Komisyonda düzeltebiliriz, bunun mücadelesini verebiliriz." diye bu konuda Komisyonda görüşülürken bile "Bari Başbakanlığa giden olsun." denildi. Şimdi, orada da kısmen bu düzenlemeler yapıldı ancak hâlâ ismi değişmedi.

Bu yasa tasarısı "Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunması Yasa Tasarısı" iken Komisyona gelirken Başbakanlıktan? Ki muhtemelen Sayın Başbakan buna müdahale etmiştir -Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda da böyle olmuştu- ya da erkek yöneticiler müdahale etmiştir buna. Çünkü kadınlar olarak, Sayın Bakanın da ben kadın-erkek fırsat eşitliğine inandığını düşünüyorum. Çünkü uzun süre kadın politikaları yürütmüş, kadın kolları başkanlığını yapmış, kadın politikalarını bildiğim için, onun bu referansına da güveniyorum; muhtemelen erkek arkadaşlarının düşüncesini değiştiremediği için "aile" kavramı oldu. "Aile ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi" bu da temel eleştiri konusu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Kahrolsun erkeklerin bu düşüncesi o zaman.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - Sayın milletvekilleri, arkadaşlarımız şunu diyebilir: "Yani isimde bu kadar ne var, önemli olan içerik." Aslında öyle değil, önemli olan isim.

4320 sayılı Kanun'da da aslında kadın örgütleri ailenin korunması meselesine bu kadar itiraz ettiler. Dediler ki: "Mesele ailenin korunması değil çünkü aileyi korudukça siz aile içerisindeki şiddeti görünmez kılıyorsunuz." Bu ciddi bir problem. Bugün aslında Bakanlık da bir şekilde bunu kabul etmiş durumda. Biz, bu konudaki eleştirilerimizi de Sayın Bakana iletmek istiyoruz.

Sayın Bakan, bu, 237 kadın örgütünün emeği değil; bu, AKP İktidarının düzenlemiş olduğu bir kanun tasarısı. Biz kadınlar, günde 5 kadının öldürüldüğü bir Türkiye'de bir an önce kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve bu konuda koruyucu tedbirler alınması gerektiğini tabii ki savunuyoruz. O açıdan, bu yasaya ilişkin, mümkün olduğunca, gün boyunca konuşulduğunda yasanın daha etkin olması konusunda yine önerilerimizi sunacağız. Umuyorum, AKP İktidarı ve Sayın Bakan bu konudaki görüşlerimizi en azından dikkate alır diye düşünüyorum.

Diğer bir nokta, aslında AKP İktidarının sürekli yaptığı bir şey. Bu kanun tasarısında öncesinden bunu reddediyor yani ölümü gösterip sıtmaya razı etmek gibi bir durum. Şimdi bize yapılan şey de bu. Bu ciddi bir sorun.

Sayın milletvekilleri, bu yasanın en temel problemi, toplumsal cinsiyet eşitliğini esas almaması, kadın-erkek eşitliğini esas almaması. Kadın örgütlerinin itirazlarıyla bu kelimeler yasaya girdi kısmi olarak ancak bu, bu zihniyetin değiştiğini göstermiyor. Kadın-erkek eşitliğine inanmayan, kadın-erkek eşitliği perspektifinden bir siyaset yürütmeyen ve buradan bakmayan hiçbir yasanın toplumsal olarak karşılığı yok. Genelgeler çıkartmak, yasalar yapmak, bu konudaki ne yazık ki sorunlarımızı çözmüyor. Biz, bugüne kadar bunu çok gördük. En çok AKP İktidarı döneminde genelgeler çıktı, kadına yönelik şiddet konusunda çalışmalar yürütüldü ama görüyoruz ki AKP döneminde kadına yönelik şiddet de yüzde 1.400 arttı, günde 5 kadın öldürülür hâle geldi. Öyle Sayın Bakanın ifade ettiği gibi "Eskiden de kadın ölümleri vardı, şimdi görünür oldu." meselesi büyük bir aldatmacadır.

Evet, eskiden de kadına yönelik şiddet vardı ama sizin döneminizde arttı çünkü sizin döneminizde kadın-erkek eşitliğine dair ortaya çıkan durum kendi elinizle ortadan kaldırıldı. Bu ciddi bir sorun diye düşünüyoruz ve bundan bir an önce vazgeçilmesi gerekiyor. Mesele çünkü sadece bu yasa değil, bundan sonra da birçok çalışmalar yürütülecek. Eğer böyle olmadığı takdirde önümüzdeki dönem kadınlar hâlâ şiddete maruz kalacaklar, her gün kadınlar öldürülecek, her gün aslında biz kadına yönelik şiddeti konuşuyor durumda olacağız. Biz bunları istemiyoruz kadınlar olarak. O yüzden de kadına yönelik şiddet meselesini de siyasi partiler üstü, kadın politikalarını siyaset üstü ele alıyoruz. Kadına yönelik yapılacak her türlü düzenlemeyi Barış ve Demokrasi Partisi olarak destekleyeceğimizi ifade ettik.

