| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 78 |
| Tarih: | 14.03.2012 |
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Cumhuriyet Halk Partisinin hekim ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddet hakkında vermiş olduğu araştırma önergesinin lehinde söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün 14 Mart vesilesiyle tekrar tüm hekimlerimizin ve sağlık emekçilerinin 14 Mart Tıp Bayramı'nı partimiz adına kutluyorum.
Şimdi, hekimlere yönelik şiddetle ilgili genel birtakım sorunlara bakarken aslında fotoğrafın bütününe bakıp sağlık çalışanlarına yansıyan kısmını irdelemenin doğru olduğunu düşünüyorum. Genel olarak kapitalist sistemin küresel düzeyde uygulamış olduğu neoliberal politikaların Türkiye'deki yürütücüsü konumunda olan AKP Hükûmetinin, özellikle sağlıkta da yürütmüş olduğu politikalar ile sağlık çalışanlarını ve hekimlerini tam bir sorunlar yumağı içerisine soktuğu ve tam bir çıkmaz içerisine soktuğu görülmektedir. Yürütülen neoliberal politikaların genel amacı, yüzde 2'lik bir zengin kulübü, yüzde 98'lik bir muhtaçlar ordusu yaratmaktır. Bu, toplumsal kesimlerin tamamında kendi gücünü, kendi hayatını emeğiyle sağlayan orta sınıfı bir silindir gibi ezen ve orta sınıfın bütün dinamiklerini ya zenginler kulübüne ya da muhtaçlar ordusuna yönlendiren bir anlayıştır. Burada sağlık çalışanları için de aynı koşulların söz konusu olduğunu belirtmek istiyorum. Ya bireyi ve toplumu önceleyen, hastayı önceleyen, etik anlayışı önceleyen bir yaklaşımla kendi mesleğini icra eden bir hekim profili ya da bahsettiğimiz noktada yüzde 2'lik ya da yüzde 5'lik zenginler kulübüne girmek için aşırı kâr hırsıyla piyasalaştırılmış bir sağlık sisteminde çalıştırılan bir hekimlik profili önümüze çıkmaktadır.
Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, 2004 yılından beri AKP Hükûmeti tarafından yürütülen bir Sağlıkta Dönüşüm Programı var. Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın halkımıza ve hastalara olan yansımalarını, defalarca bu Meclis kürsüsünde paylaşmıştık. En son yeşil kartlılara gelir testi uygulamasıyla beraber, artık "paran kadar sağlık" ve "paralı sağlık" anlayışına geçen bu sistemde ortaya çıkan sistemsel sorunlar, çok usta demagojik birtakım söylemlerle, maalesef, hekimlere ve sağlık çalışanlarına yönlendirilmiştir. Sanki sistemin yaşadığı bütün tıkanıklıkların, bütün sorunların muhatabı hekimlermiş gibi, muhatabı sağlık çalışanlarıymış gibi kullanılan bir dil ve üslup, maalesef, bugün hekimlere yönelik ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önünü açmıştır.
Değerli arkadaşlar, bugün "paran kadar sağlık" anlayışıyla parası olmayanın hastanelere giderken bile artık çekindiği bir pratik içerisinde, hekimlik, çok fazla para kazanan, ancak kazandığı para kadar iş üretmeyen, deyim yerindeyse yan gelip yatan bir meslek grubu olarak topluma takdim edilmektedir. Şimdi, burada temel amacın, bahsetmiş olduğumuz noktada yürütülen dönüşüm projesiyle ilgili sorunların günah keçisini belirlemek olduğunu tekrar vurgulamak istiyorum. Özellikle son günlerde sıkça hekime yönelik darp olaylarına, hekime yönelik şiddet olaylarına, hatta hayatını kaybeden hekimlerle ilgili trajedilere tanıklık etmekteyiz. Buradaki genel yaklaşımın, can kurtarmak için kendi hayatının en güzel yıllarını veren, kendi vaktinin bütün fedakârlıklarını halkına sunan bir hekimin, eğer darba, şiddete ve ölüme uğramasıyla ilgili bir tıkanıklık yaşanıyorsa, bu Meclis tarafından açıklıkla sorgulanması gerektiğini düşünüyorum.
Meslek örgütleri tarafından yapılan araştırmalarda, psikolojik, sözsel veya fiziksel olarak, çalışan hekimlerin her gün yüzde 30'unun bu travmaya maruz kaldığı görülmektedir. Travmaya maruz kalan hekimlerin hukuksal süreçlerde hak arama oranları ise yüzde 40'lar gibi son derece düşük oranlardadır.
Tabii, buradaki bu düşük oranları şu şekilde algılamak gerekir: Özellikle gerek halkımız düzeyinde hekime yönelik şiddet olaylarında gerekse idari kamu görevlilerinin hekime yönelik baskı ve şiddet olayları karşısında Hükûmetin yeterli bir tavır almaması, Sağlık Bakanlığının yeterli bir tavır almaması ve deyim yerinde ise bu şiddet olaylarına göz yumması, bahsetmiş olduğumuz şiddet olaylarını artıran önemli bir etkendir. Son dönemlerde, burada, Mecliste siyasi etkinliği olan, yakınları bulunan hastane müdürü tarafından darp edilen doktor haberlerini hepimiz geçen haftalarda okuduk. Aynı şekilde Diyarbakır'ın bir ilçesinde kadın hekime yönelik kaymakamın uygulamış olduğu şiddetle ilgili, darpla ilgili herhangi bir yasal işlemin yapılmadığını, herhangi bir idari soruşturmanın yapılmadığını yine zaman zaman burada, Mecliste sizlerle birlikte paylaşmıştık. İşte bu tarz yaklaşımların hekime yönelik şiddetin bir şekilde önünü açan, bir şekilde meşrulaştıran yaklaşımlar olarak ele alınması gerektiği düşüncesindeyiz.
