GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:50
Tarih:11.01.2012

PERVİN BULDAN (Iğdır) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu yerel basın ve yayın kuruluşlarının sorunları hakkında Meclis araştırması önergesinin görüşülmesinde lehte söz aldım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, aslında, Türkiye açısından yerel basının çok sorunları olduğunu hepimiz biliyoruz ama bu konuda verilen araştırma önergeleri ne yazık ki, AKP Grubu tarafından reddedilmekte. Sadece CHP'nin değil, bugün muhalefetin vermiş olduğu bütün araştırma önergeleri ne yazık ki, kabul edilmiyor ve reddediliyor. Ben emimin ki, bu önerge de yine AKP Grubu tarafından reddedilecek.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına konuyla ilgili vermiş olduğumuz bizim de iki tane araştırma önergemiz var: Biri, düşünce ve ifade özgürlüğü önünde engel teşkil eden yasal hükümlerin saptanması ve tutuklu bulunan gazetecilerin durumunun araştırılması için bir araştırma önergemiz var. Bir diğeri de, Türkiye'deki basın özgürlüğünün önündeki engellerin bütün boyutlarıyla araştırılması ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğumuz bir araştırma önergesi var. Bunların da en kısa zamanda gündeme alınıp ve bir araştırma komisyonunun kurulması talebimizi buradan bir kez daha yinelemek istiyorum.

Evet, basın özgürlüğü Birleşmiş Milletler tarafından İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nde ilan edilen, birçok ülke tarafından kabul edilen bir haktır değerli arkadaşlar. Gerek Birleşmiş Milletler gerekse de Avrupa Birliği bünyesinde basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü konularında pek çok sözleşme hazırlanmış ve üye ülkelere imzalattırılmıştır. Bu anlamda, ülkemiz de bu tür pek çok sözleşmeye taraftır ancak özgür, tarafsız bir basın oluşturmada da iç hukukun bu sözleşmelere uygun duruma getirilmesi gerekmektedir. Bu anlamda, Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu'nun mutlaka değiştirilmesi gerektiğini de bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Özgür basın, demokratik sistemin korunması ve güçlendirilmesinde son derece önemli bir unsur olma özelliğini taşımakta olup insan haklarına dayalı, barış içinde, demokratik bir toplumsal ve siyasal düzenin gerçekleşmesi yolunda önemli yapı taşlarından birini oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra demokratik siyasetin oluşturulmasının temel koşullarından biridir. Siyasi ve ekonomik baskı altında bulunan basının düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında yeniden ele alınması ve önündeki engel olan düzenlemelerin derhâl değiştirilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün Dünya Çalışan Gazeteciler Günü'ydü ve burada, hem Genel Kurulda hem de yerelde birçok açıklama yapıldı ama bana göre en talihsiz açıklama, dün Sayın Cemil Çiçek tarafından yapılan açıklamaydı. Sayın Cemil Çiçek, tutuklanan gazeteciler için "Onlar teröristti." ifadesini kullandı.  Buradan çok açık ifade etmek istiyoruz. Tutuklanan bütün gazeteci arkadaşlarımızın sadece suçları yaptıkları haberler oldu. Evet, o arkadaşlarımız yaptıkları haberleri ile not defterleri ile fotoğraf makineleriyle ve kalemleriyle suçlandılar. Sayın Cemil Çiçek'in bilgisine buradan arz etmek istiyorum.

Aynı zamanda, dün yine işte Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla, tutuklu bulunan gazeteci arkadaşlarımız bize, bizim grubumuza bir mektup gönderdiler. Ben bu mektubu olduğu gibi buradan okumak istiyorum: "Hatırlıyor musunuz, 20 Aralık 2011 tarihi size bir şey hatırlatıyor mu? O gün saat beşte Diyarbakır ve İstanbul başta olmak üzere birçok kentte onlarca gazetecinin kapısı eş zamanlı çalındı. Tanırız birbirimizi, gelenler bizi iyi tanıyordu, biz de onları. Biz onları sokak ortasında adresli ve adressiz kurşunlardan, kameralar önünde pervasızca kol kırmalarından, aldıkları talimatları yerine getirirken kadın, çocuk demeden kararttıkları hayatlardan, Türkiye'nin son otuz yıllık, hatta seksen yıldır karanlık tarihinin sayfalarından tanıdık. Yine çok değil son üç yıldır `Öldüremediğin en iyi Kürt tutuklu Kürt'tür.' diyerek avukatlar, siyasetçiler, seçilmişler, insan hakları savunucuları, kadınlar başta olmak üzere gerçekleştirilen Kürt avının uygulayıcıları olarak tanıyorduk onları. Onlar ise bizi ardılı olduğumuz Musa Anter, Gurbetelli Ersöz, Nazım Babaoğlu, Yahya Orhan, Metin Göktepe ve daha onlarca basın şehidinin mirasçısı olarak tanıyordu.

