GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: KAMU GÖREVLİLERİ SENDİKALARI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:88
Tarih:02.04.2012

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tasarının tümü üzerinde MHP Grubu adına söz aldım.

Öncelikle, dün 1 Nisandı ama şaka gibi zamlarla başladık. Bugün gündeme bunlar oturmuş durumda. Elektrikte yüzde 9, doğal gazda yüzde 19'a varan zamlarla karşılaştık. Ben de bekledim, Hükûmet "Bu, 1 Nisan şakasıydı." falan der diye ama -genelde böyle şeyler oluyor, haberlerde de izledik- şaka gibi. Sağınıza, solunuza bakın, ben, Bakanlar Kurulu sırasına bakıyorum, bu tarafta Kalkınma Bakanımız var, burada Maliye Bakanımız var, zamla ilgili ekonomi bakanları var, Çalışma Bakanımız burada yok. Yani asıl 1 Nisan şakası galiba bu. Hakikaten, heyhat, boşa beklemişiz. Biz, hani "Böyle bir şey olur, bir hafifletme olur." diye bakarken, biraz da espri katarak "Vatandaşın en azından az hissetmesi de sağlanır." derken Enerji Bakanımız çıktı "Efendim, bunun bizimle alakası yok, yapmak zorunda kaldık. Bizim dışımızdaki gelişmeler." dedi. Ben de şaşırdım, baktım gündeme. Dün, Sayın Başbakan, Dışişleri Bakanı, hepsi, Suriye'nin Dostları Toplantısı yapıyor, İstanbul'da, Sanki başka bir ülkedeyiz zannettim. Açıkçası, hem bizim dışımızda hem Arap Baharı'nın göbeğindeyiz hem bütün uzlaşmazlıkların çözücüsü gibi gidip geziyoruz nafile turlarla. Libya'ya gidiyoruz, önce "olmaz" diyoruz, sonra gidip ertesi gün, NATO kuvvetlerinden önce biz gidiyoruz, Mısır'da aynısı, sonra da diyoruz ki: "Vallahi, bizim dışımızda." Bir taraftan diyoruz: "Biz, BOP Eş Başkanıyız." Bütün Orta Doğu'daki karışıklıkların göbeğindeyiz ama benzin zammı, mazot zammı, doğal gaz zammı bizimle ilgili değil! Bunu anlayamadım, öncelikle bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Hemen anında da zaten, Kore'den Sayın Başbakan İran'a gelmeden Sayın Enerji Bakanımız "Efendim, İran'dan alımları yüzde 20 oranında azaltıyoruz." anında daha. Peki, bizimle alakası var mı? Tabii ki var. O politikaları siz uygularsanız, böyle gerilim olursa o da artar.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - "27 sent artı maliyet." deniliyor.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Şimdi, zamlar birden geldi, yani bekleniyordu ama öteliyorduk popülist bir şekilde ama memurların, şu anda beklediğimiz, bugün tartışacağımız kanun çıkmadığı için, maaşları hâlâ zamsız. Bunu, arkadaşlarımız dikkatle bekliyorlar. Öncelikle şunu açıklıkla belirtelim: Bazı yandaş medya kuruluşlarında ve hatta bazı AKP yetkililerinin beyanlarında da sanki böyle, muhalefet bunu geciktirmiş gibi bazı yanlış anlamalara yol açacak beyanlar bulundu. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, geldiği andan itibaren, ivedilikle çıkması için çaba gösterdik, Komisyondaki arkadaşlarımız burada, Sayın Bakan kendisi yok ama Sayın Elvan Sayın Bakana aktarabilir. O arada birtakım şeylerden dolayı alt komisyon bir aydan fazla toplanamadı, hızlıca çıkaralım diye de kendilerine taahhütte bulunduk. Tabii ki burada tasarının tamamıyla bir an önce çıkmasını istiyoruz ancak içerisinde, konfederasyonların uzlaşıp da -üç konfederasyonun hatta uzlaşıp- burada yer almayan veya bir iki konfederasyonun belirttiği ancak tasarıya eklenemeyen bazı hayati konular mevcuttur. Esas itibarıyla bir an önce yasalaşmasını istiyoruz ama bu çerçevede eksik gördüğümüz hususları ve yanlışları düzeltmek adına bazı maddelerde değişiklik önergelerimizi sizlere vereceğiz.

