GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:44
Tarih:21.12.2011

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Çok Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek için söz aldım. Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Ancak, sözlerime başlamadan önce, bugün ülkemizin ve milletimizin önünde çok önemli bir konu olan Fransa'daki hadise üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin duygularını, düşüncelerini de ifade etmekle başlayacağım.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve camiası olarak, Türk milletini soykırım yapmakla, katliam yapmakla suçlamak cüretine kalkan bazı gafiller, özellikle ve başta soykırım yapmayı suç sayan bir kanun teklifini, tasarısını Fransız Parlamentosuna sunan Fransa Hükûmetini ve bunu gündemine alan Fransız Parlamentosunu şiddetle, nefretle kınıyoruz. Fransız parlamenterlerin bu yanlışlıktan geri döneceğini ümit etmek istiyorum ama yanlışta ısrar ederlerse biz, bunu bir düşmanlık olarak kabul edeceğimizi ve Türk milletinin dostluğuna herkesin ihtiyacı olduğunu tekrar hatırlatmak ihtiyacını duyuyoruz. Bu bir millî konu, bu bir millî dava, bu davada tüm milletimiz başta Milliyetçi Hareket Partisi camiası olarak ne yapılması gerekiyorsa onu yapmak noktasında siyasi iktidardan da gereken tavrı beklediğimizi ifade ediyorum.

Değerli milletvekilleri, buraya çıkarken bir diğer acı haber, bir önemli bir haber daha ulaştı: Diyarbakır'da maalesef müessif bir kaza olmuş, 24 vatandaşımız bir trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. Hakk'ın rahmetine kavuşan bu vatandaşlarımıza yüce Allah'tan rahmet diliyorum, ailelerine, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.

Değerli milletvekilleri, bütçe konusunda konuşmaya başlamadan önce, öncelikle, bu bütçenin -işte son konuşmalarını yaptığımız şu gününde- hazırlanmasında emeği geçen tüm bürokratlara, bakanlık bürokratlarına, siyasilere, bu bütçenin Komisyonda ve Genel Kurulda bu noktaya gelmesine katkı veren tüm milletvekillerine, başta grubumuz mensubu sayın milletvekillerimize, arkadaşlarıma ve bizim bu çalışmalarımıza gece gündüz demeden katkı veren Meclis personeline huzurlarınızda öncelikle teşekkür ediyorum.

Şunu bir daha ifade ediyorum: Bütçe çalışmaları Türkiye Büyük Millet Meclisi ve siyaset kurumu için önemli ve değerli bir faaliyettir. Bunu yapabilmiş olmamızın, bu Meclisin açık olmasının, demokrasimizin işlemiş olmasının değerini ve kıymetini bilmek durumundayız. Bunu önemsiyoruz ve bunun için demokrasimizin, Meclisimizin kıymetini bir daha ifade ediyorum.

Bundan sonra sorumluluk siyasi iktidarındır, artık, bu bütçenin uygulanması ve sonuçlarının hesabını sayın Hükûmet vermek durumundadır.

Değerli milletvekilleri, -sizler de biliyorsunuz, birçok defa tekrarlandı- bütçe görüşmeleri aslında ülke gündemi üzerinde bir genel görüşmedir, burada yapılan müzakereler de çok değerli birer siyaset belgesidir. Biz bu bütçe konuşmalarında, bütçe müzakerelerinde millete ait olan kaynakların nasıl kullanılacağını, nasıl kullanıldığını burada birlikte değerlendiriyoruz. Bütçe görüşmelerinde, toplum, kendi kaynaklarının kullanılmasını, milletvekilleri, muhalefet milletvekilleri tarafından denetlenmesini birlikte izlemektedir. Değerli milletvekilleri, buna "bütçe hakkı" deniyor; bütçe hakkı, toplumların demokratik gelişmişliklerinin en önemli ölçüsüdür. Eğer bir toplum, milletvekilleri, Parlamentosu vasıtasıyla kaynaklarının nasıl kullanıldığını sorgulayabiliyorsa demokratik olgunluğa erişti demektir. Biz, bu anlamda, bütçe müzakerelerini çok değerli buluyoruz.

Bütçe görüşmelerinde, aslında?

BAŞKAN - Sayın Şandır, bir dakikanızı rica edebilir miyim.

