GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE CUMHURİYETİ EMEKLİ SANDIĞI KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:45
Tarih:22.12.2011

BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlayarak konuşmama başlayacağım. Bugün Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine görüşlerimi belirteceğim, grubumuzu temsilen görüşlerimizi belirteceğim.

Ancak, öncelikle, dün 2012 bütçesiyle ilgili Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın burada dile getirdiği bazı hususlarla ilgili paylaşımları sizlerle birlikte burada paylaşmak istiyorum.

Şimdi, öncelikle Sayın Bülent Arınç, konuşması sırasında, siyasetimizdeki genel tansiyonun yüksekliğiyle ilgili ve bunun Meclisteki yansımalarıyla ilgili bir rahatsızlığı dile getirdi. Bununla ilgili gerçekten bir normalleşme sürecini yaşamamız gerektiğine dair bizde de öylesi bir kanaat var. Bunu dile getirirken özellikle bizim MHP sıralarında olan bir milletvekili arkadaşımızla ilgili oluşan bir rahatsızlığa tıbbi müdahalemizi gündeme getirdi. Doğrusunu söylemek gerekirse siyasete yeni giren birisi olarak, bir hekimin tıbbi müdahalesinin bu şekilde gündemleşebileceğine hiçbir zaman ihtimal vermezdim ben. Ancak, eğer Hipokrat'tan bugüne kadar tıbbi müdahaleler, etnisite, kimlik, dil, kültür, din, hatta savaş koşullarında düşman askerlerine bile yapılan müdahaleyi tartıştırmıyor ama bugün kendi siyasetimizde birtakım yaklaşımları tartıştırıyorsa, burada biz dâhil olmak üzere hepimizin genel siyasi yaklaşımıyla ilgili bazı pratiklerini gözden geçirmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bunun dışında, dün Sayın Bülent Arınç, özellikle Kürt kimliğinin tanınmasıyla ilgili önemli vurgular yaptı. Dil ve kültür tanımlamasıyla ilgili, özellikle anayasal güvence altında olması gerektiğiyle ilgili çok önemli vurgular yaptı. Tabii biz bu vurguları son derece önemsiyoruz. Bunu yaparken çok önemli tarihî birtakım tespitler ortaya koydu, Kürt kimliğinin bin yıllık bir geçmişinden bahsetti ve "Bunu verirken, kendi cebimizden değil, bir halkın kimliğinin asimilasyona, inkâra tabi tutulmasına gerçekten insan hakkı ihlali olarak baktığımız için yapacağız." dedi. Biz bunu son derece önemsiyoruz ancak bu yaklaşımların söylem düzeyinden çıkarak artık toplumsal hayata yansımasını bekliyoruz, çünkü Kürt realitesi yaklaşık yirmi yıldır tanınan bir realite olarak ortaya konuyor. En son Sayın Başbakanımız da altı yıl önce Diyarbakır'da Kürt kimliğini tanıdığını ifade etti. Ancak bu konuyla ilgili gerekli pratik çalışmalarda son derece önemli aksamalar var.

Dün Sayın Bülent Arınç'ın buraya getirdiği Leyla Zana'nın buraya gelmesiyle ilgili demokrasi kültürüne duyduğu saygıyı, isterdik ki bugün Hatip Dicle de bu kürsüde konuşurken birlikte yaşayalım. Dün Dersim vurgusuyla veya Pervin Buldan'ın kendi birinci derece yakınını kaybetmesiyle ilgili faili meçhullere olan yaklaşımını, isterdik ki bugün bir hakikatleri araştırma komisyonunu gerçekten kurmuş olarak tartışmaya başlayalım. Ancak yine de biz bu söylemlerin önemsenmesi gerektiğini ve toplumsal hayatta bir karşılığının olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu vesileyle, hepimize özellikle halkımızın sorunlarına yönelik çözüm perspektifleri açısından önemli sorumluluklar düştüğünü belirterek bugünkü maddeyle ilgili görüşlerimi belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bütçe görüşmeleri sırasında gerek sağlık alanıyla ilgili gerek Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesiyle ilgili zaman zaman burada görüşlerimizi dile getirdik. Özellikle sağlıkla ilgili tanımlamamız çok netti ve biz bunu evrensel bir ilke olarak ortaya koyduk. Herkese eşit, ücretsiz, nitelikli ve ulaşılabilir bir sağlık hizmeti verilmesi gerektiğini düşündüğümüzü burada defalarca dile getirdik. Bütçe görüşmeleri sırasında Sağlıkta Dönüşüm Projesi'yle ilgili birtakım eleştirilerimizi yapıcı olmak koşuluyla buraya getirerek Hükûmet tarafından önemsenmesi ve hayata geçirilmesi noktasında bazı çalışmaların yapılması gerektiği noktasını belirttik. Ancak özellikle bütçe görüşmeleri sırasında yaptığımız eleştirilerin pek çoğunun dikkate alınmadığını, bizim uyardığımız noktalarda Hükûmetin gerçekleri görmek istemediğini, halk yığınlarındaki, emekçilerdeki gerek sağlık alanında gerek çalışma alanındaki hak kayıplarıyla ilgili genel talepleri görmezden geldiğini üzülerek müşahede ettik.

