| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 49 |
| Tarih: | 10.01.2012 |
SIRRI SAKIK (Muş) - Değerli arkadaşlar, ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum. Her ne kadar aleyhte aldıysak da gruplar arası anlaşmadan kaynaklı, böyle bir günde böyle bir önergenin aleyhinde konuşmak züldür.
Ben de Dünya Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle bütün gazeteci arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum. Bir miktar geçmişte benim de içinde bulunduğum bir alandan geliyoruz.
Şimdi, Sayın Bakanım biraz önce buradan konuştu; sanki güllük gülistanlık bir ülkede Bakanlık yapıyor. Daha birkaç gün önce, sadece suçu ve günahı habercilik yapan 36 gazetecinin gece evlerine operasyon yapıldı ve bu gazeteci arkadaşlarımız teker teker İstanbul'dan, Ankara'dan, Diyarbakır'dan, Van'dan, İzmir'den, Türkiye'nin dört bir tarafından 36 gazeteci alelacele gece evinden alınarak tutuklandılar. Ben bu hafta sonu onları Kandıra'da ziyaret ettim. Bu hafta sonu onları İstanbul'da ziyaret ettim. Yani bu ülkenin ayıbını hâlen demokratik bir gelişim, demokratik bir dönüşüm, ciddi devrimler yapılıyor, bunu kamuoyuna sunma vallahi biraz da vicdansızlıktır.
Biz birbirimizi iyi tanırız, birbirimizi iyi biliriz. Yani Sayın Başbakan dün akşamdan itibaren mesai arkadaşıyla ilgili sarf ettiği düşünceleri keşke emekçi gazetecilerle ilgili sarf etmiş olsaydı. Keşke sadece görevi gidip müvekkiline avukatlık eden hukukçuların hukukunu savunabilmiş olsaydı. Keşke sadece görevi belediye başkanlığı olan ve bundan dolayı tutuklanan belediye başkanlarının hukukunu savunabilmiş olsaydı. Keşke Sayın Başbakan, mesaidaşı olan Sayın Generali ne kadar savunuyorsa, meslektaşı olan 8 milletvekilinin hukukunu da savunabilmiş olsaydı ve bu milletvekilleri, siz de nasıl, halkın iradesiyle buraya yansıdıysanız, o milletvekilleri de halkın iradesidir, o belediye başkanları da halkın iradesidir. Onlarla ilgili de, demokratikleşmeyle ilgili de laflar etseydiniz ama bunu yapmıyorsunuz. Bugün grup toplantısında, sadece şiddete davetiye vardı, sadece Türkiye'nin toplumsal dokularıyla oynayarak yeniden iç çatışmaya davetiye vardı. Ve sizin aranızda iki gündür, ana muhalefet partisiyle iktidar arasında bir fezlekedir gidip geliyor. Bütün cezaları lütfen bizim hanemize yazın. Yani Cumhuriyet Halk Partisine giden fezlekeyi, rica ediyorum BDP'nin hanesine yazın. (CHP sıralarından alkışlar) AKP'nin elinde de bir fezleke var. Lütfen, o, Başbakana gelen fezlekeyi de benim haneme yazın. Ayıptır, bunları konuşuyorsunuz, ayıp! Yani, gidin bakın, komisyonlarda kaç tane, 15-20 milletvekilinin kaç tane fezlekeyle karşı karşıya olduğunu görürsünüz. Her biri için yüz yıl, yüz elli yıl isteniyor, üç bin yıla yakın cezayla cezalandırılmak isteniyoruz ama burada gündemi çarpıtmak, burada çıkıp hamasi nutuklarla olmaz. Siz iktidarsınız, hesap vereceksiniz. Siz iktidarsınız, sizin eğer ülkenizde haksızlık ve hukuksuzluk varsa, bunların hesabını sizden biz sorarız. Sorduğumuz zaman da bizi emir kipleriyle tehdit etmek, bugün satır aralarından bizleri hedef göstererek "Sizleri cezalandırırız?" Sayın Başbakan, siz ve grubunuz, bütün Türkiye halkı bizi çok iyi tanır, nereden geldiğimizi de bilir, burada, egemen güçlere teslim olmadığımızı siz de bilirsiniz ki, biz buradan alınıp gittik, uzun yıllar demir ve beton yığınları arasında kaldık. "Boyun eğeceksiniz." dediler, "Eğmeyiz." dedik. "Bir canımız var, onu da feda ederiz." deriz, bunu siz bilirsiniz ve bize dönüyorsunuz ki? Bütün kutsal kitaplar sabırdan bahseder, Allahuteala da sabırdan bahseder, peygamberler de sabırdan bahseder ama bu sabır sadece mağdurlar içindir. Uludere'de insanlar katlediliyor, sizi eleştiriyoruz, bizi tehdit ediyorsunuz. Peki, sizi eleştirmeyip de kimi eleştireceğiz, ne yapacağız? Yani geçmişe dönüyorsunuz, diyorsunuz ki: "Mustafa Muğlalı olayında 33 tane insan öldürüldü, Cumhuriyet Halk Partisi döneminde oldu." Peki, günaydın! Bu 35 insan da hangi iktidar döneminde oldu? Kaç gün önce; siz iktidar değil miydiniz? O gün orada o masum köylülerin ensesine silahlar dayanarak tetikler çekiliyordu ama yıl 2011 ve on ikiye iki kala, gece buradan