| Konu: | AİLENİN KORUNMASI VE KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUN TASARISI VE TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 75 |
| Tarih: | 07.03.2012 |
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; madde üzerinde verdiğimiz değişiklik üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, bu yasa tasarısı tartışılırken bu kadar az milletvekillinin olması -hem aslında iktidardan hem muhalefetten- Türkiye'de kadın-erkek eşitliğine, kadın politikalarına ne kadar önem verdiğimizin de göstergesi. Hâlâ bu konuda çok yol almamız gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Başka konularda milletvekilleri burada daha heyecanlı oluyor, oysa bu, bizim yaşamımızı etkileyen bir nokta.
Şimdi, genel olarak şöyle bir şey ifade edildi: "Bu kanun tasarısı da kadınlara hayırlı olsun." deniliyor. Oysa erkekler de bundan etkilenecek yani bir bütün yaşamı değiştirecek bir nokta.
Şimdi, genel olarak burada ailenin korunması meselesine karşı olduğumuz yaklaşımı bazı eleştirilere neden oluyor neden aileyi korumak gerektiği üzerinden. Oysa, aileyi koruyalım, evet, ama hangi aileyi koruyacağız? Bu önemli bir nokta. Yani demokratik bir aileyi mi? Aile bireylerine şiddet uygulamayan bir aileyi mi? Gerçekten geleceğimizi ifade edecek bir aileyi mi, yoksa geleneksel aileyi mi?
Sayın milletvekilleri, unutmayın ki erkek egemen sistem, binlerce yıldır -beş bin yıllık bir geleneği var- bütün yaşamımızı, siyaseti, ekonomiyi, politikayı, kültürü, dilimizi buna göre şekillendirmiş durumda yani beş bin yıllık gelenekçi bir yaklaşım, aile modeli bugün 21'inci yüzyılda insanlığın sorunlarına çözüm olmamaktadır. Onun ürettiği geleneksel, öğretilen erkeklik ve kadınlık rolleri, aslında bugün karşı karşıya olduğumuz tablonun sorumlusudur. Bu değişmediği sürece, siz geleneksel aile yapısını korumaya çalıştığınız sürece, ne yazık ki şiddet devam edecektir. Şiddetin kaynağında tahakküm vardır, iktidar vardır, gasp vardır. Şimdi, mevcut durumda, aile kurumu içerisinde tam da bu vardır. Bu değiştirilecek ilişkiler iktidar ilişkisidir; eşitsizlik yok bu temel içerisinde.
Diyelim ki kadın ve erkeğin eşit olmadığı bir ailede çocuklar, yetiştirilen aile bireyleri de eşit olarak yetiştirilmiyor. O açıdan, bu aile kurumunu reddetmek, yeni demokratik, eşitlikçi, aile bireylerinin birbirine tahakküm uygulamadığı, birbirini ezmediği, ne yaş hiyerarşisi ne de kadın-erkek ilişkisini, eşitsizliğini koruyan bir noktada olmadığı bir aile modeli. Evet, bu aileyi koruyalım, destekleyelim ama buradaki korunmak istenen mesele bu değil.
Diğer bir nokta: Özellikle feminizm mücadelesi tam da bu noktanın görünür kılınması açısından önemli bir noktadır. Şimdiye kadar, erkek egemen sistem ve zihniyet, feminizmi hep "erkek düşmanlığı" olarak anlattı. Oysa feminizm, kadın kurtuluş ideolojisidir, kadın perspektifinden bakmaktır topluma. Erkeklerin de bu konuda, kadın bakış açısına göre yeniden sistemi yorumlaması gerekir, aksi takdirde bir değişimden bahsetmek mümkün değildir. O açıdan, aile kurumunu yeniden ele alacağız. Diyelim ki demokratik ailenin gelişimi konusunda birlikte mücadele edeceğiz. Ama geleneksel olarak bize öğretilen kadınlık ve erkeklik rollerini reddederek, kadın ve erkeklik rollerini yeniden tanımlayarak, yeni bir dil oluşturarak, beş bin yıldır bize öğretilen dili, kültürü, kimliği, zihniyeti değiştirerek ancak yeni bir toplum yaratabiliriz; o zaman bu kanunun bir anlamı olacak.
Şimdi kanun çıkıyor; yakında göreceğiz, pratikte hiçbir sonucu olmayacak çünkü bunu uygulayanlar hâlâ erkek zihniyetine göre devam edecek. Hatta birçok kadın bu zihniyeti devam ettiren konumda ne yazık ki.
O açıdan, sayın milletvekilleri, sadece kanun çıkarmak yetmez. "Farkındalık" denildi, evet, farkındalık yaratalım, farkındalık yaratarak toplumsal değişimi, dönüşümü sağlayalım; toplumdaki bireylerin değişimini, dönüşümünü sağlayalım ki bu çıkarttığımız kanunlar, yasalar bir anlam bulsun. O açıdan, işte Adana'dan örnek verildi, kadın 8 defa başvuruyor ama 8 defa da evine gönderiliyor işte aile bireyini korumak adına. Çoğu zaman işte namus adına, çoğu zaman dedikodu çıkmasın diye, çoğu zaman "Aman, nasıl benim kızım böyle olur?" yaklaşımıyla kaç tane kadın öldürülüyor, farkında mısınız? Yani bugün bu zihniyet değil midir namus adına, töre adına, sevgili adına kadınları öldüren ve hepsine de bir gerekçe bulan, kadını suçlayan üstelik? Erkeği hiçbir zaman suçlamıyor. Namus meselesi gelince ilk kadın akla geliyor, hiçbir zaman erkek gelmiyor. Dolayısıyla, bu yaklaşım değişmediği sürece, biz istediğimiz kadar yasal değişiklik yapalım hiçbir anlamı yok.
O açıdan, iktidar milletvekilleri başta olmak üzere bu Parlamentoda bulunan herkese, özellikle erkeklere, toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmadan yeni bir değişim olmaz, şiddet de ne yazık ki ortadan kalkmaz diyorum, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tuncel.