Bizim belirtmiş olduğumuz rahatsızların sokağa yansımasını dün yaşadık. Dün binlerce kamu emekçisi Hükûmetin uyguladığı sosyal politikalarla ilgili, sağlık politikalarıyla ilgili bir hak arama mücadelesi için alanlardaydı. Tabii, isterdik ki bizim eleştirilerimize karşı kapalı olan Hükûmetimiz en azından bu kamu emekçilerinin, bu sağlık emekçilerinin ortaya koymuş olduğu taleplere karşı duyarlı olsun ve bunu hiç olmazsa bütçe görüşmelerinde "Biz, sizin bu uyarınızı aldık, bundan sonraki planlamalarımızda ve politikalarımızda sizin öne sürdüğünüz bu talepleri dikkate alarak birtakım yaklaşımlar ortaya koyacağız." noktasında ele almasını beklerdik. Ancak dün ne sokakta Hükûmetten arkadaşlar vardı ne de buradaki bütçe görüşmelerinde binlerce kamu emekçisinin sokakta haykırdığı genel rahatsızlıklarla ilgili bir tek cümle bile kullanılmadı. Tabii, hâl böyle olunca bizler de sokakta kamu emekçilerinin arasında olan siyasetçiler olarak onların taleplerini tekrar bu Meclise getirerek sizlere duyurma gibi bir görevi önümüze koyduk.

Dün kamu emekçileri ne diyorlardı, bunu sizlerle paylaşmak istiyoruz. Ankara'da, Diyarbakır'da, İstanbul'da, ülkenin her yerinde kamu emekçileri dün grev hakkını yasal teminat altına alan toplu sözleşme hakkı istiyorlardı. Dün başta sağlık ve eğitim olmak üzere kamu hizmetlerinin piyasaya açılmasıyla ilgili itirazları olduğunu söylüyorlardı. Dün kamu emekçileri Genel Sağlık Sigortası kapsamında sağlık hizmetlerine ulaşmak için prim ödemeye karşı çıkıyorlardı. Dün kamu emekçileri güvencesiz çalışmaya son verilerek kadrolu iş güvencesinin sağlanmasını talep ediyorlardı. Değerli milletvekilleri, dün kamu emekçileri en insani olan şeyleri talep ettiler, insan onuruna yaraşır bir ücret ve demokratik bir çalışma ortamı talep ettiler. Ek ödenekten tüm emekçiler için eşit bir yararlanma ve bu ek ödeneklerin emekliliğe yansıtılmasını talep ettiler. Dün alana çıkan işçiler kıdem tazminatı başta olmak üzere işçi sınıfının kazanılmış haklarına dönük saldırılara bir son verilmesini istediler. Dün alanlara çıkan asgari ücretliler hiç olmazsa yoksulluk sınırı olan bin TL düzeyinde bir asgari ücreti talep edip bunun vergilerden muaf olmasını iletmemizi istediler. Ve tabii ki dün alanlarda bulunan, sokaklarda bulunan tüm kamu emekçileri haksız, hukuksuz ve mesnetsiz yere yapılan gözaltılarla ilgili ve tutuklamalarla ilgili rahatsızlıklarını dile getirdiler.

