| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 81 |
| Tarih: | 21.03.2012 |
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında o Komisyonda nelerin olup bittiği benim cep telefonumda var ama buraya getirmedim.
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Bizde de var, bizde.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Biz bağırıyoruz: "Söz istiyoruz.", "Söz istiyoruz Sayın Başkan?" İki taraftan bağırıyoruz. Benim sesim de yüksek, benim sesimi duymamak için Parlamentonun dışında olmak da yetmez, taa Kızılay'ın öbür tarafına gitmek gerekir. Bize söz verilmedi. Oradan çıkarır buradan dinlettiririm. Orada da kayda girmemiştir ve oradaki stenograflar bizim "Söz istiyoruz Sayın Başkan." sözümüzü kayda almamıştır. Ben bunun üzerinde durmak istemiyorum ama vaka budur.
Yani karşınızda kim olursa olsun, hangi hedefi gerçekleştirmeye çalışırsak çalışalım, behemehâl, dürüst olmak zorundayız, doğrunun üzerinden hareket etmek zorundayız, doğrusu bu. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, Türkiye'de, her konuda olduğu gibi, eğitim konusunda da yapısal ve makro tartışmaları yapmaktan, biz, eğitimin içeriğini tartışmaya maalesef fırsat bulamıyoruz arkadaşlar. Şu kadar binadan bahsediyoruz şu kadar öğrenciden bahsediyoruz, şu kadar öğretmenden bahsediyoruz, şu kadar fiziki yapıdan bahsediyoruz, şu kadar dağıtılan ders kitaplarından bahsediyoruz ve şu kadar tablet bilgisayardan bahsediyoruz. Bunlar neye hizmet ediyor, ondan bahsetmiyoruz, sorun burada. Nasıl bir nesil istiyorsunuz, bunu açıklayın; problem burada. Yattığı toprak belli, tuttuğu bayrak belli, döndüğü kıble belli olan bir nesil istiyor musunuz, istemiyor musunuz? Bundan bahsedin. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Siz, yapmış olduğunuz eğitim programlarından -geçen sefer de burada ifade ettim- Peygamberimiz de dâhil, bütün millî kahramanları, bütün millî ve dinî kavramları elimine etmişsiniz, çıkartmışsınız 2003 yılında, 2004 yılındaki çalışmalarla.
NEBİ BOZKURT (Mersin) - Yok öyle bir şey.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Bunları çok net olarak ben ifade ettim, bunun cevabını bekliyorum, bunun cevabını bekliyorum, kimdir? Bu eğitim sistemini Adalet ve Kalkınma Partisinin dışında veya bu iktidarın aktardığı, görevlendirdiği bürokratların dışında başkaları mı dizayn ediyor? Çok değişik iddialar var, merak ediyorum, bunun cevabını bekliyorum ve her yerde bu konuyu sormaya devam edeceğim. Kimdir ki şunu diyebiliyor: "Üç model artık geride kalmıştır; bunlardan birisi Hazreti Muhammed ve Hülefai Raşidin Dönemi, bunlardan ikincisi Osmanlı'nın Yükseliş Dönemi -Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman ve Yavuz Sultan Selim dönemi- üçüncüsü cumhuriyet ve Kemalizm modeli. Artık, bunların üçü model olmaktan çıkmıştır." Model ne? Obama mı? Model ne? Avrupa Birliğinin Vatikan projesi mi? (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Model ne, ben onu merak ediyorum. Biz çocuklarımıza neyi öğreteceğiz? Çocuklarımızı hangi istikamete yönlendireceğiz? Yani bir ilkesiz, bir değersiz, bir kültürsüz yapıya eğer siz birtakım teknolojik yenilikleri getirir, birtakım yeni bilgileri verirseniz, daha bilinçli bir kültürsüz, daha bilinçli bir yıkıcı, daha bilinçli bir yaramaz unsur ortaya çıkarmış oluruz. Onun için, bina, eğitimin kesintili olup ya da sürekli olması meselesini tartışmak yerine içini tartışmanın, içini doldurmanın temel bir problem olduğunun altını özellikle çizmek istiyorum.
Biz nasıl bir insan yetiştirme düzeni hazırlıyoruz? Bu soruya cevap vermemiz gerekiyor. Üretici mi olsun, tüketici mi olsun; ihracatçı mı olsun, ithalatçı mı olsun? Gelecek için bugün rahatına kıyan, terleyen, kaslarını yoran, uykusuz kalan mı olsun yoksa bugün rahatını ve tatminini sağlamak için geleceğini harcayan, yiyen bir nesil mi olsun? Sorgulayan mı olsun, tabi olan mı olsun? Baş eğen mi olsun, başını dik tutan mı olsun? Burada eğitimde bir şahsiyet, eğitimde bir duruşu olan insan tipini bizim eğitimin odağına yerleştirmemiz gerekiyor. Bize ait olmayan, bize çalışmayan, bu milletin değerleriyle, sıkıntılarıyla kendisini içselleştirmemiş olan bir zatın şu ya da bu eğitimi alması bizi çok da fazla aslında ilgilendirmiyor. Yani onun, kendi milletine, kendi toplumuna, kendi geleceğine yatırım yapmayan ama bu çerçeve içerisinde de bazı bilgi ve bazı özelliklerle donatılmış olması çok da elzem bir durum değil. Bu topluma ya da bu millete yapılabilecek, verilebilecek bir katkının da buradan kaynaklanmayacağının özellikle altını çizmek istiyorum.