`Hiçbir şey karanlıkta kalmayacak.' diyerek karanlık tarihin karanlık uygulayıcılarını deşifre ettik, bir halkın kimliğinin, kültürünün, dilinin sesi olduk. Plaza medyalarının aksine eylemlerde, etkinliklerde polisin ardına sığınıp polis muhabirlerini esas almaktansa halkı esas aldık. Devleti teşhir ettik, sınır boylarında barış için sabahlayan annelerle sabahladık, parçalanmış cenazeleri dağlardan toplayanların yanındaydık. Toplu mezarlarda kayıplarının kemiklerini arayan anaların ağıtlarıydık. Besta'da, Zap'ta, Tatvan'da, Kazan Vadisi'nde savaş suçu işleyerek kimyasal silah kullanan devleti teşhir edendik. Karadeniz köylüsünün yanındaydık. Asgari ücret ve sendikalı çalışma hakkı için sokağa çıkan emekçilerin `Teğet geçecek.' diyenlerin aksine `Yoksullaşıyoruz, yaşam standardımız düşüyor.' diyen bilim insanlarının sesiydik. Doğayı talan edip şirketlere peşkeş çekenlere karşı `HES'lere toprağımı vermem.' diyen Karadeniz köylüsünün yanındaydık. `Üç çocuk' öğüdü veren ataerkil zihniyetin yarattığı kadın katliamlarının karşısında, kadınların çığlığıydık. Kotalarla topraklarından edilen köylülere, ekmesi biçmesi yasaklanan, açlığa mahkûm edilen çiftçilerin yanındaydık. Bu oyunun farkındaydık. Dün bombalandık, öldürüldük; bugün yargılanıp tutuklanıyoruz. Biz bu oyunun farkındaydık, bile bile `lades' dedik.

Senaryosu Başbakan ve İçişleri Bakanı tarafından yazılan oyunun 1'inci perdesi yetmiş iki saat boyunca emniyette sahnelendi. Hukukun değil, AKP hukukunun dayatıldığı cemaat sohbetlerine `davet' edildik. Bu `davet'lerde `balon şema'larıyla, olmayan bir yapının `komite'si ilan edildik ve taciz edildik. Bu trajikomik oyunun 2'nci perdesi adliyede devam etti. Ne idiği belirsiz şişirilmiş dosyalarla görevlendirilen savcılar tarafından, gazeteciliğin temel ilkelerinden bihaber biçimde haber kaynakları ve yapılan haberler üzerinden `derin' bir sorgulamadan geçirildik. Bizlere, doktora `Neden bu hastayı tedavi ettin?' sorusu sorulur gibi `Neden bu haberi yaptın?' denildi. Yaptığımız işin aleniliğine rağmen varlığı yokluğu belli olmayan `gizli tanık' ifadeleriyle kriminalize edildik. Oyunun son perdesinde (en azından şimdilik) ise sevk edildiğimiz mahkemede hâkimlerin `İnisiyatif bizde değil.' itirafıyla tutuklandık. İnisiyatifin kimde olduğunu, Samanyolu TV tutuklama kararından yarım saat önce tutuklanan gazetecilerin sayısını vererek gösterdi. Kısacası, Başbakan Erdoğan'ın talimatı `namlı' İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in `terör' çerçevesi, cemaat polisinin `acar' avcılığı ve figürandan öteye gidemeyen mahkemenin kararıyla mesleğimizi icra edemez hâle getirildik. Roboski Katliamı'nı plaza medyasının Kürt basınından 9 saat sonra vermesi `Neden Kürt basını hedef alındı?' sorusunun iyi yanıtı? Bu vesileyle tüm meslektaşlarımıza şu çağrıyı yapıyoruz: Unutmayalım ki gazeteciler olarak iktidara karşı kamunun vicdanıyız? Bu ateş sizi de yakmadan sesinizi sesimize katmanızı bekliyoruz." diyorlar tutuklu gazeteciler.

Teşekkür ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Buldan.