| Konu: | BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 85 |
| Tarih: | 29.03.2012 |
ADİL KURT (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Grubumuz adına verilmiş olan Meclis araştırma önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Öncelikle, cezaevinde bulunan ve sayısı 100'ün üzerinde olan gazeteci arkadaşlarımıza Meclis kürsüsünden selamlarımı ileterek konuşmama başlamak istiyorum.
Türkiye'de basın özgürlüğü sürekli olarak tartışma konusudur, sürekli olarak üzerinde konuşulan bir konudur ve hiçbir zaman da zerre kadar adım atılan bir konu olmamıştır. Kim iktidara gelmişse, kim iktidardaysa basını kendisine göre dizayn etmeye çalışmıştır, bu dizaynın dışında kalanlara da baskıyı reva görmüştür. Biz bu baskıları tanıyoruz. 90'lı yıllardan bu yana 80 dolayında basın mensubu arkadaşımız sokak ortasında katledildiler, faili meçhule götürüldüler. Bugün de bunun benzeri yaşanıyor; 90'lı yıllarda, 93'te, 94'te olan neyse bugün de benzer şeyler oluyor. Son üç yıl içerisinde bu ülkede kapatılan gazete sayısı yetmişin üzerindedir. Bu gazetelerin her biri kendi yayın politikasını sürdürmek için farklı adlar altında yeniden yayınını sürdürme gayreti içerisinde oldu. En son üç gün önce Özgür Gündem gazetesi bir aylığına kapatıldı, yerine şu anda Günlük gazetesi çıkıyor. Yani alınmış olunan karar, savcılığın, mahkemenin verdiği kapatma kararı aslında bir gündür, bir gün sürelidir. Ertesi gün yine bir gazete çıkabiliyor, yerini dolduran bir gazete çıkabiliyor.
Bakınız, bu gelenekten gelen ve Türkçe yayın yapan gazetelerin tamamı ki şu ana kadar yirminin üzerinde isim değiştirdiler, bu gazetelerin okurları bayiye gidip gazete alacakları zaman, dağıtımcıdan gazetesini alacakları zaman, gazetenin adı ne olursa olsun "Gündem gazetesini istiyorum" diyor. Yani aslında gazetenin logosu o gazetenin okurları açısından artık çok bir şey ifade etmiyor. Ama bu kapatmaların bir esprisi var, bu kapatmaların nedeni şu: Kürtlere "Siz kendinizle ilgili hiç konuşmayın. Kendinizle ilgili, kendinizi iyi ifade etme gibi bir sorununuz var, siz kendinizi iyi ifade edemiyorsunuz, Kürtler hakkında eğer konuşulacaksa da biz konuşalım?" Kürt'e "Kendini ifade etme, sen kendini ifade edeceksen de seni ben ifade ederim, gerek yok..."
Yaygın televizyon kanallarına bakın, ekranlara çıkıp konuşan uzmanların Kürtler hakkındaki ahkâm kesmelerine bir bakın. Bir Kürt kendini ifade edemeyecek mi, edemeyecek durumda mıdır? Pekâlâ kendilerini ifade ederler ama Kürtler kendini ifade etmeye başladığı andan itibaren iktidar ve resmî ideoloji jargonunun dışında kendilerini ifade ettikleri için konuşmamaları gerekir. Kürtler resmî ideolojinin jargonu içerisinde kalırlarsa kendilerini ifade edebilirler, basın yayın faaliyeti yapabilirler. Kürtçe yayıncılık yapan gazete, Günlük gazete, bu ülkede son dört yıl içerisinde 9 defa kapatıldı. Bu ülkede özgür basın çalışanlarına 1990'lı yıllardan bugüne kadar reva görülen hapis cezaları yirmi bin yılın üzerindedir. İnanmıyorsanız mahkeme ilamlarına başvurabilirsiniz, pekâlâ bu rakamı önünüze koyabilirler.
Tabii ki biz bunları burada söylerken sadece kendimizi düşündüğümüz için söylemiyoruz. Basının sansürlü olması bu ülkenin imajı açısından problemdir. Hükûmet yetkililerinin gittikleri her yerde karşılarına çıkıyor. En son, BBC televizyonunda bu ülkenin bakanına tutuklu gazetecilerin ve gazetelerin, basın yayının üzerindeki sansür soruluyor. Söylediği şu: "Tutuklanan gazeteciler aslında gazeteci değil, içlerinde tecavüzcüsü var, gaspçısı var, katili var, terör örgütü üyesi olan var." Soruyoruz Sayın Bakana: Kim bunlar? Bunlar içerisinde gaspçı olan kim? Tecavüzcü olan kim? Adam öldürmeye kasteden kim? Çıkın tek tek açıklayın. Yoksa, tutukladığınız yüz küsur gazetecinin hepsini bu töhmet altında bırakamazsınız.
