| Konu: | BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 91 |
| Tarih: | 05.04.2012 |
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu, İç Tüzük'ün cilvesi; "lehte, aleyhte olmak" tanımlaması bize ait değil.
Gündeme getirilen konular doğrusu, o doğruyu gündeme getirenin kişiliğiyle, niyetiyle ilişkilendirilmeden, kendi gerçekliğiyle ortaya konulmalı. Dolayısıyla, bugün, Barış ve Demokrasi Partisinin gündeme getirdiği tutuklu ve hükümlülerin ailelerinin sorunları doğru bir konudur, önemli bir konudur, bu Meclisin konusudur, hepimizin konusudur ve üzerinde tartışılması, konuşulması bir sorumluluktur, öncelikle siyasi iktidarın olmak üzere.
Değerli arkadaşlar, sayısını tam bilmiyorum ama zannediyorum bugün tutuklu ve hükümlü sayımız 120 bini geçti. Aileleriyle, çocuklarıyla, analarıyla, babalarıyla, akrabalarıyla milyonları geçen bir gerçeklik var ortada ve bu insanlar zaten hürriyetlerinden yoksun bırakılmışlar, bulundukları şartların da çok iyi olmadığını hepinizin tahmin edeceğini biliyorum. Aynı şartlardan gelen insanımız çok aramızda, birçoğumuz o şartları yaşadı. Dolayısıyla tutuklu ve hükümlülerin durumlarını da ayrı tartışmalıyız. Onların vazgeçemeyecekleri ailelerinin içinde bulunduğu sorunları da doğru tartışmamız ve çözümünü birlikte üretmek gibi bir mecburiyetimiz var.
Değerli arkadaşlar, bugün 5 Nisan Avukatlar Günü. Avukat demek, savunma demek. Savunma, yargı demek. Savunma olmazsa yargı tekâmül etmiş olmaz. Yargı demek, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü demektir.
Hukukun üstünlüğü hadisesi de bu toplumun birlikte yaşama iradesidir, birlikte yaşamasını temin eden en önemli değerdir; vazgeçemeyeceğimiz bir değerdir. Dolayısıyla savunma hakları kısıtlanan veya gereğince yerine getirilmeyen, mesela bu bilirkişi meselesi bir sorun ülkemizde. Bu sorunun çözümü konusunda gerek devletin gerekse yargı kurumunun yapması gerekenler var.
Bir başka husus, savunma hakkının fiziki şartlardan dolayı engellenmesi var. Bunları aşmak mecburiyetindeyiz.
Değerli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisi olarak ifade ediyorum: Tutuklu ve hükümlüler işledikleri suç, ceza neyse, ama sonuç itibarıyla bu topluma ve bu devlete emanet edilmiş insanlardır. Bunları, yaşadıkları o şartların ıstırabında devlete ve topluma karşı kinlendirmemeliyiz. Onlar, tutuklu ve hükümlü olarak bu devlete emanet edilmiş insanlardır. Onlar cezaları neyse çekecekler, bedelini ödeyecekler ama onları mahcup etmemiz lazım. Onları devlete ve topluma kinlendirmek değil, yaptıkları suçun topluma verdikleri zararın mahcubiyetinde oradan tahliye etmemiz lazım. O şartları oluşturmak lazım. Bunlar, hükümlü ve tutuklular, bu topluma ve devlete emanet edilmiş, tekrar kazanılması gereken misafirler olarak değerlendirilmelidir; biz böyle bakıyoruz hadiseye. Bu anlayışı yeterince yerine getirebildiğimizi söyleyebilmek çok mümkün değil.
Değerli milletvekilleri, Pozantı'da yaşanan hadiseleri kabul edebilmemiz mümkün değil. O mahkûm veya tutukluların kişilikleri kim olursa olsun, suçları ne olursa olsun onlar devlete emanet edilmiş insanlardı. Onları eğer koruyamıyorsak, burada telaffuz etmekte hicap duyduğum birtakım muamelelere maruz kalıyorlarsa, bu, devletimiz adına da, toplum adına da bana göre utanılacak bir hadisedir. Eğer mahkûmları bir yerden bir yere naklederken o demir yığını aracın içerisinde hayatlarını koruyamıyorsak, yanarak ölmeleri gibi bir sonuçla karşılaşıyorsak cumhuriyet Türkiye'sinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bundan utanması gerekir.
