| Konu: | KAMU GÖREVLİLERİ SENDİKALARI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 90 |
| Tarih: | 04.04.2012 |
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Aslında bu yasa görüşülürken -dün de söyledim- Sayın Bakan şunu açıkça söyledi: "Bu Anayasa mevcutken bizim grev hakkı vermek? Bu yasaları bu Anayasa'ya göre dizayn etmek gibi bir görevimiz var." dedi.
Şimdi, biz de toplum olarak hepimiz bu Anayasa'ya karşıyız. Bugün dört siyasi partiden de temsilcilerin bulunduğu, 12 Eylülü yargılayan mahkemedeydik. Orada savunmanın avukatı da bu Anayasa'yı sallıyor, diyor ki: "Bu, olmaz." Müdahil olanların avukatları da aynı şeyi yapıyor ve biz de toplum olarak bu Anayasa'nın mağdurlarıyız. Hep beraber bugün oraya gittik, umuda doğru yolculuğa. Acaba ne oluyor? Yasalar değişti, Anayasa'da değişiklikler oldu ama şeklen bir yargılama süreci devam ediyor. Orada 12 Eylülün izlerini yüzlerinde, bedenlerinde taşıyan toplumun değişik kesimlerinin umuda doğru bir yolculuğa geldiğini hep birlikte gördük. İçinde eski ülkücülerin, Milliyetçi Hareket Partisinden, BDP'den, ANAP'tan -efendim, bütün siyasi partilerden- Cumhuriyet Halk Partisinden, AK PARTİ'den birçok şahsiyeti orada gördüm ama hiç kimsede şu umut yok: Biz gerçekten 12 Eylülle hesaplaşıyor muyuz? Eğer gerçekten 12 Eylülle hesaplaşmak gibi bir derdimiz olsa, küçücük bir mahkeme salonunda değil, 2 tane 12 Eylülün generali değil, 12 Eylülde görev alan, Danışma Meclisinden tutun bakanlarına, Başbakanına kadar, o dönemin bütün aktörlerine kadar eğer hepsini buna dâhil edebilirseniz siz gerçekten 12 Eylülle ve 12 Eylül Anayasası'yla hesaplaşırsınız. Ama böyle bir şey yok ortada. Siz bir taraftan 12 Eylülden hesap soracağınızı söylüyorsunuz, bir taraftan da 12 Eylülün size bağışladığı Siyasi Partiler Yasası'nı, Seçim Kanunu'nu, yüzde 10'luk barajı değiştirmemekte de direniyorsunuz ve bütün Türkiye'nin hayatını dört tane siyasi partinin liderinin, aktörünün iki dudağının arasındaki sözcüklere terk ediyorsunuz ve demokrasiden bahsediyorsunuz. Gerçekten buna kimse inanmaz. Eğer gerçekten siz hesaplaşacaksanız, gelin, başta 12 Eylülün getirdiği Siyasi Partiler Yasası'nı, Seçim Kanunu'nu ve yüzde 10'luk barajı bu Parlamento bir an önce değiştirmelidir.
Ve mahkeme salonundayız, sanıklar yok. Ama dünyanın dört bir tarafında da bu tür davalarda sanıkların nasıl mahkeme salonuna getirildiğine hepimiz tanıklık ettik. Çok yakın bir tarihte Mısır'da Mübarek'in nasıl mahkeme salonuna getirildiğini gördük, Pinochet'nin nasıl tekerlekli bir sandalyeyle mahkeme salonuna getirildiğini gördük ama bizim ülkemizde özellikle davalar açıldığında üniformalıların sığındığı bir yer var, GATA; hemen giderler GATA'ya, kimse GATA'ya dokunamaz. Bugün yine o sanıklar GATA'daydı. Geçmişte Balyoz davasından, Ergenekon'dan, uzun süre GATA'yı bir liman olarak kullandılar. Eğer gerçekten mahkeme bunlarla hesaplaşacaksa, dünyada benzeri olan şekilde, nasıl Mübarek bir kafeste mahkeme salonuna getirilip teşhir ediliyorsa, Kenan Evren ve arkadaşları da aynı şekilde getirilmelidir. Ama bu da yapılmıyor. Hâlâ Kenan Evren Cumhurbaşkanlığından emekli, oradan maaş alıyor. Danışma Meclisi üyeleri bir milletvekilinin haklarından bir bütün olarak faydalanıyor. İşte, Parlamento bu görevlerini yapmalıdır. Bunları yapmıyor.
