GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:84
Tarih:28.03.2012

ALİ ÖZ (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; nükleer santralin Mersin'de Akkuyu bölgesinde bölgeye ve insan sağlığına etkisini araştırmak için Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu önergeyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Şimdi, nükleer enerji, başta Fransa, Almanya, İtalya, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve İskandinav ülkelerinin bazılarında, Bulgaristan, Rusya, Ermenistan olmak üzere birçok ülkenin vazgeçilmez bir enerji kaynağıdır. Nükleer enerjinin üretimiyle alakalı sonuçta radyasyon ortaya çıkmaktadır. Yapılan araştırmalarda, nükleer enerjinin bizatihi kendisi olmasa bile, nükleer atıkların kanser oluşturma riskini ciddi derecede artırdığını bilim adamları ve tıp dünyası çok iyi bilmektedir. Benden önceki konuşmacı arkadaşımızın da bahsettiği gibi, özellikle bazı kanserlerde ciddi artışlar olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunların başında ilik kanseri, "lösemi" dediğimiz kanserde 2 kat, meme kanserinde normal görülen popülasyona göre 3-5 kat daha fazla oranda, tiroit kanserlerinde yüzde 200 oranında daha fazla, aynı zamanda, toplumda "konjenital (doğumsal) anomali" dediğimiz anomalileri de gerçek manada arttırıcı bir etkisi olduğunu bilmekteyiz.

Tabii ki nükleer santralden, nükleer enerjiden bahsederken, nükleer teknolojinin direkt olarak karşısında olmak değil kastımız ama özellikle Mersin Akkuyu'da kurulması planlanan bu santral için, bölgenin, özellikle ilin kendi coğrafi durumu göz önünde bulundurulduğu zaman, gerek tarım gerekse turizm anlamında son derece uygun bir kent olduğu, uygun bir yer olduğu gerçeğini unutmamak lazım.

Değerli milletvekilleri, gerçekten, Mersin'in Akkuyu denilen bölgesi ve bu santral oraya kurulduğu zaman, etrafında, içerisine alacağı, etkisi altına alacağı bölgeyi düşündüğümüzde, o bölgede seracılığın, hayvancılığın, tarımın ciddi manada zarar göreceği, bu gerçekle bugünden o bölgedeki insanların bölgeyi hızlı bir şekilde boşalttığı gerçeğini hiçbirimizin göz ardı etmeye hakkı yoktur.

Gerçekten, oraya gelen kurumlar, bu teknolojideki gelişmelerle beraber, bölgeyi radyasyon cennetine çevirme adına, bölgedeki insanlara yeni istihdam kapısı açacağını halka vadetmekte ve bununla insanları oyalamaktadır.

Tabii ki dünyadaki gelişen olaylara baktığımız zaman, özellikle son yıllarda Kanada'da, Fransa'da, Avusturya'da, İspanya'da, Filipinler'de, Brezilya'da ve daha çoğu ülkede bu nükleer teknoloji araştırma ve çalışmalarının durdurulduğunu, ertelendiği gerçeğini hepimizin kabul etmesi gerekmektedir.

Tabii ki nükleer enerjiden vazgeçip "Nükleer enerjiyi kesinlikle bertaraf edelim." derken enerjinin ülke için gerçekten ciddi manada bir ihtiyaç olduğu gerçeğini göz ardı etmemeliyiz. Nükleer enerji dışında, toplumda enerji elde edebileceğimiz, doğadan enerji elde edebileceğimiz başka yolları mutlaka göz ardı etmeden, güneş enerjisinden, rüzgâr enerjisinden, hidrojen enerjisinden, organik atıklardan elde edilecek enerjilere ve enerjiyi verimli ve etkin kullanmak için yapılacak olan yatırımlara daha fazla ağırlık verilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Nükleer lobilerin, daralan pazarlara yer açmak ve atıklarına depo bulmak ihtiyacından kaynaklı, ülkemizde nükleer santral kurma girişimleri son zamanlarda hızlanmıştır. Bugünlerde yeniden gündeme gelen nükleer santral kurma hazırlıkları "Ülkemizin enerji ihtiyacından kaynaklı tartışmalar" olarak ifade edilse de dünyada işsiz kalan nükleer lobilerinin kâr hırsı, ülkemizde nükleer santralleri siyasal bir tercih olarak bizlere dayatmaktadır.

Nükleer enerji, özellikle, pahalı bir enerjidir ve tamamen de dışa bağımlıdır. Nükleer enerjinin -Çernobil'deki kazayı da düşünürsek- tehlikesi çok fazla. Bu nedenle, güvenliğinin sağlanması için yapılan harcamalar santral kurma maliyetini bile katlamaktadır.

Nükleer santralin teknolojisi, ham maddesi ve çalışacak tüm personeli dış ülkeden sağlanacaktır. Yatırım, üretim, işletim ve söküm maliyetleri çok pahalıdır. Örneğin, kilovatsaat başına elektrik üretim maliyetleri hidrolik santrallerde 0,05 sent, kömür santrallerinde 2,5-3 sent, doğal gaz santrallerinde 4 sent, nükleer enerjinin kilovat başına ortalama maliyeti ise 7,2 senttir. Bu 7,2 sentin içerisinde radyoaktif atıkların izolasyonu, ömrünü tamamlayan reaktörlerin söküm maliyetleri yer almamaktadır.

Hükûmetin Rusya'yla Akkuyu'da nükleer santral yapımı ve işletimi sözleşmesi gereği, Akkuyu'da kurulması planlanan nükleer santralin tüm teknolojisi ve ham maddesi Rusya tarafından sağlanacaktır.

