GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AİLENİN KORUNMASI VE KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUN TASARISI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:76
Tarih:08.03.2012

BDP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı'nın ikinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Tüm arkadaşları saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'de kadınların mücadelesi çok uzun geçmişi olan bir mücadeledir. Aile içi şiddet kavramının hiç kullanılmadığı 80'li yıllar sadece bu kavramı bile dilimize oturtmak ve kabul ettirmek için uzun bir mücadele sürecine denk gelmektedir. Türkiye'de kadınlar verdikleri mücadeleler sonucunda kadına yönelik şiddet ve özellikle aile içi şiddetle mücadele konusunda büyük kazanımlar elde etmişlerdir.

Sayın milletvekilleri, uzun bir süre aslında özel alan konusunda feminist politika yürütenler özel alanın politik olduğu, dolayısıyla, özel alanda kadına yönelik şiddetin mutlaka görünür olması gerektiği, aksi takdirde kadına yönelik şiddeti engelleyemeyeceğimiz konusunda yıllarca mücadele etti. Çoğu zaman, iki gündür tartıştığımız, aslında aile kavramı içerisinde bunlar kaybolup gitti. Çünkü geleneksel aile yapısı içerisinde, kadınlar, birçok kez bu aile yapısı dağılmasın diye, çocukları zarar görmesin diye ya da işte, dışarıda dedikodu olur, söz olur, dolayısıyla bana zarar gelir diye çoğu zaman yaşadıklarını anlatma konusunda büyük çekingenlikler yarattı. En çok, artık hayati tehlike olduğunda ya da bu konuda baş edemez noktaya geldiğinde bu başvurular oluyor. Bu, ciddi bir durum diye düşünüyoruz. O açıdan kadınların verdiği yıllardır "Bu özel alan politiktir. Dolayısıyla özel alandaki kadın şiddeti görünür olmalıdır." mücadelesi çok önemli bir mücadeleydi ve şu an Türkiye'de en azından özel alanı tartışabiliyoruz.

Yine bu Kanun Tasarısı'na kadın örgütlerinin, 237 kadın örgütünün büyük bir çabasıyla, bu Kanun Tasarısı'na da ev içi şiddet girdi. Bu, önemli bir kazanım, kadın örgütleri açısından önemli bir kazanım.

Tabii, bu aile içi şiddet meselesinin, korunması meselesinde sığınma evleri ya da sığınaklar önemli bir konu sayın milletvekilleri. Çünkü kadınlar şiddete maruz kaldığında, hayati tehlikesi olduğunda başvuracakları alanlar genelde devlet kurumları oluyor ve çoğu zaman orada evine geri gönderiliyor ve bu kadınlar katlediliyor. Dolayısıyla kadınların yaşamını idame ettirecek bir yaklaşımın olması önemli. Özellikle ikinci bölümde daha çok bu alana ilişkin bazı düzenlemeler var. Ancak burada bazı muğlâk durumlar var. Örneğin, işte, kreş açılması ya da kadınların geçici olarak konaklandırılması meselesinde bütçe meselesi problemli; aslında, Türkiye'de biz bütçe görüşmeleri sırasında hep dile getiriyoruz. Barış ve Demokrasi Partisi olarak hep bunu ifade ettik. Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe mutlaka olmalıdır. Kadınlara bütçe ayrılmalıdır. Çünkü kadınlara yönelik şiddet konusunda bunu çok net görüyoruz.

Yine diyelim ki, bu Kanun Tasarısı'nda, sonunda bir şey var; 362 kadro görevlendiriliyor. Bu, çok ciddi bir sorun. Yani bu kadar, günde 5 kadının öldürüldüğü, her gün kadınların şiddete maruz kaldığı bir alanda bu kadar, sadece 362 kişiyle bu işi yürütmek başlı başına problemli bir nokta.