Değerli arkadaşlarım, ben kendim bizatihi bu kamu sendikacılığının başından beri içerisindeydim ve siyasete atılıncaya kadar da sendikalardan bir tanesinin, Türk Banka-Sen'in Genel Başkan Yardımcılığını yaptım. Yani bu sendikal hareketin nereden nereye geldiğini, iş yerinden üye olmak için izin dahi alınamadığını, Danıştayda, idare mahkemesinde, birçok mahkemelerin görüldüğünü bilen ve bizatihi yakından yaşayan bir arkadaşınızım. Sonrasında akademik görevim var ama öncelikle o süreçte, bürokrasideyken bu çalışmaları çok yakından hem yaptım hem izledim. Dolayısıyla, Türkiye Kamu-Sen'e bağlı Türk Banka-Sen'de o faaliyetleri gösterirken bizim bir ilkemiz vardı, dedik ki "Türkiye sevdamız, ekmek için kavgamız." Bizim ilkemiz önce ülkemiz yani sorumlu bir sendikacılık, hem hükûmetin, devletin, bütün milletin çıkarlarını, o andaki çalışmalara yönelik olarak bir sendikacılık hareketi yapalım diye çıkan bir şeyde bugün geldiğimiz noktayı önemli buluyoruz ama dünyadaki gelişmelere paralel olarak maalesef yetersiz görüyoruz gelen tasarıdaki hükümleri, maalesef yetersiz görüyoruz ve çok gecikmiş buluyoruz. Sizler, anayasa değişikliği olurken, referandum sürecinde tartışılırken, sanki ertesi gün bunlar olacakmış gibi, meydanlarda söz verdiniz. Ancak, bu değişikliğin üzerinden bir buçuk yıl geçti ve hâlâ bu tasarıyı da üç aydır maalesef kanunlaştıramadık. Burada, tabii ki, onun için baştan belirttim ki bu gecikmenin nedeni muhalefet partileri değil, gerekçesini bilmiyoruz, birtakım konfederasyonlarla veya Hükûmetin gündemi? Bakanlar Kurulunda diğer kanunlar var, çok böyle acele olan, geçen hafta görüştüğümüz FATİH Projesi'ni de içeren 4+4+4 var. Eğitim zamanı değil, öğretim yılı değil, herhangi bir şey yok ama maalesef bu önemli kanunlar bekledi.

Değerli arkadaşlar, maalesef Adalet ve Kalkınma Partisinin bu noktalardaki tutumunda çok siyasi davrandığını sizlerle paylaşmak zorundayım. Bizim komisyondaki tartışmalarımız sırasında da sanki bir yandaş sendikayı koruyan, kollayan bir yaklaşım içerisinde olunduğunu müşahede ediyoruz. Müşahede etmenin de ötesinde bu tartışmalarla ilgili olarak Sayın Bülent Arınç'ın burada yapmış olduğu bir konuşmayı sizlerin dikkatlerine sunmak istiyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin sendikal harekete bakış açısı açısından birkaç örneği sizlerle paylaşacağım.