Sayın milletvekilleri, kadın örgütlerinin bu yasa tasarısına ilişkin birkaç önemli tespiti var, eksik olarak, hâlâ eski yasa tasarısı sanki görüşülüyormuş gibi denilse de bunları birkaç başlıkta sizlere sunmak istiyorum.

Kadın örgütlerinin yasaya ilişkin başlıca talepleri şudur: Ayrımcılık yasağı, fiilî eşitsizlikler gibi şiddetin arkasındaki dinamiklere dair düzenlemelere yer verilmesi, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ifadesinin yasaya eklenmesi, mağdur yakınlarının ve şiddete tanıklık edenlerin de koruma kapsamına alınması, kadın örgütlerinin şiddet ile ilgili her türlü davada müdahilliklerinin kabul edilmesi, sığınaklar ve cinsel şiddet kriz merkezlerine ilişkin düzenlemeler yer alması, tedbir kararlarının gerektiğinde süresiz verilmesi, çocukların velayet hakkının koruma sürecinde kadının talebiyle şiddet mağduru tarafından kullanılacağı, çocukların şiddet uygulayan ile kişisel ilişkisinin bu süre boyunca kaldırılacağı veya denetime tabi tutulacağı düzenlemelere yer verilmesi, şiddet uygulayanların yanı sıra şiddeti azmettirenlere ve yardım edenlere karşı da tedbir alınması ve bu kişilerin de tedbir kararına aykırılıktan ötürü cezalandırılması, hâkim ve savcılar dahil olmak üzere bu vakalarda görev alacak herkese yönelik kadının insan hakları, toplumsal cinsiyet, kadın-erkek eşitliği konularını içeren eğitimler verilmesi. Bu yasada kısmen eğitim düzenlemesi var ancak bu eğitimi kim yapacak, hangi kadroyla yapılacak, nerede başlayacağı meseleleri çok muğlak çünkü hâkim ve savcılar çoğu zaman kadınları aslında geleneksel toplumsal cinsiyet algısına göre, erkek algısına göre yargılamakta, bu ciddi bir sorun.

Yine, şiddetle ilgili yasal başvuru süreçlerinde taraflar arasında ara buluculuk ve uzlaşma girişiminde bulunamayacağının düzenlenmesi. Bu ara buluculuk meselesi ciddi bir durum, yasada yok ancak genel olarak zihniyette kadınlar şiddete uğradığında genel de evine gönderiliyor "Gidin bu işi çözün." ya da ara bulucular bulunuyor. En son mesela Adana'da yaşanan olay. Genç kadın 8 defa savcılığa suç duyurusunda bulunmuş ama sonra ölümden kurtulamadı çünkü savcılık gereğini yerine getirmedi. Birçok vakada benzer durumla karşılaşıyoruz. Yani başvuru var, bunun dışında gereğini yapmıyor çünkü oradaki kolluk kuvvetleri, idare amiri, hâkim, savcı aslında erkek egemen zihniyete göre yaklaşıyor, erkekçe düşünüyor, dolayısıyla ona göre karar veriyor bütün duygusu, hissiyatı buna göre olduğu için. Bunun önlenmesi gerekiyor, bu konuda mutlaka eğitim verilmesi şart.

Yine, yasanın uygulanmasını etkili şekilde izleyecek ve denetleyecek "şiddet önleme ve izleme merkezleri"nin kurulması ve kadın örgütleriyle eş güdümlü çalışması? Bu merkezler kuruluyor aslında bu kanun teklifinde ama kadın örgütleriyle eş güdümlü çalışması önemli. Çünkü kadınların olmadığı yerlerde ne yazık ki kadınlar lehine kararlar alınmıyor sayın milletvekilleri. Madem burada bir yasa düzenliyoruz kadınların yaşamını etkileyecek, dolayısıyla aslında toplumun yaşamını etkileyecek, onun için daha sağlıklı şeyler yapmak gerekirdi.