Değerli milletvekilleri, burada bütçe görüşmeleri yapılırken aslında bazı şeyleri sizlerle paylaşmıştık. Bütçedeki gelir oranının yüzde 93'ünün çalışanlar tarafından, ücretliler tarafından verildiğini ve bu kalemde ortaya çıktığını belirtmiştik. Bütçenin yaklaşık 301 milyarlık bir kısmı bahsetmiş olduğumuz gelir vergilerinden elde ediliyor ve bu gelir vergileri de daha çok ücretiyle çalışan, emeğiyle çalışan sabit gelirlilerden ve tarımsal alanda çalışan emekçilerden çıkıyordu.

Şimdi, aynı şekilde, yine bu bütçedeki yüzde 93'lük pay içerisinde mal ve hizmet alımından kaynaklı gelir vergilerine işaret etmiştik. KDV, ÖTV, iletişim vergisi adı altında toplanan vergilerle bu bütçenin şekillendiğini burada sizlerle beraber paylaşmaya çalışmıştık. Ancak, bunları paylaşırken aynı zamanda bütçeden sağlığa ayrılan payı da burada yine sizlerle birlikte konuşmuştuk. Sağlığa ayrılan payın 17 milyarlı rakamlardan 14 milyarlı rakamlara getirilerek, yani yüzde 16,7'lik bir kesintiye uğrayarak aslında sağlıkla ilgili, vatandaşın cebine yönelecek bir elden bahsetmiştik.

Şimdi, Sağlıkta Dönüşüm Projesi'nde "Paran kadar sağlık." anlayışının esas alındığını ama asıl olması gerekenin "Herkese ücretsiz sağlık hizmeti." olması gerektiğini defalarca burada belirttik.

Bugün, sağlıkta, bu kısılan bütçenin yansımalarını işte önümüze getirmeye başladınız. Bakınız, bugün hastanede normal muayene olmak için başvuran bir hastanın vermek zorunda kaldığı ücretleri burada tekrar sizlerle paylaşalım.

Normal bir hastaneye başvuran hasta, önce, devlet hastanesine başvurmuşsa 8 TL, üniversiteye ya da özel hastanelere başvurmuşsa 15 TL gibi bir muayene katılım ücreti veriyor. Bu hasta reçeteyi aldıktan sonra, eczaneye gittiği zaman, çalışan veya emekli olma durumuna göre yüzde 10 veya 20'lik bir ilaç yüzdesi veriyor. Yine, eğer ilaç eş değeri yazılmış ise bu ilaç eş değeriyle arasında olan farkı ödemek zorunda kalıyor. Dördüncü olarak, eğer hastanede tıbbi tahliller veya tetkikler vaat edilen teminat paketinin üzerine çıkmış ise, bu teminat paketinin üzerine çıkan farkı vermek zorunda kalıyor ve tabii ki 2012 Ocak ayından sonra devreye sokulacak genel sağlık sigortasıyla beraber, 9,5 milyon yeşil kartlının da dahil olacağı bir prim ödeme sistemini vatandaşın önüne getiriyoruz.

Bu yetmiyormuş gibi, şimdi bu yeni kanun tasarısında her kalem başına, yazılan her ilaç kalemine aslında 3 TL olarak düşünülmüştü, ancak Plan ve Bütçe Komisyonundaki yoğun muhalefetle revize edilerek üç kaleme kadar 3 TL, ondan sonraki her kaleme 1 TL olacak şekilde bir düzenleme yapıldı.

Bakın, bu yapılan düzenlemelerin hepsi, sağlık hizmetine ulaşmada ücretlendirme basamağını artıran uygulamalardır. Biz bu uygulamanın aile hekimliği sisteminden muaf tutulmasını yine önerdik Plan ve Bütçe Komisyonunda. Aslında orada bu görüşümüz kabul edilmişti ancak şu anda görüyoruz ki Hükûmet bu uygulamanın, bu ücretlendirmenin birinci basamakta, aile hekimliği sistemi basamağında da uygulanmasından yana bir tavır ortaya koyuyor.

Tabii, böyle olunca sağlık hizmetlerine ulaşma konusunda çok önemli birtakım sıkıntılar, ücretlendirmelerle ilgili halkın genel bütçesini sarsacak birtakım yaklaşımlar açığa çıkıyor.

