GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE CUMHURİYETİ EMEKLİ SANDIĞI KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:45
Tarih:22.12.2011

BDP GRUBU ADINA ADİL KURT (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tasarı'nın birinci bölümü üzerine partim adına görüşlerimizi paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken son iki gündür Türkiye'de gazetecilere karşı geliştirilen operasyonları kınadığımı, doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Bu gazeteciler, Türkiye'de gazetecilik faaliyeti dışında hiçbir farklı iş içerisinde olmamışlardır. Görevleri gazetecilik yapmaktır, muhalif gazetecilerdir, Hükûmetin, iktidarın hoşuna gitmeyen haberleri yapan gazetecilerdir, bu nedenle de hedef tahtasına konmuşlardır.  Bakınız bir gazeteci arkadaşımız Dicle Haber Ajansı Ankara Temsilcisiyle ilgili olarak -ki dosyaların, dün, avukatlarına gizlilik kararı olduğu gerekçesiyle dosyaları verilmemiş olan bu gazeteci arkadaşlarımızla ilgili olarak- bugün bir gazetemizde DİHA (Dicle Haber Ajansı) Ankara Temsilcisi Kenan Kırkaya'yla ilgili bir haber yayınlanıyor. Kenan Kırkaya benim meslekten arkadaşımdır, uzun süredir de tanırım. Gözaltına alınan arkadaşların tamamını uzun süredir tanırım, birlikte mesai arkadaşlığım vardır, Kenan Kırkaya da bunlardan bir tanesidir. Ama bugün iktidar yanlısı yayınlarıyla ön plana çıkan bir gazete Kenan Kırkaya ile ilgili ibret verici bir haber yayınlıyor. Diyor ki: "Kenan Kırkaya İzmir ve İstanbul'da polise karşı molotof atma eylemlerinde bulunmuş, bu nedenlerden dolayı gözaltına alınmıştır." Kenan Kırkaya son beş yıldır Ankara'da Dicle Haber Ajansının muhabirliğini yapıyor, mesaisinin tamamını Ankara'da geçiriyor, evli ve 1 çocuk babasıdır. Bir gazeteciye bu denli mesnetsiz suçlamalarda bulunarak, bu mesnetsiz suçlamalardan dolayı gazetecileri gözaltına almak Türkiye'nin ayıbıdır diye düşünüyorum.

İkinci önemli bir faktör: Bu gazete bürolarına, ajans bürolarına yapılan baskınlarda çok sayıda kitaba el konulmuş. El konulan kitaplardan bir tanesi de geçen gün burada, Meclis kürsüsünde sizlere gösterdiğim bir kitap da var, Musa Anter'in "Hatıralarım"a da el konulmuş. Muhtemelen, yarın gazeteciler savcı huzuruna çıkarıldığı zaman, Musa Anter'in "Hatıralarım"ı da suç delili olarak onların önüne konulacaktır. Musa Anter'in el konulan kitapları -ki tüm bürolarda bulunan Musa Anter'in "Hatıralarım" kitabına el konulmuştur- bir tek nüshası dahi bırakılmadan hepsi götürülmüştür. Bu kitabın 1992'den bugüne kadar Türkiye'de sayısız defa baskısı yapılmış ve hakkında savcılıkça bugüne kadar açılmış tek bir dava yoktur. Ama, zannederim, Musa Anter'in bir sözünü savcı ve polislerimiz orada bulacaklardır. Musa Anter o kitabında, "Hatıralarım" kitabında, bir yargılamasına ilişkin olarak bir hatırasını anlatırken, bir hâkim huzuruna çıkarken şunu söylüyor; bölücülükle suçlandığı hâkim kendisine söylüyor, o da mealen şu cevabı veriyor: "Hâkim Bey, ülke hıyar mı ki ben ortadan ikiye bölmeye çalışayım." diyor. Zannederim, savcılar, yarın Musa Anter'in "Hatıralarım" kitabında bu cümleyi arayacaklardır, bulmaya çalışacaktır; yargılamaya, şimdi yeniden yargılamaya kalkışacaklardır.

