| Konu: | CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 53 |
| Tarih: | 18.01.2012 |
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de Barış ve Demokrasi Partisi adına, grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2010 yılı referandumunda halktan bir karar çıktı "beş artı beş" diye. 12 Eylülde sandık başına gidildi ve halkın büyük bir çoğunluğu bu kararı onayladı. Halkın kararını, onayladığı ve adına "referandum" dediğimiz şeyi bugün neden buraya getirip tartışıyoruz, gerçekten onu anlamakta zorlanıyoruz. Biz parti olarak, grup olarak, halkın iradesine saygı duyulması gerektiğini, beş artı beş formülünün devam etmesi gerektiğini söylüyoruz. Diğer muhalefet partileri de aynı noktada ama siz siyaseti kendinize göre dizayn etmeye çalışıyorsunuz.
Şimdi, 2007 seçimleri öncesi bu Parlamento bir Cumhurbaşkanı seçti ama "376 garabeti" denilen bir şey halkın iradesini yok sayarak Cumhurbaşkanlığı yok hükmünde sayılmıştı. Ama 2007 seçimlerinden sonra -biz o dönem hemen, seçimlerde seçim bölgelerimizdeydik- halkta şöyle bir şey vardı, halk diyordu ki: "Bu Cumhurbaşkanı Müslüman olduğu için bunu seçtirtmediler." Ve gittiğimiz köylerde, eğer on oyu varsa, aynen şöyle diyorlardı: "Sizden rica ediyoruz, on oyumuz da Demokratik Toplum Partisinin oyudur ama müsaadeniz olursa iki oyumuzu da Abdullah Gül'e vermek istiyoruz. Haksızlığa uğradı, haksızlığa uğrayan bir Cumhurbaşkanı bizim hâlimizden anlar, biz iki oyumuzu ona vereceğiz." Ve bize dönüp diyordular ki: "Sayın milletvekilleri, siz Parlamentoya gittiğinizde o 367'ye karşı bir duruş sergileyin." Ve biz de halkımıza söz verdik, geldik hep birlikte burada halkımızın talepleri doğrultusunda bir duruş sergiledik, Sayın Gül'ü hep birlikte seçtik ve destek de sunduk. Umudun ayak izlerinde yürüdük. Bir Cumhurbaşkanı mağdur olmuştur ama bu ülkede de mağduriyetler vardır, bu mağduriyetlere öncülük edebilir, bu sorunu çözebilir diye biz böyle baktık.
Beş artı yedi, yedi artı beş formülü bizim açımızdan çok önemli değil ama biz halkın iradesine saygı duyuyoruz çünkü şunu çok iyi biliyoruz, beş artı beş de olsa, yedi artı beş de olsa yani muhaliflerden, Kürtlerden, sosyalistlerden, Alevilerden, Ermenilerden, Rumlardan, Süryanilerden bir cumhurbaşkanının çıkmayacağını biliyoruz. Aranan vasıf nedir? Türk olacak, Sünni olacak, bu da başımızın üzerinde ama adil olacak, adaletli olacak yani geldiği ideolojinin emrinde olmayacak, bütün halkı kucaklayacak ama ne yazık ki bugün geldiğimiz bu noktada Sayın Cumhurbaşkanı o dönemde mağdurların desteğine öncülük edememiştir. Sayın Cumhurbaşkanı, aslında bugün bu yasa onun önüne giderse yapabileceği tek şey vardır, veto etmelidir ve dik durmalıdır ve çıkıp 2012 Ağustosunda da "Benim halkımın bana verdiği görev budur, beş yıllık görevdir." ve istifa edip ayrılmalıdır, Cumhurbaşkanına düşen görev budur. Ama Cumhurbaşkanlığına seçilecek her cumhurbaşkanı gerçekten Parlamento üstü bir duruş sergilemelidir, geldiği ideolojiden kendisini arındırmalıdır, geldiği alanlardan, cemaatlerden, nereden geliyorsa çünkü geçmişten bugüne kadar rahmetli Özal'ın dışında bu duruşu sergileyen tek cumhurbaşkanı olmadı. Gelen her cumhurbaşkanı kendi ideolojisinin militanlığını yaptı, burada diğer halkları yok hükmünde saydı, diğer halklara karşı militan demokrasiyi savundu, onun arkasında durdu.