Değerli milletvekilleri, insanlığın var oluşundan beri en kutsal emeği ortaya koyan hekimlerin emeği, bugün performans üzerinden, bugün bonus puanı üzerinden maalesef metalaştırılarak değersizleştirilmiştir. Burada aslında hekim performansı yerine Hükûmet performansını sorgulayacak birtakım yaklaşımları açığa çıkarmak gerekiyor.
Bakın, sadece Van depreminde bu Hükûmetin performansını defalarca burada sizlerle paylaştık. Enkaz altında kalan Hükûmetin Van depreminde meydana getirmiş olduğu mağduriyetleri, gerek Van'da çalışan hekimlerin gerekse Tabipler Birliği ve SES öncülüğünde oraya gönüllü olarak giden hekimlerin nasıl göğüslemeye çalıştığına hepimiz tanıklık ettik. Ailesini geçindiren, çocuğunu okutma ve gelecek kaygısı taşıyan hekimlerin, yaşanan bir doğal afet sırasında nasıl fedakârlıkla çalıştığına bütün insanlık tanıklık etti.
Bu vesileyle, Van depremi sırasında, idarecilerin tedbirsizliği yüzünden hayatını kaybeden Japon doktor Miyazaki'yi de buradan, insanlık adına, şükranla ve rahmetle anmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün, ortalama bir hekim maaşı 1.900 TL civarındadır; bunun dışındaki bütün ödemeler, ek ödeme ve performans sistemi üzerinden değerlendirilmektedir. Bu ek ödeme ve performansların hiçbirinin emekliliğe bir yansıması yoktur.
Yine, çalışma sırasında böylesi bir yaklaşım, hekimin hasta olma hakkını, hekimin hastalıktan dolayı rapor alma hakkını ya da hekimin izin alma hakkını elinden almaktadır.
Belirttiğimiz tüm bu genel yaklaşımlar ve hekime uygulanan şiddet, maalesef, umutsuzluk içerisinde düş kırıklığı yaşayan karamsar bir hekim popülasyonu yaratmıştır. Son yapılan araştırmalarda, hekimler içerisinde ve sağlık çalışanları içerisinde, gelecekten umutlu olma oranları yüzde 10'un altına düşmüştür.
Mecburi hizmet hiçbir meslek grubunda yokken hekimlikte zorunlu olarak devrede bulunmaktadır. Mecburi hizmetle beraber kendi görevini tamamlayan bir hekim, bu sefer zorunlu bir askerlik kıskacıyla tabii bir şekilde yüz yüze gelmektedir. Buradan, biz, Sayın Bakana ve Meclise çağrıda bulunmak istiyoruz. En azından, mecburi hizmetin icrası sırasında hekimin orada ortaya koymuş olduğu çalışma sürelerinin, bu zorunlu askerlik hizmeti olarak sayılması hususunda bir yasal düzenlemeye ihtiyaç vardır.
Hekimlik sorunlarını burada tamamen belirtmek son derece zor, çok uzun bir konuşma süresine ihtiyaç var ancak pratisyen hekimlerin, aile hekimlerinin, asistan hekimlerin, son sınıftaki intern hekimlerin yaşamış olduğu sorunların bugün çığ gibi büyüdüğünü burada belirtmek istiyoruz.
Hiçbir meslek grubunda otuz altı saatlik bir nöbet periyodu yaşanmadığı hâlde, hekimler, asistan hekimler, intern hekimler ve pratisyen hekimler otuz altı saatlik gayriinsani, insan haklarına aykırı koşullarda nöbet tutmaya zorlanmaktadır. İntern doktorlar karın tokluğuna bile olmadan, deyim yerindeyse "joker kölelik" şeklinde, yeri geldiğinde hasta bakıcı, yeri geldiğinde personel, yeri geldiğinde hemşire, yeri geldiğinde asistan doktor işini görmektedir. En azından intern doktorlarla ilgili bir asgari ücret ödemesinin yapılmasını bu Meclis bir şekilde kendi önüne koymalıdır. Biz, performansla ilgili bütün uygulamaların yanlış olduğunu ve bir an önce eşit işe eşit ücret uygulamasına geçilerek çalışma barışını sağlayan, iş yeri huzurunu sağlayan, bir hekimin başkasına muhtaç olmadan onurlu bir şekilde mesleğini icra eden bir düzenlemenin esas alınması gerektiğini düşünüyoruz. Hiçbir meslek grubunda olmayan icap nöbeti sistemiyle hekimlerin aslında haftalık kırk saat değil yılda üç yüz altmış beş saat çalışmak zorunda olduğunu buradan belirtmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, sözlerinizi bağlayınız.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Özellikle hafta sonu tatilleri, bayram tatilleri, resmî tatiller dâhil olmak üzere icap nöbeti sistemi ile hekimlerin acil servisten çıkamadığı, yoğun iş temposu, artan iş yüküyle sürekli boğuşmak zorunda kaldıklarını buradan tekrar belirtmek istiyorum.
Tüm saydığımız bu olumsuzluklar nedeniyle her geçen gün artan hekime ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddet hakkında mutlaka Meclisin müdahil olması, bir araştırma komisyonu oluşturması ve sonuçlarına göre birtakım çözüm yaklaşımlarını ortaya koyması gerekmektedir. Bu nedenle, verilen araştırma önergesi hakkında lehte oy kullanacağımızı belirtir, hepinize saygılarımızı sunarım. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Baluken.