İkinci olarak: Bugün Fransa Meclisinde kabul edilen yasayla ilgili olarak da görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, biz ülkelerin, birbirlerinin kirli çamaşırları üzerinden siyaset yapmalarını doğru bulmuyoruz. Fransa'nın çıkarmış olduğu, Fransız Parlamentosunun çıkarmış olduğu bu yasayı da doğru bulmuyorum. Parlamentoların tarih yazma alışkanlıkları elbette ki doğru değildir, bu yaklaşıma katılmamız da mümkün değildir. Ancak, herkes kendi kirli çamaşırını kendisi yıkarsa, kendisi temizlerse başkasına kendisinin kirli çamaşırına dil uzatılması, el uzatılması fırsatı verilmemiş olur.

Bizim bu konuda "Ermeni soykırımı yoktur." deme dışında bugüne kadar bu ülkede yaptığımız hiçbir şey yok ve açıktır ki bunu demekle de temize çıkmış olmuyoruz. Bunu yapmak yerine şunu kendimize sorsak daha sonuç alıcı oluruz diye düşünüyorum. Değerli dostlar hepimizin ataları, hepimizin babaları, dedeleri şunu söylerdi: "Şurada Ermeni komşum vardı.", "Şu köy Ermeni köyüydü.", "Şu köy Süryani köyüydü.", "Şu köy Nasturi köyüydü." İsimle, isim isim sayarlar, hatta Diyarbakır'da Ermeni zanaatkârların küfürlü atışmaları meşhurdur ve bugün bile Diyarbakır'ın mizah dilinde kullanılırlar. Şunu kendimize sormamız gerekiyor: O komşularımıza ne oldu? O komşularımız nereye gitti? Gitme sebepleri neydi? Bunu kendimize sorarsak Fransa'nın bugün çıkarmaya çalıştığı ve çıkardığı yasaya gerek kalmayacaktı; ne Fransa'nın ne de başka bir ülkenin Türkiye'nin böylesi bir sorununa el atması ihtiyacı doğmazdı.

Biz de buradan -evet, haklı olarak- bizim de televizyonlarımız Fransa'nın tarihindeki kara lekelerini bir bir söylemeye başlıyoruz, ifade ediyoruz. Evet, Fransa'nın tarihinde de onlar vardır ama çözüm değil, çözüm değil. Oradan geri dönmemiz gerekiyor; kendi mutfağımıza, kendi tarihimize dönüp kendi geçmişimizle yüzleşmek, kendi geçmişimizdeki hatalardan ders çıkarmak ve onları, o defterleri bir daha açılmamak üzere tarihin rafına kaldırma şansına sahibiz.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Orada yaşıyor bir kısmı biliyorsunuz.

ADİL KURT (Devamla) - Bunu yapmak mümkün. Açık yüreklilikle, bu Parlamento bunu yapabilir. O zaman her yıl buraya çıkıp Fransa'yı ya da bir başka ülkeyi kınamak durumunda kalmayız. Her gün, bir hafta, on gün, yirmi gün ülke gündemimiz bu olmak durumunda kalmaz Sayın Vekilim. Bunu söylemeye çalışıyorum.

İkinci önemli olay yani kanun tasarısıyla ilgili olarak kalan süremi ifade ederken, biz evet, çok şeyi tartıştık bugün. Komisyonda da çok şey tartıştık. Bu kanun tasarısının tamamına karşı değiliz, elbette ki olumlu yanları vardır ama bizce, daha önce Sayın Sözcümüzün de ifade ettiği gibi bu kanun tasarısının komisyonlarda tüm müdahalelere rağmen baş edilememiş, çözülememiş sorunları vardır keşke bu sorunlar olmamış olsaydı, keşke bu eksiklikler olmamış olsaydı diye düşünüyorum.

Hükûmet sağlık politikasını biraz bakkal dükkânı politikasına dönüştürmüş. Sayın Bakanın deminki rakamları 160 milyarla 150 milyon arasındaki farkı koyarken de biraz da "Ya, biz tereyağını satıyoruz, biz makarnayı satıyoruz, pirinci satıyoruz, bu da sadece tuzun getirisidir." Sağlığa meta gözüyle bakılırsa böyle yorumlar çıkarmak mümkündür.

Biz sağlığa meta gözüyle bakmadan, sağlığa herkesin eşit şekilde ulaşabileceği bir yaklaşımın getirilmesi gerektiğini vurguluyoruz. Ticari  bir meta olarak görülmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu yönüyle yasada eksiklerimiz vardır. Bu eksiklerin mevcutta da ortadan kaldırılma şansı vardır. Parlamentomuz umarım bu müdahaleyi yapar ve eksikliklere mahal vermeyecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kurt.