GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AFET RİSKİ ALTINDAKİ ALANLARIN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:78
Tarih:14.03.2012

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle bu yasa tasarısı kapsamında, bu kürsüden görüşlerini serdederek bizlere katkı sağlayan tüm milletvekillerine teşekkür ediyorum.

Çok değerli milletvekilleri, gerçekten Türkiye Cumhuriyeti, devlet olarak, Hükûmet olarak, millet olarak, tüm sivil toplum kuruluşları olarak ve bugün yüce Meclisin huzuruna getirdiğimiz bu yasa tasarısı kapsamında tüm ilgili kurum, kuruluşlar, akademisyenler ve kişiler ciddi bir duyarlılık kazanmıştır, halkımız çok ciddi bir duyarlılık kazanmıştır.

Şunu da ifade etmek zorundayım: Hükûmetlerimiz döneminde vuku bulan Pülümür depremi, 2003 yılındaki Bingöl depremi, İzmir Seferihisar depremi, daha sonra Elâzığ depremi, Kütahya Simav depremi, en son Van depremi, tüm bu, yaklaşık 7 tane, depremlerde? Rize'de sel afeti oldu, Bursa'da, Mustafakemalpaşa'da yangın oldu. Valiliklerin ve teknik heyetlerin tespit ettikleri hak sahiplerinin konutlarını üç ayda, altı ayda, sekiz ayda hak sahiplerine verdik.

Şimdi, Bingöl Milletvekilim -lütfen beni bağışlasın, beni uyardı, kendisine teşekkür ediyorum- kırk bir yıl önce Bingöl'de olan depremin hesabını benden soruyor, tabii ki soracak, haklıdır sormakta. Biz bu süreçte, dokuz yıl içerisindeki, hükûmetlerimizin dönemindeki afetlerde oluşan hak sahipliği kapsamında 16 bin konut yaptık. Diğer kapsamda da yani son kırk yıldaki afetlerde oluşan konut açığı hak sahipliği kapsamında da 19 bin konut yaptık yani 35 bin konut yaptık. Şimdi, Bingöl'ü inceleyeceğim ben, oradaki geçici konutları daha sonra kalıcı konut gibi addettiler ve bugüne kadar geldi; biz bunları da kalıcı konut yapmak durumundayız, bunu inceleyip gereğini yapacağım.

Çok değerli milletvekilleri, bu ülkemize biz bu durumda geldik yani hep beraber geldik. Dünya 18'inci yüzyılda -gelişmiş ülkeleri söylüyorum; Avrupa'yı, Amerika'yı, Japonya'yı söylüyorum- sanayileşmesine başladı, biz 1970'li yıllarda, yani 20'nci yüzyılın ortalarında başladık. Bu bakımdan, bizim şehirleşmemiz 1950'den itibaren çok düzensiz oluştu, şehirlerimizde âdeta yığılma oluştu.

1800'lü yıllarda dünyada nüfusu 1 milyonu geçen sadece 3 şehir vardı, yanılmıyorsam Londra, Pekin ve Tokyo -yanılabilirim- ama bugün nüfusu 3 milyonu geçen 60'tan fazla şehir var.

Dünya nüfusunu burada konuşmacılar ifade ettiler, dünya nüfusunun yarısından fazlası şehirlerde yaşıyor, Türkiye nüfusunun da yüzde 77'den fazlası şehirlerde yaşıyor. Bu olgu artacak. Bu ciddi konut ihtiyacını getiriyor.

Bugün kuzey Afrika ülkelerinde çok ciddi konut ihtiyacı var, Afrika'da var, Tayland'da var, Endonezya'da var. Mısır'da bugün mezarların üzerinde gecekondu yapıyorlar. Bugün Brezilya dünyanın büyük ekonomileri arasına girdi, favela dediğimiz gecekondulardan kurtarmak için her türlü yasal tedbirleri alıyor, başa çıkamıyor, ama biz son dokuz yılda gecekondu yapımını durdurduk.

Türkiye'de 5 milyon konut yapıldı, bunun 500 bin tanesini devlet yaptı, 4,5 milyon tanesini de özel sektör yaptı. Bu konutlar göreceli olarak sağlam konutlar. Gecekonduya yönelme imajı da kırıldı fakat biz yaklaşık 20 milyon konut stokumuza baktığımız zaman, bugün dörtte 1'i yenilenmiş vaziyette ama hâlâ daha yarısından biraz azı çok kötü durumda, İstanbul'daki 3,5 milyon konutun yarısı 6,5 şiddetinde bir depreme karşı dayanıksızdır.

İşte, bundan bir hafta önce, Japon bilim adamı, deprem uzmanı Profesör Honkura İstanbul'a geldi ve yaptığı incelemelerde, İstanbul'daki ve acil deprem riski altında olan şehirlerimizi?

Az önce Kütahya milletvekilim de beni uyardı "Kütahya'dan hiç bahsetmiyorsun." Kütahya'da deprem oldu, Simav depremi, işte, altı ayda orada konutları yaptık. Kütahya da tabii deprem fayı üzerinde.

