GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AK PARTİ GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:52
Tarih:17.01.2012

SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım çünkü bizim gündemimizle Adalet ve Kalkınma Partisinin gündemi arasında bir türlü bir uyum sağlayamadık. Ya biz bu ülkede yaşamıyoruz veyahut da Adalet ve Kalkınma Partisi güllük gülistanlık bir ülkede yaşıyor, bizim bundan haberimiz yok.

Sevgili arkadaşlar, iki gün önce meslektaşlarınız olan milletvekillerine geceleyin, ansız, İstanbul'dan özel güvenlik birimlerinin, savcılarının emri ve talimatıyla bir operasyon düzenleniyor. Zaten "KCK" dendiği zaman hiçbir noktada bir hukuk yok. Gece Ankara'da Leyla Zana'nın evinin gidip polisler tarafından kapısı açılıyor ve Leyla evde yokken ev aranıyor. Yıl 1994? Hiç olmazsa o dönemlerde, aradan uzun yıllar geçti, -bu Parlamento onu kaldırırdı- şeklen de olsa bir dokunulmazlık zırhı vardı, ondan sonra işlemler başlardı ama bugün artık buna bile ihtiyaç duyulmuyor. Yani dokunulmazlık zırhı ayaklar altında ve özel yetkili savcılar bunu yok hükmünde sayıyorlar ve geceleyin operasyonlar yapılıyor ve bir dönem, 23'üncü Dönem burada, Parlamentoda görev yapmış Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve bir dönem Grup Başkan Vekilliğimizi yapan bir arkadaşımız geceleyin apar topar alınıyor ve yine, bir dönem DEHAP Genel Başkanlığı yapmış Tuncer Bakırhan, eften püften gerekçelerle gece baskınlar düzenleniyor ve bunlar alınıp götürülüyor.

O dönemde Cumhurbaşkanı aynen şöyle diyordu? Çünkü bizi alıp buradan götürdüklerinde polis burayı ablukaya almıştı. Kapıdan, daha dokunulmazlıklarımız kaldırılmadan -Genel Kurulda görüşmeler yapılıyordu-rahmetli Orhan Doğan'ı hemen şu Çankaya Kapısı'nda, nizamiyenin oradan almışlardı. Dönemin Cumhurbaşkanı "Çok şık olmadı." diyordu. "Bunu yapın, ama hiç olmazsa kitabına uydurun." diyordu.

Yıl 2012, aynı şeyle karşı karşıyayız; aynı açıklama, aynı devletin dili. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı yine açıklamalarında "Ya, bunları yaparken biraz böyle nizama, intizama, hukuka uyun." diyor. İşte muhaliflerinize uyguladığınız politika bu, işte ne yapmak istediğiniz açık ve net ortada. Siz muhaliflerinize hayat hakkı tanımıyorsunuz. Siz dünün mağdurlarıydınız, ama bugün bizim için zalim oldunuz. Bugün siz muhalifleri yok etmeye çalışıyorsunuz ve siz, gece? Orhan Doğan, yaşamını yitirmiş. Beş yıl önce yaşamını yitiren eski bir milletvekilinin evine baskın düzenleniyor ve geceleyin evinde terör estiriliyor. Ne yapılmak isteniyor? "Siz ölseniz bile biz sizin ensenizdeyiz, kurtulamazsanız." diyorsunuz. Böyle bir demokrasi olur mu, böyle bir hukuk olur mu Allah aşkına? 12 Eylül döneminde bunlar uygulanmıyordu. 12 Eylül döneminde bile gözaltına alınıp tutuklananların yüzde 70'i, beraatle sonuçlanırdı davalar. Ama yıl 2012, Kürt siyasetçileri içeride, hâlâ üç yıldır mahkemelerde ifade veremiyorlar ve siz özgürlüklerden ve demokrasiden bahsediyorsunuz.

Bugün Beşiktaş'ta bir dava görülüyor, o dava Hrant Dink davası. Ayın 19'unda da beşinci yılı bitiyor, altıncı yıla giriyor. Hâlen failler yok ortada, hâlâ bu işin arkasında kimler var, kimler tetikledi, o tetiği çekenler değil, o tetiği çektirenler kimler? Bugün orada, işte, karar aşamasında bir davayı akşamleyin birlikte izleyeceğiz.

 Yine dün akşam Beşiktaş'ta, orada 31 tane BDP'li eski milletvekili, eski genel başkan ve yöneticiler neden tutuklandılar? Yapılan polis tutanaklarında aynen şöyle söyleniyor, diyor ki: "Bunlar Sayın Öcalan'dan, İmralı'dan gelen talimatları maillerinde okudular."