İkincisi; diyelim ki, buraya ne kadar bütçe ayrıldığı, gerçekten bu kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda, sığınakların yerine getirilmesi konusunda nasıl bir bütçe ayrıldığı meselesi problemli. Bildiğiniz gibi, aslında, nüfusu 50 bini geçen yerlerde, belediyelerde kadın sığınaklarının açılması zorunluluğu var ama bugüne kadar açılan sığınak sayısına baktığınızda çok yetersiz. Yani, yasada bunun olmuş olması çoğu zaman uyguladığı anlamına gelmiyor. Bu, problemli bir nokta diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, bu konuda kadın örgütlerinin altını çizmek istediği bazı başlıkları sizlerle paylaşmak istiyorum:

Genel olarak kadınlara yönelik harcamalar için, özel olarak da şiddetin önlenmesi ve şiddete uğrayan kadınlara destek programlarının hayata geçirilmesi için kamu ve yerel yönetim bütçelerinde ödenek ayrılmalı. Bu bütçeler, toplumsal cinsiyet eşitliğinin farkında olan bir bakış açısıyla hazırlanmalıdır çünkü çoğu zaman, harcanan bütçenin de nereye harcandığı, hazırlanan bütçenin de nasıl harcandığı, nereye harcandığı önemli bir konu.

Yine, yerel yönetimler, öncelikle bağımsız kadın kuruluşlarının açacakları bağımsız sığınakları, onların iç işleyişine müdahale etmeden, mekân ve finansman olarak desteklemek durumundadır çünkü kadın bakış açısına sahip olmayan bir bireyin kadın sığınaklarında görevli olması orada başka sorunlara neden oluyor.

Yine, yerel yönetimler ve bağımsız kadın örgütlerince açılacak, işletilecek sığınaklarda aşağıdaki evrensel ilkeler gözetilmelidir:

Sığınakların adresleri gizlidir, törenle açılmazlar ve başvuran kadınlar hakkında bilgiler gizli tutulur.

Kadınlar arasında yaş, cinsel tercih, sınıf, sakat olma, din, mezhep, dil, meslek, medeni hâl, milliyet, renk, siyasi görüş ve benzeri duruma göre ayrım gözetmezler.

Sığınaklarda hiçbir kadına veya çocuğa baskı ve şiddet uygulanmaz.

Sığınaklarda çalışmalar yalnızca kadın bakış açısına sahip kadınlar tarafından veya toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi almış kişiler tarafından yürütülür.

Sığınaklar kadınları ve çocukları birlikte kabul eder.

Sığınaklar kadınların ve çocukların güvenliğini sağlamak zorundadır.

Kadınların şiddeti yaşıyor olmaları esastır ve kadınların söyledikleri geçerlidir. Yani, kadın beyanı esastır konusunda kadın örgütleri çok mücadele etti. Bu, kısmen uygulanıyor ama hâlâ ciddi bir sorun. Kadınların şiddeti yaşıyor olmaları esastır. Bu dikkate alınmalı.

Sığınak ortamı, kadını şiddetten kurtarmanın yol ve yöntemlerini kendisinin bulabilmesi için teşvik edici olmalıdır.

Kadınlara, şiddetsiz bir hayat kurabilmek için ihtiyaç duyduğu tıbbi, psikolojik, hukuki danışmanlık, meslek kursları ve iş bulma olanakları ile çocuk bakım desteği sağlamalıdır.

Sığınakta, kadının öz güvenini yeniden kazanmasını sağlayacak bir yaşam ortamı yaratılmak durumundadır. Çünkü genelde şöyle bir şey oluyor: Kadınlar sığınaklara gittiğinde zavallı, yazık, aslında korumaya muhtaç, özgür bir birey olma durumunda değil, daha çok öz güvenini kaybeden, toplumda kendisini ifade etmeyen bir nokta üzerine geliştiriliyor; bu, psikolojik olarak da kadınların yaşamını devam ettirmelerini engelleyen bir konu, buna mutlaka itiraz etmek gerekiyor.

Kadın sığınaklarının adresinin gizliliği hem de kadınlara sığınak dışındaki gerekli destekleri vermek için sığınakların mutlaka kadın danışma merkezleri ile birlikte açılması gereklidir.