Sayın Arınç Memur-Sen Bursa temsilciliğinin açılışında vahim bir konuşma yapmış, sonra da bir düzeltme yapar falan diye? Zaman zaman yapıyor biliyorsunuz, maksadını aştığı zaman kendisi çıkıp açıklama yapıp "Ben hata yaptım." diyebiliyor, o erdeme sahip. Ben İnternette yaptığım taramada onun üzerine başka bir düzeltme açıklaması maalesef göremedim. Aynen şöyle diyor Sayın Arınç: `'Şimdi bütün hazırlıklarımız tamamdır. Yasada değişiklik yapılacak ve Memur-Sen'in görüşleri, mücadelesi doğrultusunda yasa değişikliği yapılıp toplu sözleşme imzalanacak." Bakın "sendikaların" demiyor, "Memur-Sen'in doğrultusunda" diyor. "Bundan kimsenin endişesi olmasın. Ama `hayır, hayır' diye yırtınanların şimdi `Nerede toplu sözleşme?' deyip ortalıkta dolaştığını görünce `Kardeşim sen şurada bir otur bakalım, senin bunları konuşmaya hakkın yok, milletin kafasını da bulandırma. Memur-Sen ne yapacağını bilir, Hükûmetle bu konuyu müzakere etti, yasal değişiklik yapılacak, toplu sözleşme imzalanacak'. `Gecikiyor...' Bu haklarda gecikme olmaz." diyor.

Şimdi, bunun üzerine, ne bu toplu sözleşmenin ne yapılacak kanun tasarısının ne de bizim yaptığımız tartışmaların fazla bir anlamı kalmıyor Sayın Bakanım. İnşallah, Sayın Çelik yurt dışında falan değildir, intikal eder, böyle bir şeyde kendisine de bunları iletme şansımız olur. İsterdik ki burada, bu kadar süredir bekleyen ve milyonlarca insanı ilgilendiren bu kanun tasarısında kendisi de bu notları almış olsun. Yani bu çok vahim bir şey. Biz, kendi sendikamızda buna dikkat ederiz.

Biz defalarca dile getirdik, burada bir sendika kayrılıyor diye. Sizlere, Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerde, değişik kanunlarla ilgili burada yaptığımız konuşmalarda, geçtiğimiz dönemde, 23'üncü Dönem'de de dile getirmiştik.

Şimdi, bakın, onların hiçbirisinin üzerinden? Ben soru da sordum, tutanaklara da geçti, birkaç tanesini elimde getirdim, bir klasör dolusu, tam bir klasör dolusu, Sayın Bakanım, yapılan kayırmalar, kadrolaşmalar ve buna ilişkin yapılan tespitler var. Gerçekten böyle bir şey var. Bunu sonra size de veririm, bu eski resim ama üzerinden bana hiçbir şey dönmedi. Resmen bir kamu kurumumuzun resmî aracıyla, arkadaşlarımız üşenmeyip fotoğraflamışlar, içerisinde yapılan sendika çalışması, yardımlar, dağıtımlar, hepsi tarih tarih verilmiş. Ben, onu geçmiş zamanda verdim ilgili bakanımıza.

Bakıyorum şimdi, "Efendim, böyle bir şey yok." Bütün bunların üzerine Sayın Arınç'ın söylediklerini size soruyorum ve bu süreçte ne kadar Memur-Sen'in, ilgili konfederasyonun, ilgili federasyonlarında, sendikalarında neler yaşandığını sizlerin dikkatine sunmak istiyorum. Bu, gerçekten vahim bir şey. Demokrasi diyoruz, sivil toplum kuruluşları önemlidir diyoruz... Vaktinizi almamak için girmiyorum ama burada sadece birkaç numune, bir klasör dolusu bende örnekleri ve delilleri var. Arkadaşlarımız da bizlere ilettiler. Aynı şekilde, yine, KESK'ten de benzer raporlar, görüşler geliyor. Dolayısıyla, burada kendi kendimizi kandırmamıza gerek yok. Zaten Sayın Arınç'ın itirafları, bize, çok net bir şekilde, Memur-Sen'le bu işlerin pazarlığının yapıldığını ve bu çerçevede yapılacağını gösteriyor.

