GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:85
Tarih:29.03.2012

BDP GRUBU ADINA ADİL KURT (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi selamlıyorum.

Öncelikle ben sizlerle bazı veriler paylaşmak istiyorum, sonra bu verileri kendi cenahımdan değerlendirmeye çalışacağım.

8 milyonluk Azerbaycan'da bir kitabın basılış tirajı 100 bindir, 75 milyonluk Türkiye'de bir kitabın basılış tirajı 2 bin ile 4 bin arasındadır. 75 milyonluk Türkiye'de sadece 70 bin kişi sürekli düzenli kitap okuyucusudur. Bizdeki düzenli gazete okur sayısı oranı yüzde 22. Japonya'da bir yılda bir kişi 25 kitap okuyor, İsviçre'de 10 kitap okuyor, Fransa'da 7 kitap okuyor. 75 milyonluk Türkiye'de bir kişi yılda kaç kitap okuyor, onu da sizinle paylaşayım: Ortalama, on yılda 1 kitap okunuyor.

Verileri devam ettireceğim: Japonya'da halkın yüzde 14'ü düzenli kitap okuyucusu, Amerika Birleşik Devletleri'nde yüzde 12 düzenli kitap okuyucusu, İngiltere ve Fransa'da yüzde 21 düzenli kitap okuyucusu, Türkiye'de on binde 1 düzenli kitap okuyucusu!

MUHARREM İNCE (Yalova) - Bir de Meclisi söyle istersen, milletvekillerini.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yani kütüphaneden kitap alıyorlar mı, almıyorlar mı?

ADİL KURT (Devamla) - Şimdi, bu veriler sekiz ay öncesinin verileri yani güncel veriler aslında, Türkiye'nin güncel verileri.

Bu tasarıda -Millî Eğitim Bakanlığımızın bürokratları aslında bu verilerden haberdarlar. Hepimizin malumu bu veriler- sanırım şöyle bir kanıya vardılar: Nasılsa bizim ülkemizde kalem işe yaramıyor, nasılsa kalem, kullanılan bir aygıt olmaktan çıkmış, işimize yaramıyor, çocuklarımızın çantasında iyisi mi kalem olacağına başka şeyler koyalım çantaya. "Ne koyalım?" dediler, kalemin yerine tornavidayı koydular, penseyi koydular, levyeyi koyuyorlar. Bu tasarı kabul edildiği zaman, çocuklarımızın çantalarına kalem yerine bunları koymuş olacağız.

Bu veriler, aslında, Türkiye'de, Sayın Bakanın dediği gibi eğitim sisteminde bir düzeltmeye değil, köklü bir reforma ihtiyaç duyduğumuzu gösteriyor. Köklü bir reform gerekiyor ama köklü bir reform da getirilen bu kanun teklifiyle mümkün görünmüyor. Çünkü üç gündür üzerinde tartışıyoruz ve bu kanun teklifinin, maalesef, içeriğini, müfredat boyutunu zenginleştirmeye dönük fikir beyan etmek yerine, şeklî değişim üzerine burada alabildiğine tartışmalar götürülüyor, alabildiğine seçmene selam gönderilmeye çalışılıyor.

Eğer gerçekten, eğitim sistemimizin çağdaş, demokratik, laik bir eğitim sistemi olmasını arzuluyorsak, o zaman eğitim sistemimizdeki tekçi mantaliteyi bir tarafa bırakacağız, tekçiliği bir tarafa bırakacağız; eğitim sistemimizde asimilasyonu reddedeceğiz, asimilasyonun olmaması gerektiğini ifade edeceğiz; "Bunların olması gerekir." diyeceğiz.

Eğitim sistemimizde, çocukları, öğrencileri bilgi deposu durumuna getirmek, ezberciliği dayatacak bir sistem olmaktan çıkarıp yol gösterici, eğitici yanlarının olması gerektiğini ya da bunun üzerinde durulması gerektiğini savunmak durumunda olmamız gerekiyor ama biz burada "Çocuklarımız zaten dünyayı algılayamıyorlar, onlar dünyadan bir şey anlamazlar, onlar yerine en iyisini de biz düşünürüz, onların ne olacaklarına da biz karar veririz." mantığıyla hareket ederek onların iradesine de geleceğine de ipotek koyma arayışı içerisindeyiz.