Bakın, bir tecavüzcü gazeteci hikâyesini sizinle paylaşabilirim aslında. Sizin durumunuza düşmemek için isim vermeyeceğim ama o tecavüzcü gazeteci adli tıp raporuyla aklanmak istendi; özgür basının, alternatif basının bastırması, ısrarlı haberciliği sonucunda cezaevine tekrar konuldu. Siz de onun kim olduğunu çok iyi biliyorsunuz. O nedenle, bugün sırf gazetecilik yaptıkları için cezaevinde olan arkadaşlarımızın tamamını bu şekilde itham etmek kelimenin en basit anlamıyla, en basit ifadesiyle vicdansızlıktır.
Bakınız arkadaşlar, Pozantı rezaletini kamuoyuna duyuran Özlem Ağuş ismindeki gazeteci arkadaşımız, Dicle Haber Ajansı muhabiri, Pozantı rezaletini kamuoyuna duyurduğu için bir hafta sonra tutuklandı. Tutuklanma gerekçesine bakın: Terör örgütü üyesiymiş! Ya, bir hafta önce terör örgütü üyesi değildi, Pozantı rezaletini yazdığı için mi terör örgütü üyesi oldu? Terör örgütü adına faaliyette bulunmuş.
Eğer Pozantı rezaletini, cezaevlerindeki baskıları kamuoyuna açıklamak gazetecilik açısından teröristlikse ben de o meslekten gelen bir arkadaşınız olarak, evet, ben olsam ben de yazarım. Bana da "terörist" diyorsanız bu da sizin bileceğiniz iştir, hiç kimsenin bundan gocunacağı bir şey yok.
Değerli arkadaşlar, Kürt basını, Özgür Gündem gazetesi Roboski katliamını, "nevroz" vahşetini kamuoyuyla paylaştığı için, yaygın medyanın baktığı pencereden bakmadığı için, o vahşeti kamuoyuna duyurduğu için hedef seçildiler. Özgür Gündem gazetesi Roboski katliamıyla ilgili haberlerinden dolayı kapatıldı, "nevroz" vahşetindeki haberlerinden dolayı kapatıldı. Bir ifade daha var: "Tutuklanan gazetecilerin hiçbirisi sarı basın kartı sahibi değil ya da 1-2 tanesi sarı basın kartı sahibi." Değerli arkadaşlar, bu ülkede yaygın medyada çalışan gazetecilerin kaç tanesi sarı basın kartı sahibi? Ki akıbetlerine? Hemen, bir an önce bulunup sağ salim ülkelerine dönmesini arzuladığım Adem Özköse ve Hamit Coşkun, biliyorsunuz Suriye'de kayıplar. Bir an önce, sağ salim, ailelerine, ülkelerine dönmelerini en içtenlikle arzuluyorum. Bu 2 arkadaşımız da sarı basın kartı sahibi değil. Bunların sarı basın kartı sahibi olmamış olmaları bu ülke yöneticilerinin onlara sahip çıkmasını engelleyecek bir durum mudur?
Adem Özköse, Gerçek Hayat dergisinin Orta Doğu temsilcisi. Bir gazetecinin sarı basın kartı kalemidir, fotoğraf makinesidir, kamerasıdır; bunun dışındaki hiçbir belge gazeteciyi gazeteci yapmaz. Bu tutuklanan gazetecilerin hiçbiri çok şükür sarı basın kartı sahibi değiller, sarı basın kartını kullanarak da kimsenin ihalesine rant sağlama, rant devşirme gayreti içerisinde olmadılar. Öyle sarı basın kartı sahibi olmaktansa cezaevinde olmayı elbette ki tercih ederiz.
Basın özgürlüğü bu ülkenin alnındaki kara lekedir, bu lekeyi derhâl silmek lazım, bunun için de bu Meclise görev düşüyor. Bu Meclisin bir araştırma önergesiyle bir araştırma komisyonu kurarak bunun önüne geçmesi gerekir diye düşünüyorum.
Hepinizi selamlıyoruz. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kurt.