emirler yağıyor ve buradan F-16'lar, uçaklar havalanıyor, F-16'lardan bu işaret parmağıyla düğmelere basıyor, 35 masum Kürt insanı katlediliyor ve ölenlerin birçoğunun eli ve kelimeişehadet getirdikleri için parmakları böyleydi ve o tuşlara basan zalimler de kelimeişehadet parmaklarıyla tuşlara basıyordu ve masum Kürt insanları katlediliyordu. Adına "Kürt" dediğimizde "bölücü" diyorsunuz. Peki, bunlar nereden geldiler? Kürt değiller miydi? Bu insanlar bu ülkenin vatandaşları değil miydi? Nasıl katledildiler? Siz yapay sınırlarla? Sınırlara mayın koymuşsunuz, dilimize mayın koymuşsunuz, kimliğimize mayın koymuşsunuz, "Gelin, bu mayınlara biat edin." diyorsunuz. Topraklarımızı bölmüşsünüz, parçalamışsınız. Tarlası İran'ın sınırında, Irak'ın sınırında, Suriye'nin sınırında ama kendisi Uludere'de bir köyde. Şimdi, böyle bir zalimane bir politika olur mu? Bunları sarmanız gerekirken, bu sorunu çözmeniz gerekirken ama mesaidaş arkadaşlarınıza zaman ayırıyorsunuz ve -buradan bir arkadaşımız da söyledi- acılarımızı kan parasıyla ödeştirmeye çalışıyorsunuz. Kan parası ilkel bir paradır, kan parası hukuka, insanlığa karşı bir vahşet parasıdır. Siz gerçekten şunu yapamaz mıydınız? Nedir bu kibirliliğiniz? Bir günah işlendi, bu günahtan dolayı ailelerden ve bir halktan özür dileme geleneği yok mudur sizde? Sayın Başbakan çıkıp "Evet, biz Türkiye'deki bu vahşetten dolayı bu ailelerden özür diliyoruz. Bu aileler ve bu halk, bu coğrafyada uzun yıllardır acılar çekti, biz bundan dolayı özür diliyoruz." deseydi ne olurdu? Selahattin Demirtaş'a saldırmak, Gültan Kışanak'a saldırmak, BDP'ye saldırmak ahlaki midir, vicdani midir? Bu işin sorumluları onlar mıdır? Siz bize açıklayacaksınız, yani oradaki görevde olan alay komutanını görevden alarak bu işin üstünü örtemezsiniz. Kim yaptı, kim etti? Bunu bir bütün olarak bileceksiniz. Yani, o işaret parmaklarıyla nasıl ki o insanlar katledildi, onları bilmek bizim hepimizin hakkı.
Ve orada yaşları on iki-on beş arası olan 9 tane çocuk var. Düşünün, el vicdan! Yani, siz eğer randevunuza beş dakika geç kalsanız, dönersiniz o şahsiyete: "Sizden özür diliyoruz, biz beş dakika geciktik." Şu kapıda gayriihtiyari 2 insanın kolu birbirine değse, dönüp 10 kez özür diliyorsunuz. Peki, bir halktan, bir aileden neden özür dileme erdemliliğini göstermiyorsunuz? Çünkü sizde beyazlık ruhu var, sizde üstünlük kültürü var. "Biz nasıl aşağılanan bir halktan özür dileyebiliriz?" Böyle bir ruh hâliniz var. Onun için o çocuklar, daha çocuktu. Sizin on iki yaşındaki, on üç, on sekiz, yirmi yaşındaki çocuklarınız gece eve gelmediğinde hepiniz kudurursunuz, ayaklanırsınız. Ama o çocuklar öldüğü zaman nereye gidiyordu? Bir kontör parası almaya. Onlar nereye gidiyordu? Üniversitede okuyan 2 kardeşine burs şeklinde para gönderen çocuklardı. Ama ne yazık ki, siz bunları anlayabilecek noktada değilsiniz; çünkü ruh hâliniz farklıdır.
ŞUAY ALPAY (Elazığ) - Kim anlamaz kim, hangimiz anlamayız?
SIRRI SAKIK (Devamla) - Anlıyorsanız çözün.
ŞUAY ALPAY (Elazığ) - Hesaplaşın bakalım.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Anlıyorsanız çözün.
ŞUAY ALPAY (Elazığ) - Hangimiz anlamıyoruz?
SIRRI SAKIK (Devamla) - Anlıyorsanız çözün gidin.
ŞUAY ALPAY (Elazığ) - Kendinizle yüzleşin.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Oraya gidin konuşun.
ŞUAY ALPAY (Elazığ) - Yüzleşin kendinizle.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Buralarda bu kürsülerde, bu koltuklarda laf atmak kolay. Ben sizi göreve davet ediyorum, ben sizi vicdana davet ediyorum.
ŞUAY ALPAY (Elazığ) - Hepimiz vicdana davet ediyoruz.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Ben, o ailelerle empati yapmaya davet ediyorum. Bu sorun sadece benim sorunum değil, bu sorun hepimizin ortak sorunudur, bu ortak sorunda hepimizin ortaklaşması gerekir. Hepimizin, birbirimizi tehdit ederek, birbirimizi elimizdeki yargıyla, polisle tehdit ederek bu sorunu çözemeyiz. Vallahi ne kimse yargıdan ne de polisten ne de o üniformalı, gelip burada bize ters bakan üniformalılardan kimse korkmuyor. Korktuğumuz tek bir şey vardır, vicdanımız ve inançlarımızdır.
Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.