Mesele 4+4+4 değildir. Bu sistemin getiriliş biçimi, tartışılış biçimi, kesinlikle Türkiye'de eğitim sisteminin sorunlarına çözüm bulma konusunda derman olmayacaktır, hiçbir şeye ilaç olmayacaktır.

Eğitim sisteminin gizemini, rakamları peş peşe dizmekte aramaktan vazgeçmek gerekir. Çözüm, eğitim sisteminde köklü zihniyet değişimine gitmektir. Bu zihniyet değişimini yakalamamız gerekiyor.

Türkiye'de, değerli milletvekili arkadaşlarım, asimilasyon politikaları üzerine bugüne kadar söylenmiş çok şey var, asimilasyon üzerine, asimilasyonun yarattığı mağduriyet üzerine söylenmiş çok şey var. Hepinizin çocukları var, çoğunuzun torunları da var. Bir Kürt olarak buradan sizlere şunu soruyorum: Eğer ki okullarda sizlerin çocuklarına her sabah şunu dedirtmiş olsaydık kabul eder miydiniz, "Varlığım Kürt varlığına armağan olsun." dedirtmiş olsaydık gerçekten kabul eder miydiniz? Bu zulümden niye vazgeçilmiyor? Neden benim çocuğum, neden Kürt çocuğu her gün, her sabah bu zulme maruz kalsın, kendi varlığını sizin çocuklarınızın varlığına armağan etsin?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Ayrımcılık yapıyorsun, ayrımcılık. Irkçılığı sen kendin yapıyorsun.

İSMAİL SAFİ (İstanbul) - O başka bir şey?

ADİL KURT (Devamla) - Ben Türk değilim efendim, ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir Kürt'üm. Siz kendinizi öyle görebiliyorsanız o sizin sorununuz. Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir Kürt'üm. Böyle kabul etmek durumundasınız ve benim çocuğum senin çocuğuna varlığını armağan edemez. Bu zulmü benim çocuğuma yapamazsınız. Bu zulümdür, bu vicdansızlıktır. Bunun önüne geçmemiz gerekiyor.

Eğer gerçekten eğitim sisteminde bir reforma ihtiyaç duyuyorsanız, gerçekten bir daha yapboz tahtasına dönüştürülecek bir sistem kurgulamak istemiyorsanız bunu bu şekilde, özgürlükçü, demokratik bir mantaliteyle çözmemiz gerekirdi. Böyle oldubittiye getirmemek gerekirdi. Ne oluyor bunu bu şekilde tartışıyorsunuz, sorunu çözmüş mü oluyorsunuz? Hayır, çözmüş olmuyorsunuz.

Esasında şu anda, bu sistemin bu şekilde getirilmesiyle birlikte siz yeni anayasa çalışmalarına da ipotek koymuş oluyorsunuz. Bu, yeni anayasa çalışmalarının içeriğine de ilişkin bir müdahaledir. Demokratik eğitim sistemini gerçekten inşa etmek istiyorduysanız, o zaman önümüzde anayasa çalışmaları var, yeni anayasa çalışması var, o anayasa çalışmaları yapıldıktan sonra getirirdiniz bu sistemi, en azından Anayasa'yı tartıştığımız kadar eğitim sistemini de tartışma fırsatını bulurduk. Bu yöntemle, bu yolla biz bir daha, her bakan değiştiğinde ya da her iktidar değiştiğinde eğitim sistemini yeniden düzenlemek ya da restorasyondan geçirmek durumunda kalmazdık. Bunu yapmakla çocuklarımızın geleceğini çalıyoruz.

Bakınız, diğer teferruat konuların hiç birine girmiyoruz. Ama içeriği tartışılmayan, içeriği bilinmeyen, bu ülkenin geleceğine, geleceğini nereye taşıyacağına, rotayı nereye çevireceğine kani olmadan böylesi önemli bir konuyu oldubittiye getirmek, bu Meclisin görevi değildir. En başta sizlerin buna müdahale etmesi gerekiyor. Bunun bu şekilde olmaması gerekiyor. İçinizde eğitimciler var. Bu sistemin bu şekilde işlemeyeceğini, problem yaratacağını sizler de çok iyi biliyorsunuz. Ama tartışma imkânı bulamadığınız için, tartışma imkânı bulunmadığı için bu şekilde bir oldubittiye getirildi ve şimdi, sakat bir kanun çıkarmış oluyoruz. Sakat bir sistemi çocuklarımızın önüne koymuş oluyoruz.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kurt.