Şimdi, bu Plan ve Bütçe Komisyonunda bu konular görüşülürken Sağlık Bakanının bu konuyla ilgili vermiş olduğu eleştirileri ben biraz sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bakınız, biz, bu sağlıkta, ücretli sağlık hizmetine ulaşmayla ilgili eleştirileri ortaya koyduğumuzda Sağlık Bakanımız şöyle demişti: "Sağlık Bakanlığı artı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının toplam bütçesi 62,5 milyar TL'dir. Şimdi biz bu 62,5 milyar TL'den, bu yapmış olduğumuz düzenlemeyle sadece 2 milyar TL'yi vatandaşımıza fatura ediyoruz. Kalan 60 milyar TL'yi devlet veriyor."

Şimdi, biz de bunu baştan beri söylüyoruz. Kalan 60 milyar TL Sayın Bakanımızın veya AKP yetkililerinin aile bütçesinden, aile şirketlerinden çıkmıyor ki. 60 milyar, bahsetmiş olduğumuz bütçede, yine çalışan kesimlerin, emekçilerin, yoksulların ve hatta işsizlerin vergilerinden çıkıyor. Dolayısıyla burada "Sadece 60 milyarı devlet veriyor, 2 milyarı vatandaştan tahsil ediyoruz." gibi bir yaklaşımın doğru olmadığını belirtmek istiyorum.

Bakın, bu yönlü eleştiriler yaptığımızda Sağlık Bakanımız bize OECD'den vermiş olduğu örneklerle geldi. Vermiş olduğu örneğe göre İsviçre'de halkın yaptığı sağlık harcamaları yüzde 6 düzeyinde bir oranı teşkil ediyor. "İsviçre'de yüzde 6, Türkiye'de yüzde 1,5." diyor, yani "Biz çok insaflı davranıyoruz. Bunun ötesinde daha ne yapalım"a getiriyor. Ama, şimdi, Sayın Bakanımız İsviçre'yle ilgili eğer birtakım kriterleri önümüze getirecekse biz bekleriz ki bunu tüm boyutlarıyla masaya yatırsın. Şimdi, buradan ne demek istiyoruz: Bakın, İsviçre'de kişi başına düşen yıllık millî gelir 41.660 dolardır, Türkiye'de bu gelir 16 bin dolarlarda geziyor. Hatta biz bu 16 bin dolar rakamının da doğru olmadığını biliyoruz. Çünkü bu 16 bin dolarlık rakamla en basit bir hesabı ortaya koyduğumuzda, her ailenin aylık 9.700 TL gibi bir gelire sahip olduğu gerçeğini kabul etmemiz gerekir. Oysaki Türkiye'de 9.700 TL aylık geliri olan nüfusun oranını herhâlde buradan söylememize gerek yok. Bununla ilgili bütçe görüşmeleri sırasında da defalarca rahatsızlığımızı dile getirdik. Gelir dağılımının adaletsizliği, var olan eşitsizlik, yüzde 20'lik zengin kesimin bütçenin yüzde 50'sine hitabı, yüzde 20'lik yoksul kesimin bütçenin yüzde 5'ine hitap etmesinin getirmiş olduğu sıkıntıları dile getirmiştik.

Tüm bunları hadi geçelim, Sayın Bakanın vermiş olduğu rakamları doğru bile kabul edersek İsviçre'ye göre kişi başı yıllık geliri üçte 1 bile olmayan bir ülke gerçekliğinden bahsediyoruz. Bakınız, İsviçre'de bir işsizin aylık olarak almış olduğu işsizlik maaşı 3.600 İsviçre Frangı'dır. İsviçre'de işsizlik oranı yüzde 4'lerin altındadır. İsviçre'de enflasyon oranı binde 9'lardadır. Şimdi, böylesi gerçeklikler varken İsviçre'deki bir modeli getirip Türkiye'deki uygulamaya uyarlamak ne kadar gerçekçi duruyor?