Ben, bizatihi, eğer, hani bunlar sendikadan gelmiş derseniz, ben kendi yaşadığımı sizlerle paylaşayım. Antalya'da bir sendikamıza üye olmuş, beni de tanıdığını refere ettiği için de sendika başkanımız dedi ki: "Hocam, bir baskı var, arkadaşımızı Memur-Sen Konfederasyonuna bağlı Sağlık Sendikasına geçirmeye çalışıyorlar. Böyle bir şey oldu." Ben de açtım, normalde de hukukum olduğu için yani "Ne oldu, ne gibi bir gelişme var, kanaatini değiştiren nedir?" deyince, eşi dedi ki: "Hocam, benim yapacağım bir şey yok. Benim bebeğim daha birkaç aylık, Allah muhafaza `Oradan sürgüne göndeririz! diyorlar. Gittiği zaman benim çocuğa da, şeye de bakacak hâlim yok." Ben kendim bizatihi yaşadığımı söylüyorum, bu bir duyum değil. O zaman, burada, biz demokratik sendikacılık yapılması için kanun çıkarıyoruz dememizin bir anlamı kalmıyor. Yani bugünün konjonktürüne göre bu kanunu çıkarmayalım diyorum arkadaşlarıma. Bugün falanca sendika yetki almış olabilir, yarın konjonktür değiştiği zaman başka sendika yetki alır. Buradaki en önemli konu, değerli arkadaşlar, bu kanunun belli bir sendikaya göre dizayn edilmiş olması. Biraz sonra içeriğinden, bazı maddelerinden size bahsedeceğim, orada daha net bir şekilde göreceğiz.

Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde maalesef çalışma hayatı anlamında çok bir mesafe katedilemedi, sosyal barışın sağlanmasına ilişkin çalışmalar gerçekleştirilemedi. Ne gerçekleşti? Taşeronlaşma, sendikasızlaşma gerçekleşti. Bunları dışarıya servis alarak, artık kamu çalışanlarını azaltarak, dolaylı olarak da yapamadığımız -yetersizlikten dolayı- atamaları bu sözleşme yaptığımız şirketlere geçici işçi, geçici çalışan atayarak kontrol etme yöntemine gidildi. Bu çok hoş bir şey değil yani bu taşeronlaşma kamu hizmetlerinin aksamasına neden oluyor. Burada bir bakışı ifade ediyorum, çok örnek verebilirim. Ama şimdi siz ne yaptınız? Arkadaşlarımızın bir çoğu oradaydı. Getirdik, bir kanun tasarısının içerisinde -torbalar, çorbalar, biliyorsunuz günlerce bir sürü ilave yaptık, yama yaptık, bohça yaptık- hiçbir kamu görevi olmasa dahi özel sektörde bir yerde çalışmış veya kendi dükkânında durmuş birisinin müsteşar, genel müdür, genel müdür yardımcısı olabilmesine ilişkin düzenleme yaptık. E, bu şartlarda nasıl yapacağız? Yani bunu gerçekleştirmek mümkün mü? Etkin bir kamu yönetimi hizmetini vermek, kamu hizmetini vermek bu şartlarda mümkün müdür? Değildir.

Şimdi ne yapıyoruz? Kanuna bakıyoruz, değerli arkadaşlar, burada baktığımız zaman, aynen söylediğim anlamda, kamu görevlileri sendikalarına ilişkin birkaç ana konu var.

Bir kere, kapsamla ilgili sorun var, bütün çalışanları kapsamıyor.

İkincisi, temsil heyetinin oluşumunda, az önce söylediğimiz yandaş sendika kayırması aleni olarak belli oluyor ve kanun maddesine işlenmiş. O şartlarda temsil yaptığınız zaman doğrudan hükûmetin ve yandaş sendikanın kontrolünde. Yani Sayın Arınç'ın dediği gibi "Biz zaten yaptık, usulen bunları hızlıca yapıp geçip gideceğiz." sonucu çıkıyor.

Üçüncüsü, burada hakem kuruluyla ilgili tartışmalar var.

Dördüncüsü, itiraz haklarıyla ilgili esastan önemli hususlar var ve yetki imzalamayla ilgili de bazı tartışmalar var. Tabii, onun dışında, diğer maddelerde de bazı hükümler var ama baktığımız zaman, maalesef, bunların hiç dikkate alınmadığını ve bu çerçevede de fazla bir kaygı duyulmadığını, "Zaten biz işi bitirdik, siz de muhalefet olarak görüntüyü tamamlayın." anlayışı içerisinde olduklarını görüyoruz.