Değerli milletvekilleri, konuşmaları dikkatle takip edebilmemiz bakımından bu uğultunun kesilmesi lazım. Ayakta konuşan arkadaşlarımız konuşma ihtiyacını duyuyorsa bu ihtiyaçlarını kulislerde gidermelerini hassaten rica ediyorum.

Buyurun Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Süremin ilavesini isterim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Adaletimden emin olabilirsiniz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bütçe görüşmelerinde siyasi partiler ülke ve millet için gelecek öngörülerini, ülke için tehdit algılamalarını, tedbir ve yatırım önceliklerini bu müzakerelerde ifade ederler. Aslında, bütçe görüşmeleri siyasi partilerin misyon ve vizyon sahnesidir ve bu sahnenin seyircisi de Türk milletidir, büyük milletimizdir.

Bütçe görüşmelerinde, aslında, iktidar, icraatının hesabını verebilmek imkânına sahip oluyor değerlendirebilirse; kesin hesap kanunuyla da aslında kendini ibra ediyor, çok değerli, çok önemli bir imkân. Muhalefet milletvekilleri için, muhalefet partileri için de bu konu, millet adına denetim görevini yapabilecekleri bir alan olarak değerlendirilmelidir. Ayrıca, muhalefet milletvekilleri, muhalefet partileri iktidar projelerini de bütçe görüşmelerinde topluma sunabilmek imkânlarına sahip olurlar.

Değerli milletvekilleri, biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bütçe görüşmelerini bu anlam ve kapsamda değerlendirdik ve bu konuda milletvekillerimiz çok sayıda soru sordu, çok sayıda konuşmalarında önerilerde bulundu. Her bütçe müzakereleri sonrasında, bizim grubumuz bu türde çalışmalar yaparak Hükûmete bu görüşmelerde sunulan projeleri, önermeleri böyle kitap hâline getiriyoruz ama bugüne kadar, 10'uncu bütçesini görüştüğümüz AKP İktidarı muhalefetin bu türlü önermelerine ihtiyaç duymadı, değerlendirmeye de almadı maalesef. İnanıyorum ki birazdan Sayın Canikli çıkacak "Ne öneriyorsunuz yani? Hep tenkit ediyorsunuz." diyecek ama her defasında biz bunu söylüyoruz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Demeyeceğim, demeyeceğim.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Burada, her bütçe sonrasında, Milliyetçi Hareket Partisi milletvekillerinin proje önerileri böyle kitaplar hâlinde raflarda beklemektedir.

Aslında, bütçe müzakerelerinin bu kapsamda yapılması gerekirken siyasi iktidarı, iktidar partisi grubunu bu yaklaşım içerisinde bir türlü göremedik. Her aralık ayında aynı nakarat, aynı şeyleri dinliyoruz. Yine rakamlara takla attırıyorsunuz, muhalefeti suçluyorsunuz, övünüyorsunuz, ilgisizlik, tahammülsüzlük. Sözde birleşim yapıyoruz, müzakere ediyoruz ve ülke kaynaklarının nasıl kullanıldığını, kullanılacağını müzakere ediyoruz ama ilgisizlik buranın temel karakteristiği oldu. Vizyonu olmayan konuşmalar ve ne yazık ki bu defa dozu artan, Başbakana methiyeler. Yani buna Sayın Başbakanın ihtiyacı yok sayın iktidar partisi grubu milletvekilleri ama burada her defasında her çıkan konuşmacınızın temel konuşma karakteristiği bu, geçmişi suçlamalar ve Sayın Başbakana methiyeler. Ne yazık ki üzülerek söylüyorum, bütçe görüşmeleri, bir anayasal zorunluluk, bir şekil şartının yerine getirilmesinin ötesine geçemiyor hâlbuki, başta da arz ettiğim gibi, çok değerli bir fırsat ve imkândır.