Diğer Avrupa ülkelerinden de bahsedelim. Almanya'da bir işsizin maaşı ortalama 2 bin avro civarındadır. Yani bugün Türkiye'de öğretmeninden doktoruna, hemen hemen çalışan bütün kamu emekçilerinden fazla ücret alan bir sosyal sigorta sistemi vardır orada. Dolayısıyla onların sağlıkla ilgili hizmetlere ulaşmada sigorta primi ödemeyle ilgili bir sıkıntısı olmaz ama Türkiye'de açlık sınırının altında yaşayan 9,5 milyon yeşil kartlı için bu bahsetmiş olduğumuz sigorta primi son derece önemli yetersizlikler getiriyor.

Bakın, Belçika'dan bahsedelim. Belçika'da işsizlik maaşı 900 avro. Her çocuk başına 150 avrodan başlayarak 4 çocuktan sonra tamamen vergi muafiyetini getiren bir sosyal devlet anlayışı var. Yani 4 çocuklu bir ailenin işsizse bile eline geçen miktar 2.500 avronun üstünde. Devlet tüm vatandaşlarına bir aylık bir tatil için yaklaşık 3 bin avroluk bir para veriyor. Böylesi bir anlayışla, böylesi bir sosyal devlet anlayışıyla kendi sistemini oturtan devletlerin modelini alıp Türkiye'deki, Anadolu'daki yoksul insanlara uyarladığımız zaman buradan çok ciddi trajedilerin çıkacağı gerçeğini de önümüze koymamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısıyla ilgili Plan ve Bütçe Komisyonunda da muhalefet şerhi koymuştuk, orada da kendi eleştirilerimizi açığa çıkarmıştık. Bunlarla ilgili yine birkaç tanesini burada sizlerle birlikte paylaşmak istiyoruz. Burada, özellikle Sosyal Güvenlik Kurumuna finansmanı karşılanacak sağlık hizmetlerinden tutalım da tanı ve tedavi yöntemlerine kadar çok geniş ve sınırsız bir yetkinin verildiğini görüyoruz. Bunun önemli sakıncalar yaratabileceğini düşünüyoruz.

Yine, SGK'ya hekim raporu ile sevkine karar verilen sigortalılarda veya bakmakla yükümlü olduğu hastalarla ilgili yol giderlerini karşılama noktasında hizmet satın alma ya da kiralama gibi bir düzenlemeyi esas alan yaklaşımlar var. Bunun kişi veya kuruluşlar düzeyinde önemli suistimallere yol açabilecek birtakım uygulamalarla önümüze getirilebileceğini düşünüyoruz.

Aynı şekilde, yeşil kartlıların sağlık hizmetine ulaşma noktasında özel hastanelerle ilgili veya üniversite hastaneleriyle ilgili birtakım şartlara bağlama kriterlerinin olduğunu görüyoruz. Sağlığın herkese eşit düzeyde verilmesi gereken doğuştan bir hak olduğunu kabul ediyorsak bu maddeyle ilgili sakıncalarımızın da tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini buradan tekrar belirtmek istiyorum.

Yine emekli ikramiyesiyle ilgili burada zaman kısıtlı olduğu için çok ayrıntısına girmeyeceğim ancak özellikle emekli ikramiyesi ödemesiyle ilgili bu muvazzaf askerlik hizmeti dışında işverene çok geniş yetkiler veren birtakım düzenlemelerin olduğunu görüyoruz. Aslında bu şekilde askerlik dışında emekliye ayrılmış olanların emekli ikramiyesinin alınması önündeki yolların kapatıldığını düşünüyoruz ve bunun da açıkçası Anayasa Mahkemesinden tekrar geri dönebileceğine dair görüşlerimizi buradan belirtmek istiyoruz.

Tabii, Van depremiyle ilgili yapılan düzenlemeden bahsedelim. Yani o düzenleme gerçekten olumludur. Hatta ilk dönemlerde Van'da muayenelerden ve ilaçlardan katkı payı, katılım payı alınıyordu, sonrasında bu uygulamaya son verildi. Son derece olumlu ve müspet oldu. Van depremiyle ilgili pek çok mağduriyeti giderme noktasında yetersizlik yaşayan Hükûmetin en azından bu noktadaki adımını olumlu buluyoruz.

Bu konuyla ilgili çekincelerimizi biz önergelerle zaman zaman Genel Kurula getirip siz değerli milletvekilleriyle paylaşacağız.

Hepinize teşekkür ediyorum.

Saygılar. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baluken.