Şimdi, ben de buradan -Hükûmetin yetkili kurumları oturuyorlar- soruyorum: Allah rızası için, siz hukukçuları, siz gazetecileri, siz siyaset dünyasını tutukluyorsunuz. İmralı'dan gelen görüşmeler, daha avukatlar İmralı'dan karaya çıkmadan o görüşmelerin bir kısmı MİT'e, bir kısmı bir bütün olarak Genelkurmaya, Başbakanlığa, Cumhurbaşkanlığına, Adalet Bakanlığına gelmiyor mu? Siz bu notları okumuyor musunuz? Bu notları okumuyorsanız siz siyasetçi değilsiniz. Eğer biz de bu notları okumuyorsak biz de siyasetçi değiliz ve bu ülkede eğer bu notlar eğer bir infaz için yeterli nedense iç barışımıza nasıl bir katkı sunacağız, ne yapacağız? Ve 31 arkadaşımızın dün akşam tutuklanmasının tek nedeni budur. Gelen notları okudunuz?

Ben size daha açıkça söyleyeyim; gelen birçok notları biz Hükûmetin yetkili birimleriyle ortaklaşa oturduk, okuduk, tartıştık ne yapabiliriz? Siz bunları okuduğunuzda görevinizi yapıyorsunuz, biz halkın temsilcileri olarak bu notları okuduğumuzda acaba ne yapmak istiyoruz? Biz de iç barışımızı birlikte sağlamak istiyoruz. Eğer bir sorunumuz varsa bu sorunu oturup konuşarak çözebiliriz ve çözmeliyiz diyoruz ama ne yazık ki bunların hiçbiri bizim için yani bir hak değil, tam tersine yargılanmamız için yeterli bir nedendir.

Türkiye'nin gündemi emin olunuz o kadar farklı ki. Siz belki bire bir cezaevlerine gitmiyorsunuz ama Cumhuriyet Halk Partisinden giden arkadaşlarımız vardı, ben onları da izledim. Biz bir grup milletvekili olarak Türkiye'nin birçok cezaevini birlikte dolaştık; Mardin'den Diyarbakır'a, Kandıra'ya, Kandıra'dan İstanbul'a ve Edirne'ye kadar birçok cezaevine gittik, Muş cezaevine gittik. Oralara gittik, gördük, emin olunuz 8 kişilik yerde 28 tutuklu ve hükümlü kalıyor. Bizim Şırnak Milletvekilimiz Selma Irmak'ın kaldığı yer 8 kişilik bir yer, kadın koğuşunda tam 20 kişi kalıyor. Yüzlerce hasta artık yataklarından kalkamıyorlar, adli tıp kurumlarının raporlarına göre derhâl özgürleşmeleri gerekir ama kimsenin sesi çıkmıyor. Ne iktidar partisinin ne de Cumhurbaşkanının bu konuda yetkileri var. Bu yetkilerini bir an önce hayata geçirmiyor.

Oradaki insanları açlıkla terbiye ediyorsunuz. İaşe parası 4 lira, 4,5 lira ve bununla dört öğün yemek? Ya, böyle bir hukuk devleti olur mu, böyle bir sosyal devlet olabilir mi? Yani 20 kişilik yerde 40 kişi kalabilir mi? Hatta, mutfaklara gece yataklar seriliyor ve bu mutfaklarda bu insanlar geceleri sabahlıyorlar. Bir ranzada 3 kişinin yattığını? Bunu Adalet Bakanıyla da paylaştık. Asıl gündemimizin bu olması gerekirken, bizim hep birlikte bunlara bir çare bulmamız gerekirken ne yazık ki sizin yeni bir cezaevi projeniz var. Yani biz ne kadar özgürlüklerden ne kadar demokrasiden bahsetsek de siz yeni, daha modern cezaevlerini bu halka reva görüyorsunuz.

Şimdi bakın, eğer çare yoksa yol çaredir. Biz Türkiye demokrasi güçleri çare bulmadığımız için "Yol çaredir." dedik, "Cezaevi çaredir." dedik, "Direnmek çaredir." dedik. Kendimizi alanlara vurmak çaredir, bu despot yönetime karşı direnmek bir çaredir, kendimizi dağlara vurmak bir çaredir. Çaresizlikten dolayıdır ki kendimizi alanlara vurmuşuz ve acılar yaşıyoruz. Bunu bize yaşatmaya hakkınız yok. Hiç kimsenin bunu bu halka yaşatmaya hakkı yoktur. Onun için çarenin sadece yollar olmadığını, dağlar olmadığını, zindanlar olmadığını artık sizin de bilmeniz gerekir. Çare demokrasidir, sigorta demokrasidir, sigorta hukuktur, çare hukuktur; sizi hukuka, çareye ve demokrasiye davet ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.