Değerli milletvekilleri, öncelikle her defasında olduğu gibi, şunu tekrar ifade edeyim: Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu millete, bu ülkeye bir gram hizmeti dokunan kim varsa ona şükranlarımızı sunuyoruz, hangi iktidar varsa ama biz bu milleti her şeyin en güzeline, en çoğuna layık görüyoruz, azla yetinmemizi beklemeyin. Bu sebepten dolayı bu bütçeyi yeterli bulmuyoruz, yaptığınız savunmayı yeterli bulmuyoruz, politikalarınızı bu anlamda tenkit ediyoruz ve bir şey daha söylüyoruz size, iktidarlar övünmemeli. İktidarlar milletten aldıkları yetkiyle millete verdikleri sözü, görevlerini yerine getiriyorlar. Buraya çıkıp da "Şunu yaptık, bunu yaptık." diyerek milletin başına kakmaya hakkınız yok, bu yanlış ve bunu o kadar rahatsız edici bir üslupla yapıyorsunuz ki her defasında konuşuyoruz, bu sizde bir gelenek hâline geldi. Aslında, her defasında yine söylüyoruz, diyoruz ki: Siz bu ülkeyi, bu milleti nerede görmek istiyorsanız orayla mukayese ederek bugünü mukayese ediniz, bugünü konuşunuz. Geriye bakarak 2002'nin rakamlarıyla teraziye çıkmak yakışmıyor.

Bu sebeple biz, bu müzakereleri iktidar açısından kaybedilmiş bir fırsat olarak görüyoruz. Aslında, bu karakterinizi sorgulamak da gerekiyor. Bütün ısrarımıza rağmen, onuncu yıla girdik, dokuz yıl sonra, yine aynı: bakanıyla, Sayın Başbakanıyla, konuşmacılarıyla, ısrarla 2002'ye endeksli bugünü değerlendirmek, geleceği öngörmek saplantısından kurtulamadınız. Bu neyin kompleksi? Hangi kompleksin dışa vurumu? Bunu gerçekten anlamakta zorlanıyoruz. Nedir yani? Bir vicdan azabı mıdır? Görevi başaramamış olmanın suçluluğunun dışa vurumu mudur?

Değerli milletvekilleri, her ne ise bunu biz sağlıklı bir ruh hâli, sağlıklı bir siyaset anlayışı olarak değerlendirmiyoruz yani bu sözlerimi ağır bulabilirsiniz ama sayın bakanlar burada, şahıslarını ilzam etmiyorum ama bir sayın bakan çıktı burada, hepinizin gözünün içine baka baka, 2002 öncesini "zulüm dönemi" olarak niteledi. Var mı böyle bir hak değerli arkadaşlar? Zulüm dönemi yani bu ülkede ne yapıldıysa sizin dönenimizde yapıldı, geçmişte hiç iyi bir şey yapılmadı! Bu, sağlıklı bir ruh hâli değil. Bunun size de faydası yok, ülkeye de faydası yok.

Yine söylüyoruz, artık, kendinizi kendinizle mukayese ediniz, dokuzuncu yılını doldurdu iktidarınız. Kendinizi OECD'yle mukayese ediniz, kendinizi üyesi olmak için çırpındığınız Avrupa Birliğiyle mukayese ediniz, Amerika Birleşik Devletleri'yle mukayese ediniz. Yani buna gücünüz mü yetmiyor, buna ufkunuz mu yetmiyor ya da başaramamış, becerememiş olmanın acziyle burada geçmişi suçlayarak kendinizi millete mi anlatmaya çalışıyorsunuz; bunu anlamak mümkün değil.

Aslında bir soru sordum ben daha önce, gene soruyorum: İktidarınız dokuz yılını doldurdu. 2002'de var olup da bugün unuttuğumuz bir sorun var mı değerli arkadaşlar? Hangi sorun çözüme kavuştu, hangi sorun? İşte, biraz önce, yani güpegündüz, Diyarbakır yolunda, Diyarbakır Batman arasında bir trafik kazası oluyor, 24 vatandaşımız hayatını kaybediyor. Neyin övünmesindesiniz?

İSMAİL AYDIN (Bursa) - Kazayı da mı Hükûmet yaptı?

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Bununla Hükûmeti suçlamak?

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Yani Hükûmeti suçlamak meselesi değil, bir sonucu ifade etmek açısından söylüyorum. Burada övünmek için sebep yok. Dün hangi sorun varsa bugün de var.

Değerli milletvekilleri, yine söylüyorum: Dokuz yılın sonunda -elinizi vicdanınıza koyun, bizi milletimiz izliyor- insanımızın hayatında iyiden yana, güzelden yana ne değişti? Değişikliği?