Biz, bu yasa tasarısı konuşulurken Sayın Bakana söyledik, "Tamam, 8 Marta ulaştırmak, kadınlara bu konuda müjde vermek önemli bir şey, biz de bunu isteriz. Ancak bu yasayı iyi çalışalım, birlikte çalışalım ve gerçekten bir daha düzenlenmemek üzere bir yaklaşım sergileyelim." Sanırım Meclis Başkanımız söylemişti; artık her gün yasa şeyine döndü burası, sürekli yasalar çıkartıyoruz çünkü çıkarttığımız yasalar yeterli olmuyor, sonra onu düzenlemek için yasalar çıkartıyoruz, fiiliyatta bu eşitliği sağlayamıyoruz.

Yine, sayın milletvekilleri, tabii -biraz önce de söyledik- mesele yasalar değil, mesele bu yasaları uygulayan kişiler. Eğer uygulayan kişiler gerçekten eşitlik politikalarına inanmıyorsa, bu ülkede kadın ve erkeğin eşit olduğuna inanmıyorsa yapacağı uygulamalar da buna göre geliyor. Dolayısıyla, bu ülkenin yapması gereken temel şeylerden birisi kadın ve erkek eşitliğini sağlamak. Bu Parlamento, Avrupa Sözleşmesi'ni, kadına yönelik sözleşmeyi, Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi'ni ilk imzalayan ülke olmakla övünüyor. O sözleşme çok önemli; evet, kadın erkek eşitliğini içeren bir nokta. Özellikle "özel alan" diye tabir edilen, aile içi şiddete yönelik önlemlerin alınması konusunda önemli kararları var. Biz, bu Parlamentonun bunu uygulamasını bekliyoruz. Sadece imzaladık, burada kalsın değil. Bunun için de burada zihniyet değişimi önemli.

Yine, sayın milletvekilleri, tabii ki kadınların sorunları sadece işte bu yasalarla düzenlenecek sorun değil, sadece şiddet sorunu değil, kadınlar birçok alanda aslında ciddi olarak sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Özellikle kadın istihdamı sorunu Türkiye'nin en büyük sorunlarından birisidir. Türkiye, 2011 Temmuz ayı istatistiklerine göre, yüzde 30 kadın istihdamı oranıyla Avrupa Birliği ülkelerindeki yüzde 62'nin çok gerisinde yer almakta. Yine, kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 30'larda seyretmektedir. İşsizlik oranı tüm Türkiye için yüzde 11'lere çıkmış durumdayken kadınlar için bu oran yüzde 13'lerde.

Kadınların iş gücüne katılım oranlarına baktığımızda ise tablonun 2002 yılından beri hiç değişmediğini görmekteyiz. Yani, o kadar yasal düzenlemeler yapıyoruz, sözde kadınlar lehine etkinlikler yapıyoruz ama 2002'den beri, yani sizin iktidarınızdan beri hiç değişmiyor bu tablo ve kadınlar giderek yoksullaşıyor. Aslında, bu yoksulluk aynı zamanda kadına şiddet olarak dönüyor. Bu, şiddet politikalarının ortadan kaldırılması meselesi açısından da önemli.

OECD Kadın Raporu'na göre yüzde 20'lerin altına düşmektedir Türkiye'deki kadınların istihdam oranı, oysa bu oran Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 45 civarındadır. Biz her yasayı Avrupa'ya göre çıkarıyoruz ya, niye istihdamı Avrupa'ya göre düzenlemiyoruz o zaman? Yani Avrupa Birliği sürecinde, bütün yasalarımıza oradan atıfta bulunuyoruz. Bu çok ciddi bir sorun, bunların geliştirilmesi bizim temel sorunlarımızdan birisi.

Yine, diyelim ki ev eksenli çalışan kadınların durumu çok daha vahim. Hani, genel tablo vermek istemiyorum ama bu kadınlar işçi bile sayılmıyor, sömürüleri var. Diyelim ki bir evde çalıştığı için pencereden düşüp hayat mücadelesi verenler var ve ne sigortası karşılanıyor, çünkü bunlar kayıt dışı çalışıyor ve bu kadınların? En azından ILO'nun 189'uncu maddesinin imzalanması konusunda kadın bakanlığımızın, daha doğrusu, kadın bakanlığı değil, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının daha etkin görev alması gerekir diye düşünüyorum çünkü mesele sadece istihdamdaki kadınlar değil, yaşamın alanındaki tüm kadınlarda bu şeyden bahsetmek önemli diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, tabii ki, yani bu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı neler yapabilir meselesinde, aslında bunları yapabilir. Aileyi ve sosyal politikaları yanına getirdiğinizde, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının ortaya çıkartacağı yasa tasarısı da Ailenin Korunması Yasa Tasarısı olur doğal olarak. Oysa aileyi korumanın temel şeylerinden birisi aile bireylerinin daha etkin birey olabilme koşullarını sağlayabilmektir. Şimdi, siz "Aileyi koruyalım." derken aslında aile içerisindeki sorunları hep örtüyorsunuz çünkü aile içerisindeki hiçbir şey yansımıyor. Bu yaklaşımla yapılacak yasal düzenlemelerde ne yazık ki önce aile korunacak, sonra birey korunacak.