Mutlaka binalarınıza bakın, baktırın, dayanıksız binalarınızı da yıkın. Şu anda Türkiye'nin en önemli meselesidir bu. Ben mesleğim olduğu için ifade ediyorum. Benim için, Türkiye'de bir sürü problem var; işte, terör problemi var, başka bir sürü problemler var ama benim için, mesleğim olduğu için ifade ediyorum, Türkiye'nin en önemli meselesi, Türkiye'yi depremsellik riskinden kurtarmaktır veyahut da depremsellik riskini minimize etmektir. Ben samimiyim. Aklımın kestiği kadar, gücümün yettiği kadar, tecrübem ne kadar varsa, hafızamda ne varsa bütün samimiyetimle yasayı, bütün yasaları da incelemek suretiyle, mümasil yasaları incelemek suretiyle, ilgili yasaları incelemek suretiyle bir yasa yaptık, huzurunuza getirdik.

Bayındırlık Komisyonunda biz Cumhuriyet Halk Partisinin önerilerini dikkate aldık. Sayın Milletvekilim burada yanıldı "5 üye" dedi. "Bunların 3 tanesini Bakanlık üniversitelerden kendisi isteyecek, 2 tanesini de kendisi tayin edecek." dedi. CHP milletvekilleri dedi ki: "Bu yanlış. Siz tayin etmeyin, üniversite kendisi versin." dedi; biz onlara uyduk. Üniversiteler kendileri 4 tane verecek, 3 tane de Bakanlıktan; 7 tane. Heyet bunları tarafsız bir şekilde, itirazları inceleyecek.

Diğer taraftan, diğer önerileri de dikkate alarak? Bugün yine bir önerileri var yanılmıyorsam. Yine burada, biz bu yasada, yasanın en temel özelliği, vatandaşa diyoruz ki: "Riskli binanı kendin tahlil ettir, kendin bak. Eğer binan riskliyse, lütfen binanı yık. Eğer yıkarsan, mal sahibiysen ve binanı yapmak için paran yoksa sana para yardımı yapacağız, kredi vereceğiz. Kiracı ise kira yardımı yapacağız. İş yeri ise iş yeri yardımı yapacağız. Sertifika istiyorsan konut sertifikası vereceğiz. İmar hakkı istiyorsan imar hakkı vereceğiz veya imar hakkı transferi yapacağız."

Yine değerli milletvekilleri burada ifade ettiler, saygı duyuyorum "Belediyelerin yetkileri alınıyor?" Efendim, her ifademizde diyoruz ki "idare" diyoruz. İdare kimdir? Belediyeler. Büyük şehirlerde büyükşehir belediyeleri, yetki verildiği takdirde büyük şehirlerde ilçe belediyeleri ve özel idareler, yani valilikler.

Öncelikle diyoruz ki belediyelere: "Siz vatandaşla anlaşın, bu işi yapın." Vatandaşa diyoruz ki: "Siz riskli binalarınızı tespit ettirin." Önce bir süre veriyoruz üç ay, beş ay, altı ay; bunu tespit edeceğiz. Sonra, bir defa daha süre veriyoruz; diyoruz ki: "Size süre verdik, riskli binanızı tespit ettirmediniz ve yıkmaya başlamadınız. Artık sen yıkmazsan, biz senin riskli binanı, senin canını tehlikeye atan binanı yıkmak durumundayız." Ve ondan sonra belediyeye diyeceğiz ki: "Vatandaş binasını yıkmadı. Git, bunu tespit et. Bu binayı, vatandaşla anlaşabiliyorsan anlaş, anlaşamıyorsan riskli binayı yıkmak zorundasın." Daha sonra valiliklere verdik yetkiyi, mülki amirlere. Belediyenin yardımıyla mülki amirler riskli binayı insandan tahliye edecek ve yıkacak ama valilik ve belediye yıkmazsa, biz Bakanlık olarak bunları yıkmak durumundayız. Türkiye'nin geldiği nokta budur.

Burada, uygulamada da yine aynı şeyi söylüyoruz: Yıkılan binada katlı mülkiyetler yani kat mülkiyeti veya kat irtifakı sona erecek ve paylı mülkiyete dönüşecek. Burada, paylı mülkiyete dönüşürken mülkiyetin ana binadaki haklılığını ve oradaki rüçhan haklarını tapu kaydındaki deftere işleyeceğiz. Bundan sonra da "Nitelikli çoğunluk olan üçte 2 çoğunlukla karar verin." diyoruz. "Bu kararı verirken diğer, size uymayanların hakkını da size satacağız, ekspertiz tarafından tespit edilen fiyattan az olmamak suretiyle ve açık artırmayla." diyoruz. "Alamazsanız veya almazsanız, biz hazine olarak bu 1/3 payı alacağız, bunu da sizin emrinize vereceğiz. Siz 2/3 olarak ne karar verdiyseniz, satmak şeklinde, yapmak şeklinde veya bekletmek şeklinde, biz de size uyacağız." diyoruz vatandaşlara ve bizim -tamamen vatandaş eksenli, vatandaş odaklı- "İlla biz, afet riski altındaki binaları yapalım." diye bir derdimiz yok, "Afet riski taşıyan binaları yıkmak." diye bir riskimiz var. Bunu da sizlerle paylaşmak istedim.

Tekrar hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bayraktar.