SONER AKSOY (Kütahya) - Her şey değişti, her şey.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Her defasında Soner Bey böyle söyler. Ama bu değişikliği yeterli buluyor musunuz? Siz milleti bununla avunmaya mecbur mu tutuyorsunuz? Neden?

SONER AKSOY (Kütahya) - Seçimler bunu gösteriyor, seçimler.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, rica edeceğim. Bakınız, yeri geliyor bu kürsüden İç Tüzük hükümlerini tartışıyoruz. Laf atmak bizim İç Tüzük'ümüzde yok. Nasıl olsa partiler adına konuşmalar yapılıyor. Cevap verilmesi gereken hususlara parti sözcüleri ya da Hükûmet cevap verecektir. Rica edeceğim, bu alışkanlığımızdan vazgeçelim, iyi bir görüntü olmuyor vatandaş nezdinde de.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bakın, sayın milletvekilleri, dokuz yıl sonra ulaştığınız üç sonuç var, Sayın Hükûmet de burada:

Birincisi: Biraz önce Sayın Münir Kutluata çok teknik, güzel hazırlanmış bir konuşmayla ekonomideki durumu size anlattı. Bir sonuç olarak söylüyorum: Dokuz yılın sonunda Türkiye'yi üretimden çıkardınız; artık, Türkiye üretmiyor. Hiç gezelemeyin, Türkiye üretmiyor. Artık üreten ve istihdam yaratan bir ekonomiden borçlanarak tüketen bir ülkeye dönüştük. Rakamları biraz önce söylendi.

İki: Uyguladığınız açılım politikalarıyla bu ülkenin, bu milletin kardeşliğini parçaladınız, birliğini parçaladınız. Bugün bu ülkede Sayın Başbakanın bile şikâyet ettiği gelişmeler yaşanıyorsa bunun sorumlusu, müsebbibi sizlersiniz.

Üçüncüsü de: Maalesef, cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana ilk defa komşularımızla bir savaşın eşiğine geldik. Üç sonucunuz var. Bu sonucun bu millete ve bu ülkeye çok büyük maliyetleri olacağı kanaatindeyiz.

Benim dostça bir uyarımı, bir üzüntümü de sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu üç sonuçtan öte bir sonucunuz daha var. Kendinize isim olarak aldığınız, kendinizi tanımladığınız, milletimizin çok önemli değerleri olan muhafazakârlık ve demokratlığın da içini boşalttınız. Tüm sonuçlardan daha tehlikeli bir şey.

Değerli milletvekilleri, üzülerek söylüyorum, inancımızda tanımlanan veya sizin başlangıcınızda yaşadığınız muhafazakâr duyarlılıkla bugününüzü mukayese edebilir misiniz? Bu konuda ölçümüz, önderimiz Hazreti Peygamber'in hayatı değil mi? İktidar gücüyle saltanata dönüşen zenginliğinizi nasıl izah edeceksiniz? Üzüntü verici bir sonuç.

İki: Demokratlık. Her gün gazetecilerin tutuklandığı bir ülkede demokrat olmaktan bahsedilebilir mi?

Bir başka şey: Siz milletin iradesiyle iktidar olduğunuzla övünüyorsunuz ve her defasında milletin iradesini buraya getirerek diyorsunuz ki: "Aldığın oy kadar konuş." Ama milletin iradesiyle seçilmiş milletvekillerini hâlâ tutuklu tutuyorsunuz ve bu konuda parmağınızı oynatmıyorsunuz. Bunun neresi demokratlık? (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Sayın Hükûmete buradan soruyorum, sayın bakanlara: "Büyüdük." diyorsunuz, "10 bin dolar oldu fert başına millî gelirimiz." diyorsunuz ama işsizliği bitiremediniz; hâlâ üniversite mezunu gençlerimizin işsizlik oranı yüzde 20'ler dolayında. Toplumun, özel sektörün tasarruf oranı 1/3 oranında düştü. Hani "Büyüdük, zenginleştik." diyordunuz? Gayrisafi millî hasılasının yüzde 18,6'sıydı, şimdi 13'lere düştü. Zenginleşsek biraz tasarrufumuz olmaz mıydı? Nerede bu büyüme? Hane halkının gelirleri 2,5 kat artarken borçları 14,2 kat, 14,2 misli artmış. Nerede bu büyüme değerli arkadaşlar?