Yine, bu "aile" kavramı nasıl olacak? Sadece evli olanlarla mı ifade edeceksiniz? Bu, aile bireyleri içerisindeki durum nedir? Evli olmayan ve birlikte olanlar, diyelim ki imam nikâhlı olanlar -Türkiye'de böyle bir gerçeklik de var- yine diyelim ki bu ülkede eş cinseller gerçeği var, bütün bunları nasıl olacak da bu "aile" kavramı içerisine koyacaksınız, çok merak ediyoruz. Dolayısıyla, bu yasa tasarısı, Türkiye'nin ihtiyacını, kadınların ihtiyacını karşılayan bir yasa tasarısı değildir. Bölümlerde de bu konudaki önerilerimizi, değişiklik önerilerimizi ifade edeceğiz maddelere ilişkin. Bu ciddi bir sorun.

Son olarak, sayın milletvekilleri, tabii, bu Parlamentonun 550 milletvekilinden sadece 78'i kadın. Şu an kadın konusuyla ilgilenen 6 tane kadın var, toplam 10 tane kadın yok, erkekler zaten yok; demek ki ciddi bir sorun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yok olur mu, olur mu?

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - Ben sizi katmıyorum.

Dolayısıyla, bu ciddi bir problem. Yani şu an yüzde 14,2'yle övünüyoruz Parlamentodaki temsil konusunda. Özellikle, bu konuda, AKP İktidarı döneminde politika yapan kadınların ne büyük bir baskıya uğradığını en çok biz biliyoruz. Şu an 500'den fazla kadın arkadaşımız, siyaset yapan, politika yapan kadın arkadaşımız tutuklu ve bu kadınlar siyaset yaptıkları için tutuklu, Türkiye gündeminde de kadın politikası yaptıkları için tutuklu çünkü AKP İktidarının Barış ve Demokrasi Partisini tek yenemediği konu kadın konusu. Yüzde 40 cinsiyet kotası uyguluyoruz, eş başkanlık uyguluyoruz. Bu ülkede 26 kadın belediyesi var, bunun 14 tanesi BDP ama şimdi 3 tane kadın belediye başkanımız tutuklu. Parlamentoda diyelim ki yüzde 30 üzerinde temsil bizim temsilimiz. Avrupa'da sorduklarında bir tek diyorlar ki: "Barış ve Demokrasi Partisine biz kadın konusunda bir şey diyemiyoruz." Peki, ne yapacağız o zaman? BDP'li kadınları tutuklayacağız; kadın da olsa, çocuk da olsa gereğini yapacağız. Kadınlara siyasetin önünde nasıl engel olacağız yaklaşımından öte bir şey değildir. Eğer böyle olmasaydı?

Dün Sayın Bakan, Roboski'ye gitti. Bu ülkenin temel sorunu Kürt sorunu. Oradan, oradaki annelerle ağlarken barış mesajları verdiler. Bu ülkenin temel sorunu bu; bu kadınlar barış meselesiyle ilgilendikleri için tam da gözaltına alındılar, tutuklandılar, bu insanlar "Kürt sorunu çözülsün." dedikleri için? Madem öyle, o kadınların acılarını anlıyorsunuz, o kadınların gözyaşını anlıyorsunuz, o zaman gelin önce politika yapan kadınları özgürlüğüne kavuşturun, en azından 8 Martta onlara açık görüş izni verin. Şimdi, böyle yapmayacaksınız, onun üzerinden gidip politika yapacaksınız, barış meselesine geldiğinizde kılınızı kıpırdatmayacaksınız, sonra diyeceksiniz ki: "Biz kadınlar üzerinde politika yapıyoruz, kadınların gelişmesini istiyoruz." AKP'nin tek derdi, biz bu konuda nasıl reklam yapabiliriz, şunu yaptık, bunu yaptık, dolayısıyla bazı gelişmeler sergiledik diye?

Bu konuda ben bir kez daha özellikle kadınların siyasete katılımı önündeki engellerin kaldırılmasını, TMK'nın bir an önce kaldırılmasını da kadınlar lehine talep ediyorum ve sözlerimi bitirirken bir kez daha tüm kadınların 8 Mart Günü'nü kutluyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Tuncel.