Şimdi, bunun içerisinde, sendikaların üyeleri adına, konfederasyonların ise kamu çalışanlarının tamamını ilgilendiren genel düzenleyici işlemlerde yargı yoluna başvurma hakkı yok. Böyle bir şey olabilir mi? Yani hem temsil ediyorsunuz ama sizin bu hakkınız yok.

Başka?.. Toplu sözleşme görüşmeleriyle ilgili imza yetkisinden bahsettik. Sayın Bakan burada diyor ki: "Kardeşim, biz Memur-Sen'le otururuz, sözleşmeyi imzalarız." iyi? Diyor ki diğer iki konfederasyon da: "Bu sözleşmeyi uygun bulursak biz de imza atalım." Hayır, zinhar olmaz. Neden? O zaman Memur-Sen "Ben Hükûmetle sözleşme imzaladım." diye taraftarlarına hava atamayacak diye düşünüyorlar. Şimdi, şundan daha doğal bir şey var mı! Bir sözleşme varsa, siz de onu kabul ediyorsanız, öyle veya böyle, zımnen pazarlığı ettiniz. "Bakın, o yapılan pazarlığa biz de `Evet.' diyoruz." diyorlar ama diyor ki: "Yok kardeşim, siz imza atamazsınız." Sizce bunda bir sakınca var mı? Birinizin kabul ettiği önergeye diğeriniz "Evet" dediğiniz zaman bir sorun oluyor mu? Yani, onun için bu çok önemli bir husus temsil yetkisi açısından.

Sayılara bakıyoruz, şimdi "Sendika temsilcilerinin salt çoğunluğuyla geçerlilik kazanır." diyor. Yani, kısmen hizmet kolunda, hizmet kolu anlamında bir iyileştirme yapıldı Komisyondaki tartışmalarımız sırasında ama orada da yine nihai olarak yapılacak sözleşme, genel sözleşmeye bağlı yerde ilgili konfederasyonların imza yetkisi maalesef yok.

Öbür taraftan bakıyoruz, kamu görevlileri hakem kurulu var. Burada da başka bir tartışma yaşanıyor değerli arkadaşlar. Normal şartlarda işçi sendikalarında bakıyoruz, Yargıtay 9. Daire Başkanı, iş hukukuna ilişkin olan daire başkanı doğrudan görevli, bu konuda tecrübesi de var. Şimdi diyoruz ki Sayın Bakana: "Efendim, bu ilgili kimse?" Orada, çok geniş bir seçenek var, o maddede "Danıştaydan, Sayıştaydan, Anayasa Mahkemesinde, Yargıtaydan birini bulup seçelim, yetkiyi bize verin." diyorlar. Şimdi, bu kadar bir geniş yetkiyle bir hakem kurulu başkanı belirlenir mi değerli arkadaşlar? O zaman, yine, konjonktüre göre birisi işimize gelmediği zaman diğerini atayalım olur. Biz de demiyoruz ki: "İllaki bu olsun." Yani, önergede, şu anda o konularda uzmanlaştığı için, daha önce de uzlaşmazlık çözümlerinde katkıda bulunduğu için ilgili daire başkanı, o olmuyorsa Danıştayın ilgili daire başkanı var. Öbür türlü ne oluyor biliyor musunuz? 100'e yakın insan arasından herhangi birisini seçelim. Yani, bunun kanunda net bir şekilde belirlenmesi gerekiyor.