Bu sebeple söylüyorum, bu araştırma önergesi her ne kadar aleyhte de söz almış olsak doğru bir araştırma önergesidir; gündeme alınması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda gereken hassasiyeti, gereken titizliği göstererek bir inceleme yaptırması bana göre toplumsal bir sorumluluk olarak çok şerefli bir görev olacaktır.
Değerli arkadaşlar, iki husus var: Biri cezanın şahsiliği, biri de masumiyet karinesi. Şimdi, tutuklu ve hükümlülerin ailelerini cezalandırmadığımızı söylemek mümkün mü? Ailesinin yaşadığı yerle tutuklu veya hükümlünün yattığı cezaevinin arasındaki mesafe o kadar uzun ki, o kadar basit sebeplerden dolayı mahkûmları bir yerden bir yere sevk ediyoruz ki, mahkûmdan çok ailesini cezalandırıyoruz, çocuğunu cezalandırıyoruz, babasını göremiyor, yaşlı annesini cezalandırıyoruz, göremiyor. Bir hukuk kuruyoruz, kurduğumuz hukuk insanlara işkence ediyor. Bu işi kolaylaştırsak ne olur? Tekrar söylüyorum, mahkûm ve tutuklular bize emanettir; onların içinde yaşadıkları o şartların sonucunda devlete ve millete kinlenmesini önlememiz lazım. Onları işledikleri suçlardan, topluma verdikleri zarardan dolayı mahcup etmemiz lazım ki topluma kazandırabilelim. Biz bunu yapmıyor, yalnız onları cezalandırmakla kalmıyor, ailelerini, çocuklarını, yaşlı ana babalarını da cezalandırıyoruz. Bu, doğru değil; bu, akıllıca da değil; bu, hak da değil; bu, adalet de değil. Adaletle hükmetmeyen bir devletin zulüm devleti olacağını, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu gerçeğiyle beraber mülkün temelinin de adalet olduğunu hiç unutmamamız gerekiyor. Eğer devlet olarak, Meclis olarak çıkardığımız kanunlarla adalet duygusunu geliştiremiyorsak bu devletin düşmana ihtiyacı yok, mülkün temeline dinamit koyuyoruz demektir.
O sebeple söylüyorum değerli arkadaşlar, bu araştırma önergesi doğru bir araştırma önergesidir; Türkiye Büyük Millet Meclisinde tutuklu ve hükümlülerin ailelerinin, yakınlarının içinde bulunduğu sorunları araştırıp, sebeplerini bulup, tedbirlerini geliştirmek için bir komisyon kurulması doğru bir iş olacaktır. Bu noktada -dün de bir sebeple söyledim- iktidar partisi her defasında diyor ki: "Odamız yok, komisyon çalıştıracak. Zamanımız yok, gündem dolu, raporları inceleyemiyoruz." Hiç ertelemeden, ötelemeden, toplumsal ve geleceğimiz açısından, birlikte yaşama iradesi açısından, bu türlü sorunları, insani sorunları çözmek açısından, hiçbir bedelin hesabını da yapmadan, o doğruyu dile getirenle de ilişkilendirmeden, hiçbir peşin hüküm arkasına da saklanmadan, bence, bu komisyonun kurulması, gerçekten, tutuklu ve hükümlülerin ailelerinin, yakınlarının içinde bulunduğu sorunların doğruca araştırılıp tedbirlerinin belirlenmesinin, bu Meclisin ve tüm milletvekillerinin de ortak sorumluluğu olduğu kanaatindeyim.
Her ne kadar aleyhte de söz almış olsam, bu önergeyle getirilen talebin lehinde oy kullanacağımı ifade eder, heyetinize saygılar sunarım efendim. Sağ olun. (MHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Şandır.