Kanun tasarısında geçen barınma evleriyle sığınaklar tamamen farklı şeylerdir. "Barınma evi" gibi kavramlar kadına yönelik şiddeti toplumsal bir sorun olmaktan çıkarıp kadını esirgenmesi, korunması gereken bir nesne; kadına yönelik şiddeti ise kadının kendi sorunu hâline getirmekte ve kadını değişmeden aynı durumda ve aile içindeki geleneksel rolü içinde kalmaya zorlamaktadır. Oysa, sığınaklar, sadece kadınların can güvenliğini sağlayacak ya da erkek şiddetinden uzaklaştırıp biraz olsun nefes almalarını kolaylaştıracak mekânlar değil, aynı zamanda diğer kadınlar ve çocuklarıyla şiddetsiz bir ilişki kurabilecekleri ve giderek şiddetsiz bir hayatın mümkün olduğunu keşfedecekleri mekânlardır. Bu nedenle, yukarıdaki ifadeler yerine "sığınak" kullanma, "barınma" yerine "sığınak" kullanılması kadın örgütleri tarafından önerilmektedir.

Değerli milletvekilleri, töre ve namus adına işlenen cinayetlere Türkiye'de çoğu kez rastlıyoruz. Özellikle bu iki kavram kadın cinayetlerini, kadın ölümlerini masumlaştıran, aslında erkekleri bir şekilde kurtarmaya yönelik bir yaklaşımdır, mutlaka bundan vazgeçilmesi gerekiyor. Namus, kadınların bedenleri ve cinsellikleri üzerindeki güçlü, yaygın, örgütlü ve içselleştirilmiş bir ataerkil tahakküm mekanizmasıdır. Namus, kadınların yaşadığı insan hakları ihlallerini dile getirmelerini engeller, erkeklerin iktidar ve statülerini pekiştirmesini sağlar ve bu yolla kadınların bedenini metalaştırır.

Yasanın uygulanabilmesi için madde önerilerimizde de belirttiğimiz üzere emniyet güçleri, hekimler, hâkimler, savcılar ve avukatlar arasında meslek içi eğitimler düzenlenmelidir.

Kadınlar haklarını öğrenirken ana dilde bilgilendirilmeli, ana dilin kullanılması eğitim politikasında da desteklenmelidir. Şiddet mağduru ya da bu mağdur olabilecek kadınlara ulaşıldığında bildiği tek dil Kürtçe ise ya da Lazca ise ya da Ermenice ise o zaman bu dilden mutlaka kadınlara ulaşmak gerekiyor. Bu noktada en eksik olan bölüm bu, çünkü biz "Ana dilde eğitim meselesi." dediğimizde sadece politik bir talep olarak ele alıyoruz. Oysa birçok kadın, özellikle Kürt kadınları kendi dertlerini, meramlarını bile anlatamayacak bir noktada, çünkü başka bir dil bilmiyor, Türkçe bilmiyor. Mutlaka kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda ana dil meselesi önemli. Özellikle bölgeye Kürtçe bilen görevlilerin gönderilmesi, psikolog, sosyolog, hukukçuların gönderilmesi önemlidir. Aksi takdirde, biz bu sorunları çözemiyoruz. Zaten kadınların birçoğu güven sorunu da yaşıyor, yani kendi dilini konuşamadığı, kullanamadığı kişiler açısından da bunlar ciddi bir problem.

Sayın milletvekilleri, tabii bugün bu yasa geçecek. Bu yasanın geçişi bizim açımızdan da önemli, yani biz muhalefet ediyoruz bazı durumlara ama mutlaka geçmesi konusunda da mücadelemizi yürüteceğiz. Ama bir kez daha belirtmek istiyorum, bu yasanın uygulanabilmesinin bazı koşulları var, ek tedbirler alınması gerekiyor. Örneğin bütçe nereden karşılanacak, bu konuda zihniyet değişimi nasıl gelişecek? Yani Sosyal Politikalar Bakanlığının bütçesini biliyoruz, bu bütçeyle bunu önlemek çok mümkün değil. Dolayısıyla, ek tedbirlerin alınması gerekiyor. Aksi takdirde "Olanaklar yok, koşullar yok." denilerek aslında kadınlar yeniden evine gönderilecek diye düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tuncel.