Bakın, ben mahkemedeyken umuda doğru yolculuğa çıkmıştık. 2009 yılında Demokratik Toplum Partisi kapatılırken, Sayın Türk'ün ve Tuğluk'un milletvekilliği düşürüldüğünde, bizim Muş'un Bulanık ilçesinde sokağa çıkıp "Aman, partileri kapatmayın, partimizi kapatmayın, demokratik zeminleri Kürtlere kapatmayın." diyen insanların üzerine ateş açılmıştı, 2 insan yaşamını yitirmişti, 10 insan da silahlarla yaralıydı. Bugün orada, o adliye sarayında o duruşma da vardı. Avukat arkadaş aradı beni: "Eğer oradan çıkabilirseniz, 9. Ağır Cezaya gelirseniz birlikte duruşmayı izleriz." Ama biz daha çıkmadan beni avukat arkadaş aradı, dedi ki: "O 2 kişiyi öldüren?" Ve içeride üç dört ay kaldılar. Biliyorsunuz, bu olay, ta Muş'tan başlayıp Samsun'a kadar giden? Samsun'da Sayın Türk ve biz saldırıya maruz kalmıştık, o davayı anlatıyorum. Buraya alınmıştı. İlk celsede, bu 2 kişiyi öldüren 2 kardeş ve 10 kişiyi yaralayan insan ilk celsede tahliye oldular, bugün de beraat ettiler. Ve şimdi size söylüyorum, bunları protesto etmek amacıyla sokağa çıkan ve "Bize haksızlık yapmayın, demokratik zemini tıkamayın." diyen insanların üzerine ateş açıldı, 2 insan öldü, 10 insan yaralandı ve ondan sonra 50 kişi göz altına alındı. Göz altına?
Neden kafanızı sallıyorsunuz? Hiçbir şey bilmiyorsanız haddinizi bilin!
OYA ERONAT (Diyarbakır) - Sen haddini bil.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Nedir, ikide bir, biz çıktığımızda sürekli kafa sallıyorsun?
2 insan? Bakın, benim anlattıklarım belgelidir; anlattıklarımı eğer vicdan sahibiyseniz biraz dinleyin. Ve 50 insan tutuklandı, her biri on beş yıl ve on yıl arasında ceza aldı, toplam dört yüz elli yıl ceza aldılar. Bakın, katiller aklanıyor, beraat ediyor ama çıkıp "Yapmayın bunu, partimizi kapatmayın." diyen insanlar, emin olunuz, tam dört yüz elli yıl ceza aldılar. Şimdi, böyle bir ülkede yaşıyoruz. Bölgenin bir tarafında hukuk yok, demokrasi yok, insan hakları yok, otoriter bir rejim var ve insanların sığınabileceği bir hukuk limanı da yok.
İşte bizim Ayhan Erkmen, Kars Dağpınar Belediye Başkanımız -bir hukukçu, bir edebiyatçı, bir şair- bugün yargılandı -tutuklanmış, daha birkaç ay önce tutuklandı- ve bugün on beş yıl ceza aldı. Şimdi, siz bu demokratik zeminde siyaset yapanlara böyle davranırsanız ne olur?
Vallahi, bugün Sayın Başbakanı dinledim, yani üzüldüm. Ülkem adına üzülüyorum, geleceğimiz adına üzülüyorum. Yani verdiği karar bir savaş kararıydı, barışa doğru küçük bir umut görmedim. Yani bize şu düşebilir: "Yolunuz açık olsun, Allah hayırlı uğurlu etsin." diyebiliriz ama hiçbirimizin buna hakkı yok, "Savaş hayırlı uğurlu olsun." demeye hakkımız yok. Biz aylardır söylüyoruz: "Silahlı güçler savaşa hazırlanıyor, aman?" Parlamentoyu göreve davet ediyoruz ama Parlamento, bu savaşı durduracağına, bu ülkeyi hukukun ve huzurun ülkesi yapmaya çalışması gerekirken? Ama ne yazık ki bugün Sayın Başbakanın il başkanlarına yaptığı açıklamada? Evet, ülkem adına, geleceğimiz adına üzülüyorum ve büyük bir tehlikeyle ülkemizin karşı karşıya olduğunu söylüyorum.
Şimdi, bunları söyleyen biz ve arkadaşlarımıza lütfen "İkide bir çıkıp bizi tehdit ediyorlar." demeyin. Biz tehdit etmiyoruz, biz durum tespiti yapıyoruz; ülkemiz adına üzülüyoruz ve Parlamentoyu ve siyaset dünyasını da göreve davet ediyoruz. Hiç kimsenin çıkıp savaş kararları vermeye hakkı yoktur.
Arkamda bakanlar oturuyorlar. Yani geçmişin diliyle bugünü dizayn etmeye çalışan bakanlar da var ama onlar bir dönüp baksınlar, 1990'larda Çiller dönemindeki bakanlardan farklı değiller. O bakanlar dönüp baksınlar ki o politikalar bu ülkeyi bir kaosa götürdü.
bu ülkede o 7.500 faili meçhul cinayetin altına imza attılar, 3.500 köy yakıldı ve Türkiye halkı büyük bir mağduriyet yaşadı. Onun için, geçmişte Çiller'in dili olan, Mehmet Ağar'ın dili olan, Demirel'in dili olan, yani Güreş'in dili olan dili gerçekten ülkemiz adına istemiyoruz. Biz hukukun ve huzurun dilini istiyoruz. Biz, gerçekten, önümüzdeki dönem savaş değil, barışın burada hamlelerini görmek istiyoruz. Sayın Başbakana da bu görev düşüyor, hepinize, Cumhuriyet Halk Partisine de, Milliyetçi Hareket Partisine de, Barış ve Demokrasi Partisine de, hepimize bu görevler düşüyor. Ben bu sorumlulukları almanızı diliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Devamla) - Dilim varmıyor diyeyim ki "Savaş hayırlı olsun." Her savaş bir yıkımdır ama ben diliyorum ki Allahuteala ülkemizi ve halkımızı savaştan korusun.
Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Sakık.