Buradan açıkça ve net olarak bir şeyi söylemek istiyorum: Bugün dünyada çok ciddi bir gelişme yaşanıyor; dijitalleşme, elektronikleşme? Bu dijitalleşme, elektronikleşme, İnternetleşme, televizyonlaşma cep kartlılaşmayı meydana getiriyor. İnsanlar arasındaki sosyal ilişkiler bozuluyor, insanların iletişimleri büyük ölçüde tehdit altına giriyor, soğukluk giriyor. Asosyallik toplumlara ileri düzeyde bir virüs gibi bulaşmış durumda. Şimdi, bunu biz dikkate aldığımızda bir şeyi ön plana çekmemiz gerekiyor. Bu kadar dijitalleşmenin olduğu bir yerde, kalplerin kalp olmaktan çıkıp çarka döndüğü bir yerde, tüfeğin icat olmasıyla mertliğin bozulduğu söyleneli dört yüz sene oluyor. Dolayısıyla da dijitalleşmenin meydana gelmesiyle toplumlarda geleneksel biçimiyle aile düzeni, geleneksel biçimiyle inanç sistemi, geleneksel biçimiyle değerler sistemi altüst olmuştur. Biz bu dijitalleşmeye yönelirken ya da dijitalleşmeyle ilgili birtakım gelişmeleri eğitim sisteminin odağına koyarken acaba bundan yirmi sene sonrasının hesabını kitabını yaptık mı? Nasıl bir insan meydana getireceğiz? Bugün bu dijitalleşme, İnternet, televizyon, bilgisayar ve benzeri birtakım yapıların ne kadar aileyi yıktığının, ne kadar insanı sapkın cinayetlere sevk ettiğinin, ne kadar intiharlar meydana getirdiğinin farkında mıyız, bu konuda yeterli araştırmalar yaptık mı? Yani biz bir sistemi sürekli devrim modeli içerisinde -özellikle eğitim sistemini- alır, koy-kaldır, yap-boz, dene-yanıl, olmadı başa dön sistemiyle hareket edersek geleceğimiz yer burasıdır.
Bakın, biz büyük bir milletiz, biz büyük bir kültürüz. Bizim tek kusurumuz şudur: Müesseselerimizi geliştirerek devam ettirmek, devam ettirerek gelişmek, geliştirmek gibi bir algıyı maalesef içselleştiremememizden birçok şey kaynaklanıyor. Açıkça söyleyeyim, bizim nizamiye medreselerimiz vardı, şimdi yok; bizim sahnı seman medreselerimiz vardı, şimdi yok; bizim dârülmuallimin müesseselerimiz vardı, şimdi yok; bizim köy enstitülerimiz vardı, şimdi yok; bizim öğretmen okullarımız vardı, şimdi yok. Bizim şu anda eğitim fakültelerimiz var. Bir süre sonra birileri belki diyecek ki: "Şu anda eğitim fakülteleri de yok." Hâlbuki milletleri millet yapan, tarihten getirdikleri ve sürekli olarak geliştirerek kendilerine uyarladıkları birtakım değerlerin kristalize olmasıdır, onların nesillerden nesillere aktarılarak geliştirilmesi ve ilerletilmesidir. Bizim yaptığımız nedir? Her gelen iktidar, her gelen millî eğitim bakanı, her gelen aklıevvel birisi, sistemi baştan aşağı kendi kafa yapısına göre inşa etme gibi bir cürete teşebbüs ediyor. Bizim, iktidarlara verdiğimiz ya da milletimizin iktidara verdiği görev milletin değerlerini daha ileri aşamalara taşımasıdır; millete değer dayatması değildir, milletin tarihi nasıl anlayacağını millete anlatması değildir, milletin dinini nasıl algılayacağını millete anlatması değildir. Çünkü bu millet, tarihini de, değerlerini de, geleneklerini de onlara dayatanlardan çok daha iyi biliyor ve onu da enikonu yaşıyor. Böyle bir toplumda herkesin haddini bilmesi lazım.
Sonuç itibarıyla, biz geçici unsurlarız; bugün varız, yarın yokuz. Bizim burada ortaya koyacağımız yaklaşım biçimleri, bizim burada ortaya koyacağımız değerler ve katkılar bu toplumu daha da ileriye taşıyacak, bu toplumu daha da bağımsız, egemen, kendi karnını kendi elleriyle doyurabilecek niteliklere sahip nesillere götürmesidir. Yoksa biz kimin, neyi, nasıl yapacağını buradan belirlersek çok büyük hatayı yapmış oluruz.
Sonuç itibarıyla, siyaset sosyalle ilgilidir, siyaset kültürle ilgilidir, siyaset ekonomiyle ilgilidir ve bunlardan, sosyalden, kültürden ve ekonomiden neşet etmeyen bir siyasetin kalıcı olma şansı da yoktur.
Bu vesileyle çok net olarak ifade etmek gerekir ki bizim önce içine bakmamız lazım; bu, içinden kaynaklanacak, bu, içinden kaynaklanabilecek değerleri içselleştirerek ileriye taşımamız lazım. İrademiz ve istikametimiz belli değilse attığımız bütün adımlar yanlıştır.
Saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yeniçeri.