Varlıklarımız yabancıların eline geçti; TÜPRAŞ'ı, PETKİM'i, Petrol Ofisini, Telekomu, bankaları, sigortaları? Birçok şirket yabancının mülkiyetine geçti. Yeni bir PETKİM kurabildiniz mi? Yeni bir TÜPRAŞ kurabildiniz mi? Nerede bu büyüme? Kim büyüdü Türkiye'de? Bugün ülkemizde yaklaşık çalışabilir durumda olup da çalışamayan, iş bulmaktan ümidini kesmiş insanlarımız dâhil 4,5 milyon insan işsiz, 5 milyon insan asgari ücretle çalışıyor. 9,5 milyon insan yeşil kart sahibi, 10 milyon emekli, 20 milyon köylü, 2 milyon memur açlık değilse bile yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bunun büyüme neresinde? Olana şükredelim, bu millete hizmet edene teşekkür edelim ama burada gelip de milletin gözünün içine baka baka övünmenizin anlamı yok.

Değerli arkadaşlar, daha dün yayınlandı, nüfusumuzun yüzde 10'u millî gelirin yüzde 2,1'ini alıyor, yine nüfusumuzun diğer yüzde 10'u millî gelirin yüzde 32,2'sini alıyor, tam 12 kat fark var. Sefaletle safahat, ateşle barut misali yan yana yaşıyor. Allah korusun bu nereye kadar böyle devam edecek?

Bir başka şey -Sayın Bakan buradaysa kusura bakmasın- 134 milyar dolar ihracat yapmakla övünüyorsunuz ama Sayın Cumhurbaşkanı buraya geldi dedi ki: "1  dolarlık ihracatın içerisinde 82 sent ithalat var." Siz 18 sentle Türkiye'yi büyüttüğünüzü nasıl söylüyorsunuz yani? Siz kendinizi akıllı, milleti  aptal mı zannediyorsunuz? (MHP sıralarından alkışlar) 18 sentle neremiz büyüyor değerli arkadaşlar? Kaldı ki bu 18 sentin ne kadarı kâr olarak bu topluma, istihdam olarak bu topluma yansıyor o da bir ayrı hesap.

Değerli arkadaşlar, Sağlık Bakanlığının bir Ruh Sağlığı Eylem Planı yayınlandı, sizin Hükûmetinizin -Sayın Bakan burada zannediyorum- deniliyor ki: Türkiye'de nüfusun yüzde 18'i yaşam boyu bir ruhsal rahatsızlık geçiriyor. Toplum cinnet geçiriyor."

"2002" diyorsunuz, 2002'deki hapishanedeki tutuklu hükümlü sayısının tam 2 katına çıktınız, daha fazla 120 bini geçtiniz. İcra dairelerindeki dosya sayısı 15 milyon adedi  geçti.

Değerli arkadaşlar, iyi değilsiniz, iyi değilsiniz. İkinci sonucunuz, milletin birliğini bozdunuz. Süre gerçekten az ama bu konuya dokunmasak olmaz.

Değerli arkadaşlar, çok kötü durumda olabiliriz, uygulanan ekonomik politikalarla yoksul olabiliriz, düşebiliriz ama birliğimizi koruyabilirsek düştüğümüz yerden tekrar kalkarız ama bugün başlattığınız açılım politikalarıyla, demin de ifade ettiğim gibi, Sayın Başbakanın ifadesiyle, bugün ülkede paralel devlet yapılanmasına ulaştınız.

Sayın Başbakan diyor ki: "Türkiye'de bir grup, Türkiye Cumhuriyeti devletinin dışında, toplum içinde bir paralel devlet yapılanması kuruyor." Rüzgâr ektiniz, fırtına biçiyorsunuz. Çok ekonomik sıkıntılarımız olabilir, dış politikada sıkıntılarımız olabilir ama milletimizin birliğini parçalarsak ayağa kalkamayız. Bu sizin eseriniz.