Şimdi, bizim için önemli olan, 2012'de eğer gerçekten halkın iradesini dikkate alacaksak, bu ülkede halkın farklılıklarına kulak veren ve bu farklılıklara, hayatın her alanında bunlara öncülük edecek bir Cumhurbaşkanına ihtiyaç vardır. Bunun adı ne olursa olsun bu farklılıklara öncülük etmelidir ama ne yazık ki bu konuda geçmişten bugüne kadar yaptığımız bütün muhasebelerde böyle bir cumhurbaşkanının olmadığını görüyoruz.
Şimdi, şuradan açıkça şunu söyleyeyim: Bakın, Sayın Gül burada, bu kürsüde şunu söylüyordu "Güzel şeyler olacak, farklı şeyler olacak." diyordu ama "Güzel şeyler oluyor." dediği Sayın Cumhurbaşkanının ülkesinde halkın oylarıyla seçilmiş Demokratik Toplum Partisi kapatılmıştır, 2 milletvekilinin milletvekilliği düşürülmüştür. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan yüzde 10'luk baraj Sayın Abdullah Gül'ün ülkesinde hâlâ devam etmektedir. Demokrasiden bahsedenler, 12 Eylülden, 12 Eylül Anayasası'ndan hesap soracağını söyleyenler, ama 12 Eylülün ürünü olan Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunu'ndan nemalanarak iktidarlar yaratmaya çalışıyorlar ve Sayın Gül burada bir nebze de olsa değindi, adil yargılanmadan bahsetti ama nasıl adaletsiz bir yargılanmanın devam ettiğini hep birlikte de gördük.
Şimdi, hani hep diyorum ya biz muhaliflere ne düşüyor? Muhaliflere düşen, bu ülkede sadece ölümdür, sadece tutuklamadır, sadece yok hükmünde sayılmadır. Dün Hrant'ın mahkemesinin son günüydü, karar günüydü ve Hrant bir daha katledildi, 17 Ocakta bir daha katledildi çünkü Hrant, bu ülkenin farklı bir rengiydi ama mahkemenin kararı, daha da çok, Hrant'ı birkaç kez öldüren bir karardı. Ne diyor? "Örgüt yok." Peki "Adli bir vakadır." diyor. Hrant, Allah aşkına bir kestane tüccarı mıydı, Hrant bir kereste tüccarı mıydı, bir müteahhit miydi ki 3 tane katil gelip Hrant'ı ensesinden üç kurşun sıkarak öldürüyorlar. Bu üç kurşunun adresi de aslında belliydi, mesajı da belliydi çünkü Talat'a üç kurşun sıkılmıştı, Hrant'a aynı kurşunlar sıkıldı ve Hrant'ın dedeleri de o şekilde katledildi ve Hrant? Bu olayın örgütlü bir olay olmadığı mahkeme kararıyla dün kamuoyuna sunuldu.
Şimdi buradan sormak istiyorum: Bakın içinde Valisi var, içinde Emniyet Müdürü var, içinde MİT'i var, içinde Jandarma Alay Komutanı var, içinde polisi var, polis şefi var ve devletin örgütlediği bir cinayet şebekesi var ve hâlâ mahkemeler çıkıp diyor ki: "Burada adli bir vaka vardır." İşte bu ülkede muhaliflere düşen görev bu. Muhalifler ya sokak ortasında infaz edilir ya da ellerine kelepçe vurulur. İşte 2 tane muhalif. Bunlardan biri Hrant Dink biri de Uğur Kaymaz. Hrant Dink İstanbul'un göbeğinde kurşunlanarak öldürüldü ve bu kurşunun arkasında devletin ayak izi var ve tetikte parmak izleri vardır. Bu da Kızıltepe'de Uğur Kaymaz, bedenine on üç kurşun sıkılarak öldürülen on üç yaşındaki bir çocuk. Bu sizin, adalet dediğiniz o adalet var ya, o yargı, bu katil, bunun katillerini de akladı, bir tek gün ceza almadılar. İşte onlarcasını, yüzlercesini size sayabiliriz. Adaletin ve hukukun olmadığı ülkede iç barışınızı sağlayamazsınız. Siz muhaliflerinize karşı acımasızsınız. Dün de söyledim bugün de söylüyorum, siz dünün mağdurlarıydınız ama bugün farklılıklar için, bugün diğer mağdurlar için her biriniz kurumlarınızla, Parlamentonuzdan birer zalime dönüştünüz. Biraz muhasebe yapın ve bu mağdurların yanında yer alın.
Hepinize teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)