GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:54
Tarih:19.01.2012

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu değişiklik önergesi hakkında söz aldım. Zaten önerge yasanın bütününe, ruhuna ilişkin olduğu için ben de tamamı hakkında konuşacağım.

Şimdi, burada birkaç gündür yaptığımız tartışmalar sırasında hepimiz görüyoruz ki, her ne kadar "Anayasa'da yapılan değişiklik açıktır." dese de bu tasarıyı getiren Adalet ve Kalkınma Partisi, aslında Anayasa'da bir açıklık olmadığı kanaatiyle onu bir yasayla açmaya çalışıyor ve kaçınılmaz bir ihtilaf ortada çözülemeden gidiyor.

Şimdi, burada bu ihtilafın bir yanlıştan kaynaklandığı apaçık. Fakat yanlışlar sebepsiz değildir. Bence, bu yanlışın niçin yapıldığını anlamaya çalışırsak, belki bunun arkasındaki siyasi süreci de okuyabiliriz. Çünkü her ne kadar tasarıyı getiren AKP sözcüleri "Ortada bir yanlış yok." deseler de, temel hukuk mantığı, hepimizin bildiği, bir yasayla Anayasa'nın açıklık kazanamayacağı ortada olduğuna göre, normlar hiyerarşisi dolayısıyla burada çok ciddi bir problem var.

Peki ama niçin bunda ısrar ediliyor, niçin bu geri çekilip başka bir yola gidilmiyor? Ben bunun Adalet ve Kalkınma Partisinin egemenlik stratejisinde çok önemli bir kritik tarihle, hedefle ilişkili olduğunu düşünüyorum. 2014 tarihi Adalet ve Kalkınma Partisi için çok önemli. Adalet ve Kalkınma Partisi 2014 seçimlerinde, esasen şimdi Barış ve Demokrasi Partisinin kontrolünde olan belediyeleri devralarak girmek, böylece 2014'te Türkiye'nin tamamında kendi nüfuzunu bir kere daha test etmek istiyor. İkincisi; anayasa oylaması çok büyük olasılıkla, eğer komisyon herhangi bir kazaya uğramadan gerçekleşirse, bu tarihte gerçekleşecek ve bu tarihte Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığına tırmanmasını ve orada bir tür hükümdar yetkileriyle donatılmış bir anayasa içerisinde Adalet ve Kalkınma Partisinin yeni bir çığır açacağı düşünülüyor. O yüzden, bütün bunları birbiriyle uyumlu hâle getirmek için bu anayasa önerisinde, daha doğrusu Cumhurbaşkanlığı süresinin böyle yorumlanması konusunda bir ısrar var. Başka türlü açıklanmadığı için, bu yanlışa bir hukuki açıklama getirilemediği için, bu yanlışın bir siyasi açıklamasının olması gerekir. Türkiye tarihini, Türkiye siyasetini, Türkiye'deki anayasal mücadeleler tarihini ve egemenlik tartışmalarını izlediğimiz zaman gördüğümüz tablo budur.

Şimdi, bu tasavvurun kendince gayrimeşru bir tarafı yok ama bu tasavvurun gerçekleşmesi bakımından uygulanan vasıtaların hiçbirisi ne yasal ne meşru. Barış ve Demokrasi Partisine karşı girişilen tenkil siyasetiyle, tedip siyasetiyle, bu Cumhurbaşkanlığı süresinin bir yasayla yeniden belirlenme çabaları ve tabii ki anayasal tartışma başladığında Cumhurbaşkanına padişah yetkileri tanıyan yeni bir yönelim arasında tam bir tutarlılık, tam bir bütünlük var. Adalet ve Kalkınma Partisi belki bu siyasi projesini ortaya koymuş olsa -ki bence onlar da bunu henüz tartışıyorlar- o zaman her şey hepimiz için daha açıklanır hâle gelir. Bir şeyin siyasi olarak açıklanır olması onun kabul edilmesini gerektirmez. Ne yapalım ki Sayın Bakanın, Egemen Bağış'ın milletin teveccühüyle her şeyi açıklamaya çalışması modern bir devlet bakımından tek unsur olamaz. Evet, millet teveccüh edebilir ama millet başkalarına da teveccüh ettiği için onlar arasındaki denge, ilişki bir anayasal normlar toplamı olarak ortaya konmak zorundadır.

Ben, Anayasa'yı yasayla aşma girişiminin gerisinde bu egemenlik mantığının bulunduğunu, bu egemenlik mantığının da iktidarın diğer bütün adaylarını saha dışına itecek bir tür mekanizmalar toplamının bir parçası olarak düzenlendiğini, Adalet ve Kalkınma Partisinin eğer mümkünse -ki ben mümkün olmadığını biliyorum- bir an önce bundan yüz geri etmesini temenni ediyorum. Yoksa Türkiye'yi çok sert bir egemenlik ve iktidar mücadelesi bekliyor. Tabii ki biz orada, olmamız gereken tarafta olacağız.

Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kürkcü.