Sayın Başbakan "Kürt kimliğini tanıyorum." diyerek bu toplumun içerisinden yeni bir siyasi kimlik oluşturdu. Bu milletin oylarıyla iktidar olmuş, Başbakan olmuş bir siyasi kimliğin kalkıp "Türk milleti kimliğinin dışında bir başka kimliği tanıyorum." demesi, inanın değerli arkadaşlar, üzüntüyle ifade ediyorum, gaflet ötesi bir davranıştır. Şimdi, o kimliğini tanıdığınız, "Dağdan inin, gelin siyaset yapın." diye davet ettikleriniz işte bugün ülke içerisinde paralel devlet yapılanmasına ulaştılar. Ne yapacaksınız? Biz, size ısrarla söyledik bu yolun yanlış olduğunu, sürekli uyardık.

Sayın Genel Başkanımız 2004'ün 15 Haziranında bir bildiri yayınladı, dedi ki: "Bu gidiş iyi değil, bu gidiş kardeş kavgasına sebep olur, gelin sorumluluk duygusu içerisinde, sağduyulu davranın, bu bölücülük akımını durdurun." Ama bizi o zaman suçladınız. Yetmedi "Alt kimlik, üst kimlik" diye "Türkiyelilik kimliği" diye kimliğimizi sorguladınız. Yani bir insanın aidiyetini, mensubiyetini, kimliğini elinden alırsanız, dalından kopmuş yaprak gibi? Kimliğini sorguladınız. Sonuçta bugün bu ülkede bir başka kimliğin asabiyyetinde ayrı devlet kurmak iddiasında terörün silahlı olanıyla mücadele edersiniz sizin müsaadeniz doğrultusunda siyasi bölücülük bugün devlet kurmak aşamasına geldi. Bu sizin eseriniz arkadaşlar. Bu ülkeye yapılabilecek en büyük yanlışlık budur. İhanet demiyorum ama bunu düzeltemezsek yani kardeş olmuş, bin yıldır beraber yaşayan, kanı birbirine karışmış insanları farklılıkların üzerinden kimlikleştirerek milletleştirirseniz onun egemenlik hakkını vermek mecburiyetinde kalırsınız. Bunun adı bölücülüktür. Bu ülkeyi böyle parçalarsınız. Dünyanın her bölgesinde, tarihin her döneminde coğrafyalar böyle parçalanmıştır. Bu sizin eseriniz değerli arkadaşlar.

Değerli milletvekilleri, bölücü terörün siyasi kanadını da silahlı kanadını da şiddetle kınıyoruz, tenkit ediyoruz. Hiç kimsenin böyle bir hakkı yok. Ülkemizin ve milletimizin çok sorunu olabilir ama bu  sorunları bir etnik kimliği özne yaparak tartışırsak ne çözüm buluruz ne bulduğumuz çözüm bu milletin birliğini artırır; ayrışırız, parçalanırız. Ülkemizin demokrasi sorunu var, yönetim sorunu var, yargı sorunu var, çok sorunu var ama bu sorun Türkiye'nin. Bu sorunları çözmek için biz birliğimizi muhafaza ederek, o birliğin gücünde ortak aklı üreterek çözüm üretmek mecburiyetindeyiz.

Bu sebeple ben ilgililerine, bazı arkadaşlarımıza Milliyetçi Hareket Partisi olarak şu hususları ifade etmek istiyorum: Türkiye'de insan hakları ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir demokrasinin yerleşmesi ve gelişmesi gerçekten arzu ediliyorsa ve sorunların çözümü burada görülüyorsa artık bazı şeylerin iyi ayırt edilerek yerli yerine konulması gerekir. Öncelikle, sorumluluk sahibi bütün siyasi çevrelerin ve aydınların, demokrasiyi sadece kendi açılarından tanımlayıp yorumlama alışkanlığından, kendi çıkarlarının ya da ideallerinin hayata geçirilmesinin bir aracı olarak görme saplantısından vazgeçmeleri gerekmektedir. Sürekli kültürel ve etnik farklılıklara vurgu yaparak bunları derinleştirmekle ve hatta kurumlaştırmakla, çalışmakla demokrasi yerleşemez. Sonuçta ortaya, sadece ve sadece daha çok çatışma, farklılaşma ve ayrışma çıkar. Demokrasi, birey, aile, toplum ve devlet arasındaki ilişkilerin, temel hak ve özgürlüklerden başlayarak hukuk devletini yaratacak bir şekilde biçimlendirildiği bir siyasi sistemdir.