Diğer taraftan itiraz hakkı var değerli arkadaşlar. Şimdi şöyle bir öneri getiriyor konfederasyonlar, diyorlar ki: "Eğer bir sendika, A sendikası imzalarsa konfederasyon olarak, diğer iki sendikanın buna itiraz hakkı olsun. Birlikte olsun, tek başına değil, yani uzlaşılan, tepki konulacak bir şey varsa birlikte itiraz edebilelim." "Zinhar olmaz." Niye? "Biz zaten anlaşmayı imzaladık -Sayın Arınç'ın dediği gibi- sizin hiçbir yerine karışmanıza gerek yok."

Peki, şimdi geldi A sendikası yüzde 35'le temsil yetkisi aldı, geriye kalan yüzde 65; yüzde 32, yüzde 33'le iki sendika var. Şimdi, yüzde 65'in söylediği itirazı kabul etmeyeceksiniz, yüzde 35'le sözleşme imzalayacaksınız. Peki, zaten itiraz edildiği zaman nereye gidiyor ki, niye itiraz ediyorsunuz? "Efendim, gecikme olur." diyorlar. Tamamı beş gün içerisinde, değerli arkadaşlar, neticelendirileceğine dair hüküm var, topu topu beş günlük bir gecikme. Zaten şu anda biz sadece alt komisyon için bir buçuk ay toplanamadık, bunları hiç saymıyoruz.

Dolayısıyla, buralarda Hükûmetin samimi olmadığının ipuçlarını ve örneklerini görüyoruz. Aksi takdirde, ne olacak? Yani demin söylediğim gibi o sendikanın yetkilileri de imza atsa ne olur? Tam tersine Hükûmetin eli güçlenir, sosyal taban kendilerinin verdiği zammı desteklemiş olur, siyaseten aslında Hükûmetin lehine olur eğer buna böyle bakarsa. Ama öbür taraftan, "Yandaş sendikayı koruyalım, bizim tabana selam versin, onun dışında da herhangi bir katkıda bulunan olmasın." dersek işte, o zaman yandaşları korumuş ama maalesef vatandaşları, kamu çalışanlarını bir yandaşlık baskısı altında ezmiş oluyoruz.

Gelin, bunları, hazır bu işin geneli konuşulurken burada not edelim, Sayın Bakana da geldiği zaman iletelim, sizler aracı olun, -zaten önergelerimiz olacak- Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu olarak da grup başkan vekilleri de bu çalışmalara katkıda bulunsun ve kamu çalışanlarının haklarını verecek, ILO sözleşmelerinde, Anayasa'da belirtilmiş olan haklarını verecek çalışmalar yapalım.

Değerli arkadaşlar, bir taraftan hak veriyoruz, öbür taraftan Anayasa'nın ilgili maddesine aykırı şekilde "Mali ve sosyal haklar kanunla düzenlenir." hükmünü getiriyoruz. Maalesef "kısıtlanamaz" denilen şeyi alt maddede kısıtlama yapıyoruz. Peki, toplu sözleşmede mali ve sosyal hakları görüşmeyip de neyi görüşecek memurlar? Neyi görüşecek? Anayasa tam tersine "Bunu kısıtlayamazsın." diyor, biz kanunla Anayasa'nın koyduğu hükme kısıtlama getiriyoruz. Maalesef, aceleyle olduğu için veya birtakım arkadaşlarımızın zorlamasıyla geldiği için bu konular görmezden geliniyor ve yandaş bir sendikacılık anlayışı içerisinde de bu kalıcı sorunların hazır bu fırsat gelmişken çözümüne imkân tanınmıyor.

Değerli arkadaşlar, biz -bir defa daha tekrar ediyorum- Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanunun tamamına ilişkin bir an önce çıkması konusunda hem fikiriz ama içinde bu söylediğim temsil yetkisi, itiraz hakkı ve içerideki üyelerle ilgili dava açma hakkına benzer temel haklardan da faydalanmaları gerektiğini düşünüyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunun çözümünün kamu personel rejimini toptan reforma tabi tutmak, kamu çalışanlarını liyakate, ehliyete göre sınıflandırmak ve 666 sayılı KHK ve benzeri KHK'lardan kurtararak adil bir çalışma hayatını tesis etmektir diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Bu duygularla hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Günal.