Ayrıca Rusya, bu santralde bize ürettirdiği elektriği, on beş yıl alım garantili, kilovat başına -KDV hariç- 12,35 sente satacaktır. Ülkemizin hiç nükleer santrallere ihtiyacı yokken, bu projeyle, Türkiye, Rusya'ya on beş yılda yaklaşık 71 milyar dolar maliyet ödeyecektir.

Nükleer santrale sahip olunmakla nükleer teknolojiye veya nükleer silahlara sahip olunmaz. Nükleer lobileri, Çernobil kazasından sonra daralan pazarlarını genişletmek için, gelişmiş ülkelerin, "nükleer silah" adı altında, ellerinde kalan eski teknolojilerini satma gayreti içerisindedirler.

Çernobil'deki faciayı hepimiz biliyoruz. Aradan yirmi dört yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ bölgede radyasyonun yayıldığını, nükleer atıkların yaydıkları yüksek dozdaki radyoaktif ışınlarıyla insan hayatı için ciddi tehdit oluşturduğu gerçeğini unutmamalıyız.

Bu nedenle, nükleer atıkların, binlerce yıl boyunca, tüm canlılara ulaşamayacak şekilde saklanması gerekiyor. Nükleer santraller yaklaşık elli yıldır faaliyet göstermesine rağmen, ancak, bugüne kadar kimse nükleer atıkların nasıl ve nerede nihai olarak saklanabileceğini bilmiyor. Bu atıkların güvenilir bir şekilde bertaraf edilmesi için dünya çapında bulunmuş tek bir yöntem bile yoktur. Doğada nükleer santrallerle meydana gelecek olan değişiklikler özellikle Akkuyu bölgesinde çileği, muzu, bölge tarımını gerçekten ciddi manada etkileyecek ve zarara uğratacaktır.

İnanın, bu yüce Parlamento çatısı altında bulunan milletvekillerinin, yaz tatillerinde geçmek için fırsatını buldukları o koyu bir görseler, ben samimiyetle inanıyorum ki bu santralin buraya yapılmasına nasıl izin verildiğine dair kendi kendilerini ciddi manada sorgularlar.

Tabii ki bu nükleer santralin bir diğer zararlı etkisi de denizin ekolojik yapısındaki değişiklikle karşımıza çıkacak. Orada yaşayan, belki de Akdeniz Bölgesi'nde Mersin'den Antalya'ya kadar olan, bu geçiş, ara deniz bölgesinde, değeri en yüksek olan balıkların bulunduğu bu bölgede bu nükleerden çıkacak olan gaz atıklarının sayesinde ve nükleer sayesinde ısınacak olan deniz suyu münasebetiyle belki de balıkların çoğu artık orada yaşamaz hâle gelecek. Yani biz Ankara'daki bir yakınımız, hemşehrimiz "Kaya lagosu getir." derse bundan sonra herhâlde getiremeyecek duruma geleceğiz.

Nükleer santrallerin bu kadar zararlı etkileri varken, nükleer santrallerin kurulmasıyla ilgili karar verirken yeniden çok daha dikkatli olmak, bu konuyu yeniden detaylı bir şekilde araştırmanın gerekliliğine inanıyoruz. Kanserojen ağır metaller, zehirli kimyasallar ve radyasyon sadece Akkuyu bölgesini bölge olarak etkilemeyecek, aynı zamanda yöredeki rüzgârın hızına göre bölgeye yakın olan, hemen yakınlarında bulunan beldeleri de etkileyecektir. Bu şartlarda nükleer santralin kurulmuş olduğu yerde bölgenin en büyük hayat kaynaklarından birisi olan tarım, bitme noktasına gelecektir. Hayvancılık bitecektir, balıkçılık bitecektir. "Mersin'i bir turizm cenneti hâline getireceğiz." diye her seçim öncesi özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin bölgeden aday olanlarının vermiş olduğu en önemli şey budur. "Mersin gerçekte Akdeniz'de ciddi bir turizm potansiyeline sahiptir ve mutlaka bu harekete geçirilecektir, Antalya'yla rekabet edebilecek düzeye getirilecektir." denmiş olmasına rağmen, eğer bu nükleer santral Akkuyu'da yerleştirilecek olursa ve tamamen önlem alınmazsa, Mersin'e istediğiniz turizm yatırımını yapmak için halka söz de vermiş olsanız, burada denize girecek ne bir turist bulacaksınız ne de bir yerli burayı güvenli bir liman olarak kendisine seçecektir. Buralarda yetişen çileği, domatesi, narenciyeyi, biberi, salatalığı, muzu bundan sonra hiç kimse belki de satın bile almayacaktır.

Nükleer santrallere karşıtlığımızın dışında yani bu nükleer enerji elde edilmesiyle alakalı olarak Türkiye'de gerçek manada enerjinin hangi yollarla, hangi yöntemlerle elde edilmesini doğru analiz edip özellikle enerjide boşa harcamaları, kayıplarımızı göz önünde bulundurursak, belki de ülkemizin gerçek manada bu nükleer santrallere enerji kapsamında ihtiyacı olmadığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Yani bu nükleer santralleri illa "yapacağız" diye? Ülkemizde kayıp kaçak elektrik oranını yüzde 5'lere indirebilsek, başka alanlarda halkı bilinçlendirip enerjiyi boşa tüketmelerine mâni olacak bir durumu yaratabilsek, belki de bu kadar nükleer enerji sevdalısı olmayacağız diyor, özellikle bu konunun çok hassas olduğu ve bölgeyi yakinen ilgilendireceği gerçeğini yüce Parlamentoda sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öz.