Demokratik değerler, hak ve özgürlük sahibi bireylerden oluşan yurttaşların, bu hak ve özgürlüklerinin meşru kaynağını oluşturduğu gibi, yurttaşların devlet karşısındaki sorumluluğunu da tayin eder. Demokratik devlet yapısı bu özelliklere dayalı olmak durumundadır yani etnik alt kimlik, etnisite veya mezhep esasında bir dayatma yapılamaz. Bunlar insanların kendi özelleridir, saygıya değerdir ama bunları dayatarak ne demokratik sistemi ne toplumu ne devleti şekillendiremeyiz. Buna niyetlenen insanların yaptığı bölücülüktür.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, insan haklarına dayalı demokratik cumhuriyet ve devletimizin kuruluş hukukunu, sosyal hukuk devleti ilkelerini, resmî dil ve bayrağın tartışılmazlığını, din ve vicdan hürriyetinin garantörü anlamında bir laik devlet anlayışını, üniter devlet yapısını, sınırlarımızın tartışılmazlığını ve her türlü teröre karşı çıkmak mecburiyetini hepimizin ortak sorumluluk paydası olarak görüyoruz. Burada siyaset yapan aydın olmak sorumluluğunda. Bu ülkenin ekmeğini yiyen, suyunu içen herkesin bu ortak paydada hareket etmesi gerekiyor. Ben, bu anlamda, Sayın Hasip Kaplan'ın, Başbakanın üzerinden "Botan halkı önünde diz çökeceksin." yaklaşımını çok yanlış buluyorum, asla kabul edilmez buluyorum. Bu millet kimsenin önünde diz çökmemiştir arkadaşlar, böyle bir hak yok. (MHP sıralarından alkışlar) Bunun adı kardeşlik değil, bunun adı demokrasi değil, bu resmen düşmanlıktır, bu düşmanlığın da kimseye faydası yoktur. Buna kimse niyetlenmesin.

Değerli arkadaşlar, süre çok az kaldı ama üçüncü konu da dış politikadaki yanlışınızdır. Değerli arkadaşlar, bugün geldiğimiz nokta itibarıyla dış politikada ülkemiz savaşa en yakın durumdadır. Geri dönüşü mümkün olabilecek mi? İsrail karşısındaki tavrınızdan geri dönüşünüz onurumuza dokunmuştur.

Suriye karşısında gösterdiğiniz kesin tavrın dönüşünü nasıl yapacaksınız bilmiyorum ama yaptığınız yanlış, Türkiye'ye yakışmaz. Bu cumhuriyet doksan yıldan bu yana savaşmayarak bu noktaya geldi; yumuşak güç, yumuşak enerji olarak hem kendini geliştirdi hem komşularına, komşularının dönüşümüne destek verdi. Bugün ne oldu da dost, kardeş Suriye'yle böyle düşman noktasına geldik? Libya'da yaşananları biliyoruz, Irak'ta yaşanan, Afganistan'da yaşananları biliyoruz. Tüm bu yaşananlardan sonra şimdi Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında Suriye'ye yapılacak bir müdahaleye taşeronluk yapmak Türkiye'ye ve Türk milletine yakışmaz.

Ben buradan Sayın Dışişleri Bakanı veya Sayın Hükûmeti, bunu fırsat bilerek bir açıklama yapmaya davet ediyorum. Gelip burada demeliler ki: "Biz Suriye'ye bir askerî müdahale yapmayacağız. Biz Suriye'ye yapılacak bir uluslararası müdahaleye karşı çıkacağız ve içinde olmayacağız. Biz Suriye'ye yapılacak bir askerî müdahaleye Türkiye topraklarını kullandırmayacağız." Bunu söylemeleri lazım. (MHP sıralarından alkışlar)

Ben inanıyorum ki, bunu, Sayın Hükûmetin bakanları, AKP'ye oy vermiş tüm vatandaşlarımız da böyle beklemektedir ama görünen manzara öyle değil, Batı'da konuşulan bu değil, bu işin Türkiye'ye ihale edildiğini ve Türkiye'nin bir şekilde? Suriye'de de böyle konuşuluyor ve Suriye halkı bugün Türkiye liderlerine ve Türkiye Cumhuriyeti'ne düşmanlık duyuyor. Buna yazık! Böyle bir yanlışı yapma hakkımız yok değerli arkadaşlar.

Ben Sayın Dışişleri Bakanını burada seyrettim, üzüntülerimi ifade ediyorum, sayarım severim kendisini ama buradaki konuşmanın tutanağı yanımda -siz de dinlediniz- sanki ata binmiş, kılıcı kuşanmış sefere gidiyor. Libya'daki 50 bin Müslüman'ın katlinden övünüyor burada. Üzüntü verici bir hadise. Bunu Suriye'de bu millete, bu zilleti bu millete yaşatmamalısınız.

Değerli milletvekilleri, sözlerimin sonunda dostça bir uyarıda da bulunmak istiyorum. Bu üç konuda sözünüz varsa gelin söyleyin ama tekrar ediyorum: Türkiye'yi üretimden çıkarttınız, artık Türkiye üretmiyor. Türkiye'yi tekrar üreten bir ekonomiye geri çeviriniz.

Türkiye'nin birliğini parçaladınız, siz açtınız o yoldan başkaları gidiyor. Bu açılım politikalarından vazgeçiniz. Yıkım koordinatörünün yanlış yönlendirmesiyle Sayın Başbakan inanıyorum ki bugün pişman olduğu bir yola girdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şandır, ilave sürenizi veriyorum.

Buyurun efendim.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bu açılım politikalarından vazgeçiniz. Bunun ne Kürt soylu vatandaşlarımıza faydası var ne Türkiye'ye faydası var, kimseye faydası yok. Bu küresel projelerin uygulanmaya çalışıldığı şu süreçte bu milletin birliğini parçalamanın kime faydası var? Akla ziyan değerli arkadaşlar. Bundan vazgeçin.

Üçüncüsü de: Bu dış politika yaklaşımından vazgeçin artık, küresel güçlerin eş başkanı olmaktan, taşeronu olmaktan. Batı dünyasında "Suriye'yi Türkiye'ye ihale ettik." gibi bir zilleti taşımaktan vazgeçin. Artık, Ankara merkezli bir dış politikayı, millî bir politikayı bu milletin önüne koyun. Bunları yapamıyorsanız, kapalı kapılar arkasında kayıt altına alınamayan görüşmelerde kimlere, ne söz verdiyseniz yani dönülmez akşamın ufkundaysanız size tavsiyemiz milletten aldığınız emaneti iade edin. Bu millet çaresiz değil mutlaka kendi içinden yeni bir iktidar çıkartacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz milletimizin hizmetine her zaman hazırız. (MHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, tabii, bir bütçe görüşmelerinde bunları değil geleceği konuşmalıydık. Ben konuşmamın yaklaşık yarısını bitirdim, gerisinde de onu konuşacaktım. İnternet sayfama koyacağım, merak edenler oradan okuyabilir.

Yeni bir yüzyılın ilk çeyreğindeyiz. Türkiye, bölgesinde lider ülke Türkiye olabilir. Milliyetçi Hareket Partisi Sayın Genel Başkanının hazırlattığı sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda "Lider ülke Türkiye" vizyonu, bugün devlet politikası hâline gelmiştir. Doğruları yaparsak, uluslararası konjonktürün getirdiği fırsatlardan da faydalanarak ülkemizi lider ülke Türkiye yapabiliriz ama bu kısır döngünün içerisinde, 2002'ye göre kendinizi mukayese ederek bugünü savunmaya kalkan bir zihniyetle veya küresel projelere taşeronluk yapan bir zihniyetle veya özgürlük, demokrasi diye milletin farklılıklarını ayrıştırarak, bu ülkeyi bölmeye zemin hazırlayarak bunu başaramazsanız.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz ısrarla sizi uyarıyoruz, gittiğiniz yol yanlış, bu yanlışın maliyeti çok büyük olacaktır, milletten aldığınız oyu kendinize gerekçe göstermeyiniz. Bunun sonucu denenmez, ölümün denemesi olmaz değerli arkadaşlar. Bu politikalarla koca bir imparatorluk yıkıldı, bugünkü vatanın 10 katı büyüklükte bir vatanı kaybettik.

Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisi olarak size millet adına samimi uyarılarımızda bulunuyoruz, ümit ederiz ki faydalanırsınız.

Ben, her şeye rağmen bu bütçenin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şandır.